14 Şubat 2009 Cumartesi

Üzümkesici'nin yazısını YORUMSUZ sunuyoruz!

Bu, Herhangi Bir Tartışmaya Katkı Sunmayan Bir Yazıdır!


Burak Üzümkesici
14 Şubat 2009


OYUN sitesinde, 11 Şubat’ta Emrah Özlek imzalı bir yazı yayınlandı. İATP-G ve bünyesindeki topluluklara ağır hakaret yağdıran böyle bir yazıyı doğruluğunu teyit etmeden yayınlayarak, kamusal bir yayıncılık yapma iddiasında olan Hilmi Bulunmaz büyük bir yükün altına girmiştir. OYUN dergisinin, “Taksav’ın neden olduğu siyasal ve tiyatral tartışmaya katkı” ambalajıyla okuyucuya sunduğu böyle bir yazıyı yayınlamaktaki aceleciliği oldukça düşündürücüdür. Yazının, siyasal ve tiyatral boyutunu (!) bir kenara bırakalım, bahsi geçen tartışmaya ne düzeyde bir katkısının olduğunun, hangi yayıncılık ilkesiyle hareket edilerek yayınlandığının halen açıklanmasını bekliyoruz. Bir tiyatro sitesinde, İATP-G gruplarını, birçok uğraşının içinde, böylesi çirkin bir saldırının hedefi haline getirdiği ve kendini savunma zorunluluğu doğurduğu için Hilmi Bulunmaz’ın bir an önce bu soruları yanıtlamasını talep ediyoruz.

Coşkun Büktel ise 22 Şubat 2008 tarihinde yazdığı bir yazının başlığını hemen unutmuş gözüküyor: “Biz masum olduğumuzu ispat etmek zorunda değiliz, ama onlar suçlamalarını ispat etmek zorunda”. Aradan neredeyse tam bir yıl geçmiş, ve ben merak ediyorum; değişen ne? Yalnızca kendisi suçlanınca mı anlamlı oluyor bu söz?

Birdenbire ortaya çıkan iftiralara karşı “zorunda olmamasına” rağmen Ömer Faruk Kurhan’ın yalanladığı bir iftira Coşkun Büktel’i tatmin etmiyor. Tatminsizliğinin dışavurumunu ise, ibret olabilecek bir akıl yürütmeyle yapıyor: “Kurhan'ın, (Emrah Özlek yazısındaki tek bir maddeye karşı çıkarak, yazıdaki diğer bütün iddiaların doğru olabileceği hakkında, en azından bizde, kanaat uyandıran) yazısını okumak için...” Belli ki Büktel daha fazlasını istiyor. Yazının kendi argümanlarını ispatını değil, İATP-G’nin kendini savunmasını bekliyor. Aksi takdirde iddiaların doğru olabileceği kanaati uyanırmış. Dahiyane bir düşünüş!

Yine Coşkun Büktel’in kişisel sitesine dönelim. Site, Büktel’in ahlâkî duruşu hakkında fikir veren, kendi kitabından yaptığı çarpıcı bir alıntı ile selamlıyor ziyaretçiyi: “İnsanları, ismimi ve isimlerini vermeden suçlayacak kadar alçak değilim”. Büktel’e soralım; bu cümleden şöyle bir sonuç çıkar mı: “İsimler verildiği müddetçe her türlü hakaret, iftira, dezenformasyon yoluyla suçlamalar yapılması meşrudur.”? Ne kadar saçma olur değil mi Coşkun Büktel? Tıpkı Ö.F.Kurhan’ın cevap vermek için yalnızca bir suçlamayı seçip almasının, diğer suçlamaların doğru olduğu anlamına gelemeyeceği kadar saçma!

Lafı çok da uzatmak istemiyorum. Her ne kadar sizlerden bir cevap gelene kadar bu suçlamalara yanıt oluşturmama tavrını benimsemeye çalışsam da, sitenizde öylece duran bu asılsız iddialara karşı sessiz kalmaya kendi vicdanım el vermemektedir maalesef. Bu nedenle yazımın bundan sonrasını dedikodu yazarı Emrah Özlek’in iddialarını, ona hitap ederek yanıtlamaya ayırdım. Elbette elimden geldiği kadarıyla ve kendisinin anlayacağını umduğum bir dille...

İddialar ve yanıtlarım:

1- “İATP-G'nin ısrarla Esatoğlu tacizini gündemde tutması tesadüf müdür?”

