Kendini savunamayan Coşkun Büktel'i savunan Bulunmaz (Fotoğraf: Cemal Bulunmaz)
Bu yazı, ilk kez olarak, Yeni Tiyatro Dergisi'nin Temmuz / Ağustos 2008 tarihli 6. sayısında yayınlandı!... Derginin bir sonraki sayısı çıkana kadar bekleyerek, 7. sayı çıktıktan sonra yazıyı İnternet ortamına da aktardık...
İftiradan yana olmak
yada
iftiradan yana olmamak
Hilmi Bulunmaz
Temmuz 2008
"KORHAN: (...) Bizim piyasamızda hiç kimse
masum değil! Herkesin çıkarı birbirine bağlı.
Sen kimsenin tekerine çomak sokmuyorsun,
kimse de senin tekerine çomak sokmuyor.
Adı konmamış, kayda geçmemiş, gayrıresmi ama
tıkır tıkır işleyen bir centilmenlik anlaşması,
sessiz bir suç ortaklığı var.
Bu suç ortaklığına herkes dahil olduğu için,
kimse kimseyi açıkça, isim vererek, eleştiremiyor.
Kimse kimseyle ilişkisini bozmayı göze alamıyor.
Çünkü bu piyasadaki insanlar yetenekleri
sayesinde değil, ilişkileri sayesinde
ayakta kalabiliyor."
(Coşkun Büktel, "Shakespeare'siz Herifler", Dramatik Yayınlar, İstanbul 1998, sayfa 54.)
***
Doç. Erbil Göktaş, Genel Yayın Yönetmeni olduğu Yeni Tiyatro Dergisi'nde, Coşkun Büktel'in Özdemir Nutku tarafından uğradığı iftirayı hafifseyen, küçümseyen, hiçimseyen bir yazı yayınladı!... Yeni Tiyatro Dergisi'nin üçüncü ve dördüncü sayılarında iki bölüm hâlinde yayımlanan yazı, ilgimizi çekti... Okuduk ve yanıt yazmak istedik. Sağ olsun Erbil Göktaş, yanıt hakkının evrensel bir hak olduğunu bildiği için, hiçbir ikirciklenmeye girmeden yayınlayacağını söyledi. Sadece bir koşulu vardı: "HAKEM KURULU'NDAN GEÇEBİLİRSE!..."
HAKEM KURULU: Prof. Dr. Murat Tuncay, Prof. Dr. Hülya Nutku, Prof. Dr. Semih Çelenk, Doç. Dr. Hasan Erkek, Doç. Dr. Sema Göktaş...
Tiyatral ve siyasal görüşlerimiz pek uyuşmasa da Hakem Kurulu'nun, en temel insan haklarından yanıt hakkına saygı göstereceğini umuyoruz...
***
Gelelim Erbil Göktaş'ın yazısının ikinci bölümüne. Yazısının başlığı bizce önemli:
"Coşkun Büktel ve Başkalarının
Merak Ettikleri 2"
"Coşkun Büktel ve Başkaları (bu başkalarına ben de dahilim) neyi merak ediyor? Koskocaman bir profesörün, Devlet Tiyatroları'nın resmi toplantısına katılan, "süzülmüş" otuz kişi karşısında, Coşkun Büktel'e hangi cüretle iftira attığını merak ediyor! Peki bu merakımız, Özdemir Nutku yada çırakları tarafından tatminkar bir açıklamayla giderilebiliyor mu? Giderilemiyor. Gerçeklerin tiyatro sanatında egemen olması için ömrünü yatıran Coşkun Büktel'e atılan iftira, CD ile saptandığından; kimsenin, hiç kimsenin, koskoca tiyatro profesörü Özdemir Nutku'nun bile karşı çıkamadığı bir hale geldi. Peki nasıl oluyor da Erbil Göktaş, ustasının iftirasını hafifletmek için çaba harcıyor?...
***
Yeni Tiyatro, önemli bir boşluğu dolduruyor. İyice yerlerde sürünen tiyatro yayıncılığında eksik duran boşluğu saptayan Yeni Tiyatro, akademik bir dille tiyatro sanatına yaklaşmaya çalışıyor…
Her sayısını merakla bekleyerek, tiyatral bilgiler edinmek istediğim Yeni Tiyatro, özellikle yurtdışı ve Anadolu tiyatro hareketine yer verdikçe, daha çok merak edilir bir boyut kazanıyor…
Bir de nesnel olabilse!...
Özellikle Özdemir Nutku'yu bir yalvaç gibi algılayan Yeni Tiyatro, Nutku iftiracılığının üstünü örtmek için özel çaba harcıyor. Oysa durum çok net: Profesör Doktor Özdemir Nutku, otuz kişinin karşısında, hem de resmi bir kurumun düzenlediği çok önemli bir toplantıda Coşkun Büktel'e iftira attı. Bu iftirası CD kaydıyla belgelendi…
Peki, hangi resmi kurumun toplantısında Coşkun Büktel'e iftira attı Özdemir Nutku?...
Devlet Tiyatroları'nın toplantısında!...
Devlet Tiyatroları nereye bağlı?...
Kültür Bakanlığı'na!...
Kültür Bakanlığı nereye bağlı?...
Hükümete!...
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin ihsan ettiği sıcak koltuğa oturan Profesör Doktor Özdemir Nutku, Coşkun Büktel'in Theope'si oynanmasın diye iftira atıyordu…
Peki iftiranın içeriği ne?...
Hemen aktaralım:
Özdemir Nutku – (Şahin Ergüney ve "süzülmüş" otuz kişiye hitaben) "....şimdi efendim bir de, bir dikkatini çekmek istiyorum. Hiç bir şeyle itham etmiyorum. Fransızca'da 16.yüzyılda yazılmış Theope diye bir oyun var. Özellikle Fransız filolojisinden ve Fransız dilini bilenler onu biraz şey etmeliler yani, bir bakmalılar. Aradaki benzerliği görmek için. Teşekkür ederim..."
(Bakınız: coskunbuktel.com; Şahin Ergüney, "'Theope' üzerine Özdemir Nutku'ya yanıt") (Ayrıca bakınız: Büktel, "Nihayet".)
Dinleyenlerde kuşku yaratan yukarıdaki sözler, hiçbir çuvala sığmayacak mızrak gibi orta yerde duruyor…
***
İmdi, gelelim Erbil Göktaş'ın yazısına:
Erbil Göktaş diyor ki:
(Bu yazının 1. bölümü yayınlandıktan sonra gözle görülür bir hareketlilik yaşandı. Hilmi Bulunmaz sitesinde çektiği filmlerde bana ve yazıya değindi. OYÇED, 30 Mart'ta "Tiyatromuzda Yazarlık Örgütlenmeleri" başlıklı bir panel düzenledi. Bu Panel'in tamamını dergimizin sayfalarında okuyabilirsiniz. OYÇED Başkanı, "Tiyatro Gazetesi"nin 6. sayısında yayınlanan söyleşisinde "açıklamalar" yaptı. O yüzden ben sadece "beni ilgilendirdiği kadarıyla" konulara değineceğim.)
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Hiç kimsenin savunmaya cesaret edemediği, iftirası CD kaydıyla saptanmış bir iftiracıyı savunan Erbil Göktaş'ın yazısına, kendi araçlarımızla karşı çıktık. Yazmaktan öte konuşmayı beceren biri olduğumdan, video çekimiyle Erbil Göktaş'ın yayınladığı birinci bölüme eleştiri getirdim. Dileyenler, http://www.tiyatroyun.blog.com/ adlı sitemizdeki videolardan izleyebilirler. OYÇED'in, iftirası CD kaydıyla saptanmış Özdemir Nutku'yu önce başkan ve ardından Onur Kurulu Üyesi yapmasını doğru bulmadığımdan, sürekli olarak eleştirdim, eleştiriyorum, eleştireceğim…
Erbil Göktaş diyor ki:
Merak Edilenler 1'de yazdıklarım beni de ilgilendiren şeylerdi. Çünkü Prof. Dr. Özdemir Nutku'yu 25 yıldır tanıyorum. Nutku'nun bu kadar üzerine gidilip "iftiracı" diye suçlanmasına, "açıklama" yapıp durumu aydınlatmasına karşın bu kadar yıpratılmasının, şu var olduğu söylenen "zavallı Türk Tiyatrosu"nun da yıpratılması olarak gördüğümden, bunlara vicdanım ve düşüncem elvermediği için, ben de bildiklerimi, gördüklerimi söyledim. "Bilim insanı" olmama karşın burada yazdıklarım, "inceleme-araştırma" değildi ve "makale" olarak da düşünülmemişti. Ancak, "Eleştiri Çözümlemesi" başlığı altında yazdıklarımın tamamen "bilim dışı" ve "bilimsellikten yoksun" olduğunu da kimse iddia edemez, ederse de "gülünç" duruma düşer. Ben bunları sergileyip eksik noktaları vurguladığımda kimse kalkıp da "kendisini aşağıladığımı" söylemesin. "Bilim dışı" suçlamalarına karşı da 1. yazımda ileri sürdüğüm tezleri başlık halinde sıralamak istiyorum.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Sayın Göktaş'ın kiminle ahbaplık yapacağına, bu ahbaplığı ne denli sürdüreceğine karışamayız. Ne var ki, 25 yıldır tanıdığı Özdemir Nutku'yu, ben de otuz yıldır tanıyorum. Ben fizik olarak değil, düşünsel olarak tanıyorum. Hatta bazı yapıtlarından yararlandığımı da söyleyebilirim. Örnekse "Türkiye'de Brecht" kitabı. (Tiyatro'76 Yayınları). Devrimci bir kültür kurumu olan ve 12 Eylül Faşizmi'nin kapattığı "Tüm Halkbilimleri Derneği" bünyesinde tiyatro yaparken, o kitaptan esinlenip kuramsal çalışmalar yürütüyorduk. Devrimci tiyatro kuramı oluşturup bu kuramlarla faşizme karşı savaşım verirken benimsediğim Özdemir Nutku'yla, şimdi Coşkun Büktel'e iftira atan Özdemir Nutku aynı kişi değil!
Göktaş, ne yazık ki olayı saptırıyor. Özdemir Nutku'nun "'iftiracı' diye suçlanması"ndan bahsediyor. Oysa "'iftiracı' diye suçlan"mıyor. İftiracı olduğu CD kaydıyla saptanıyor. Bu saptırmayla, Göktaş, Coşkun Büktel'i, iftiracıya iftiracı dediği için suçluyor! Özdemir Nutku, bir açıklama yaptı ve kendini sütten çıkmış ak kaşık olarak gösterme çabasına girdi. Ne var ki, o zaman CD kaydının yapıldığını bilmiyordu ve dilediği gibi "açıklama" yapabiliyordu. Ne zaman ki CD kaydı ortaya çıktı, Nutku'nun sesi soluğu çıkmaz oldu. Çünkü yaptığı açıklama, açıklama değil; olayı örtme girişimiydi.
