18 Eylül 2007 Salı

Arınmak için kirlenmek gerekir...

Foto: Orhan Aydın


Hilmi Bulunmaz, Orhan Aydın'a yanıt veriyor


"Tırnak işareti içerisindeki kırmızı yazılar Aydın'a ait."
tıkla


Kirliysen, arınmalısın…

tiyatrom yazarı, Nazım Hikmet Kültür Merkezi yöneticisi Orhan Aydın, arınmadan yana. Biz arınmadan yana değiliz. Biz kirlenmedik…

Arınmak isteyen yıkanır, gusül aptesti alır, vaftiz olur, kutsal nehir Ganj'a koşar…

Orhan Aydın, genellemecilik yapıyor… Nesnel görüneyim derken, görünmez oluyor… Çok şey anlatayım derken, hiçbir şey anlatamıyor… Benzetmelerle süslediği yazılarını, o denli süslüyor ki, süsünden görünmez, okunmaz yazılarla karşı karşıya kalınıyor…

Orhan Aydın, okunmaz yazılar yazıyor…

"Eline kalem alan yada herhangi bir konuda fikir beyan eyleyen yazıcı…" avına çıkan Orhan Aydın, kendi yolculuk ettiği tekneye, kendi sığındığı tekkeye, kendi taktığı takkeye, içinde bulunduğu takvime tutsak olmamızı istiyor…

Başaramadı, başaramıyor, başaramayacak!... Çünkü, arınmak isteyen fazla insan yok!... Kirli değiller ki, arınsınlar; yıkansınlar, gusül aptesti alsınlar, vaftiz olsunlar, kutsal nehir Ganj'a koşsunlar!...

"Polemik" ile "…dedikodu, çamur atmak, yalan beyanlar, iş bilmezlik, bilgi eksikliği"ni aynı çanağa boca eden Orhan Aydın, kötü bir aşçı… Aşure yapmak istiyor ama… Yapamıyor…

"Sanal ortamdaki sitelerini adeta silah olarak kullanan"ların silahlarını alıp, Devlet çanağı yalayanlarla aynı safta namaz kılmalarını istiyor Orhan Aydın… Oysa, sanal da olsa silahı çok seviyoruz. Bize verilmeyeni, verilmek istenmeyeni silah zoruyla almayı çok seviyoruz…

Orhan Aydın, bıraksın sanal sözünü etmeyi de; genel sözlerle yazı döşeyeceğine, somut adlar, somut olaylar, somut olgular, somut ilişkiler, somut sınıf ilişkileri üzerine yazsın…

Atasözlerinden, deyimlerden, deyişlerden ördüğü, kötü kompozisyon örnekleriyle pazara çıkacağına, kendinin olan kuramsal söylemler geliştirsin. Orhan Aydın. Bir atasözü de bizden: El atına binen, tez iner…

"Tiyatro, birbirlerini yiyip bitirmek isteyen insanların at oynattığı bir alan oldu." Bizden öncekiler, bizim dönemimizdekiler, bizden sonrakiler; çanak yalarsa, sadaka alırsa, fareli köyün kavalcısı gibi, deneyimsizleri reformculuğa, revizyonculuğa, parlamenterizmciliğe… sürüklerse, tartışmayı sürdürürüz… Hiç kimse korkmasın. Hiç kimseyi yiyecek denli yarasa haline gelmedik…

"ne oluyor arkadaşlar, neler oluyor, neden?" sorularını sorabilmek için, öncelikle, öznesiz tümce kurmayı bırakmak gerekir. Öncelikle; "İnsanları, ismimi ve isimlerini vermeden suçlayacak kadar alçak değilim" (Coşkun Büktel, Türk Tiyatrosundan İnsan Manzaraları, s.58, Dramatik Yayınlar, 1998) sözüne önem vermek gerekir…

"26 Mart AKM eylemi ile ortaya çıkan Karanlığa Karşı Sanat Cephesi'ne saldırmayı marifet sayarak güç toplamaya çalışan bu karşıtlığın, taraf bulmak için anlamsız kampanyalar düzenleyerek yol almak istediklerini birlikte yaşıyoruz. Tiyatro ustalarına, yaratıcılarına, emekçilerine saldırmayı görev edinmiş nasyonal sosyalistler türediler."