Elbette değildir Emrah. Esatoğlu yakın geçmişte bir gün Bertolt Brecht Gecesi’ne konuşmacı olarak katıldı hatırlarsın. Hatırlamazsan sitemizdeki yazılara bir bakıver. İATP-G yıllardır, kendini muhalif (devrimci, sosyalist, vs) olarak tanımlayan kuruluşların faaliyetlerine katılan bu kişinin tacizciliği hakkında ahlâkî bir sorumluluk taşıyarak kurumları bilgilendirir. Ve bir tavır göstermelerini bekler. Bu etkinlik de bunlardan biridir, alamet-i farikası ise artık İATP-G’nin bu kişinin elini kolunu sallayarak kurumlarda istediği gibi gezmesinden duyduğu rahatsızlığı artık bir çözüme kavuşturmak istediği bir eşik niteliği taşımasıdır. Sen de bilirsin, yapılan bilgilendirmenin ardından, Esatoğlu, daha sonra düzenlenen Nazım Hikmet Gecesi organizasyonundan ihraç edildi. Yalnızca dinleyici olarak katılabildi. Hasılı, İATP-G, Esatoğlu meselesinin yalnızca Esatoğlu meselesi demek olmadığını bilir ve halihazırda yürüttüğü kampanyanın eğitimin yozlaştırılması ve sanatta cinsel taciz konularında kolektif duyarlılık yaratmak için bir mihenk taşı olmasını umar. Hafıza-i beşer nisyan ile malûldur derler. İATP-G bu söze inat, Esatoğlu’nun tacizlerini asla unutmamakta kararlıdır. Geçmişte insanlara çektirdiği acılarla yüzleşmeden nasıl yola devam edebilir insan, hangi vicdan, hangi ahlâkî değer buna izin verir Emrah? Ha, elbette, bu kampanya muhalif çevreler arasında da turnusol kağıdı işlevi görürse ne âlâ! Haydi Emrah, sen de bir şeyler yap, bu yozlaşmaya arka çıkma!

2- "Tiyatro Boğaziçi anlamına gelen İATP-G" ve "Önce İATP nedir? Bunu azıcık irdeleyen farkına varacaktır ki İATP, "G"li yada "G"siz, yanına ekledikleri bir iki taşeron toplulukları dışında, Boğaziçi Üniversitesi demektir."

Karar ver Emrah, İATP-G Boğaziçi Üniversitesi mi demektir, Tiyatro Boğaziçi mi? Karar verdikten sonra da hangi bir-iki grup taşerondur, buna da değinirsen sevinirim? Belli ki ben, senelerdir içinde olduğum platformu senin kadar iyi tanıyamamışım.

3- "Birinci sıradaki Atölye Tiyatro Topluluğu, Tiyatro Boğaziçi'nden oluşan bir gruptur"

8 senedir tiyatro faaliyetinde bulunan topluluğumun böyle oluştuğunu da ilk defa senden duydum. İnan topluluktaki arkadaşlarıma kızdım Emrah, niye bu zamana kadar bana söylemediniz diye? Güldüler... İTÜ ve Galatasaray Üniversitesi'nin tiyatrolarından yetiştiklerini söyleyip durdular. Ama üzülme Emrah, topluluğumuzun bir üyesinin şu anda Boğaziçi Üniversitesi ile ilişkisi olduğunu tespit ettim. Ama ne yazık ki o da tiyatro ile ilgisi olmayan bir yüksek lisans programında tez hazırlamakla meşgulmüş. Kendisine başarılar diledim Emrah...

4- "İki, üç, dördüncü sıradakiler, zaten rektörlük tescilli Boğaziçi topluluklarıdır."

Nezaket göstermişsin bence burada. Madem bunların tümü Robert'in torunu, Amerikan uşakları, şöyle yazsan daha etkileyici olurdu: "alçak rektörün tescilli işbirlikçileridir". Nasıl?

5- "Eğitim Emekçileri Tiyatrosu, yine neredeyse tamamı Boğaziçi kampüsündeki öğretim görevlilerinden oluşan, Eğitim-Sen üyesi de olan topluluktur. Daha önce adında Eğitim-Sen yer alırken, kontrolden çıkmaması için Eğitim-Sen'den kopartılarak sürdürülmüştür. Son sıraya geçtiğimizde görülen Zeytinburnu Halk Sahnesi, yine Boğaziçi'li çalıştırıcıların kontrolünde faaliyet sürdüren bir topluluktur."