İçinde bulunduğumuz tiyatral durumu "zavallı Türk Tiyatrosu" olarak nitelemesi, son derecede doğru Erbil Göktaş'ın. Ah bir de nedenlerine inebilse. Sadece saptamacılık yapmasa. 25 yıldır tanıdığı Özdemir Nutku'nun bu "zavallı Türk Tiyatrosu" oluşumuna, iftiralarıyla yaptığı "katkıyı" bir görebilse. İftirayı, iftiracılığı savunmak "bilim dışı"lıktan da, "bilimsel yoksun"luktan da öte bir şey. İftirayı, iftiracılığı savunmak, insan olmanın erdemini ayaklar altına almaktır. Bu savımı yüzlerce kez yineledim, yineliyorum, yineleyeceğim. Ve yine de "gülünç" duruma düşmeyeceğim. İftiracıyı savunmak, öncelikle iftirayı savunanın aşağılanmasına neden olur. İftiraya karşı savaşım verenlerin aşağılanması söz konusu olamaz…
Erbil Göktaş diyor ki:
Tez 1: Coşkun Büktel'in "Theope" adlı oyununun Devlet Tiyatrolarında sahnelenmemesinin sorumlusu Prof. Dr. Özdemir Nutku değildir. Tersine, Nutku, altını çizerek yayınladığımız açıklamasında "Theope'nizin oynanması gerektiğini Kurul'da birkaç kez dile getirmiştim..." diyerek bunu belirtmektedir.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Antitez 1: Coşkun Büktel'in salt "Theope" oyununun değil, tüm tiyatral yapıtlarının toplumsallaşamamasının tek sorumlusu değil, en büyük sorumlusu Özdemir Nutku'dur. Tiyatrocuların duayeni olan Özdemir Nutku'nun iki dudağı arasındaki söze, kutsal kitap kelamı muamelesi uygulandığı Türkiye'de, insanların salt Theope'ye değil, Coşkun Büktel'in yaptığı her şeye kuşkuyla bakması denli doğal bir şey olamaz. Neyse ki, Büktel, kılı kırka yararak çalışan biri olduğundan, CD kaydıyla saptanan iftirayı yedi düvele duyurmaya çalıştı da, Özdemir Nutku'nun engellemesine karşı koyabildi. Büktel'in verdiği bu savaşım, yalınkat bakıldığında, bireyselmiş gibi görünse de, başka insanlara devrimci savaşım ruhu verdiğinden (örnekse bana), Özdemir Nutku yada herhangi bir akademisyenin de tartışılabilir olduğunu algılamamıza neden oldu, oluyor…
Erbil’in tezi şu: “Theope" adlı oyununun Devlet Tiyatrolarında sahnelenmemesinin sorumlusu Prof. Dr. Özdemir Nutku değildir.
Odur ya da değildir, tartışma konumuz o değil! Tartışma konumuzu saptırmayalım. Tartışma konumuz şu: Nutku Büktel’e iftira etmiş midir, etmemiş midir? Etmemiştir diyebilen var mı? Yok! Nutku “etmedim” diyebiliyor mu? Diyemiyor. Erbil diyebiliyor mu? Diyemiyor. Erbil ne diyor? Theope’yi engelleyen Nutku değildir, diyor. Yani iftirayı inkar edemiyor. İftirayı inkar edemediği için, konuyu daha tartışılabilir bir Alana kaydırıyor. Theope’yi Nutku engellememiştir, diyor. Yani Nutku iftira etti ama Theope’yi engellemek için etmedi. Buna kim inanır, kardeşim? Kaldı ki, niçin etmiş olursa olsun, iftira için üç yıldır özür dilemediğine göre, adam belli ki iyi niyetli değil; adam, belli ki, iftirayı yanlışlıkla filan değil, bile bile, kasten etmiş. Erbil, Nutku’nun Theope’yi engellemediğini söylemekle, Nutku’nun iftirayı “iyi niyetle” ettiğini söylemiş oluyor. Asıl kendisi komik oluyor! (İyi niyetli iftira… ne kadar akademik, ne kadar bilimsel!)
Erbil’in tezi şu olmalıydı: Nutku Büktel’e iftira etmemiştir. Var mı Erbil’in böyle bir tezi? Yok. O zaman, yazısı tamamen, asıl konuyu örtbas etme çabasından, bu gülünç çabadan ibaret kalıyor. Çünkü mızrak o kadar büyük ki, hiçbir çuvala sığdırılamıyor. Madem ki “Nutku Büktel’e iftira etmemiştir” denilemiyor; o zaman yapılacak tek doğru şey var: Nutku’nun Büktel’den özür dilemesini talep etmek… Madem ki, Nutku özür dilemiyor, o zaman da yapılacal tek doğru şey, Nutku’yu kınamak oluyor. Ama kimse bunu yapamıyor. Kimse Nutku’yu kınayamıyor. Nutku’yu kınamak yerine, herkes, olayın büyütülmemesini tercih ediyor.
Ama olayın ne kadar büyütülüp ne kadar büyütülmeyeceğine karar vermek hakkı, yalnızca bir kişiye aittir: Bu kararı vermek hakkı, iftiraya uğrayan Coşkun Büktel’e aittir. Kimse, iftira edilene, iftirayı o kadar büyütmemesi gerektiğini söylemek hakkına sahip değildir. İnsanlar ancak kendilerinin uğradığı iftirayı büyütmemek hakkına sahiptir. Büktel’in uğradığı iftirayı değil… İftira eden, iftira etmeden once Büktel’le pazarlık etmiş, “sana iftira edeceğim ama iftirayı fazla büyütmezsin, değil mi?” diye sormuş ve Büktel’den bu konuda onay almış değildir. İftira eden, Büktel’e hiçbir şey sormadan özgürce(!) iftira ettiğine gore, Büktel de iftiraya tepkisinin ne olacağına karar vermekte tamamen özgürdür.
Erbil Göktaş diyor ki:
Tez 2: Özdemir Nutku, Türk Tiyatrosu'na, gerek Üniversitede Bölüm kurarak, gerek çeviri, araştırma, deneme ve başka türlerde yazarak çok büyük hizmetlerde bulunmuştur. Bir kez "yanlış" yapmış olsa bile, bu daha önce yaptığı "binlerce olumlu işin" yok sayılmasını gerektirmez. Bu hem akla, hem de vicdana sığmayacak bir şeydir. (Kaldı ki, izlediğim CD kaydında da Nutku'nun "iftira" diye nitelenen konuşmasının ben "kasıtlı" olduğunu düşünmüyorum. Çünkü izlediğim CD kaydında, Şahin Ergüney konuşmasını bitirdikten sonra Esen Çamurdan "Theope"nin yazarının tavrı yüzünden sahnelenmediğini söylemiş ve Nutku, "başkan" olarak başkasına söz vermeden önce gayri ihtiyari "Theope" diye yazılmış başka bir oyun olduğunu, Fransızca bilenlerin buna bir bakmaları gerektiğini söylemiştir. Tabii "aradaki benzerliği görmek için" sözü "kasıtlı" gibi görünmesine karşın, sonuca etki edecek bir söz olmadığından, bence "doğaçlama" konuşma sırasında "öylesine" söylenmiş, "bir bakılsın" anlamında söylenmiş bir söz olarak durmaktadır.)
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Antitez 2: Özdemir Nutku, üniversitede bölüm kurarken, babasının hayrına mı kurdu? Karşılığını almadı mı? Çeviri, araştırma, deneme ve başka türlerde yazarken, kazandığı parayı kimsesizlere mi aktardı? Bir çöpçü, nasıl ki; "Şu kadar çöp topladım; benim her türlü iftira atma hakkım vardır" diyemezse, Özdemir Nutku da; "Türk Tiyatrosu'na, gerek Üniversitede Bölüm kurarak, gerek çeviri, araştırma, deneme ve başka türlerde yazarak çok büyük hizmetlerde bulundum; benim her türlü iftira atma hakkım vardır" diyemez. Derse, ona karşı çıkılır. Biz bunu yapıyoruz. Biz karşı çıkıyoruz. Biz iftiranın değil, gerçekliğin egemen olması için savaşım veriyoruz. Bir insan, büyük hizmetler verebilir, binlerce insanın canını kurtarabilir, ne var ki, örnekse hiçbir hakkı ve nedeni yokken, komşusunu av tüfeğiyle öldürürse, yaptığı binlerce iyilik için, o adam bağışlanamaz. Hoş Özdemir Nutku'nun yaptığı "binlerce olumlu işin" de tartışılmayacak bir durum olduğunu savlamak, "hem akla, hem de vicdana sığmayacak bir şey".
Fransızca yazılmış başka bir "Theope" varsa, şimdiye dek niye ortaya çıkarılmadı. Devletin tiyatral güçleri, bu denli beceriksiz ve bu denli samimiyetsiz mi? Benim verdiğim vergilerle sıcak koltuklarında ahkam kesenler, nasıl oluyor da rahat rahat iftira atabiliyor, iftirayı sahiplenebiliyor, iftiraya karşı umursamazlık içerisinde olabiliyor ve iftirayı mazur göstermek için ona kılıflar uydurmaya (mızrağı çuvala sığdırmaya) kalkışabiliyorlar? Utanmıyorlar mı? Onlar adına da ben mi utanayım?.. Adam iftira için üç yıldır özür dilemiyor! Ama Göktaş kalkmış hâlâ adamın iftirayı “gayrı ihtiyari” olarak söylediğini kanıtlamaya çalışıyor. Kardeşim, Nutku iftirayı “gayrı ihtiyari” söylemiş olsaydı, kasıtlı olmasaydı, derhal özür dilerdi. Ama Nutku, özür dilemediği gibi, Büktel’e karşı yazdığı cevap yazısında (yeni yalanlar da ekleyerej) iftirayı tekrarladı. Bu durumda, Göktaş’ın “gayrı ihtiyari” gibi mantıksız, umutsuz savunma çabaları, onu en iyi ihtimalle, “gülünç” kılıyor.
Erbil Göktaş diyor ki:
Tez 3: Şahin Ergüney, yaptığı açıklamalarla "gereksiz bir polemiğin" iyice alevlenmesine yol açtığı gibi, Özdemir Nutku'yu da "töhmet" altında bırakmıştır. (CD kaydını hakkında yazdıklarımdan sonra izlediğim Ergüney'in, bu toplantıya ilk kez katılmış olmasından dolayı çektiği acemiliği ve "iyi niyetle" dile getirmek istediği sorunları toparlayamayıp "genel olarak" söz verildiği halde "özel"de takılıp kalması kamuoyunda oluşan polemiklerde de "yanlış" ve "eksik" anlaşılmasına yol açmıştır.)
