21 Ocak 2008 Pazartesi

Vasıfsız işçiler!

Vasıfsız işçi Hülya Arslan

Güncelleme: (6 Mart 2008) Aşağıdaki yazımda, Hülya Arslan için şöyle bir yaklaşımda bulunmuştum:

"'Öğrenciler'in bazıları Şehir Tiyatroları düşü kuruyor. Bunlardan biri de Hülya Arslan..."

Hülya Arslan'ın, o dönemde "Şehir Tiyatroları düşü kur"madığını öğrenmiş bulunuyorum. Kendisinden ve okurlarımızdan özür dilerim... HB


Hilmi Bulunmaz
22 Ocak 2008


1984/85 sezonu...

Ferhan Şensoy'un "Afitap'ın Kocası İstanbul" oyununda oynuyorum. Oyun tekdüze. Sıkılıyorum. Tekdüzelik beni boğuyor. Oyun tuttu, izleyici kesilmiyor. İzleyici tekdüzelikten hoşlanıyor! İzleyici hoşnut, ben hoşnut değilim. Oyunu yarıda bırakmak ahlakıma aykırı. Oyunun bir an önce bitmesini istiyorum. Oyun bitmek bilmiyor...

Oyunculuk için para almıyorum. Hiçbir zaman, hiç kimseden oyunculuk için para almadım. Nasıl olsa para kazandıran bir işim vardı. Özgürlüğümü kiralamak istemiyordum...

Bir yandan işime (kuyumculuk) devam ediyorum. Türkiye ve dünya tiyatrosunu "daha iyi" tanımak için ne bulursam okuyor, bol bol oyun izliyorum...

Herşeye karşın boğulmak üzereyim. 1984 yılında başlayan Ferhan Şensoy tiyatrosu maceramın yanı sıra, Bilsak Tiyatro Atölye'de oyunculuk çalışmalarına katılıyorum. Ayla-Beklan Algan önderliğindeki atölye çalışması beni sarıp sarmalıyor. Afitap'ın bir an önce bitmesini istiyorum. Bana işkence gibi geliyor...

Atölyedeki kişilerle pek içtenlikli ilişki geliştiremiyorum. Birşeyler beni sıkmaya başlıyor. Özellikle "öğrenciler"... Hep sınıf atlama düşleri kuruluyor. Kimsenin siyasal / tiyatral diyalektik umurunda değil. Bir iki iyi niyetli söylemin dışında, Marksçı siyasal söylem yada yaşamı kuramsal anlamda tiyatralize etme düşüncesi, kırıntı halinde bile söz konusu değil...

"Öğrenciler"in bazıları Şehir Tiyatroları düşü kuruyor. Bunlardan biri de Hülya Arslan...

Neden anımsadım bunları?...

Önce aşağıdaki yazıları okuyalım...

***

Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliğine getirilen Orhan Alkaya Eylül 2006'da Bakan'ın sanatçılardan “Benim memurum” diye bahsetmesini eleştirmiş, sanatçıları daha çok eyleme daha çok sokağa davet etmişti. Tiyatrom arşivinden okuyunuz

Yine Orhan Alkaya İhaleyle sanatçı alınmasını hoş bulmadığını açıkladı.

Orhan Alkaya'nın sanatçıların vasıfsız işçi yapıldığı bir belediye altındaki bir kurumda nasıl yönetici görevi üstlendiğini merak ediyoruz. Sanatçıların vasıfsız işçi olarak gösterilmesi ihaleyle işe alınmalarından daha mı az onur kırıcıdır?

Konservatuar yada tiyatro bölümü mezunlarını "vasıfsız" saymak konservatuar ve tiyatro bölümlerine de bir hakaret içermiyor mu?

İBŞT (Şehir Tiyatroları bünyesinde değil Belediye bünyesinde ve Vasıfsız işçi statüsünde kadroya alınan bu sanatçılar her an Park ve Bahçeler Müdürlüğüne, Cenaze İşleri Müdürlüğüne yada Temizlik hizmetlerine verilebilir. Kanunen buna engel hiç bir durum yok

Kaynak: A. Ertuğrul Timur (3. Abdülhamid), "Bir Çoğu Konservatuar ve ilgili okul mezunu Şehir Tiyatroları Sanatçıları Belediye'de vasıfsız işçi yapıldı"

***

Yazılarımı izleyenler biliyor: Onlar "memur sanatçı" sıfatını hakaret kabul ederek, daima, "biz memur sanatçı değil, sanatçıyız" demişlerdir. Ben ise "memur sanatçı" sıfatının onlar için aşırı iyimser bir övgü olduğunu düşündüğüm için, daima, onların aslında "memur sanatçı" değil, "memur" olduklarını söylemişimdir. Ne kadar haklı olduğumu, tiyatro sanatına içlerinden kaç kişinin sahip çıktığını, tiyatro sanatı uğruna içlerinden kaç kişinin risk aldığını görüyorsunuz. Memur sanatçıların kahir ekseriyeti, seslerini (tirat atmak dışında) ancak maaşları tehlikeye girince yükselten, "maaşıma dokunmayan yılan bin yaşasın" diyen "memurlardır".

Kaynak: "COŞKUN BÜKTEL'İN EDİTÖR DEĞERLENDİRMESİ"

***

Sağolsun A. Ertuğrul Timur (3. Abdülhamid), önemli bir araştırmaya imza attı. Bu araştırmayı okurken, sürekli olarak Coşkun Büktel'in "memur" sözcüğü usumuza geldi...

Ne diyor 3. Abdülhamid?...

"Sanatçıların vasıfsız işçi olarak gösterilmesi ihaleyle işe alınmalarından daha mı az onur kırıcıdır?"

Peki, onur kırıcılar haksız da, onurunu kırdıranlar haklı mı? Vasıfsız işçi sıfatıyla çanak yalatanlar sanat düşmanı da, bu sıfatla çanak yalayanlar sanat dostu mu? Bu vasıfsız işçilere bu sıfatı kabul ettirirken; elektrik mi veriliyor? Filistin askısına mı alınıyorlar? Yoksa F Tipi cezaevine mi gönderiliyorlar? Hiç mi sanatçı onurları yok bu vasıfsız işçilerin? Sanatçı onurlarını, Şehir Tiyatroları'nın paspasının altına gizliyorlarsa, işçilik onurlarını ne yapıyorlar?..

Büktel'den esinlenerek:

Kendilerini korumaktan yoksun bu insanlar; vasıfsız işçi olamazlar. İşçi olamazlar. Bir kaldırım işçisi denli değeri olmayan bu insanlar, olsa olsa "vasıfsız" olurlar!...