Bir kez olsun git buralara Emrah ve sor onlara siz kimsiniz diye? Nasıl birleştiniz, nasıl koptunuz, hangi koşullarda sürdürüyorsunuz çalışmalarınızı diye? İnan çok şey öğrenirsin, özellikle çocuklardan. En azından tiyatral bir dayanışma adına yap bunu Emrah, artık tiyatro yapmıyorsan en azından o kullanmayı çok sevdiğin kelimeyle; devrimciliğinle yap bunu.

6- "Geriye kalan 6., 7., 8. sıradakilerse farklı üniversiteler olsa da, o üniversitelerin asli toplulukları değil; o üniversitelerde olan çok sayıda çalışmalardan birer örnektir ve Tiyatro Boğaziçi elemanlarıyla yakınlıkları nedeniyle gözlemci olarak birkaç toplantıya katılmışlardır."

Hangi üniversitenin en asli topluluğu hangisidir Emrah? Bize bu hiyerarşiyi anlatırsan çok memnun oluruz. Ayrıca Tiyatro Boğaziçi'lilere yakınlarsa neden bunu birlikte sinemaya, konsere, eğlenceye gitmek için kullanmıyorlar da, toplantılarda “gözlemcilik” yaparak kullanıyorlar ben de bir türlü anlayamıyorum. Çok sıkıcı bu yeni nesil.

7- "İTÜ Taşkışla Sahnesi, henüz 2 yıllık geçmişe sahip olup, yukarıdaki listede birinci sırada bulunan Atölye Tiyatro Topluluğu'daki Boğaziçi'li çalıştırıcıdan destek almaktadır."

Az daha 1.çinko yapıyordun Emrah! Olsun üzülme, bir dahaki sefere. Bu sefil, biçare üniversite topluluğu maalesef 2 senedir tiyatro yapıyor. Pek dikkate almaya gelmez. Büyü de gel Taşkışla! Çalıştırıcılık konusunda ise okuyucuyu 3 numaralı iddianın cevabına yönlendirmek isterim. Gel gör ki, yine tutturamadın şu boğaziçi meselesini. Nedendir bilmem, üniversite sınavına girerken Boğaziçi tercihlerin arasında var mıydı gibi sorular gelmeye başlıyor aklıma?

8- "Aslında İATP-G, Tiyatro Boğaziçi demektir; Boğaziçi Üniversitesi demektir."

:)

9- "İstanbul Üniversitesi'nde, rektörlüğün Öğrenci Kültür Merkezi (ÖKM) salonunu kapama girişimi karşısında İstanbul Üniversitesi Topluluğu direniş gösterip eylem yapmıştır. Bu eylemler sırasında, üyesi oldukları İATP'den haklı olarak sahiplenilmeyi beklemiş, ama tam tersi bir tutumla, tam da eylem sıcaklığında İATP'den dışlanıp atılmışlardır. O dönemde ÖKM ile İATP arasındaki polemikler, bazı tiyatro sitelerinde yer bulabilmiştir. Zaten bu nedenle, İATP alelacele ve Boğaziçi kökenli toplulukların yeter oyuyla feshedilip yerine "G"lisi hayata geçirilmiştir."

İATP öyle bir platformdu ki o zamanlar, bir olay yaratıp kendini mazoşist bir biçimde bir an önce feshetmek ve adının sonuna G takmak istiyordu. Düşündük ki dört harf yanyana gelince pek havalı olmuyor, şöyle afili bir "-" ve sonrasında bu zamana kadar kimsenin kullanmadığı bir G harfi olsun dedik, hani alternatifiz ya! İATP, bu temel hedefi, başlarındaki danışmanın zoruyla tiyatro yapma hakkı engellenen öğrencileri kullanarak kamufle etmeye çalıştı. İstersen bunu o dönem yazılan onlarca yazıyla kanıtlayabilirim Emrah.

10- "(www.iatp-web.org/about.asp) Buradan da amaçlarının sığlığı konusunda fikir edinmeniz mümkündür."

Yeniden okudum da, gerçekten sığ. Kesin Boğaziçililer yazmıştır. Halbuki oraya "kapitalizmin çöküşünü gerçekleştirmek, faşizmi döktüğü kanda boğmak, mütevazı bir biçimde dünyayı ele geçirmek" olarak yazsalar belki amaçlarımız sığlıktan kurtulabilirdi. Oldu olacak, İATP-G’nin adındaki Alternatif kelimesinin yerine de Devrimci’yi koyalım. Hem, alternatif dediğin de zaten amerikancı bir sözcük değil midir?