Yani Ergüney'i dikkatle izledim. Güzel bir "giriş"yapıyor, "repertuar politikası"nın gerekliliğinden söz ediyor ama bunun nasıl olması gerektiğini açıklayacak yerde 3 tane örneğe takılıyor. Nutku da "başkan" olarak birkaç kez, "genel olarak" konuşmasını istiyor. Yeni Tiyatro Dergisi'nde yazan dostlarım aracılığıyla, Ergüney'in "iyi niyetli" bir kişi olduğu için çok kırıldığı ve "hakarete uğradığı"nı düşündüğü, yazımdan sonra bana bildirilmiştir. Ben Ergüney'e hakaret etmedim, sadece hiç tanımadığım bir kişinin söylediklerinin bana yansıdığı kadarıyla çözümlemesini ve değerlendirmesini yaptım. Çok kırılıp içerlemesine de ayrıca üzüldüm; tıpkı Nutku'nun bu kadar yıpratılmaya çalışılmasına üzüldüğüm gibi Ergüney'in de yıpranmasını istemediğim için, CD kaydında gördüklerimden ve bana ulaşan bilgilerden sonra bu konuda bir "yanlış anlaşılmayı" da düzeltmek istiyorum: Ben Ergüney'e "trak geldi" demedim, "trak da gelebilir, insani bir durumdur" dedim. "Anlık bir unutma" da, "dil sürçmesi" de oyunların hele prömiyerlerinde sıklıkla rastlanan bir şeydir. Yani demek istediğim "istenildikten sonra" "herkese kusur" bulunabileceğiydi. Ben bu bağlamda hiç kimsenin böyle polemiklerle yıpratılmaması gerektiğine inanıyorum. Ne Ergüney'in ne de Nutku'nun... O yüzden bu konuyu "lastik" gibi uzatmanın anlamı yok... Ama hamama giren de terliyor işte... Diyeceğim, bırakalım Özdemir hoca da, çevirilerini yapsın, yeni kitaplarını yazsın, hatta anılarını yazsın. "Okur" olarak bundan biz kazançlı çıkarız.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Antitez 3: Şahin Ergüney, her aydının yapması gerekeni yapmış ve iftiradan yana değil, hakikatten yana tavır almıştır. Gerekli ve zorunlu bir polemiği alevlendirerek, tarih karşısında susup oturmamış, tarihe karşı sorumluluk duygusuyla hareket etmiştir. Koskoca profesör Özdemir Nutku'nun, Coşkun Büktel'i töhmet altında bırakan iftirasının deşifre olmasını sağlayarak, Türk tiyatrosuna çok büyük hizmet sunan Şahin Ergüney'in yaptığını ne denli önemsesek azdır. Ergüney'in gösterdiği cesareti, biz de gösterip konuyu "lastik" gibi uzatmayı düşünüyoruz. Kimse, iftirayı kınamak elinden gelmediği için, iftiraya uğrayana akıl vermek ve konuyu lastik gibi uzatmamasını söylemek hakkına sahip değildir. Konuyu ne kadar uzatacağına karar vermek yetkisi yalnızca iftiraya uğrayana ve kamuoyuna aittir. Özdemir Nutku özür dilemedikten sonra, çeviri de yapsa, yeni kitaplar da yazsa, hatta anılarını da kaleme alsa kendisinin iftiracılığını unutturmayacağız…
Erbil Göktaş diyor ki:
Tez 4: Devlet Tiyatroları Koordinasyon Toplantısı'nda gerçekleşen yukarıdaki olaylarda, Başkan Nutku'nun ve üyelerin görevleri, "oynanacak oyunları seçmek" değil, "bölge müdürlerinin" ve "yönetmenlerin seçmesi için" havuza atmaktır, yani repertuara katmaktır. Büktel'in oyunu ise zaten repertuardadır. Nutku'nun o kuruldan ayrıldıktan sonra, çok etkili bir yönetmenin Büktel'in çeviri bir oyununu sahnelemek istediği halde sahneleyememesi, konunun Nutku'yla hiç ilgisi olmamasının bir göstergesidir.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Antitez 4: Biz bir iftiranın anatomisiyle ilgileniyoruz. Türkiye dramatik yazarlığının odak noktası olan Theope'nin yazarına iftira atılmasına karşıyız. Sokaktaki çöpçüye de iftira atıldığında, mutlaka karşı çıkıyoruz. İftirayla beslenen kapitalizme karşıyız. Büktel'in yada herhangi bir kişinin iftiraya uğraması bizim için önemli. İftiraya karşı çıkmanın, aynı zamanda kapitalizme karşı çıkmak olduğunun ayrımındayız. Sorun Theope'nin oynanıp oynanmama sorunu değil. Sorun Theope üzerinden Coşkun Büktel'e tiyatral linç uygulama taktiği. Bu taktiği bozmak için elimizden geleni yaptık, yapıyoruz, yapacağız! Irwin Shaw'un yazıp Coşkun Büktel'in çevirdiği Ölüleri Gömün oyunu da oynanmıyorsa, Türkiye tiyatrosunda bir tane değil, birçok Özdemir Nutku var demektir!!!
Erbil Göktaş diyor ki:
Tez 5: Elbette Büktel'in de oyunları sahnelenmelidir. Ama sadece Büktel'in değil, ödül aldıkları halde hiç oyunu sahnelenmemiş başka oyun yazarlarının da hiç olmazsa "bir oyunu" DT sahnelerinde yer almalıdır. Bu bağlamda DT yönetimine şu öneriyi yapabiliriz, yapmalıyız:
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Antitez 5: Büktel'in oyunlarını sahnelemek zorundalar. Çünkü iftiraya uğramasından da belli ki, Theope diğerlerinden çok daha farklı, çok daha önemli bir oyun. Başka oyunları, dramatik gerekçeler bularak engelleyebilirler ama Theope’yi engellemek için dramatik gerekçeler bulmak duayen profesör Özdemir Nutku’nun bile becerebileceği bir iş değildi. O nedenle Theope’ye iftira etmek zorunda kaldı. Her oyuna iftira edilmez. İftira kolay kolay göze alınabilecek bir suç değildir. Ama Theope’yi durdurmak için iftiradan başka çare bulamazlardı, bulamadılar. Theope’yi oynanmamış diğer oyunlarla karıştırarak konuyu örtbas edemezsiniz. Oynanmayı hak eden ve haksızlığa uğrayan başka oyunlar da bulunabilir ama, Türk tiyatrosu gibi bir çölde Theope gibi bir vaha yaratılmışken, insanları bu vahadan yararlandırmamak, düpedüz ihanet, düpedüz skandaldır. Ödediğim vergilerle DT imkanlarının başına geçenler, Büktel'in Türkiye tiyatrosuna ivme kazandıracak oyunlarını sahnelemezlerse, benim verdiğim vergiyle keyif çatanların keyfini bozarım. Büktel ve değerli yazarların oyunlarını sahnelemediklerinde geçici değil, kalıcı rahatsızlıklar veririm. Madem ki vergiyi ben veriyorum, benim dediğimi yapmak zorundalar. Ödül konusuna gelince; ödülün her türlüsüne karşıyım. Bir oyunun ödül alıp almaması umurumda değil. Hatta ödül almamasını yeğlerim…
Erbil Göktaş diyor ki:
A) Devlet Tiyatroları'nda bir-iki sahne sadece "ilk oyunları oynanan yazarlar"a ayrılmalıdır. "Genç" yazarların, oyunu "genç" olanların oyunlarının oynandığı sahne, Ankara'da Şinasi, İstanbul'da AKM Oda Tiyatrosu olabilir. Keza İstanbul B.B. Şehir Tiyatroları'nda da aynı sistem yer almalıdır. Bunun için Kadıköy Haldun Taner Sahnesi, bunun için biçilmiş kaftandır.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
A - "Pantolon uymadı gömlek verelim" anlayışına karşıyız. Büktel'in Theope'si Ankara Büyük Sahne'de oynanmalı. AKM Büyük Salon'da da oynanabilir. Şinasi yada Haldun Taner'de değil…
Erbil Göktaş diyor ki:
B) Klasikleşmiş oyunlar ve yazarlar yerine yeni yazarlara daha fazla şans tanınmalıdır. Temcit pilavı gibi, 50 yıldır ısıtılıp ısıtılıp önümüze getirilenlerden bıktık. Bunlar ancak, farklı rejiler ve projeler olduğu zaman ele alınmalı ve sahnelenmelidir. Repertuardaki yerleri de bu kadar ağırlıklı olmamalıdır. Bu ülke önce kendi yazarına sahip çıkmalıdır, onun oyunlarını sahnelemelidir. (OYÇED bunun mücadelesini vermek ve bunun önemini vurgulamak için Türkiye'deki tüm ödenekli tiyatroların repertuar kurullarına "temsilci önermiş" ve bunları yazılı olarak da ilgili yerlere göndermiştir.)
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
B - Her ne denli yuvarlak bir madde de olsa (B)'ye değinmeden geçmeyelim: Ayrıcalıklı yazarların adlarını vermekte yarar var. Örnekse efsunlanmış yazar Tuncer Cücenoğlu, her zaman sahneleri işgal ediyor. Hem de "Çığ" (Bakınız: coskunbuktel.com; Büktel, "Çığ aslında nedir, neyi sarsıyor?") gibi anlamsız bir metinle. OYÇED ise bu tür işgallere karşı çıkacağına, bir iftiracı olan Özdemir Nutku'yu baş tacı ediyor…
Erbil Göktaş diyor ki:
C) Sadece DT ve Şehir Tiyatroları değil, ülkedeki bütün ödenekli tiyatrolar oyun seçimlerinin nedenlerini çok iyi açıklayıp hesabını verebilmelidirler. Bu, "niçin" tiyatro yaptıklarının da "yanıtı" olacaktır. Sadece, "sevdiğim için" yanıtını verenlere de, biz şu yanıtı veririz doğal olarak: "Peki tiyatro seni seviyor mu bakalım?"... Çünkü TİYATRO, KENDİSİNE VE YAZARINA KÖTÜLÜK YAPANLARI SEVMEZ. Yani hiç kimse VAZGEÇİLMEZ DEĞİLDİR. Bu bağlamda HERKES tiyatrodaki yerini ve konumunu SORGULAMALIDIR.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
C – Theope vazgeçilmezdir. Theope’yi ve Büktel’i diğer oyunların ve yazarların kalabalığı arasına katmayın! Theope ve Büktel, sırf iftiraya uğramış olmalarıyla bile özellik arz ediyorlar. Onları sıradanlaştırma gayretleriniz, boşuna!...
Erbil Göktaş diyor ki:
D) Repertuar kurullarındaki "oyun seçimleri" KAMUOYUNA AÇIK olmalıdır. Sadece SONUÇLAR DEĞİL, NEDENLER DE kamuoyuna bildirilmelidir. Hele SAHNELENEN HER OYUNUN HESABI kamuoyu önünde YÖNETMENLERİ TARAFINDAN DA çok açık ve net olarak verilebilmelidir.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
D – Büktel’in on yıllardır savunduğu bu görüşleri elbette destekliyoruz. Büktel’in “Türk Tiyatrosundan İnsan Manzaraları”nın önsözünde (sayfa 9) dediği gibi, herkes, her yaptığının “hesabını vermek”, “gerekçesini göstermek” zorunda olmalıdır.
