Hilmi Bulunmaz
3 Aralık 2007
Tiyatroyla ilgili kişilerde, çeşitli hastalıkların yanı sıra, genelleme hastalığı var…
Politikayla ilgili kişilerde, çeşitli hastalıkların yanı sıra, genelleme hastalığı var…
Yukarıdaki tümcelerin benzeri tümceler oluşturup, başına üç nokta koyarak, "... ilgili kişilerde, çeşitli hastalıkların yanı sıra, genelleme hastalığı var" diyebilirsiniz. Böylelikle, siz de genelleme hastalığına tutulmuş olursunuz!...
Peki, bu hastalığın nedeni nedir? Tek nedeni var; işin kolayına kaçmak!...
***
Tiyatroyla ilgilenen Orhan Aydın'da, genelleme hastalığı var…
Politikayla ilgilenen Orhan Aydın'da, genelleme hastalığı var…
Çünkü, Orhan Aydın, işin kolayına kaçıyor!...
Orhan Aydın, tiyatrom sitesindeki yazılarını, genelleme hastalığına tutulmuş olarak yazıyor. Böyle olması, son derecede doğal. Çünkü, tiyatrom sitesi genellemeci bir site…
***
Orhan Aydın; "Küçümsemenin hafifliği…" başlıklı yazısında, her zaman olduğu gibi, genelleme yapıyor… Bu yazısının ilk tümcesini alalım:
.........."Bilmem farkında mısınız? AKM, Muhsin Ertuğrul, Karanlığa Karşı Sanat Cephesi derken, birden bire bir şeyler oluyor."
Farkında değiliz! "AKM, Muhsin Ertuğrul, Karanlığa Karşı Sanat Cephesi" tiyatro ve politikaya vakıf insanlara bir şeyler anlatabilir belki. Sadece tiyatroyla ilgili birine, bir şey anlatmaz. Sadece politikayla ilgili birine de, bir şey anlatmaz. Hele, tiyatro ve politikaya uzak insanlara hiçbir şey anlatmaz. Orhan Aydın'ın yazılarının tümünü okuyan, Aydın'ın tüm tiyatro çalışmalarını bilen, Aydın'ı şahsen tanıyanlara belki anlatabilir…
.........."Üst üste gelişmeler yaşanıyor. Şimdi de Muhsin Ertuğrul sahnesinin yıkımı durduruldu. Haber ekranlara düşer düşmez, telefonlarımız susmaz oldu. Acaba nasıl oldu da bu yıkım da durdu?"
Evet, biz de merak ediyoruz: "Acaba nasıl oldu da bu yıkım da durdu?" Herhalde; Karanlığa Karşı Sanat Cephesi, Nazım Hikmet Kültür Merkezi yada Türkiye Komünist Parti yönetimi ile Hükümet, kapalı kapılar ardında bir anlaşma sağlamadı!...
.........."Söyleyeyim, biz sanatçılar oyunlarını kuralları ile oynama alışkanlığına sahibiz. Burada da öyle yaptık. Kuralları ile çıkmıştık meydanlara ve 'şimdilik' biz kazandık."
Yukarıdaki alıntıya yorum yapmak yerine, Orhan Aydın'ın "Talan ve yalan.." başlıklı yazısından alıntı yapalım:
.........."4 Kasım Eylemine, salonları başlarına yıkılacak olan biz sanatsal yaratıcılardan daha çok, evleri başlarına yıkılacak olan yurttaşlar katıldılar."
"biz sanatçılar" ile "biz sanatsal yaratıcılar" arasındaki ayrımı öğrenmek istiyoruz…
Bu durumda:
..........a-) "Sanatsal yaratıcılar", mekanlarını koruma refleksi geliştirmemişler.
..........b-) "Evleri başlarına yıkılacak olan yurttaşlar", evlerini başlarına yıkanlara sanatsal servis yapan "sanatsal yaratıcılar"ın mekanlarını koruma refleksi geliştirmişler.
..........c-) "biz sanatçılar" oyunları hangi kurallara göre oynama alışkanlığına sahipler?
