Muhsin Ertuğrul'un tiyatral mirasını yiyen Orhan Alkaya!...
Orhan Alkaya
14 Mart 2008
Bugün 27 Mart 2008, Dünya Tiyatro Günü. Bu kez önünüzde konuşmak görevi ve onuru bana verildi.
Ustam Muhsin Ertuğrul’un yazdığı ilk Ulusal Bildiri’nin otuz yıl sonrasında ve O’nun kurumsallaştırdığı tiyatronun doksan dört yıllık birikimine işçilik ettiğim zamanda.
Türkiye tiyatrosu hayli zamandır bir uzun geçidin tam içerisinde duruyor ve geçidin darlığı hayal gücünü bunaltıyor. Bu geçitten, binlerce yıllık ayrışık kültürel zenginliğimizle süzülmek, Dünya köyüne, kendi oyun oynama birikimimizle akmak üzereyiz.
Küçük bir köyde yaşıyoruz, ısınıyor yahut üşüyoruz, mutlaka seviniyor ve üzülüyoruz, farklı dillerde konuşuyoruz ve ötesi, daima hissediyoruz. Köyün bilgeleri ve onların söylenceleri, uzun, durağan hayat önermelerini kışkırtıyor, hepimizi tekçi dayatmalardan koruyup sakınıyor, yaşamak böyle anlam kazanıyor. Çünkü başlangıçta hayat şekilsizdir.
Öyleyse, oyun oynamaktan ne alıkoyabilir bizi? Pek az temel izlek var biliyoruz, ama yaratıcı insan kadar çok hikâye kurma ve anlatma biçimi de var. Tiyatro sanatı hayatı sıkıcı, ısrarcı bir düzenekten koruyup kollarken, yaratıcı insandan beslenir, besleniyor. Çünkü insan eşsizdir.
Olsa olsa henüz köyün sokaklarında saklı kalmış biçimler var ve yasak mahallelere ansızın girmek heyecan vericidir. Yeni biçimlere ihtiyaç duyuyoruz, çünkü tıkanmak ölümdür. Biçim özün ta kendisidir ve en çok biçim yasaklanır bilinebilen zamanda.
Aynı anda ileriye ve geriye, yani hayatı anlamlı kılacak kimyaya, yeryüzü yaşayanının şaşırtıcı imgelemiyle gidip gelelim –ki sahici tekliği, bugünde var olan İnsan’ı anlamlı kılabilelim. Bütün zamanları kapsayan ânda, bugünde!
Bugün daima yakıcıdır. İkaros’un kanatları elbette acıyacaktır ama kim güneşe o denli yaklaşmayı tasavvur edebilir ki? Çünkü ancak, yanmayı göze alan aydınlatabilir.
Tiyatro ümitsizliğin reddidir, çünkü oyun daima başlar. Şimdi ve burada, yeniden, oyun başlamak üzere.
Başlayalım öyleyse; hayatın gözden geçirilmiş yeni yorumlarına her zaman ihtiyacımız oldu. Bu ihtiyaç olmasaydı tiyatro ne işe yarardı –ki?
(Ayrıca bakınız: Bulunmaz, "...VE KARGA PEYNİRİ BIRAKMADI!")
(Ayrıca bakınız: "Bulunmaz, Orhan Alkaya'yı değerlendiriyor")
(Ayrıca bakınız: Büktel, "BİR İPTE İKİ CANBAZ")
(Ayrıca bakınız: Bulunmaz, "Dünya Tiyatro Bayramı Uluslararası Bildirisi")