Orhan Aydın, yukarıdaki paragrafta, isim vermeden bizi suçluyor. “Anlamsız kampanya” dediği şey de, TÖS sahnesine “Münir Özkul Sahnesi” yerine, “Fakir Baykurt Sahnesi” adını uygun görmemiz. Aydın, bu “anlamsız kampanyamızı” neden anlamsız bulduğunu açıklayabiliyor mu? Hayır açıklayamıyor. Kampanyamızın ve bizim adımızı bile açıklayamıyor. Tüm suçlamalarını, ismini veremediği birilerine yöneltiyor. Yazdıklarını, “ortaya karışık” diye tabir edilen salata gibi, kim yerse yesin diye, ortaya atıp kaçıyor. Cevap almaktan ödü koptuğu için, suçladığı insanların ismini veremiyor. Suçladığı insanların yakasına yapışamıyor. Hem korkak davranıyor, hem de kuru gürültü yapıp kahramanlık taslıyor.

Orhan Aydın, “Fakir Baykurt Sahnesi” kampanyamıza neden karşı olduğunu açıklayamıyor ama, o kampanyamıza yandaş olanlar, destek verenler, neden destek verdiklerini göğüslerini gere gere, korkmadan açıklayabiliyorlar. Onlar, Orhan Aydın gibi, kaçak güreşmek ihtiyacını duymuyorlar.

Burada, “Fakir Baykurt Sahnesi” kampanyamızla ilgili bazı belgeleri sunarak, kampanyamızın içeriğini okurlara hatırlatmamız, “Orhan Aydın’ın neye karşı çıktığını, neyi engellemeye çalıştığını, ortaya koymamız, yararlı olacak:


Belge 1) Merhaba,

Fakir Baykurt'un isminin kullanılmasını öneren arkadaşların çabalarını destekliyoruz. Sanat Cephesi adına; araştırmacı-yazar-şair İsmail Hardal, Kemâl Kök, Nevzat Oğuz

Selamlarımızla.

Not: SİP partisi tekapesinin isim hırsızlığı Sanat Cephesi ismimizi
kullanmaya kadar vardırılmıştır. Anılan "sanat cephesi" ile bizim Sanat
Cephesi'nin hiçbir ilgisi bulunmamaktadır.


Sanat Cephesi e-posta adresi:

**sanatcephesi@gmail.com*<sanatcephesi@gmail.com>
--
*sanatcephesi.org <http://www.sanatcephesi.org/>*

*avnimemedoglu.8m.net <http://www.avnimemedoglu.8m.net/>



*Belge - 2) Fakir Baykurt adı yaşatılmalı!...

Medya için haber değeri olmayan kampanya!...


Oyun'un notu: Kampanyamız, Münir Özkul adının, (Münir ustanın şöhretiyle daha uyumlu bir başka salona verilmek üzere) Fakir Baykurt adıyla değiştirilene; devrimci tiyatro geleneğinin simge mekanlarından biri olan TÖS salonunun adı "Fakir Baykurt Sahnesi" oluncaya dek sürecek!...

Türkiye Öğretmenler Sendikası gibi devrimci bir kurumun (ilk genel başkanı Fakir Baykurt) atmışlı yıllarda kurduğu salon; devlet tarafından kutsanan (1998'de Kültür Bakanlığı tarafından "Devlet Sanatçısı" sıfatıyla onurlanan) Münir Özkul adıyla pazara sürülüyor...

Binlerce insanın emeği, öldürülen TÖS üyelerinin mirası, Fakir Baykurt gibi önemli bir kültür emekçisinin katkılarıyla bugüne gelmiş olan salon; hiçbir devrimci eylemliliğe katılmamış (üstelik, Fakir Baykurt ve tüm Baykurt'lara kan kusturan devletin Kültür Bakanlığınca "Devlet Sanatçısı" unvanı ile taçlandırılmış) olan Münir Özkul adıyla, kendine yabancılaştırılmak, geleneğinden ve kimliğinden soyutlanmak, ticarileştirilmek isteniyor...

Münir Özkul adının, bir an önce Fakir Baykurt adıyla değiştirilmesini, TÖS salonunun "Fakir Baykurt Sahnesi" adıyla, devrimci geleneğine uygun bir kimlikle yaşatılmasını istiyoruz. "İyi İnsanlar Görev Başına..." sloganının aldatıcılığına kanmıyor ve asıl görevin daha ilk adımda, salonun adını doğru belirlemek olduğunu düşünüyor; ve salonun adı doğru belirlenmedikçe, orada yapılacak etkinliklerin doğrultusu da doğru belirlenmemiş olacaktır, diyoruz. (Münir Özkul'a karşı değiliz, onun "farklı" yeteneğine farklı zeminlerde saygı duyabiliriz) ama TÖS salonu ve devrimci tiyatro geleneğini sürdürmek zemininde samimiysek, tercih etmemiz
gereken isim, Münir Özkul değil, Fakir Baykurt'tur...