Yine, "Talan ve yalan.." başlıklı yazıdan:
.........."Oyuncu tayfasının büyükçe bir çoğunluğunun 'dizi çekimleri' vardı, 'oyunları' vardı falan, filan! Meşgul insanlar topluluğu, meşgul ve meşhur..."
"Evleri başlarına yıkılacak olan yurttaşlar", aynı zamanda kendilerine ninni söyleyen televizyon dizilerine tutsak olmak için mi, mekanlarını koruma refleksi geliştirmemiş sanatçılara sahip çıkıyorlar?...
.........."En azından AKP, sanat alanları ile işinin zor olduğunu anlamış durumda."
Nasıl?!.
.........." 'Uyuyan güzel'den sonra karşımıza çıkardığı İmam Hatip'li efendi de, oyunu kuralları ile oynamak zorunda olduğunu anlamışa benziyor. Aktardığımız belgeleri iyi incelerse, bu meselenin ülke sınırlarından taşan bir yola doğru evirildiğini de daha iyi anlayacaktır."
"Uyuyan güzel" kim? Atilla Koç mu? Orhan Aydın; "İnsanların isimlerini vermeyi ise etik bulmuyorum." sözüne uymak için mi Atilla Koç diyeceğine, "Uyuyan güzel" diyor? Biz yanlış mı anlıyoruz? "Uyuyan güzel" başkası mı? Yoksa bir masal kahramanı mı?..
Peki "İmam Hatip'li efendi" kim? Ertuğrul Günay mı? Ertuğrul Günay yalan söylemiyorsa, bir başkası:
.........."Birkaç TV programında Refah Parti'lilere cevap verecek düzeyde din bilgim olduğu görülünce İmam Hatip'li olduğum sanıldı." (Kaynak: Gazeten.com)
Orhan Aydın; "İnsanların isimlerini vermeyi ise etik bulmuyorum." dediği için, bayağı zorlanıyoruz. Adeta, çok bilinmeyenli bir denklemle uğraşıyoruz…
.........."Açıkça söylüyorum. AKP'nin sanat alanlarına yaşattığı karartmanın takipçisi olmayı, sonuna kadar sürdüreceğiz."
Sadece AKP mi? CHP yada herhangi bir parti karartma yaşatmayacak mı? Ne denli emin olabiliriz?...
Salt AKP'nin değil, parlamentoyu bir tapınak olarak gören tüm kişi, kuruluş ve kurumların karartma sürecine taşıdıkları olumsuzlukların takipçisi olmak gerekir…
.........."Geçen hafta yazmıştım. Nedense kimseden ses çıkmadı."
Orhan Aydın'ın yazdıklarına ses çıkardığımızda, herhangi bir yanıt alamadığımızdan, biz de ister istemez üşengeçlik yapıyoruz. (Arınmak için kirlenmek gerekir…)
.........."Salonlarımızı yıkamayacağını anlayanlar, yeni bir saldırının hazırlığı içindeler."
Ezici bir çoğunlukla iktidara gelen AKP'ye uyguladığınız dayatmanın ayrıntılarını nerede okuyabiliriz?...
.........."AKP, sanat kurumlarını satın alacak şirketlerin araştırmasını yapıyor."
Bulamaz!... AKM'nin, Muhsin Ertuğrul'un, Taksim Sahnesi'nin ve diğer mekanların ruhunu yok eden "sanatsal yaratıcılar", "sanat kurumlarını satın alacak şirketlerin" mekanlarının ruhunu da yok edecek beceriyi gösterirler!...
.........."Ancak, Devlet Tiyatrosunu, Opera ve Balesini, Senfoniyi parçalara bölüp satma istemleri de geri tepecek."
Parçalara bölmelerine gerek yok. Zaten Devlet Tiyatroları, "Çığ" gibi bir oyunu izleyicilere layık görerek, bütün olarak çürüdüğünü kanıtlamış durumda…
.........."Süreci birlikte yaşayacağız."
Ve takipçisi olacağız!...
.........."AKP, ve bakan efendi, öyle kaya filan değil, düpedüz koskoca bir dağa tosladığını bir kez daha anlayacak."
"koskoca bir dağ"ın hangi özneyi imlediğini, öğrenme isteğimizi gemleyemiyoruz:
..........a-) "oyunlarını kuralları ile oynama alışkanlığına sahip" olan "biz sanatçılar" mı?
