Uğur Yücel sorgusu için yayınlar tarihe göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Alaka düzeyine göre sırala Tüm yayınları göster
Uğur Yücel sorgusu için yayınlar tarihe göre sıralanmış olarak gösteriliyor. Alaka düzeyine göre sırala Tüm yayınları göster

17 Ekim 2016 Pazartesi

Bulunmaz'ı ve Uğur Yücel'i dâvâ edip, ikisinde de yitiren Büktel üfürüyor!

Bravo, marifet yapmışsınız! Çok da ....ndeydi Haldun Taner'in!

"SERSEM KOCANIN KURNAZ KARISI"NI, "KEŞANLI ALİ DESTANI"NI YAZMAKTAN BAŞKA SUÇU OLMAMIŞ, RAHMETLİ HALDUN TANER'İN MÜHÜRDAR'DAKİ BÜSTÜNÜ YIKIP YOK EDEN VANDALLAR, BÖYLESİNE DİZGİNSİZ BİR KİNDARLIK VE NEFRET TAŞIYORLARSA;

ACABA THEOPE'YE VE COŞKUN BÜKTEL'E ATILAN İFTİRAYI İMZALARIYLA DESTEKLEMİŞ VE (İÇLERİNDEN BAZILARI HAKİKATİ, -NEYE ALET EDİLDİKLERİNİ- FARK EDİP İMZALARINI YILLAR ÖNCE DERHAL ÇEKMİŞ OLDUKLARI HALDE) KİNDARLIK VE NEFRETLERİNİ BUGÜNE KADAR DİRİ TUTUP İMZALARINI HÂLÂ ÇEKMEMİŞ OLAN, YANİ İFTİRAYI HÂLÂ SÜRDÜREN TİYATROCULAR, BEN ÖLDÜKTEN SONRA ARDIMDAN NELER YAPARLAR, DERSİNİZ? ACABA BENİM BÜSTÜMÜ DİKEREK GÜNAH MI ÇIKARIRLAR, YOKSA MEZARIMA MI İŞERLER?

22 Nisan 2016 Cuma

Coşkun Büktel İstanbul 70. Asliye Cezâ Mahkemesi'ni kandıramayınca...

HİLMİ'Yİ ŞİKAYETE MECBUR KALDIM.

COŞKUN BÜKTEL·21 NİSAN 2016 PERŞEMBE

T.C. İSTANBUL
70. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ

DOSYA NO: 2015/689 Esas

ŞİKAYETÇİ: Coşkun Büktel
SANIK: Hilmi Bulunmaz

SANIĞIN İLK DURUŞMADA TUTANAĞA GEÇMİŞ SAVUNMALARINA CEVAPLAR: 

1: Sanık ilk duruşmada demiştir ki:

"Ben kendim tiyatrocu, şair ve yazarım, bu nedenlerle imgelerle konuşurum. Yazıda 'kambur' ifadem gerçek manada kamburu tanımlamaz. Bu bir imgedir. Herhangi bir hakaret kastım yoktur."

"Kambur" kelimesini şikayet ederken biz de zaten bu kelimeyi düz anlamıyla değerlendirmiş değildik. "Kambur" kelimesi düz anlamıyla doğanın "arızası" olan masum bir "tümsektir". Ama "Kambur" kelimesi dilimizde düz anlamından daha yaygın olarak, mecaz anlamıyla ve hakaret kastıyla kullanılır. Gerçekten, düz anlamıyla kambur olmayan bir kişiye "Kambur" dediğinizde, hele de "sırtımda bir kambur" dediğinizde, kastettiğiniz şey, o kişinin size yük olduğu, bir asalak olarak sizi sömürdüğü anlamına gelir. İster şair olun, ister filozof, ister düz anlamıyla söyleyin, ister mecaz ya da "imge" anlamıyla söyleyin; "kambur" kelimesiyle bir insanın "yakışıklı", "cömert", "kahraman", "soylu" ya da "saygın", vb. olduğunu kastetmiş olamazsınız. Fransızca’da "pejoratif" diye bir kavram vardır ki, Türk Dili Sözlüğü (TDK) 1998 tarihli dokuzuncu baskısında onu şöyle karşılıyor: 

pejoratif Fr pejoratif Küçümseyici, aşağılayıcı, kötüleyici, yerici, yermeli.