Erbil Göktaş diyor ki:
E) Oyun seçmenin ve sahnelemenin ÖLÇÜTLERİ olmalıdır. Bu ölçütlerin KESİNLİKLE DEMOKRATİK olması gerekmektedir. "Ben yaptım oldu", "Ya ben bu oyunu çok sevdim", "Bu yazar benim baş destekçim" anlayışları artık tarihin tozlu sayfaları arasına karışmalı ve sonsuza kadar orada kalmalıdır.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
E – Genel ve yuvarlak şeyler söylendiğinde hemfikir olmamak elde değil. Katılıyoruz…
Erbil Göktaş diyor ki:
OYÇED, bunların mücadelesini verecek olan ve bu "kararı" almış olan bir dernektir. (Tabii tüzüğünden, genel kurulda alınan kararlardan bu MADDELEŞTİRMELERİ ben yaptım.) Kaldı ki, DT de tek kıstas değildir; birçok Şehir Tiyatrosu'nda ve özel tiyatrolarda da olmasa bile "prodüksiyon tiyatrosu" denen bir şey vardır. Örneğin, zengin biri -ironi yapıyorsa pek çıkmıyor- olduğunu sürekli söyleyen Hilmi Bulunmaz, Bulunmaz Kuyumculuk ya da Bulunmaz Tiyatro adına "Theope"ye yapımcı olabilir. Sevgili Hilmi, o kadar bağıracağına, kesenin ağzını biraz açsın, okul mezunu oyunculardan ve uygun olan "iyi" tiyatroculardan "cast"ı ben yapacağım.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Özel ve yuvarlak olmayan şeyler söylendiğinde tartışma başlıyor. OYÇED, öncelikle iftiracı Özdemir Nutku'yu kınamalı. OYÇED'in yazacağı ilk metin, Özdemir Nutku'nun iftirasının kınanması olmalı ve Nutku, iftiracılığında inat ederse, OYÇED'den atılmalı. Ben, Hilmi Bulunmaz; Bulunmaz Kuyumculuk, Yayıncılık, Gösteri Sanatları Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi ve diğer kuruluşların sahibi olarak vergi veriyorum ve Theope'nin Ankara Büyük Sahne yada İstanbul AKM Büyük Salon'da oynanmasını istiyorum. Şimdiye dek kültür sanat çalışmalarımda, yaklaşık olarak bir trilyon para yitirdim. Sanırım kesemin ağzı bayağı açık. Okul mezunu oyuncularla çalışmıyorum. Akademilerin, konservatuarların sağır duvarlarının içine tutsak olmuş oyuncularla çalışmayı değil; ilerici, emekten yana, sosyalist oyuncularla çalışmayı yeğliyorum…
Erbil Göktaş diyor ki:
Tez 6: Büktel, OYÇED'i eleştirebilir ama, Nutku'ya kızıp sadece "bir olguyu" dayanak yapıp "küfür etmesi" yakışıksızdır. (Daha da ötesi, kendi aleyhine yol açacak "hukuksal bir sorun"dur. Coşkun Büktel, kendi adıyla kurduğu sitesinde yazdığı yazılarında OYÇED'e saldırmıştır ve hak etmediği sözler söylemiştir. Örneğin, "cerahat", "köpek sürüsü", "yarasa", "karafatma", "Ku Klux Klan", "Vandal akademisyenler", ve benzeri... Buna dayanak olarak da "Theope"nin sahnelenmemesine neden olduğunu savladığı Özdemir Nuktu'nun, OYÇED'e önce "kurucu başkan", sonra da "onur kurulu üyesi" seçilmesini göstermiştir.)
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Antitez 6: Büktel küfür etmiyor. Büktel, Nutku'ya kızıp OYÇED'e küfür etmiyor. Nutku gibi bir iftiracının, nasıl olur da OYÇED'in "onuru" olur diye düşünüyor ve düşündüklerini yazıyor. Gözlemlerimi söylüyorum. Büktel'in ne düşündüklerini okuduğum için böyle yorumluyorum. Büktel'in OYÇED'e "saldırdığı" doğrudur. Ancak OYÇED, bu saldırıyı hak etmiştir. Özdemir Nutku'yu koruduğu, kolladığı, kutsadığı… için hak etmiştir. Bir iftiracıyı korumak ne zamandan beri masum bir iş olmuştur?!!!
Erbil Göktaş diyor ki:
Yani sapla samanı birbirinden ayırmamış, elmalarla armutları ve ayvalarla şeftalileri birlikte toplamış ve "şeftalileri" ezmiştir. Sevgili Hilmi Bulunmaz da, sitesinde çektiği filmlerde sadece bunlara takmış, yukarıdaki "tezleri" görmezden gelip beni "bilimsel olmamakla" suçlayıp çok güldürmüştür ve benim gözümde "Şeftali Devrimi"nin önderi olmayı hak etmiştir.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Benim neyi hak ettiğim, önemli değil! CD kaydıyla apaçık belgelenmiş bir iftirayı mazur göstermeye çalışan Göktaş’ın benim neyi hak ettiğimle ilgili düşüncelerine aldırmam. İftira savunucuları benim neyi hak ettiğime boş verip, iftirayı kınayamayan ve kınamak yerine iftiracıya biat edenlerin neyi hak ettiğini düşünmeliler.
Erbil Göktaş diyor ki:
KUYUMCU MEDDAH HİLMİ ÇELEBİ'YLE "ŞEFTALİ DEVRİMİ
"Öncelikle "Kuyumcu" sözcüğünü kullanmadan başlığı atmıştım, ancak sevgili Meddahımızın, "Kutulaştırma" oyununda Coşkun Irmak tarafından tanıştırılmamızdan sonra "o süreci" irdeleyen konuşmalarında sürekli "burjuva" olduğunu, parası olduğunu söylemesi tersinleme yapıyorsa pek çıkmıyor ve Çankaya Belediyesi'nin "yol ve konaklama" giderlerini karşılamasına şiddetle karşı çıkıp "sosyalistliğini" de vurgulaması karşısında, ben de varolan bu gerçeği vurgulamasının ötesinde çok severek anlattığını görünce "bir saptama" olarak başlığa "Kuyumcu" ibaresini eklemek zorunda kaldım. (Ne yapalım, herkes "ticaret"le uğraşmadığı için "kısıtlı" bir bütçesi var. Hele oraya gelen arkadaşımız da bir öğrenciydi. Çankaya Belediyesi giderleri karşılamasaydı, değil oraya gelmesi, havaalanına bile gitmesi söz konusu olamazdı. O yüzden ben, Çankaya Belediyesi'ni ve bu tür etkinlikleri düzenleyenleri kutluyor, teşekkür ediyorum. Yaptığınız doğrudur, kim ne derse desin sanata, tiyatroya yapılan yatırımlar, "boşa" yapılan yatırımlar değildir. Ama "parası olanların" kendi cebinden gitmesi de "güzel bir davranış"tır.)
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Matbaanın babası Gutenberg'in bir kuyumcu olması ne denli somut bir gerçekse, benim kuyumcu olduğum da o denli somut bir gerçek. Yalan Makinesi Mustafa Demirkanlı ve ardıllarının kuyumculuğumu bir küçümseme aracı olarak kullanmalarından sonra, ısrarla ve inatla bu mesleğimi de vurgulamayı yeğliyorum. T.C. Turizm ve Kültür Bakanlığı çanağını yalayacağıma, Efes Pilsen tezgahtarlığı yapacağıma, kuyumculuk yaparak tiyatroya katkı sunmayı daha onurlu buluyorum…
Erbil Göktaş diyor ki:
Ayrıca, oyundan sonra kendisinin "acı biberle işkembe çorbası" içip benim "şirden ve tuzlamayı da karıştırmamı "ballandırarak anlatması karşısında neredeyse öleyazdım. Dedim ki kendime, bir önceki konuşmasında, "ezilen şeftalilerin birliğinden" söz etti, şimdi de lafı "işkembe, şirden ve tuzlamanın kardeşliğine" getirecek; neyse ki korktuğum olmadı. Bu Meddah beni gülmekten öldürecek!..
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Benim Meddah yanıma gülmesi, hoşuma gidiyor Erbil Göktaş'ın. Shakespeare'in yapay kahramanlarından birine benzetilmek yerine, coğrafyamızın doğallığından renk alan Meddah'a benzetilmek hoşuma gidiyor. Teşekkür ederim…
Erbil Göktaş diyor ki:
Ama hakkını da yemeyelim: Devlet Tiyatrolarından ve Şehir Tiyatrolarından "diğer tiyatro dergisi"nin "reklam alması" karşısında Yeni Tiyatro Dergisi'ni "daha iyi, daha dolu, kaliteli ve şirin" bulmasını "içtenlikle" söylemesine, her ne kadar "tatlı-sert" eleştirse de, çektiği "Kutulaştırma 1" filminde, şahsıma karşı gösterdiği "teveccühlere" çok teşekkür ederim. Çorbaya da o kadar takmasaydı iyi olurdu. (Ne yapalım, öğleden beri yemek yememiş insanlar, gece saat 23'de çorbacıya götürülürse, çorbayı büyük kasede içerler tabii.)
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Yineliyorum: Yeni Tiyatro dergisi, şu anda Türkiye'de yayımlanan; en iyi, en dolu, en kaliteli ve en şirin dergi. Bu demek değil ki, bu dergiyi eleştirmeyeceğiz…
Erbil Göktaş diyor ki:
Son Tez: Coşkun Büktel'in henüz 2 yaşına girmemiş olan OYÇED'e, Özdemir Nutku'ya kızarak saldırması ve Türk Tiyatrosu'nu yaratan yazarları görmezden gelip Haldun Dormen'e uyması yanlıştır; bu, pireyi deve yapıp, pire için yorgan yakmaktır. Yani "eksik" alıntının hepsini buraya alabilirim ama gerek yok, çünkü Büktel'in "sanatçı" tanımına katılıyorum. Katılmadığım nokta, O'nun, Dormen'in dediklerine katılması...
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Son Antitez: Yineliyorum; bence Coşkun Büktel OYÇED'e, Özdemir Nutku'ya kızdığı için değil, bir iftiracıyı sahiplendikleri için "saldırıyor". Büktel, Haldun Dormen'e değil, hiç kimseye uymaz. Bence Coşkun Büktel, "uyumsuz" biridir. Öyle ki Özdemir Nutku gibi "Tiyatral Tek Tanrı"ya bile uyum sağlamamıştır… Keşke iftirayı “pire” kadar küçük görenler, Coşkun Büktel’in binde biri kadar “büyük” olabilseler.
Erbil Göktaş diyor ki:
Haldun Dormen'in şunu demesi gerekirdi: Engellenen Türk yazarları vardır; görmezden gelinen ve "aforoz" edilen Türk yazarları vardır, bunun için "yazar" yetişmiyor. "Yazar"ı tırnak içine aldım, çünkü bizim anladığımız "yazar" gerçekten "yazar", her şeye karşın, "yazarlık" zaten öyle bir eylemdir. "Teknik" bilgilerle, "öylesine" yapılacak bir iş değildir. Oyun yazarlığı, "teknik" bilgiyle de yapılabilir ama, "ruh" olmayınca "düşünce" ve "özgün bakış açısı" olmayınca bir "eksiklik" sürekli duyumsanacaktır. Her dönemde olduğu gibi, Türk Tiyatrosunun bu dönemde de yazarları vardır ve her şeye karşın bir gün muhakkak "fışkıracaklardır" ve eserlerini de fışkırtacaklardır.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
İftirayı “pire” sayan yazarların ne “ruhu”, ne “düşüncesi”, ne de “özgün bakış açısı” olabilir. Onların yalnızca menfaatleri vardır. İftirayı bile umursamayanlar, yalnızca menfaatlerini umursayacaktır. İftirayı “pire” sayan yazarlar, eğer fışkırırlarsa, adalet ve devrime doğru değil, bencil menfaatlerine döğru fışkıracaklardır. İftirayı “pire” sayan yazarlar asla temiz olmadıklarından, fışkırırlarsa, ancak kirli bir cerahat olarak fışkıracaklardır. İftirayı “pire” sayan yazar kalabalığıyla Coşkun Büktel’i birbirine karıştırmayın! Büktel’i sıradanlaştırmanın daha etkili yöntemlerini bulmalısınız! İftirayı “pire” sayanlar yazarsa, Büktel yazar değildir, çok daha başka, (çok daha fazla) bir şeydir.
(Kaynak: Yeni Tiyatro Dergisi, yıl: 1, sayı: 4, sf. 38-41, Mart-Nisan 2008)
***
Ayrıca bakınız:
tiyatrodunyasi.com'dan Bulunmaz'a sansür!...
Yeni Tiyatro'ya ambargo mu konuluyor?!...
3. Abdülhamid Yeni Tiyatro'dan "resmi" tanıtım yazısı...
tiyatronline.com'dan Bulunmaz'a sansür!...
Yeni 3. Abdülhamid işbaşında!...
İftiranın simgesi Özdemir Nutku, "Tiyatro Buluşması"nda!...