..........b-) "salonları başlarına yıkılacak olan biz sanatsal yaratıcılar" mı?
.......... "4 Kasım, eylem değerlendirmeleri ile birkaç son söz söyleme gereksinmesi yaşıyorum ve bunları kendime saklamak niyetinde değilim."
Sonunda somut duruma geliniyor anlaşılan…
.........."Aramızdaki tüm karşıtlıklara rağmen, azımsanmayacak bir güç halinde ortak akıl kotarmış durumdayız."
Kimlerle?...
.........."Ve açıkçası, kavganın dışında kalıp 'maval okuyan' lacivertlerle kaybedecek hiç vaktimiz olmadığını biliyoruz."
Kim bu "maval okuyan"lar?... "Lacivertler" hangi anlama geliyor?... Pek "açıkça" olmayan bir durum!...
.........."Türkiye Tiyatrosu, tarihinde ilk kez kitlesel eylemler yapabilmeyi becermiş ve aşılması zor iki çıtayı, ustaca aşmayı başarmıştır."
Bir kez daha sormak istiyoruz, "aşılması zor iki çıtayı, ustaca aşmayı başar"anlar:
..........a-) "oyunları kuralları ile oynama alışkanlığına sahip" olan "biz sanatçılar" mı?
..........b-) "salonları başlarına yıkılacak olan biz sanatsal yaratıcılar" mı?
"Bunda, bu eylemlere ve perde gerisindeki hukuksal mücadeleye katkı koyan, her dostumuzun, her yaratıcımızın azımsanmayacak payı vardır."
İşlerini yapmışlar…
.........."Eylemler ile ilgili, ileri geri konuşanlar ise konuştukları ile kalacaktır. En azından tarih bunu böyle kayda alacaktır."
"ileri geri konuşanlar" kim? Ha, "İnsanların ise isimlerini vermeyi etik bulmuyorum."
.........."Küçümseme ise, başlı başına kötü bir duygudur. Gün gelir, döner küçümseyeni vurur."
Soyut, adresi belli olmayan tümcelere yanıt vermek, tartışmak da çok zor. Ne var ki, "en azından tarih bunu böyle kayda al"sın diye yazıyoruz… Kimin, neyi küçümsediğini anlayamasak da, kapitalizmin sanat tapınaklarını korumak için harcanan çabanın, "evleri başlarına yıkılacak olan yurttaşlar"a ne tür katkısı olduğunu öğrenme hakkını kendimizde görüyoruz…
.........."Kendilerini 'görevli' ilan edip, kavganın orta yerine atılan sanatçı arkadaşlarını hor gören, aşağılayan davranış biçimi ise en azından gayri insanidir ve kabullenilemez."
Öznesi olmayan bir tümce olduğundan, açımlayıp, yanıtlayamıyoruz. Oysa, öylesine istek duyuyoruz ki, yanıtlayabilmek için!...
.........."Kendini 'bir halt sanmak' ise, küçük adamların işidir."
Büyük adam, "kendini 'bir halt sanma"z. Zaten bir halt olarak kabul edilir. Küçük adamın suçu daha küçüktür. En azından "kendini 'bir halt san"ır!... Büyük adamın suçu daha büyüktür. Kendini bir halt olarak gören kuru kalabalığa sahiptir!...
.........."Yaşam bu, yaşadıkça daha iyi algılanıyor. Bu küçük adamların çoğunluğunu el ayak öperken görebilirsiniz."
Doğru. Küçük adamlar, el ayak öper. Büyük adamlar da, el ayak öptürür… Bir de, ne küçük ne de büyük olan adamlar vardır: Onlar ne el ayak öper, ne de el ayak öptürür!...
.........."Şaşırmayın."
Şaşırmayız…
.........."Örneğin, meslektaşları 'salonlarımız yıkılmasın' diye yan yana gelmeyi kotarmaya çalışırken, bu baylar bakan efendinin icazetlerini dinlemeyi kendilerine görev edinmiş olabilirler."
Her an, her şey olabilir!... Ne, niye, nasıl, nerede, ne zaman, kim?...
.........."Nasıl algılanacağını bile bile söylemek istiyorum."