"Kambur", pejoratif bir kelimedir ve her durumda "Küçümseyici, aşağılayıcı, kötüleyici, yerici, yermeli." anlamlara gelir. Eğer birisi için "Sırtımda bir kambur" derseniz, bu, daha da böyledir. Hele de "Sırtımda bir kambur" dedikten sonra onun ardına bir de "olgunlaşan kambur gibi sırtımdan düşüp dökülmesiyle ne kadar rahatlamaya ulaştığımı" gibi, kambura değil de, "kenelere" has "olgunlaşmak", "düşüp dökülmek" gibi asalak kavramını yoğunlaştıran fiiller eklediğinizde; kastınızı asla tevil edilemez (saptırılamaz) biçimde açığa vurmuş olursunuz. 

Kısacası, sanığın "kambur" temalı bu ifadesi; fikren pek çok konuda anlaşamasak da, bir zamanlar uzun süre arkadaş olduğumuzu ve Hilmi'nin paralı benim ise parasız olduğumu gayet iyi bilen tiyatro camiasında insanların kafalarını bulandırmaya ve benim hakkımda birtakım şaibelerin doğmasına müsait bir ortam yaratmaya yeterlidir. Kendisinin de bir "şair" olduğunu söylediğine göre, sanığın, o ifadeleri tesadüfen, hangi anlamlara çekileceğini hesap etmeden kullandığına inanmak mümkün değildir. Oysa ben böyle bir şaibeyi hak etmek için, sanıkla hayatım boyunca herhangi bir menfaat ilişkisine girmiş değilim. Bunları konuşmak zorunda kalmak benim için ne kadar zül olsa da, ardımda şaibe bırakmamak için sanığın bu hakaretinin arka planını açıklamaya mecburum. Sanıkla uzun yıllar sık görüştüğümüz için elbette küçük birtakım alıp vermelerimiz olmuştur. Ama ben kendi payıma hep aldığımdan çok vermeyi ilke edinmişimdir. Yine de ondan alacaklı olduğumu, onun sırtımda bir kambur olduğunu iddia etmeyi asla kendime yakıştıramam. Ama ona borçlu olduğumu da asla kabul etmem. Zaten borçlu olsaydım, o bunu "imgeyle" değil, açıkça söylerdi; şaibe yaratmakla yetinmezdi. 

2) Sanık ilk duruşmada demiştir ki:

"Sanık yalancıdır. Kaldı ki kendisini kim daha yalancı olarak ankete koymamın sebebi kendisinin daha önce mahkeme kararları ile yalancı olduğunun tespit edilmesidir. Kendisi İstanbul 2. Fikri Haklar Mahkemesi'nin 2004/606 esas, 2010/144 karar sayılı kararında, Uğur Yücel hakkında bir yazısını intihal ettiğini iddia etmiş, mahkemece yapılan yargılama sonucunda yazıda intihal (çalıntı) bulunmadığına hükmedilmiş, karar kesinleşmiştir."