Destekleyenler:

Öner Yağcı
FAKİR-DER
Eski Dergisi
Kemal Oruç
Mavi Liman
Erol Özyiğit
Seyyit Nezir

tavır dergisi
Ozan Yılmaz
abece dergisi
Polat İnangül

Kazım Şimşek
Özgür Tiyatro
Gibi Yapanlar
Sanat Cephesi
Coşkun Büktel
Broy Yayınları
Tiyatro Avesta
Mustafa Kaplan

Tiyatro Fanzini
Yokuş Yayınları
Hilmi Bulunmaz
Cemal Bulunmaz
Demirtaş Ceyhun
Acar Burak Bengi
Sabri Kuşkonmaz
Sis Çanı Yayınları
Bulunmaz Tiyatro
Yenikapı Tiyatrosu
Sosyalist Oyun Dergisi
Nazım Hikmet Sahnesi
Özgür Ozan Yüksekdağ
Gamze Çakır Yüksekdağ
Bulunmaz Kültür Merkezi

Berfin Basın Yayın
(İsmet Arslan, Berfin, Berfin Bahar, Kora Yayın, AsyaŞafak Yayınları)
tıkla

1998 yılında Devlet Sanatçısı unvanı alan Münir Özkul'dan yana tavır almak mı, yoksa sosyalizm kavgasına yürek düşüren Fakir Baykurt'tan yana tavır almak mı Nasyonal Sosyalist'lik!... Münir Özkul'dan yana tavır alarak, işçi sınıfına ihanet edeceğimize, Nasyonal Sosyalist olmayı bile yeğleyebiliriz!!!

"Karşı bildiriyi anlamayacak kadar cahil sistem yarasaları ortaya çıktı ve büyük bir zavallılık örneği göstererek bunun üstünden mesleğimize saldırdılar."

Karşı Bildirinin, Ferhan Şensoy tarafından hazırlandığı iddia edildi. Israrlı yayınlarımız sonucu, Ferhan Şensoy imzası Hades'e yollandı. Yine öznesiz tümce kurulmuştu…

"Düzeysizliğe yanıt vermemek için sustukça, saldırılar anlamsız boyutlara erişti." Suçlamalarını isim vererek yapmaya cesaret edemediğin sürece, hâlâ daha susuyorsun demektir. İnsanları isim vermeden suçlamak kayda değer bir konuşma sayılmaz.

"Artık alanda küfür, 'çanak yalama' tanımlamaları ile tam anlamıyla alçaldı." Sence hangisi daha büyük alçaklıktır? Çanak yalamak mı, çanak yalamanın adını koymak mı?

"Yanıt yazılarına bile saygısızca karşılık veren bu kalemşorların hesaplarını bozmak gerektiği açıktır." Hangi yanıt?!. Hangi saygısızlık?!. Kim bu kalemşorlar?!. Lütfen somut olalım!... Daha adamların adlarını vermeye bile korktuğun halde, yalancı pehlivan gibi ortaya atılıp onların hesaplarını bozmaktan bahsediyorsun. Sana niye güvenelim ki?...

"Bir yaratıcılık alanı ancak böyle aşağı çekilebilir…" Aşağılık olan şey, “açıkça, mertçe, Türkçe” konuşamayanların, suçladığı şahısların isimlerini vermekten korkanların, yalancı pehlivanlar gibi naralanarak, kuru gürültü yapmasıdır.

"Tamda (Tam da – Oyun) sistemin istemleri doğrultusunda cengaverlik yaparak yani.” Bu sistem Münir Özkul’a mı “devlet sanatçısı” payesi verdi, yoksa Fakir Baykurt’a mı? Özkul’u mu desteklemek “sistemin istekleri doğrultusunda cengaverlik”tir, Baykurt’u mu desteklemek? Cevabı vermeye gerek duymuyoruz. Çünkü cevabı yedi yaşında ve orta zekalı bir çocuk bile verebilir. Orhan Aydın ise, cevabı yanlış veriyor.