Ah bir algılayabilsek?!.
.........."Hepimiz, eğri de otursak doğru konuşmasını öğrenmek zorundayız."
Doğru konuşmak için, doğru oturmak gerekir…
.........."Emperyalizmin cirit oynattığı bir ülkede namuslu insanlar, en az namussuzlar kadar cesurdur. Bunu bilmeyenler öğrenirler."
Öyle olsaydı, "emperyalizm cirit oynat"amazdı. AKP, yüzde elli oy alamazdı. Ne yazık ki, "bir ülke" Türkiye ise, "namuslu insanlar, en az namussuzlar kadar cesur" değil. Yada seslerini çıkaramadıklarına göre, namuslu sayılmazlar. Örnekse "Özdemir Nutku skandalı" için görüş belirtebilecek denli namuslu insan bulmak, deveye hendek atlatmaktan, katırı doğurtmaktan daha zor. Hatta olanaksız!...
.........."Sistem bir çok alanı teslim almış olabilir, ama sanat alanındaki uşaklarının işi zordur. Bunu da bilmeyenler öğrenirler. Vaktimiz var ve anlatırız."
Aynı sabrı; "kavganın dışında kalıp 'maval okuyan' lacivertler"e de gösterebilseniz!... İşe, lacivertleri tanımlayarak başlayabilirsiniz…
.........."Ama, kavganın dışında durup, kavgaya katılan arkadaşlarına çamur atma gayretkeşliğine soyunursan, utancından sahneye bile çıkamaz duruma düşersin."
Çamur atan utanmaz. Utanan çamur atmaz…
.........."Karanlığa Karşı Sanat Cephesinin ortaya çıkardığı, her belge, her kanıt AKP hükümetinin kanunsuzluğunu ve yasa tanımazlığını gözler önüne sermiştir."
"Gözler önüne ser"mek, ne yazık ki, pek işe yaramıyor. Coşkun Büktel de, "Özdemir Nutku skandalı"nı "gözler önüne ser"di. Ne var ki, tiyatro dünyasından tek bir insan bile, "gözler önüne ser"ilen bu gerçeği görmek istemedi!...
.........."Bunu bile görmezden gelmek, düpedüz körlük değilse nedir?"
Doğru. "Özdemir Nutku skandalı"nı "görmezden gelmek, düpedüz körlük"tür…
.........."Bazı dostlarımız, isim vermemeyi bir 'ahlak önerme' biçimi olarak tanımlıyorlar. Ben ahlakçı başı filan değilim."
Nazım Hikmet Kültür Merkezi başı olmak, "ahlakçı başı" olmamayı gerektiriyor herhalde!...
.........."Sanat alanında bir ahlak tartışması açma niyetim ise hiç yok. Ancak, günü geldiğinde bu kavgadaki kımıl zararlılarının kulaklarından tutup, bu toplumun önüne koymayı elbette doğru buluyorum. Yinelersem, bunu günü geldiğinde yapmanın gerektiğine inanıyorum."
12 Eylül öncesine dönmek istiyorum: "Önce kültür devrimi sonra toplumsal devrim mi, önce toplumsal devrim sonra kültürel devrim mi?"
Yada: "Yumurta mı tavuktan çıkar, tavuk mu yumurtadan?" Hemen yanıt verelim; yumurta tavuktan çıkar; yumurtadan civciv çıkar, civciv büyür piliç olur, piliç büyür tavuk olur!...