Bugüne dek benim açtığım, ya da bana açılan hiçbir davada benim "yalancı" olduğuma karar verilmemiştir. Uğur Yücel'e karşı açtığım intihal davasında 12 sayfalık ciddi ve ayrıntılı bir rapor yazarak, dizi filmde benden intihal edilen sahneleri dakikalarıyla tek tek saptayıp ciddi bir rapor yazarak, bana tazminat ödenmesini tavsiye eden bilirkişinin (Ünlü yazar ve avukat Sabri Kuşkonmaz) raporuna ve bana tazminat ödenmesi yönünde karar verip raporunda tazminat miktarını belirleyen SESAM üyelerine itibar edilseydi; davayı ben kazanabilirdim. Ama Ankara'daki murafalı temyiz duruşmasına gitmeyi unuttuğum için davayı kaybetmiş olsam bile (ki aslında Anayasa Mahkemesi'nde sıra beklemekteyim.) bu durum; ne beni, ne bilirkişi Sabri Kuşkonmaz'ı ne de SESAM üyelerini yalancı yapar. Karar dahil dosya içeriğinin hiçbir sayfasında da zaten benim yalancı olduğuma ilişkin bir tek ima bile yoktur. O davayı kaybetmek asla benim yalancı olduğumu kanıtlamaz; sadece intihal konusunda mahkemeyle aynı görüşte olmadığımı kanıtlar.

Sanık, benim yalan konusundaki özel hassasiyetimi ve davalı olduğumda bile her bedeli göze alarak asla yalan söylemediğimi çok iyi bildiği için, sürekli olarak, bu tür çürük dayanaklar gösterip bana yalancı diye haksız ve hukuksuz biçimde hakaret etmektedir. Bana internette bir sürü kişi bin defa "yalancı" demiştir ama, mahkede bana yalancı dendiğini, en azından denip de ispat edildiğini hiç hatırlamıyorum. Mahkemede bana  yalnızca Hilmi Bulunmaz, savcılığa verdiği dilekçelerle 2 kez "yalancı" demiş; ikisinde de bu konudaki iddiaları "takipsizlikle" sonuçlanmıştır.  Ama duruşmada bile bana hâlâ yalancı demekte, beni iftira ile açıkça suçlayan ve “takipsizlik verilmiş” olan "Coşkun Büktel'in, Bulunmaz'a attığı 'İFTİRA' özetini her gün sunacağız!" başlıklı yazısını bugün hâlâ yayında tutmakta (Bakınız: Belge 1: https://www.facebook.com/photo.php?fbid=1242801525737955&set=a.179782142039904.42083.100000243596367&type=3&theater) ama mahkemeye benim yalancılığımın kanıtı olarak mesela hâlâ yayında tuttuğu o iftira yazısını göstermek yerine, yani kendisine (güya) söylediğim yalanlardan bahsetmek yerine; mahkemeyi ilgilendirmeyen başka davalarımdaki "yalanlarımı"(!) kanıtlamaya çalışmaktadır. 

Ben yalan konusunda iddialıyım: Kimse beni yalanla suçlayıp da iddiasını kanıtlayabilmiş değildir. Bu cevapları vermeye mesai harcayışım bile, sırf yalan konusundaki hassasiyetim yüzünden… Yoksa bal gibi biliyorum ki; başkalarına yalan söylemiş olsam bile, bu, Hilmi'nin bana "yalancı" demesine ruhsat yaratmaz. 

TALEP

Yarına kalacak eserler yaratmış bir yazar olarak, biyografimde hak etmediğim bir şaibe oluşturan bu hakaretlerin cezalandırılarak, hakkımdaki şaibelerin giderilmesini yüce mahkemenizden saygıyla arz ve talep ederim. 21/04/2016.

NOT: HİLMİ BULUNMAZ'A KARŞI KAZANDIĞIM TAKİPSİZLİK KARARLARI:
1) 2014/118388 SAVCI HASAN BASRİ ZAMANİŞ Takipsizlik karar tarihi: 10 Kasım 2014 
2) 2015 /68942 SAVCI UFUK BÜYÜKŞENGÜN Takipsizlik karar tarihi: 01 Haziran 2015.

Şikayetçi
COŞKUN BÜKTEL
21/04/2016

21 Nisan 2016 Perşembe

Hukukun "h"sinden anlamayan Coşkun Büktel'e anladığı dille konuştum!