Özdemir Nutku skandalı ve OYÇED
Bu yazı, ilk kez olarak, Yeni Tiyatro Dergisi'nin Temmuz / Ağustos 2008 tarihli 6. sayısında yayınlandı!... Derginin bir sonraki sayısı çıkana kadar bekleyerek, 7. sayı çıktıktan sonra yazıyı İnternet ortamına da aktardık...
İftiradan yana olmak
yada
iftiradan yana olmamak
Hilmi Bulunmaz
Temmuz 2008
"KORHAN: (...) Bizim piyasamızda hiç kimse
masum değil! Herkesin çıkarı birbirine bağlı.
Sen kimsenin tekerine çomak sokmuyorsun,
kimse de senin tekerine çomak sokmuyor.
Adı konmamış, kayda geçmemiş, gayrıresmi ama
tıkır tıkır işleyen bir centilmenlik anlaşması,
sessiz bir suç ortaklığı var.
Bu suç ortaklığına herkes dahil olduğu için,
kimse kimseyi açıkça, isim vererek, eleştiremiyor.
Kimse kimseyle ilişkisini bozmayı göze alamıyor.
Çünkü bu piyasadaki insanlar yetenekleri
sayesinde değil, ilişkileri sayesinde
ayakta kalabiliyor."
(Coşkun Büktel, "Shakespeare'siz Herifler", Dramatik Yayınlar, İstanbul 1998, sayfa 54.)
***
Doç. Erbil Göktaş, Genel Yayın Yönetmeni olduğu Yeni Tiyatro Dergisi'nde, Coşkun Büktel'in Özdemir Nutku tarafından uğradığı iftirayı hafifseyen, küçümseyen, hiçimseyen bir yazı yayınladı!... Yeni Tiyatro Dergisi'nin üçüncü ve dördüncü sayılarında iki bölüm hâlinde yayımlanan yazı, ilgimizi çekti... Okuduk ve yanıt yazmak istedik. Sağ olsun Erbil Göktaş, yanıt hakkının evrensel bir hak olduğunu bildiği için, hiçbir ikirciklenmeye girmeden yayınlayacağını söyledi. Sadece bir koşulu vardı: "HAKEM KURULU'NDAN GEÇEBİLİRSE!..."
HAKEM KURULU: Prof. Dr. Murat Tuncay, Prof. Dr. Hülya Nutku, Prof. Dr. Semih Çelenk, Doç. Dr. Hasan Erkek, Doç. Dr. Sema Göktaş...
Tiyatral ve siyasal görüşlerimiz pek uyuşmasa da Hakem Kurulu'nun, en temel insan haklarından yanıt hakkına saygı göstereceğini umuyoruz...
***
Gelelim Erbil Göktaş'ın yazısının ikinci bölümüne. Yazısının başlığı bizce önemli:
"Coşkun Büktel ve Başkalarının
Merak Ettikleri 2"
"Coşkun Büktel ve Başkaları (bu başkalarına ben de dahilim) neyi merak ediyor? Koskocaman bir profesörün, Devlet Tiyatroları'nın resmi toplantısına katılan, "süzülmüş" otuz kişi karşısında, Coşkun Büktel'e hangi cüretle iftira attığını merak ediyor! Peki bu merakımız, Özdemir Nutku yada çırakları tarafından tatminkar bir açıklamayla giderilebiliyor mu? Giderilemiyor. Gerçeklerin tiyatro sanatında egemen olması için ömrünü yatıran Coşkun Büktel'e atılan iftira, CD ile saptandığından; kimsenin, hiç kimsenin, koskoca tiyatro profesörü Özdemir Nutku'nun bile karşı çıkamadığı bir hale geldi. Peki nasıl oluyor da Erbil Göktaş, ustasının iftirasını hafifletmek için çaba harcıyor?...
***
Yeni Tiyatro, önemli bir boşluğu dolduruyor. İyice yerlerde sürünen tiyatro yayıncılığında eksik duran boşluğu saptayan Yeni Tiyatro, akademik bir dille tiyatro sanatına yaklaşmaya çalışıyor…
Her sayısını merakla bekleyerek, tiyatral bilgiler edinmek istediğim Yeni Tiyatro, özellikle yurtdışı ve Anadolu tiyatro hareketine yer verdikçe, daha çok merak edilir bir boyut kazanıyor…
Bir de nesnel olabilse!...
Özellikle Özdemir Nutku'yu bir yalvaç gibi algılayan Yeni Tiyatro, Nutku iftiracılığının üstünü örtmek için özel çaba harcıyor. Oysa durum çok net: Profesör Doktor Özdemir Nutku, otuz kişinin karşısında, hem de resmi bir kurumun düzenlediği çok önemli bir toplantıda Coşkun Büktel'e iftira attı. Bu iftirası CD kaydıyla belgelendi…
Peki, hangi resmi kurumun toplantısında Coşkun Büktel'e iftira attı Özdemir Nutku?...
Devlet Tiyatroları'nın toplantısında!...
Devlet Tiyatroları nereye bağlı?...
Kültür Bakanlığı'na!...
Kültür Bakanlığı nereye bağlı?...
Hükümete!...
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin ihsan ettiği sıcak koltuğa oturan Profesör Doktor Özdemir Nutku, Coşkun Büktel'in Theope'si oynanmasın diye iftira atıyordu…
Peki iftiranın içeriği ne?...
Hemen aktaralım:
Özdemir Nutku – (Şahin Ergüney ve "süzülmüş" otuz kişiye hitaben) "....şimdi efendim bir de, bir dikkatini çekmek istiyorum. Hiç bir şeyle itham etmiyorum. Fransızca'da 16.yüzyılda yazılmış Theope diye bir oyun var. Özellikle Fransız filolojisinden ve Fransız dilini bilenler onu biraz şey etmeliler yani, bir bakmalılar. Aradaki benzerliği görmek için. Teşekkür ederim..."
(Bakınız: coskunbuktel.com; Şahin Ergüney, "'Theope' üzerine Özdemir Nutku'ya yanıt") (Ayrıca bakınız: Büktel, "Nihayet".)
Dinleyenlerde kuşku yaratan yukarıdaki sözler, hiçbir çuvala sığmayacak mızrak gibi orta yerde duruyor…
***
İmdi, gelelim Erbil Göktaş'ın yazısına:
Erbil Göktaş diyor ki:
(Bu yazının 1. bölümü yayınlandıktan sonra gözle görülür bir hareketlilik yaşandı. Hilmi Bulunmaz sitesinde çektiği filmlerde bana ve yazıya değindi. OYÇED, 30 Mart'ta "Tiyatromuzda Yazarlık Örgütlenmeleri" başlıklı bir panel düzenledi. Bu Panel'in tamamını dergimizin sayfalarında okuyabilirsiniz. OYÇED Başkanı, "Tiyatro Gazetesi"nin 6. sayısında yayınlanan söyleşisinde "açıklamalar" yaptı. O yüzden ben sadece "beni ilgilendirdiği kadarıyla" konulara değineceğim.)
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Hiç kimsenin savunmaya cesaret edemediği, iftirası CD kaydıyla saptanmış bir iftiracıyı savunan Erbil Göktaş'ın yazısına, kendi araçlarımızla karşı çıktık. Yazmaktan öte konuşmayı beceren biri olduğumdan, video çekimiyle Erbil Göktaş'ın yayınladığı birinci bölüme eleştiri getirdim. Dileyenler, http://www.tiyatroyun.blog.com/ adlı sitemizdeki videolardan izleyebilirler. OYÇED'in, iftirası CD kaydıyla saptanmış Özdemir Nutku'yu önce başkan ve ardından Onur Kurulu Üyesi yapmasını doğru bulmadığımdan, sürekli olarak eleştirdim, eleştiriyorum, eleştireceğim…
Erbil Göktaş diyor ki:
Merak Edilenler 1'de yazdıklarım beni de ilgilendiren şeylerdi. Çünkü Prof. Dr. Özdemir Nutku'yu 25 yıldır tanıyorum. Nutku'nun bu kadar üzerine gidilip "iftiracı" diye suçlanmasına, "açıklama" yapıp durumu aydınlatmasına karşın bu kadar yıpratılmasının, şu var olduğu söylenen "zavallı Türk Tiyatrosu"nun da yıpratılması olarak gördüğümden, bunlara vicdanım ve düşüncem elvermediği için, ben de bildiklerimi, gördüklerimi söyledim. "Bilim insanı" olmama karşın burada yazdıklarım, "inceleme-araştırma" değildi ve "makale" olarak da düşünülmemişti. Ancak, "Eleştiri Çözümlemesi" başlığı altında yazdıklarımın tamamen "bilim dışı" ve "bilimsellikten yoksun" olduğunu da kimse iddia edemez, ederse de "gülünç" duruma düşer. Ben bunları sergileyip eksik noktaları vurguladığımda kimse kalkıp da "kendisini aşağıladığımı" söylemesin. "Bilim dışı" suçlamalarına karşı da 1. yazımda ileri sürdüğüm tezleri başlık halinde sıralamak istiyorum.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Sayın Göktaş'ın kiminle ahbaplık yapacağına, bu ahbaplığı ne denli sürdüreceğine karışamayız. Ne var ki, 25 yıldır tanıdığı Özdemir Nutku'yu, ben de otuz yıldır tanıyorum. Ben fizik olarak değil, düşünsel olarak tanıyorum. Hatta bazı yapıtlarından yararlandığımı da söyleyebilirim. Örnekse "Türkiye'de Brecht" kitabı. (Tiyatro'76 Yayınları). Devrimci bir kültür kurumu olan ve 12 Eylül Faşizmi'nin kapattığı "Tüm Halkbilimleri Derneği" bünyesinde tiyatro yaparken, o kitaptan esinlenip kuramsal çalışmalar yürütüyorduk. Devrimci tiyatro kuramı oluşturup bu kuramlarla faşizme karşı savaşım verirken benimsediğim Özdemir Nutku'yla, şimdi Coşkun Büktel'e iftira atan Özdemir Nutku aynı kişi değil!
Göktaş, ne yazık ki olayı saptırıyor. Özdemir Nutku'nun "'iftiracı' diye suçlanması"ndan bahsediyor. Oysa "'iftiracı' diye suçlan"mıyor. İftiracı olduğu CD kaydıyla saptanıyor. Bu saptırmayla, Göktaş, Coşkun Büktel'i, iftiracıya iftiracı dediği için suçluyor! Özdemir Nutku, bir açıklama yaptı ve kendini sütten çıkmış ak kaşık olarak gösterme çabasına girdi. Ne var ki, o zaman CD kaydının yapıldığını bilmiyordu ve dilediği gibi "açıklama" yapabiliyordu. Ne zaman ki CD kaydı ortaya çıktı, Nutku'nun sesi soluğu çıkmaz oldu. Çünkü yaptığı açıklama, açıklama değil; olayı örtme girişimiydi.
