28 Şubat 2009 Cumartesi

İŞTİSAN, AKP'li "artist başkan" Kadir Topbaş'ın Kazmacıbaşı olarak atadığı Örhan Alkaya'yı (sansürü) savunurken, Kemal Kocatürk sansüre karşı çıkıyor!

.......................................Kemal Kocatürk


.........."İŞTİSAN, faşist unsurların sanatımıza olan saldırılarından oluşan bir tarihçe de çıkararak, ufuktaki "faşizmin korku ve sefaletine" adeta çanak tutmaktadır. Elbette bu, bugünkü Şehir Tiyatroları yönetiminin "sansür" bazlı uygulamalarını hoş göstermek şekliyle de tanımlanabilir. İŞTİSAN'ın yapmış olduğu bu sorgulamayı tekrar gözden geçirmesini, yaptıkları hatalarla, faşizmin yataklığını yapanlara arka çıkıp, aklamak yerine, sanatımıza, kurumumuza sürülmüş bu kara lekeyi temizlemeye çalışmak daha erdemli bir tutum olur kanaatindeyim. Ben bir Şehir Tiyatroları çalışanı olarak, İŞTİSAN'ın, yukarıda belirttiğim nedenlerden ötürü, açıklamış olduğu bildirisine katılmıyor, bu korkak ve işbirlikçi tutumunu kınıyorum.Çünkü sansür, sansürdür.Çünkü yanlış, yanlıştır. Yanlış, peşinden bir çok yanlışı getirir. Yanlışa, yanlış demek yerine, yanlışı, doğru gibi göstermeye çalışmak, çok daha büyük bir yanlıştır. Gelin bu yanlış seviciliğinden, korku üreterek, sansürü ve sanat kıyıcılığının çoğalarak yürümesine arka çıkmaktan vazgeçin ve tiyatromuz üstünde oluşturulmuş bu kara lekeyi el birliğiyle temizlemenin erdemini paylaşın."


Yukarıdaki paragrafı, Kemal Kocatürk'ün aşağıda yayınladığımız yazısından cımbızlayarak, biz oluşturduk. Kocatürk'ün aşağıdaki yazısına; parantez içerisinde bazı sözleri biz ekleyip, bazı sözleri biz kırmızıyla belirgin hale getirdik. (HB)


***


İŞTİSAN KİMİN DERNEĞİ?…


Kemal Kocatürk
28 Şubat 2009


26 Şubat 2009 tarihinde İŞTİSAN (İstanbul Şehir Tiyatroları Sanatçıları Derneği) bir bildiri yayınlayarak, Şehir Tiyatroları'nda yaşananların bir kısa özetinden sonra, hangi tutumun, nasıl ve nereye kadar alınacağına dair saptamalar yapmıştır. Bu saptamaların özünde doğruluk payları olmakla birlikte, geçmişteki faşist unsurların sanatımıza olan saldırılarından oluşan bir tarihçe de çıkararak, ufuktaki "faşizmin korku ve sefaletine" adeta çanak tutmaktadır. Nasıl mı? Korkunun üretilip, çoğaltılmasına katkıda bulunarak tabii.

Bunu da, 70'li yıllardan bir demet korku türevini taçlandırarak yapıyor olması çok manidar. 2009 yılında böylesi bir korkuyu çoğaltmaktaki amaç ne olabilir? Elbette bu, bugünkü Şehir Tiyatroları yönetiminin "sansür" bazlı uygulamalarını hoş göstermek şekliyle de tanımlanabilir. Yapılan uygulamanın adı, "idari karar" olarak geçse de bal gibi sansürdür. Bunun gibi adı "geçici" olan tedbirler elbette alınabilir. Ama bu, her zaman en son çare olmalıdır. Bu tür "sansür" bazlı kararlar alınmadan önce, bu devletin kolluk kuvvetleri olduğunu unutmamak gerekir. Toplumu, bireyi, böylesi saldırılardan korumak, öncelikle devletimizin kolluk kuvvetlerinin görevidir. Bahsi geçen şekilde bir tehdit gelip, gelmediğinin bile şüpheli olduğu bu tür durumlarda, oyunlarımızı, korkarak sahnelerimizden indirmek yerine, böylesi tehditlerin kaynağının araştırılmasını devletimizin polisine, savcısına bırakmak daha yerinde bir davranış olmaz mı? Ama bu tür bir uygulamayı seçmek yerine, "sansür" kıvamlı yollara tevessül edip, sonra da bu durumu mazur göstermeye çalışmak, ayıptır. Hele ki, böylesi bir ayıbın da, Şehir Tiyatroları çalışanlarını temsil ettiğini söyleyen bir dernek tarafından muğlak bir biçimde hoş gösterilmeye çalışılması ise ayıbın ayıbıdır. Korkunun tacirliğini üstlenmek bir sanatçı derneğine düşmemeli ve düşmez de.