T.C.
İSTANBUL
70. ASLİYE CEZÂ MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA


DOSYA NO: 2015/689 Esas


Konu: Beyân (Doç. Dr. Erbil Göktaş'ın Coşkun Büktel'i estetik olarak eleştirmesi.)

Coşkun Büktel ŞÖHRET olmak isteyip de olamamış biri olduğu için anlayamadığı tiyatro alanındaki ŞÖHRET sahibi herkese karşı BÜYÜK bir kin besleyen birisidir.

ŞÖHRET sahiplerine karşı suç işleme eğilimindeki Coşkun Büktel, sâdece benim gibi dünya çapında sanatçı kariyerine sahip birine değil, ülkemizdeki az tanınmış sanatçılara bile kin beslemeyi alışkanlık hâline getirmiştir. Bu konuda kendisini bilimsel, estetik ve etik olarak eleştirenlere de kin besleyen Coşkun Büktel başta Uğur Yücel olmak üzere birçok ünlü sanatçıyı haksız yere dâvâ etmiştir. Dâvaları yitirmesine karşın asla ve kesinlikle yılmayan "ŞÖHRET HASTASI" Coşkun Büktel benim dünya çapında sanatsal kariyer elde etmemi sürekli olarak kıskanıp, beni, her koşulda mahkûm ettirmek için elinden gelen bütün olanakları son derecede insancıl olmayan yöntemlerle gündeme getirmiştir. Benim hakkımda sayısı çok fazla yazılar yazarak, okuyucu ve izleyici gözünde beni küçük düşürebilmek için uzun süredir savaşım veren Coşkun Büktel'e "DUR" demek adına, işbu dâvânın sonucunda BERAAT etme zorunluluğum doğmuştur. Ben, kendi alanında bütün dünyanın bir numaralı şirketinin kurucu sahibi ve genel müdürü olarak, Coşkun Büktel'in saldırılarından gayet büyük yaralar alıyorum. "Bulunmaz Kuyumculuk, Yayıncılık, Gösteri Sanatları Sanayi ve Ticaret Şirketi kurucu sahibi ve genel müdürü" olarak dünyada alkışla karşılanırken, Büktel yüzünden yargılanıyorum. 

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 21 Nisan 2016


HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ


Tel: 0532 642 88 57
Adres dosyada mevcût.

16 Nisan 2015 Perşembe

Hukuk kuralları işlediğinde Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar sürekli yitiriyor...

T.C.
İSTANBUL
35. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA


DOSYA NO: 2015/17 Esas


KONU: Sayın Savcı'nın eksik bilgiyle hazırladığı iddianameye ek bilgiler

1 - Bu dâvâ dosyası tikel olarak değil, tümel olarak incelenmelidir. Şöyle:

a) 7 Mart 2008 tarihli BİRİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI
http://tiyatroyun.blogspot.com.tr/2008/03/bir-iftirann-bataklk-anatomisi.html

b) 29 Nisan 2009 tarihli İKİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI
http://tiyatroyun.blogspot.com.tr/2009/04/yalan-makinesi-ve-kufurbaz-mustafa.htm

c) 29 Aralık 2009 tarihli ÜÇÜNCÜ HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI
http://tiyatroyun.blogspot.com.tr/2010/03/hilmi-bulunmaz-yarglanyor.html

d) LİNÇ KAMPANYALARI incelenip, BİLİRKİŞİ RAPORU yazılmalıdır.

e) Olasıysa, bu dâvâ dosyası için de BİLİRKİŞİ RAPORU yazdırılmalıdır.