İçinde bulunduğumuz tiyatral durumu "zavallı Türk Tiyatrosu" olarak nitelemesi, son derecede doğru Erbil Göktaş'ın. Ah bir de nedenlerine inebilse. Sadece saptamacılık yapmasa. 25 yıldır tanıdığı Özdemir Nutku'nun bu "zavallı Türk Tiyatrosu" oluşumuna, iftiralarıyla yaptığı "katkıyı" bir görebilse. İftirayı, iftiracılığı savunmak "bilim dışı"lıktan da, "bilimsel yoksun"luktan da öte bir şey. İftirayı, iftiracılığı savunmak, insan olmanın erdemini ayaklar altına almaktır. Bu savımı yüzlerce kez yineledim, yineliyorum, yineleyeceğim. Ve yine de "gülünç" duruma düşmeyeceğim. İftiracıyı savunmak, öncelikle iftirayı savunanın aşağılanmasına neden olur. İftiraya karşı savaşım verenlerin aşağılanması söz konusu olamaz…
Erbil Göktaş diyor ki:
Tez 1: Coşkun Büktel'in "Theope" adlı oyununun Devlet Tiyatrolarında sahnelenmemesinin sorumlusu Prof. Dr. Özdemir Nutku değildir. Tersine, Nutku, altını çizerek yayınladığımız açıklamasında "Theope'nizin oynanması gerektiğini Kurul'da birkaç kez dile getirmiştim..." diyerek bunu belirtmektedir.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Antitez 1: Coşkun Büktel'in salt "Theope" oyununun değil, tüm tiyatral yapıtlarının toplumsallaşamamasının tek sorumlusu değil, en büyük sorumlusu Özdemir Nutku'dur. Tiyatrocuların duayeni olan Özdemir Nutku'nun iki dudağı arasındaki söze, kutsal kitap kelamı muamelesi uygulandığı Türkiye'de, insanların salt Theope'ye değil, Coşkun Büktel'in yaptığı her şeye kuşkuyla bakması denli doğal bir şey olamaz. Neyse ki, Büktel, kılı kırka yararak çalışan biri olduğundan, CD kaydıyla saptanan iftirayı yedi düvele duyurmaya çalıştı da, Özdemir Nutku'nun engellemesine karşı koyabildi. Büktel'in verdiği bu savaşım, yalınkat bakıldığında, bireyselmiş gibi görünse de, başka insanlara devrimci savaşım ruhu verdiğinden (örnekse bana), Özdemir Nutku yada herhangi bir akademisyenin de tartışılabilir olduğunu algılamamıza neden oldu, oluyor…
Erbil’in tezi şu: “Theope" adlı oyununun Devlet Tiyatrolarında sahnelenmemesinin sorumlusu Prof. Dr. Özdemir Nutku değildir.
Odur ya da değildir, tartışma konumuz o değil! Tartışma konumuzu saptırmayalım. Tartışma konumuz şu: Nutku Büktel’e iftira etmiş midir, etmemiş midir? Etmemiştir diyebilen var mı? Yok! Nutku “etmedim” diyebiliyor mu? Diyemiyor. Erbil diyebiliyor mu? Diyemiyor. Erbil ne diyor? Theope’yi engelleyen Nutku değildir, diyor. Yani iftirayı inkar edemiyor. İftirayı inkar edemediği için, konuyu daha tartışılabilir bir Alana kaydırıyor. Theope’yi Nutku engellememiştir, diyor. Yani Nutku iftira etti ama Theope’yi engellemek için etmedi. Buna kim inanır, kardeşim? Kaldı ki, niçin etmiş olursa olsun, iftira için üç yıldır özür dilemediğine göre, adam belli ki iyi niyetli değil; adam, belli ki, iftirayı yanlışlıkla filan değil, bile bile, kasten etmiş. Erbil, Nutku’nun Theope’yi engellemediğini söylemekle, Nutku’nun iftirayı “iyi niyetle” ettiğini söylemiş oluyor. Asıl kendisi komik oluyor! (İyi niyetli iftira… ne kadar akademik, ne kadar bilimsel!)
Erbil’in tezi şu olmalıydı: Nutku Büktel’e iftira etmemiştir. Var mı Erbil’in böyle bir tezi? Yok. O zaman, yazısı tamamen, asıl konuyu örtbas etme çabasından, bu gülünç çabadan ibaret kalıyor. Çünkü mızrak o kadar büyük ki, hiçbir çuvala sığdırılamıyor. Madem ki “Nutku Büktel’e iftira etmemiştir” denilemiyor; o zaman yapılacak tek doğru şey var: Nutku’nun Büktel’den özür dilemesini talep etmek… Madem ki, Nutku özür dilemiyor, o zaman da yapılacal tek doğru şey, Nutku’yu kınamak oluyor. Ama kimse bunu yapamıyor. Kimse Nutku’yu kınayamıyor. Nutku’yu kınamak yerine, herkes, olayın büyütülmemesini tercih ediyor.
Ama olayın ne kadar büyütülüp ne kadar büyütülmeyeceğine karar vermek hakkı, yalnızca bir kişiye aittir: Bu kararı vermek hakkı, iftiraya uğrayan Coşkun Büktel’e aittir. Kimse, iftira edilene, iftirayı o kadar büyütmemesi gerektiğini söylemek hakkına sahip değildir. İnsanlar ancak kendilerinin uğradığı iftirayı büyütmemek hakkına sahiptir. Büktel’in uğradığı iftirayı değil… İftira eden, iftira etmeden once Büktel’le pazarlık etmiş, “sana iftira edeceğim ama iftirayı fazla büyütmezsin, değil mi?” diye sormuş ve Büktel’den bu konuda onay almış değildir. İftira eden, Büktel’e hiçbir şey sormadan özgürce(!) iftira ettiğine gore, Büktel de iftiraya tepkisinin ne olacağına karar vermekte tamamen özgürdür.
Erbil Göktaş diyor ki:
Tez 2: Özdemir Nutku, Türk Tiyatrosu'na, gerek Üniversitede Bölüm kurarak, gerek çeviri, araştırma, deneme ve başka türlerde yazarak çok büyük hizmetlerde bulunmuştur. Bir kez "yanlış" yapmış olsa bile, bu daha önce yaptığı "binlerce olumlu işin" yok sayılmasını gerektirmez. Bu hem akla, hem de vicdana sığmayacak bir şeydir. (Kaldı ki, izlediğim CD kaydında da Nutku'nun "iftira" diye nitelenen konuşmasının ben "kasıtlı" olduğunu düşünmüyorum. Çünkü izlediğim CD kaydında, Şahin Ergüney konuşmasını bitirdikten sonra Esen Çamurdan "Theope"nin yazarının tavrı yüzünden sahnelenmediğini söylemiş ve Nutku, "başkan" olarak başkasına söz vermeden önce gayri ihtiyari "Theope" diye yazılmış başka bir oyun olduğunu, Fransızca bilenlerin buna bir bakmaları gerektiğini söylemiştir. Tabii "aradaki benzerliği görmek için" sözü "kasıtlı" gibi görünmesine karşın, sonuca etki edecek bir söz olmadığından, bence "doğaçlama" konuşma sırasında "öylesine" söylenmiş, "bir bakılsın" anlamında söylenmiş bir söz olarak durmaktadır.)
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Antitez 2: Özdemir Nutku, üniversitede bölüm kurarken, babasının hayrına mı kurdu? Karşılığını almadı mı? Çeviri, araştırma, deneme ve başka türlerde yazarken, kazandığı parayı kimsesizlere mi aktardı? Bir çöpçü, nasıl ki; "Şu kadar çöp topladım; benim her türlü iftira atma hakkım vardır" diyemezse, Özdemir Nutku da; "Türk Tiyatrosu'na, gerek Üniversitede Bölüm kurarak, gerek çeviri, araştırma, deneme ve başka türlerde yazarak çok büyük hizmetlerde bulundum; benim her türlü iftira atma hakkım vardır" diyemez. Derse, ona karşı çıkılır. Biz bunu yapıyoruz. Biz karşı çıkıyoruz. Biz iftiranın değil, gerçekliğin egemen olması için savaşım veriyoruz. Bir insan, büyük hizmetler verebilir, binlerce insanın canını kurtarabilir, ne var ki, örnekse hiçbir hakkı ve nedeni yokken, komşusunu av tüfeğiyle öldürürse, yaptığı binlerce iyilik için, o adam bağışlanamaz. Hoş Özdemir Nutku'nun yaptığı "binlerce olumlu işin" de tartışılmayacak bir durum olduğunu savlamak, "hem akla, hem de vicdana sığmayacak bir şey".
Fransızca yazılmış başka bir "Theope" varsa, şimdiye dek niye ortaya çıkarılmadı. Devletin tiyatral güçleri, bu denli beceriksiz ve bu denli samimiyetsiz mi? Benim verdiğim vergilerle sıcak koltuklarında ahkam kesenler, nasıl oluyor da rahat rahat iftira atabiliyor, iftirayı sahiplenebiliyor, iftiraya karşı umursamazlık içerisinde olabiliyor ve iftirayı mazur göstermek için ona kılıflar uydurmaya (mızrağı çuvala sığdırmaya) kalkışabiliyorlar? Utanmıyorlar mı? Onlar adına da ben mi utanayım?.. Adam iftira için üç yıldır özür dilemiyor! Ama Göktaş kalkmış hâlâ adamın iftirayı “gayrı ihtiyari” olarak söylediğini kanıtlamaya çalışıyor. Kardeşim, Nutku iftirayı “gayrı ihtiyari” söylemiş olsaydı, kasıtlı olmasaydı, derhal özür dilerdi. Ama Nutku, özür dilemediği gibi, Büktel’e karşı yazdığı cevap yazısında (yeni yalanlar da ekleyerej) iftirayı tekrarladı. Bu durumda, Göktaş’ın “gayrı ihtiyari” gibi mantıksız, umutsuz savunma çabaları, onu en iyi ihtimalle, “gülünç” kılıyor.
Erbil Göktaş diyor ki:
Tez 3: Şahin Ergüney, yaptığı açıklamalarla "gereksiz bir polemiğin" iyice alevlenmesine yol açtığı gibi, Özdemir Nutku'yu da "töhmet" altında bırakmıştır. (CD kaydını hakkında yazdıklarımdan sonra izlediğim Ergüney'in, bu toplantıya ilk kez katılmış olmasından dolayı çektiği acemiliği ve "iyi niyetle" dile getirmek istediği sorunları toparlayamayıp "genel olarak" söz verildiği halde "özel"de takılıp kalması kamuoyunda oluşan polemiklerde de "yanlış" ve "eksik" anlaşılmasına yol açmıştır.)