Üretilen bu korku, bir gün hepimizi içine alır ve sanatımızın önünde bir cellat kıyıcılığına dönüşüverir. Hepsinden acısı da, bundan sonrası için kaygı oluşturmuş olan bir durumu, böylesi bir tutumla aklayarak, bu tür yeni vakaların oluşmasına sebebiyet verilmesidir. Sanatçının üretme özgürlüğünden yana olmak, sanat erklerinin uygulamalarını körü körüne desteklememekten, sorgulamaktan geçer elbet. İŞTİSAN'ın yapmış olduğu bu sorgulamayı tekrar gözden geçirmesini, yaptıkları hatalarla, faşizmin yataklığını yapanlara arka çıkıp, aklamak yerine, sanatımıza, kurumumuza sürülmüş bu kara lekeyi temizlemeye çalışmak daha erdemli bir tutum olur kanaatindeyim. Unutulmamalıdır ki, İŞTİSAN, Şehir Tiyatroları çalışanlarının ancak 1/5'ini temsil etmektedir. Buna rağmen, Şehir Tiyatroları çalışanları adına söz söyleme hakkına sahiptir. Tabii ki Şehir Tiyatroları hepimizin malıdır ve hepimizin kurumumuz için söz söyleme hakkı bakidir. Ben bir Şehir Tiyatroları çalışanı olarak, İŞTİSAN'ın, yukarıda belirttiğim nedenlerden ötürü, açıklamış olduğu bildirisine katılmıyor, bu korkak ve işbirlikçi tutumunu kınıyorum.

Çünkü bahsi geçen oyun (Yedi Tepeli Aşk), dört ayrı süzgeçten geçerek seyirci önüne çıkmıştır. "Sansür" demiyorum, dikkat! "Süzgeç"! O ne mi?

1. Bu oyun (Yedi Tepeli Aşk) "Genç Günler" adı altında sahnelendi ve beğenilirse ve de genel repertuara uygun düşerse, İBŞT'nin biletli izleyicisinin önüne çıkartılacağıydı.

2."Genç Günler" kapsamında sergilenen oyun (Yedi Tepeli Aşk), tiyatromuzun yöneticileri tarafından izlenip, beğenilip, genel repertuara uygundur denildiğiydi.

3. "Genç Günler" kapsamında beğenilip, dramaturgiye sunularak, dramaturg arkadaşlarımızın raporları neticesinde repertuar kuruluna sunulduğuydu.

4. Repertuar kurulu tarafından kabul edilerek, yönetim kurulunun önüne gelen oyun (Yedi Tepeli Aşk), yönetim kurulu tarafından da onaylandığıydı.

Şimdi tüm bu süzgeçler sonucunda seyirci ile buluşan bu oyunda, bahsi geçen mesele çok tedirgin edici, tiyatroyu yıktırıcı, yaktırıcı bir boyutta idiyse, az önce sözünü ettiğimiz tüm bu süzgeçler demek ki bir işe yaramamış. Yaramıyorsa da tüm bu süzgeçlerden vazgeçilmeli demez mi birileri? Der elbet.

Ama bunu diyen ben olmayacağım.

Ben işin etik yanıyla ilgiliyim.

Bir oyun, tüm bu süzgeçler neticesinde ışıklar altına çıkıp, binlerce seyirciyle aylarca buluşuyorsa, birilerinin eleştirisine, dedikodusuna, yazdığına, çizdiğine -ne aklınıza geliyorsa- göre hareket edilip de, oyunun (Yedi Tepeli Aşk) kaldırılmasını son derece vahim bulurum.

Çünkü sansür, sansürdür.

Zira günü kurtarırken, yılı ve yılları devirmeyelim. Bu karar, belki şimdilik birilerini memnun etmiştir ama uzun vadede kimin işine yarayacağını lütfen bir daha düşünelim.

Hulâsa, vaziyet bu durumdayken, muğlak bir biçimde İŞTİSAN'ın bu yanlışları aklama çabasının arkasında ne olduğunu bilemiyorum. Çünkü yanlış, yanlıştır. Yanlış, peşinden bir çok yanlışı getirir. Yanlışa, yanlış demek yerine, yanlışı, doğru gibi göstermeye çalışmak, çok daha büyük bir yanlıştır. Gelin bu yanlış seviciliğinden, korku üreterek, sansürü ve sanat kıyıcılığının çoğalarak yürümesine arka çıkmaktan vazgeçin ve tiyatromuz üstünde oluşturulmuş bu kara lekeyi el birliğiyle temizlemenin erdemini paylaşın.

(Kaynak: tiyatronline.com)

***

Oyun'un notu: Bakınız;
"İstanbul Şehir Tiyatroları Sanatçıları Derneği, AKP'li 'artist başkan' Kadir Topbaş'ın Kazmacıbaşı olarak atadığı Örhan Alkaya'yı (sansürü) savunuyor!"