2 - Sayın Savcı, altında kendi imzasının bile bulunduğu şu sözlere dikkat edememiştir: "... beni ilgilendiren bölümleri 'KES - KOPYALA - YAPIŞTIR SİSTEMİ' ile dilekçeme EKLEDİM. Ancak sayfanın tamamının yazdırılarak, e-posta bilgisi alınması gerektiğini BİLMİYORDUM!..." Sayın Savcı bu söze dikkat etmiş olsuydı, Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın aynen, tıpatıp "EHLİYETİ BULUNMASINA KARŞIN, KAZA YAPAN BİR SÜRÜCÜ" olduğunu anlardı... (EK: 1)

3 - Sayın Savcı, Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın kötücül emelinin farkına varmadığı için "NEDEN - SONUÇ İLİŞKİLERİ" ile düşünmek yerine "avukat - savcı - yargıç" üçgeninin düşünsel geniyle hareket ederek, müştekiye GERÇEK ANLAMDA niçin iş bilmez dediğimin resmî (T.C. İSTANBUL 15. SULH CEZA MAHKEMESİ'NİN DEĞİŞİK İŞ NO: 2012/899 D. İş) belgesine göz atma gereksinimi duymamıştır. (EK: 2)

4 - Sayın Savcı, Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın bile HUKUKÇU olması nedeniyle HUKUKSAL ETKİ ALTINDA KALARAK, (bence) UYAP içeriğine "Eyyüp Fırat Kuyurtar / Hüseyin Hilmi Bulunmaz..." yazarak en azından "sanal" bir araştırma yapmak yerine, kanıksanmış savcılık eğilimiyle, "AVUKATLAR DOĞRU SÖYLER!" s/imgesiyle hareket ederek, (halkın diliyle söylersek) "AVUKATLAR YALAN SÖYLER!" düsturunu düşünmemiş. Bizimle ilgili YARGITAY belgeleri:

a) Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Esas no: 2013/15222 Karar no: 2014/10691

b) Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Esas no: 2014/14936 Karar no: 2014/15540

c) Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Dosya no: 2014/11696 (EK:3/1,2,3)

5 - Yeni yardımcı belge, bilgi, bulgu, kanıt sunma ve hukuk dâvâsı açma hakkım saklı kalmak üzere mevzuat elveriyorsa, hukuken olasıysa şimdi, Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'dan, öncelikle "ADLİYEYİ GEREKSİZ YERE MEŞGÛL ETME" suçu olmak üzere, "HAKARET, İFTİRA ve SUÇ UYDURMA" suçları nedeniyle, "şikâyetçi ve dâvâcı" oluyorum!... Bunun yanı sıra, dâvâ dosyasının, "Ceza İşleri Genel Müdürlüğü", "Anayasa Mahkemesi", "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi" gibi kurumlara hiç uğramadan, derhal "REDDİNE" kararı verilmelidir! Takdir mahkemenin olduğuna göre "REDDİNE" kararı verme eğilimi oluşmazsa, BERAAT etmeliyim. Buna inanıyorum. Teşekkür ediyorum!

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim... 16 Nisan 2015


HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

***

Ayrıca bakınız:


Dalyanoğlu için: Yargıç Hulusi Pur'a Yargıtay öncesi Bulunmaz katkısı!

BÜKTEL'E ÖZDEMİR NUTKU / UĞUR YÜCEL HAKKINDA SORULAR!

1100 linççi maddî sorun yaşatırken Kuyurtar'a 8.000.00 TL ödeyemem!

Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, elinden gelse Bulunmaz'ı hapse attıracak!

Karşıyız: Eyyüp Fırat Kuyurtar 50.000 TL istedi, Yargıç 8.000 TL verdi!...

Yine hüsran: 25.000,00 TL isteyen Eyyüp Fırat Kuyurtar'a 6.000,00 TL!

Bulunmaz, Demirkanlı & vekili Reyhan Kayışlı'nın ağzının payını verdi!

Ömer Faruk Kurhan ile Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'a YARGITAY dersi!

Yargıtay'da bozulan Ömer Faruk Kurhan ve Eyyüp Fırat Kuyurtar sitesi!

Kuyurtar marifetiyle Bulunmaz'ı hukuksuz yargılayan Hulusi Pur da var!

Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Ömer Faruk Kurhan'a dersler veriyoruz!

Bulunmaz, aldığı 2 hapis cezası Yargıtay'da bozulursa çok sertleşecek!