Yani Ergüney'i dikkatle izledim. Güzel bir "giriş"yapıyor, "repertuar politikası"nın gerekliliğinden söz ediyor ama bunun nasıl olması gerektiğini açıklayacak yerde 3 tane örneğe takılıyor. Nutku da "başkan" olarak birkaç kez, "genel olarak" konuşmasını istiyor. Yeni Tiyatro Dergisi'nde yazan dostlarım aracılığıyla, Ergüney'in "iyi niyetli" bir kişi olduğu için çok kırıldığı ve "hakarete uğradığı"nı düşündüğü, yazımdan sonra bana bildirilmiştir. Ben Ergüney'e hakaret etmedim, sadece hiç tanımadığım bir kişinin söylediklerinin bana yansıdığı kadarıyla çözümlemesini ve değerlendirmesini yaptım. Çok kırılıp içerlemesine de ayrıca üzüldüm; tıpkı Nutku'nun bu kadar yıpratılmaya çalışılmasına üzüldüğüm gibi Ergüney'in de yıpranmasını istemediğim için, CD kaydında gördüklerimden ve bana ulaşan bilgilerden sonra bu konuda bir "yanlış anlaşılmayı" da düzeltmek istiyorum: Ben Ergüney'e "trak geldi" demedim, "trak da gelebilir, insani bir durumdur" dedim. "Anlık bir unutma" da, "dil sürçmesi" de oyunların hele prömiyerlerinde sıklıkla rastlanan bir şeydir. Yani demek istediğim "istenildikten sonra" "herkese kusur" bulunabileceğiydi. Ben bu bağlamda hiç kimsenin böyle polemiklerle yıpratılmaması gerektiğine inanıyorum. Ne Ergüney'in ne de Nutku'nun... O yüzden bu konuyu "lastik" gibi uzatmanın anlamı yok... Ama hamama giren de terliyor işte... Diyeceğim, bırakalım Özdemir hoca da, çevirilerini yapsın, yeni kitaplarını yazsın, hatta anılarını yazsın. "Okur" olarak bundan biz kazançlı çıkarız.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Antitez 3: Şahin Ergüney, her aydının yapması gerekeni yapmış ve iftiradan yana değil, hakikatten yana tavır almıştır. Gerekli ve zorunlu bir polemiği alevlendirerek, tarih karşısında susup oturmamış, tarihe karşı sorumluluk duygusuyla hareket etmiştir. Koskoca profesör Özdemir Nutku'nun, Coşkun Büktel'i töhmet altında bırakan iftirasının deşifre olmasını sağlayarak, Türk tiyatrosuna çok büyük hizmet sunan Şahin Ergüney'in yaptığını ne denli önemsesek azdır. Ergüney'in gösterdiği cesareti, biz de gösterip konuyu "lastik" gibi uzatmayı düşünüyoruz. Kimse, iftirayı kınamak elinden gelmediği için, iftiraya uğrayana akıl vermek ve konuyu lastik gibi uzatmamasını söylemek hakkına sahip değildir. Konuyu ne kadar uzatacağına karar vermek yetkisi yalnızca iftiraya uğrayana ve kamuoyuna aittir. Özdemir Nutku özür dilemedikten sonra, çeviri de yapsa, yeni kitaplar da yazsa, hatta anılarını da kaleme alsa kendisinin iftiracılığını unutturmayacağız…
Erbil Göktaş diyor ki:
Tez 4: Devlet Tiyatroları Koordinasyon Toplantısı'nda gerçekleşen yukarıdaki olaylarda, Başkan Nutku'nun ve üyelerin görevleri, "oynanacak oyunları seçmek" değil, "bölge müdürlerinin" ve "yönetmenlerin seçmesi için" havuza atmaktır, yani repertuara katmaktır. Büktel'in oyunu ise zaten repertuardadır. Nutku'nun o kuruldan ayrıldıktan sonra, çok etkili bir yönetmenin Büktel'in çeviri bir oyununu sahnelemek istediği halde sahneleyememesi, konunun Nutku'yla hiç ilgisi olmamasının bir göstergesidir.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Antitez 4: Biz bir iftiranın anatomisiyle ilgileniyoruz. Türkiye dramatik yazarlığının odak noktası olan Theope'nin yazarına iftira atılmasına karşıyız. Sokaktaki çöpçüye de iftira atıldığında, mutlaka karşı çıkıyoruz. İftirayla beslenen kapitalizme karşıyız. Büktel'in yada herhangi bir kişinin iftiraya uğraması bizim için önemli. İftiraya karşı çıkmanın, aynı zamanda kapitalizme karşı çıkmak olduğunun ayrımındayız. Sorun Theope'nin oynanıp oynanmama sorunu değil. Sorun Theope üzerinden Coşkun Büktel'e tiyatral linç uygulama taktiği. Bu taktiği bozmak için elimizden geleni yaptık, yapıyoruz, yapacağız! Irwin Shaw'un yazıp Coşkun Büktel'in çevirdiği Ölüleri Gömün oyunu da oynanmıyorsa, Türkiye tiyatrosunda bir tane değil, birçok Özdemir Nutku var demektir!!!
Erbil Göktaş diyor ki:
Tez 5: Elbette Büktel'in de oyunları sahnelenmelidir. Ama sadece Büktel'in değil, ödül aldıkları halde hiç oyunu sahnelenmemiş başka oyun yazarlarının da hiç olmazsa "bir oyunu" DT sahnelerinde yer almalıdır. Bu bağlamda DT yönetimine şu öneriyi yapabiliriz, yapmalıyız:
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Antitez 5: Büktel'in oyunlarını sahnelemek zorundalar. Çünkü iftiraya uğramasından da belli ki, Theope diğerlerinden çok daha farklı, çok daha önemli bir oyun. Başka oyunları, dramatik gerekçeler bularak engelleyebilirler ama Theope’yi engellemek için dramatik gerekçeler bulmak duayen profesör Özdemir Nutku’nun bile becerebileceği bir iş değildi. O nedenle Theope’ye iftira etmek zorunda kaldı. Her oyuna iftira edilmez. İftira kolay kolay göze alınabilecek bir suç değildir. Ama Theope’yi durdurmak için iftiradan başka çare bulamazlardı, bulamadılar. Theope’yi oynanmamış diğer oyunlarla karıştırarak konuyu örtbas edemezsiniz. Oynanmayı hak eden ve haksızlığa uğrayan başka oyunlar da bulunabilir ama, Türk tiyatrosu gibi bir çölde Theope gibi bir vaha yaratılmışken, insanları bu vahadan yararlandırmamak, düpedüz ihanet, düpedüz skandaldır. Ödediğim vergilerle DT imkanlarının başına geçenler, Büktel'in Türkiye tiyatrosuna ivme kazandıracak oyunlarını sahnelemezlerse, benim verdiğim vergiyle keyif çatanların keyfini bozarım. Büktel ve değerli yazarların oyunlarını sahnelemediklerinde geçici değil, kalıcı rahatsızlıklar veririm. Madem ki vergiyi ben veriyorum, benim dediğimi yapmak zorundalar. Ödül konusuna gelince; ödülün her türlüsüne karşıyım. Bir oyunun ödül alıp almaması umurumda değil. Hatta ödül almamasını yeğlerim…
Erbil Göktaş diyor ki:
A) Devlet Tiyatroları'nda bir-iki sahne sadece "ilk oyunları oynanan yazarlar"a ayrılmalıdır. "Genç" yazarların, oyunu "genç" olanların oyunlarının oynandığı sahne, Ankara'da Şinasi, İstanbul'da AKM Oda Tiyatrosu olabilir. Keza İstanbul B.B. Şehir Tiyatroları'nda da aynı sistem yer almalıdır. Bunun için Kadıköy Haldun Taner Sahnesi, bunun için biçilmiş kaftandır.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
A - "Pantolon uymadı gömlek verelim" anlayışına karşıyız. Büktel'in Theope'si Ankara Büyük Sahne'de oynanmalı. AKM Büyük Salon'da da oynanabilir. Şinasi yada Haldun Taner'de değil…
Erbil Göktaş diyor ki:
B) Klasikleşmiş oyunlar ve yazarlar yerine yeni yazarlara daha fazla şans tanınmalıdır. Temcit pilavı gibi, 50 yıldır ısıtılıp ısıtılıp önümüze getirilenlerden bıktık. Bunlar ancak, farklı rejiler ve projeler olduğu zaman ele alınmalı ve sahnelenmelidir. Repertuardaki yerleri de bu kadar ağırlıklı olmamalıdır. Bu ülke önce kendi yazarına sahip çıkmalıdır, onun oyunlarını sahnelemelidir. (OYÇED bunun mücadelesini vermek ve bunun önemini vurgulamak için Türkiye'deki tüm ödenekli tiyatroların repertuar kurullarına "temsilci önermiş" ve bunları yazılı olarak da ilgili yerlere göndermiştir.)
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
B - Her ne denli yuvarlak bir madde de olsa (B)'ye değinmeden geçmeyelim: Ayrıcalıklı yazarların adlarını vermekte yarar var. Örnekse efsunlanmış yazar Tuncer Cücenoğlu, her zaman sahneleri işgal ediyor. Hem de "Çığ" (Bakınız: coskunbuktel.com; Büktel, "Çığ aslında nedir, neyi sarsıyor?") gibi anlamsız bir metinle. OYÇED ise bu tür işgallere karşı çıkacağına, bir iftiracı olan Özdemir Nutku'yu baş tacı ediyor…
Erbil Göktaş diyor ki:
C) Sadece DT ve Şehir Tiyatroları değil, ülkedeki bütün ödenekli tiyatrolar oyun seçimlerinin nedenlerini çok iyi açıklayıp hesabını verebilmelidirler. Bu, "niçin" tiyatro yaptıklarının da "yanıtı" olacaktır. Sadece, "sevdiğim için" yanıtını verenlere de, biz şu yanıtı veririz doğal olarak: "Peki tiyatro seni seviyor mu bakalım?"... Çünkü TİYATRO, KENDİSİNE VE YAZARINA KÖTÜLÜK YAPANLARI SEVMEZ. Yani hiç kimse VAZGEÇİLMEZ DEĞİLDİR. Bu bağlamda HERKES tiyatrodaki yerini ve konumunu SORGULAMALIDIR.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
C – Theope vazgeçilmezdir. Theope’yi ve Büktel’i diğer oyunların ve yazarların kalabalığı arasına katmayın! Theope ve Büktel, sırf iftiraya uğramış olmalarıyla bile özellik arz ediyorlar. Onları sıradanlaştırma gayretleriniz, boşuna!...
Erbil Göktaş diyor ki:
D) Repertuar kurullarındaki "oyun seçimleri" KAMUOYUNA AÇIK olmalıdır. Sadece SONUÇLAR DEĞİL, NEDENLER DE kamuoyuna bildirilmelidir. Hele SAHNELENEN HER OYUNUN HESABI kamuoyu önünde YÖNETMENLERİ TARAFINDAN DA çok açık ve net olarak verilebilmelidir.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
D – Büktel’in on yıllardır savunduğu bu görüşleri elbette destekliyoruz. Büktel’in “Türk Tiyatrosundan İnsan Manzaraları”nın önsözünde (sayfa 9) dediği gibi, herkes, her yaptığının “hesabını vermek”, “gerekçesini göstermek” zorunda olmalıdır.