11- "İATP'yi, kendi üyesi toplulukların hakkını aramak, kararlı ve devrimci bir mücadele vermek bir yana, herhangi bir sorun karşısında, herhangi bir eylemde de görmek mümkün olmadığı gibi, pek çok ilde yapılan amatör ve alternatif tiyatro birliklerine de katılmaz, dikkate almaz. Katıldığı tek "kolektif" TAKSAV'dır ki, onunla da yakın siyasal duruştadır."

Sen İATP-G'yi nerelerde görmek istediğini belirtirsen belki daha açıklayıcı olur. Kararlı ve devrimci mücadele nasıl verilir, kendi pratiklerinden örneklerle sunabilir misin? Eminim bir çok örgütlenme senin tavsiyelerini merakla bekliyor. Yukarıdaki diğer iddialarını daha somut açıklayabilirsen yardımcı olmaya çalışırım elbette. Neticede her atılan çamuru temizlemek için buradayız, başka ne işimiz olacak Emrah?

12- "Boğaziçi Üniversitesi, zaman zaman demokrat, aydın, hatta devrimci laflarını kullansa da (Dikkat ediniz; devrimci kelimesi, neredeyse hiç geçmez kendilerinden menkul bir aydın ve demokratlık etiketini sık sık kullanırlar.)"

Devrimcilik eğer dedikodu, iftira, hakaret, dezenformasyon, tacizcilik ile eşitleniyorsa eminim ki Boğaziçililer bu kavramı kullanmamaktan gurur duyarlar Emrah. Neyse ki, devrimci olup da belli değerleri olan insanlar halen yaşıyor. Boğaziçili arkadaşlar adına konuşmak haddime düşmez ama ne de olsa hepimiz taşeronuz, değil mi ama?

13- “Ameriko-İslamcı”

Bu kavramı dağarcığıma kattığın için teşekkürü borç bilirim. Ayrıca yazında Fetullah geçiyor, ama Soros’u unutmuşsun, oldu mu yahu?

14- "sözde bir demokrat ve aydın yapılanmanın lokomotifi olma görevi..."

Dilin ne kadar tanıdık Emrah. Evet evet, Mimesis dili olmadığı kesin.

15- "Barışarock gibi her yıl biraz daha siyasallaşan büyük bir organizasyonun adeta Mehmet Esatoğlu bahanesiyle başta İATP olmak üzere, ona bağlı bazı kadın ve eşcinsel küçük burjuva örgütleriyle sabote edilmesi de tesadüf değildir."

Bildiğim kadarıyla Barışarock geçtiğimiz yıl son kez yapıldı. Bunun nedeni de İATP-G'dir elbette. Ayrıca amaçlarımız arasına "kadın ve eşcinsel küçük burjuva örgütleri"ni yok etmeyi eklemeyi de önereceğim Emrah. Devrimi bunlarla mı yapacağız Allah aşkına? Halbuki, önce işçi devrimimiz bir gerçekleşsin, kadınlara ve diğer “talî” unsurlara da sıra gelecek elbet! Değil mi? Hala öğrenemediler şunu!

16- "Mehmet Esatoğlu, bilindiği gibi İATP'nin asla tahammül edemediği sosyalist bir çizgide olan..."

ne güzel demişsin :) (lütfen madde 12'deki devrimciliği, sosyalistlikle değiştirerek yeniden okuyunuz)

Esatoğlu ile başlamıştık, yine onunla bitirelim...

Değerli vaktimi bu yazıya ayırmaya zorladığınız, ortodoks sol bir zihniyetle muhatap kıldığınız için ne kadar teşekkür etsem azdır Coşkun Büktel ve Hilmi Bulunmaz. Umarım yanıtlarım sizi mutlu etmiştir. Etmediyse yazın daha detaylı cevaplayalım. Ne de olsa sizler için varız!

Emrah, sen de kendine iyi bak...

(Kaynak: istanbul alternatif tiyatrolar platformu - girişim)

***

Oyun'un notu: Bakınız; "12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Halman'a Emek Ödülü veren TAKSAV'ın neden olduğu tiyatral ve siyasal tartışma, tiyatro dünyasındaki yerini koruyor"