“Birbirine karşı saygısız, sorumsuz insanlar gurubunun (grubunun – Oyun) bir arada yaşamaları olası mı?" Hemen yanıt verelim; olası değil… Diline, sınıfına, içinde bulunduğu yapının temel aldığını iddia ettiği klasiklere saygısı olmayan insanlarla, ne denli arınırlarsa arınsınlar, bir arada yaşamamız olası değil…

"Yazılanlara ve söylenenlere karşı; 'hoş görülü olmak' (hoşgörülü olmak–Oyun) gibi teslimiyetçi, uzlaşıcı bir zihniyet dolanıyor ortalarda ve bu temelsizlik, saldırıların yoğunlaşmasına zemin hazırlıyor." Bu yazılanları hiç kimse üzerine almadığına ve öznesiz tümce kurulduğuna göre, ben üzerime alıyorum!... Düşünsel derinlikten yoksun olan Orhan Aydın, aba altından sopa göstermeyi yeğliyor…

"Yaratıcılar sustukça (Zeus, Prometeus, Apollon, Paris… gibi tanrılardan bahsediliyor herhalde!...) 'söyleyecek şeyi yok, nasıl konuşsun' diyerek sistem bekçilikleri yapılıyor." Evet, söyleyecek şeyiniz yok. Tıpkı kuru gürültüden ibaret bu Orhan Aydın yazısının da söyleyecek şeyi olmadığı (dişe dokunur hiçbir şey söylemediği) gibi…

"Taraftarlar oluşturuluyor." Hiç böyle bir niyetimiz yok. Bize olanak tanıyan ve bizi kamulaştıran hiç kimseye diyet borcumuz olmadığından, bize taraftar değil, gerçek yanlısı, hakikat yanlısı insanlar yeterli oluyor…

"Mesleğimizde ahlak, ayaklar altına alınmıştır." Doğru. Siz, sizler, meslek şovenizmi yapan gericiler, ahlakınızı ayaklar altına aldınız. Bir kez, biz tiyatroyu sanat ve toplum için yapıyoruz. Tiyatroyu bir meslek olarak görmüyoruz. Ahilikten, feodalizmden, kapitalizmden beslenen "meslek" kavramına karşıyız. Ahlaka gelince… Marksçı bakış açısıyla hareket
ettiğimizden, "ahlak" kavramı da, bir üst yapı kurumu olarak farklı bakıyoruz. Biz sınıfsal tavırdan, sınıfsal ölçütten, sınıfsal kavgadan yanayız… Ahlaki ölçütlere, ancak ikincil dereceden önem veririz…

Demokrasi diye diye, demokrasiyi yok eden ülkede; seviye diye diye, seviyeyi yok eden yazarlardan gına geldi… İmdat!...


Not: Bir tiyatrocu, dünya görüşü ne olursa olsun, öncelikle sansüre karşı çıkmalı. Öncelikle iftiraya karşı çıkmalı. Öncelikle nitelikli yapıtların engellenmesine karşı çıkmalı!...

Not devam ediyor: Bir tiyatrocu, dünya görüşü ne olursa olsun, öncelikle "Özdemir Nutku skandalı", "Çığ skandalı", "Ölüleri Gömün skandalı", "Omurgasızlar skandalı" hakkında tavır takınmalı!…

Not devam ediyor: Bir tiyatrocu, kapalı kapılar ardında dağıtılan sadakaya karşı çıkmalı, sadakanın her türlüsüne karşı çıkmalı. Çanak yalamaya karşı çıkmalı!…

Not devam ediyor: Bir tiyatrocu; Kültür Bakanlığı, Efes Pilsen, İsviçre Hastanesi, Akbank gibi finans kuruluşlarının çanağını yalayanlarla aynı safta bulunmamalı…

Not devam ediyor: Bir tiyatrocu, sosyalist olduğunu iddia ediyor ve Nazım Hikmet bayraktarlığı yapıyorsa, Nazım'ın sözlerine kulak vermek zorundadır:


(...) Vatan çiftliklerinizse,

kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,

vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,

vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,

fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,

vatan tınaklarıysa ağalarınızın,

vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,

ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,

vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa

vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,

ben vatan hainiyim.
(...)

* *

Sanırım, Nazım yaşasaydı;

"Vatan, Kültür Bakanlığı çanağı yalamaksa,

vatan sadaka almaksa egemenlerden,

ben vatan hainiyim…"

diye eklerdi!...