Erbil Göktaş diyor ki:
E) Oyun seçmenin ve sahnelemenin ÖLÇÜTLERİ olmalıdır. Bu ölçütlerin KESİNLİKLE DEMOKRATİK olması gerekmektedir. "Ben yaptım oldu", "Ya ben bu oyunu çok sevdim", "Bu yazar benim baş destekçim" anlayışları artık tarihin tozlu sayfaları arasına karışmalı ve sonsuza kadar orada kalmalıdır.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
E – Genel ve yuvarlak şeyler söylendiğinde hemfikir olmamak elde değil. Katılıyoruz…
Erbil Göktaş diyor ki:
OYÇED, bunların mücadelesini verecek olan ve bu "kararı" almış olan bir dernektir. (Tabii tüzüğünden, genel kurulda alınan kararlardan bu MADDELEŞTİRMELERİ ben yaptım.) Kaldı ki, DT de tek kıstas değildir; birçok Şehir Tiyatrosu'nda ve özel tiyatrolarda da olmasa bile "prodüksiyon tiyatrosu" denen bir şey vardır. Örneğin, zengin biri -ironi yapıyorsa pek çıkmıyor- olduğunu sürekli söyleyen Hilmi Bulunmaz, Bulunmaz Kuyumculuk ya da Bulunmaz Tiyatro adına "Theope"ye yapımcı olabilir. Sevgili Hilmi, o kadar bağıracağına, kesenin ağzını biraz açsın, okul mezunu oyunculardan ve uygun olan "iyi" tiyatroculardan "cast"ı ben yapacağım.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Özel ve yuvarlak olmayan şeyler söylendiğinde tartışma başlıyor. OYÇED, öncelikle iftiracı Özdemir Nutku'yu kınamalı. OYÇED'in yazacağı ilk metin, Özdemir Nutku'nun iftirasının kınanması olmalı ve Nutku, iftiracılığında inat ederse, OYÇED'den atılmalı. Ben, Hilmi Bulunmaz; Bulunmaz Kuyumculuk, Yayıncılık, Gösteri Sanatları Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketi ve diğer kuruluşların sahibi olarak vergi veriyorum ve Theope'nin Ankara Büyük Sahne yada İstanbul AKM Büyük Salon'da oynanmasını istiyorum. Şimdiye dek kültür sanat çalışmalarımda, yaklaşık olarak bir trilyon para yitirdim. Sanırım kesemin ağzı bayağı açık. Okul mezunu oyuncularla çalışmıyorum. Akademilerin, konservatuarların sağır duvarlarının içine tutsak olmuş oyuncularla çalışmayı değil; ilerici, emekten yana, sosyalist oyuncularla çalışmayı yeğliyorum…
Erbil Göktaş diyor ki:
Tez 6: Büktel, OYÇED'i eleştirebilir ama, Nutku'ya kızıp sadece "bir olguyu" dayanak yapıp "küfür etmesi" yakışıksızdır. (Daha da ötesi, kendi aleyhine yol açacak "hukuksal bir sorun"dur. Coşkun Büktel, kendi adıyla kurduğu sitesinde yazdığı yazılarında OYÇED'e saldırmıştır ve hak etmediği sözler söylemiştir. Örneğin, "cerahat", "köpek sürüsü", "yarasa", "karafatma", "Ku Klux Klan", "Vandal akademisyenler", ve benzeri... Buna dayanak olarak da "Theope"nin sahnelenmemesine neden olduğunu savladığı Özdemir Nuktu'nun, OYÇED'e önce "kurucu başkan", sonra da "onur kurulu üyesi" seçilmesini göstermiştir.)
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Antitez 6: Büktel küfür etmiyor. Büktel, Nutku'ya kızıp OYÇED'e küfür etmiyor. Nutku gibi bir iftiracının, nasıl olur da OYÇED'in "onuru" olur diye düşünüyor ve düşündüklerini yazıyor. Gözlemlerimi söylüyorum. Büktel'in ne düşündüklerini okuduğum için böyle yorumluyorum. Büktel'in OYÇED'e "saldırdığı" doğrudur. Ancak OYÇED, bu saldırıyı hak etmiştir. Özdemir Nutku'yu koruduğu, kolladığı, kutsadığı… için hak etmiştir. Bir iftiracıyı korumak ne zamandan beri masum bir iş olmuştur?!!!
Erbil Göktaş diyor ki:
Yani sapla samanı birbirinden ayırmamış, elmalarla armutları ve ayvalarla şeftalileri birlikte toplamış ve "şeftalileri" ezmiştir. Sevgili Hilmi Bulunmaz da, sitesinde çektiği filmlerde sadece bunlara takmış, yukarıdaki "tezleri" görmezden gelip beni "bilimsel olmamakla" suçlayıp çok güldürmüştür ve benim gözümde "Şeftali Devrimi"nin önderi olmayı hak etmiştir.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Benim neyi hak ettiğim, önemli değil! CD kaydıyla apaçık belgelenmiş bir iftirayı mazur göstermeye çalışan Göktaş’ın benim neyi hak ettiğimle ilgili düşüncelerine aldırmam. İftira savunucuları benim neyi hak ettiğime boş verip, iftirayı kınayamayan ve kınamak yerine iftiracıya biat edenlerin neyi hak ettiğini düşünmeliler.
Erbil Göktaş diyor ki:
KUYUMCU MEDDAH HİLMİ ÇELEBİ'YLE "ŞEFTALİ DEVRİMİ
"Öncelikle "Kuyumcu" sözcüğünü kullanmadan başlığı atmıştım, ancak sevgili Meddahımızın, "Kutulaştırma" oyununda Coşkun Irmak tarafından tanıştırılmamızdan sonra "o süreci" irdeleyen konuşmalarında sürekli "burjuva" olduğunu, parası olduğunu söylemesi tersinleme yapıyorsa pek çıkmıyor ve Çankaya Belediyesi'nin "yol ve konaklama" giderlerini karşılamasına şiddetle karşı çıkıp "sosyalistliğini" de vurgulaması karşısında, ben de varolan bu gerçeği vurgulamasının ötesinde çok severek anlattığını görünce "bir saptama" olarak başlığa "Kuyumcu" ibaresini eklemek zorunda kaldım. (Ne yapalım, herkes "ticaret"le uğraşmadığı için "kısıtlı" bir bütçesi var. Hele oraya gelen arkadaşımız da bir öğrenciydi. Çankaya Belediyesi giderleri karşılamasaydı, değil oraya gelmesi, havaalanına bile gitmesi söz konusu olamazdı. O yüzden ben, Çankaya Belediyesi'ni ve bu tür etkinlikleri düzenleyenleri kutluyor, teşekkür ediyorum. Yaptığınız doğrudur, kim ne derse desin sanata, tiyatroya yapılan yatırımlar, "boşa" yapılan yatırımlar değildir. Ama "parası olanların" kendi cebinden gitmesi de "güzel bir davranış"tır.)
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Matbaanın babası Gutenberg'in bir kuyumcu olması ne denli somut bir gerçekse, benim kuyumcu olduğum da o denli somut bir gerçek. Yalan Makinesi Mustafa Demirkanlı ve ardıllarının kuyumculuğumu bir küçümseme aracı olarak kullanmalarından sonra, ısrarla ve inatla bu mesleğimi de vurgulamayı yeğliyorum. T.C. Turizm ve Kültür Bakanlığı çanağını yalayacağıma, Efes Pilsen tezgahtarlığı yapacağıma, kuyumculuk yaparak tiyatroya katkı sunmayı daha onurlu buluyorum…
Erbil Göktaş diyor ki:
Ayrıca, oyundan sonra kendisinin "acı biberle işkembe çorbası" içip benim "şirden ve tuzlamayı da karıştırmamı "ballandırarak anlatması karşısında neredeyse öleyazdım. Dedim ki kendime, bir önceki konuşmasında, "ezilen şeftalilerin birliğinden" söz etti, şimdi de lafı "işkembe, şirden ve tuzlamanın kardeşliğine" getirecek; neyse ki korktuğum olmadı. Bu Meddah beni gülmekten öldürecek!..
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Benim Meddah yanıma gülmesi, hoşuma gidiyor Erbil Göktaş'ın. Shakespeare'in yapay kahramanlarından birine benzetilmek yerine, coğrafyamızın doğallığından renk alan Meddah'a benzetilmek hoşuma gidiyor. Teşekkür ederim…
Erbil Göktaş diyor ki:
Ama hakkını da yemeyelim: Devlet Tiyatrolarından ve Şehir Tiyatrolarından "diğer tiyatro dergisi"nin "reklam alması" karşısında Yeni Tiyatro Dergisi'ni "daha iyi, daha dolu, kaliteli ve şirin" bulmasını "içtenlikle" söylemesine, her ne kadar "tatlı-sert" eleştirse de, çektiği "Kutulaştırma 1" filminde, şahsıma karşı gösterdiği "teveccühlere" çok teşekkür ederim. Çorbaya da o kadar takmasaydı iyi olurdu. (Ne yapalım, öğleden beri yemek yememiş insanlar, gece saat 23'de çorbacıya götürülürse, çorbayı büyük kasede içerler tabii.)
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Yineliyorum: Yeni Tiyatro dergisi, şu anda Türkiye'de yayımlanan; en iyi, en dolu, en kaliteli ve en şirin dergi. Bu demek değil ki, bu dergiyi eleştirmeyeceğiz…
Erbil Göktaş diyor ki:
Son Tez: Coşkun Büktel'in henüz 2 yaşına girmemiş olan OYÇED'e, Özdemir Nutku'ya kızarak saldırması ve Türk Tiyatrosu'nu yaratan yazarları görmezden gelip Haldun Dormen'e uyması yanlıştır; bu, pireyi deve yapıp, pire için yorgan yakmaktır. Yani "eksik" alıntının hepsini buraya alabilirim ama gerek yok, çünkü Büktel'in "sanatçı" tanımına katılıyorum. Katılmadığım nokta, O'nun, Dormen'in dediklerine katılması...
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
Son Antitez: Yineliyorum; bence Coşkun Büktel OYÇED'e, Özdemir Nutku'ya kızdığı için değil, bir iftiracıyı sahiplendikleri için "saldırıyor". Büktel, Haldun Dormen'e değil, hiç kimseye uymaz. Bence Coşkun Büktel, "uyumsuz" biridir. Öyle ki Özdemir Nutku gibi "Tiyatral Tek Tanrı"ya bile uyum sağlamamıştır… Keşke iftirayı “pire” kadar küçük görenler, Coşkun Büktel’in binde biri kadar “büyük” olabilseler.
Erbil Göktaş diyor ki:
Haldun Dormen'in şunu demesi gerekirdi: Engellenen Türk yazarları vardır; görmezden gelinen ve "aforoz" edilen Türk yazarları vardır, bunun için "yazar" yetişmiyor. "Yazar"ı tırnak içine aldım, çünkü bizim anladığımız "yazar" gerçekten "yazar", her şeye karşın, "yazarlık" zaten öyle bir eylemdir. "Teknik" bilgilerle, "öylesine" yapılacak bir iş değildir. Oyun yazarlığı, "teknik" bilgiyle de yapılabilir ama, "ruh" olmayınca "düşünce" ve "özgün bakış açısı" olmayınca bir "eksiklik" sürekli duyumsanacaktır. Her dönemde olduğu gibi, Türk Tiyatrosunun bu dönemde de yazarları vardır ve her şeye karşın bir gün muhakkak "fışkıracaklardır" ve eserlerini de fışkırtacaklardır.
Erbil Göktaş'ı değerlendirelim:
İftirayı “pire” sayan yazarların ne “ruhu”, ne “düşüncesi”, ne de “özgün bakış açısı” olabilir. Onların yalnızca menfaatleri vardır. İftirayı bile umursamayanlar, yalnızca menfaatlerini umursayacaktır. İftirayı “pire” sayan yazarlar, eğer fışkırırlarsa, adalet ve devrime doğru değil, bencil menfaatlerine döğru fışkıracaklardır. İftirayı “pire” sayan yazarlar asla temiz olmadıklarından, fışkırırlarsa, ancak kirli bir cerahat olarak fışkıracaklardır. İftirayı “pire” sayan yazar kalabalığıyla Coşkun Büktel’i birbirine karıştırmayın! Büktel’i sıradanlaştırmanın daha etkili yöntemlerini bulmalısınız! İftirayı “pire” sayanlar yazarsa, Büktel yazar değildir, çok daha başka, (çok daha fazla) bir şeydir.
(Kaynak: Yeni Tiyatro Dergisi, yıl: 1, sayı: 4, sf. 38-41, Mart-Nisan 2008)
***
Ayrıca bakınız:
tiyatrodunyasi.com'dan Bulunmaz'a sansür!...
Yeni Tiyatro'ya ambargo mu konuluyor?!...
3. Abdülhamid Yeni Tiyatro'dan "resmi" tanıtım yazısı...
tiyatronline.com'dan Bulunmaz'a sansür!...
Yeni 3. Abdülhamid işbaşında!...
İftiranın simgesi Özdemir Nutku, "Tiyatro Buluşması"nda!...
Özdemir Nutku skandalı ve OYÇED