Entelektüel ahlaklı insanlar toplumsal devrim yapar, toplumsal devrimi yapanlar kültürel devrime hizmet eder… Entelektüel ahlaklı insanlar, hiçbir zaman "günü geldiğinde yapmanın gerektiğine inan"maz. Doğru bildiğini her zaman yapar. Örnekse, Coşkun Büktel'in yaptığını yapar; "Özdemir Nutku skandalı"nı gündeme getirir. "Çığ skandalı"nı gündeme getirir. Gününü beklemez…
İmdi, burada, derdimizi anlatmaya çalışalım:
Sıradan insanlar; alt-yapının belirlediği düşünüş yapısına sahip olurlar. Bir üst-yapı kurumu olan ahlak, ister istemez alt-yapının belirlediği biçimde oluşur. Ne var ki, verili koşullara boyun eğmeyen, göğüs geren, savaşım veren… entelektüel kişi, alt-yapının belirlediği her üst-yapıya uyum sağlamaz. Tabii ki, saltık anlamda "ahlakçı başı" olmaz. Fakat, Coşkun Büktel gibi, ender bulunan entelektüel insanların ahlak anlayışını görmezlikten gelmez. "Özdemir Nutku skandalı"nı, "Çığ skandalı"nı, "Ölüleri Gömün skandalı"nı… görmezlikten gelmez. Tüm entelektüel uğraşlar gibi, saydığım skandallar da, birer üst-yapı çalışmasıdır. Hem de alt-yapının bire bir belirlediği cinsten olmayan. Saltık anlamda alt-yapıcı anlayışla hareket edersek, geldiğimiz yer çıkmaz sokak olur…
.........."Bahsimize dönersek, AKP bütün bir ülkeyi uçurum çizgisinde dolaştırıyor. Elinde tuttuğu ABD ve AB'nin sopasıdır."
Başka sopa yok ki!...
.........."Halk, günden güne daha yoksullaşıyor. İşçiler, emekçiler, işsizler her gün 'artık yeter' diyerek kendilerini ifade etmeye çabalıyorlar."
Demek ki, "günü gel"iyor…
.........."Kardeş kavgasının tüm koşulları yaratılmış durumda. Dişleri arasından salyalar saçan ırkçılık, katliam hesapları peşinde."
Ne zaman olmadılar ki!... Onların işi bu…
.........."Bayrakların arkasında, hepimize doğru, pis pis sırıtan başkaca yüzlerin de gizli olduğunu, neden görmüyoruz?"
Açıklık… Biraz daha açıklık!…
.........."Hiç birimiz gerçekliğimizi doğru okumaktan kaçınmak durumunda değiliz."
İşe, "Özdemir Nutku skandalı"nı doğru okuyarak başlayabiliriz…
.........."Bu topraklarda birlikte nefes alıyoruz ve hepimiz görüyoruz, ülkemiz, tarihinde olmadığı kadar kötü yönetiliyor. Bu gidişle, satılmadık tek ortak değerimiz kalmayacak."
Doğru; kötü yönetiliyoruz, kötü tiyatro yapıyoruz, kötü yazı yazıyoruz… Lenin'i anımsayalım; (meal olarak) "İktidarı ele geçirmek için, devrimci güçlerin hazır olması yeterli değildir. Aynı zamanda, iktidardakilerin, yönetemez duruma gelmeleri gerekir." "ülkemiz, tarihinde olmadığı kadar kötü yönetiliyor"sa, bundan sevinç duymalıyız!...
.........."Hiçbir sanat yaratıcısının bu süreci, 'kara bir film' izler gibi izleme hakkının olduğunu düşünmüyorum."
Ben de TÖS (Türkiye Öğretmenler Sendikası) salonunun, Münir Özkul Sahnesi olmasını düşünmüyorum.
.........."Bunca bağırtım bu yüzden."
Benim de, TÖS salonunun adının Fakir Baykurt Sahnesi olmasını istememin nedeni, sosyalizm yüzünden…
.........."Karanlığa bakarak, kendine uzanan elleri göremezsin ki."
Münir Özkul'a bakarak, sosyalizme inanan gözleri göremezsin ki.
.........."Ve eğer, tarihsel sorumluluğunu yerine getirmek için çabalamazsan, ardında bırakacağın kocaman bir hiçten başkaca bir şey değildir."
"Ve eğer", sosyalizm "sorumluluğunu yerine getirmek için" Fakir Baykurt'tan yana "çabalamazsan, ardında bırakacağın kocaman bir hiçten başkaca bir şey değildir."
.........."Sonuç olarak, insanlığın haksızlıklara karşı verdiği mücadele önemli bir tarihsel süreçtir ve bu tarihten miras aldıklarımızın içindeki en önemli şiar, 'kavga sonuna kadar'dır."
Evet, kavga sonuna kadar!...
.........."Tüm dostlar ve dost olmayanlar bilsinler ki, biz böyle öğrendik."
Öğrendik ve unutmadık!...