Yargıtay, Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Ömer Faruk Kurhan'ı tersledi!

YARGITAY, BULUNMAZ'I HAKLI GÖREREK, DÂVÂYI LEHTE BOZDU!

Avukat Reyhan Kayışlı, Bulunmaz'a karşı, cevap dilekçesi bile yazamaz!

Ömer Faruk Kurhan'la Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın gelmeyeceğine emindim!

LİNÇ imzacıları adliyeye başvurduklarına bin pişman olmaya başladı!...

Adliyelerdeki yapılanma döneminde, işporta havası olsa bile iş yürüyor!

1100 LİNÇÇİ kişi, 100'ü aşkın dosya ve bir çürük yazar beni yıldıramaz!

İstanbul Adalet Sarayı'ndaki ortamda hatıra fotoğrafı çekmek, iyi oluyor!

Rakip takım hukuk maçına çıkmayınca, hükmen mağlûp sayılmalıdır!...

Ömer Faruk Kurhan'la Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın sansürüne hayır...

Bulunmaz, dayanaksız kararları şimşek hızıyla YARGITAY'a postalıyor...

Demirkanlı'ların vekili Avukat Reyhan Kayışlı'ya hukuk dersi veriyoruz!...

Bulunmaz, hukuku kendi çıkarı için kullanan Levent Çağlayan'ı haşladı...

Anayasa'ya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı tavra karşıyız!

Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın avukatı Erman Öztürk savunma yapamadı

Dosyaya konulmasını istediği bilgiyi üzerime yıkan Av. Reyhan Kayışlı!...

facebook yazarı Coşkun Büktel, kanıt olarak facebook hesabını gösterdi!

Cuma Boynukara, Kültür Bakanlığı'nı dize getirip ciddî yaptırım uygulattı!

Yarınki Bülent Sezgin duruşması için gerekli belgeleri bugünden sunduk!

Tiyatro bilgisi kısıtlı, estetik kuramı kıt Nihat Haluk Bilginer'in peşindeyiz!


Türkiye tiyatrosunu yalanla kirleten şımarık çakma yazara hukuk dersi!...


Ömer Kurhan ile Av. Eyyüp Fırat Kuyurtar'ı ters köşeye yatıran dilekçe...

Ömer Kurhan ile Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın gelemediği duruşmada tektim...

Emekçi halkı, sosyal devleti, tüyü bitmemiş yetimi savunanlar korkmaz...

Uğur Yücel'e İFTİRA atan Büktel, bilirkişi olduğu mahkemede reddedildi!

Bulunmaz, Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar ile Fırat Güllü'ye dersler veriyor!


LİNÇÇİLERİN vekili Av. Eyyüp Fırat Kuyurtar, Bulunmaz'a "bir kişi" dedi!


Ömer Çelik'e hakaret eden Üstün Akmen'i savunan kişi adını yazmamış!

Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, hangi LİNÇ imzacılarına vekillik yapıyor?...

Üstün Akmen'in hakaretini hakaret görmeyen Kuyurtar, adımı veremiyor!


Yargıtay, Ömer F. Kurhan ile E. Fırat Kuyurtar'ın isteğini, 2. kez reddetti!


Reyhan Kayışlı'nın savunamadığı Tiyatro... Tiyatro... Dergisi çok zorda...

Bulunmaz öyle derin ve kısa dilekçe yazdı ki dâvâyı kazanmaması zor!...

Hukuk dersleri veren Bulunmaz Av. Mehmet Bozkır'a yöntem öğretiyor...

Demirkanlı vekili Reyhan Kayışlı kendini Av. Özgür Esen'e savundurttu...


Demirkanlı'ların vekili Avukat Reyhan Kayışlı'yı da Yargıtay'a postaladık!


Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, Bulunmaz'a açtığı dâvâda başarısız oldu...

Bulunmaz, Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'a hukuk dersleri veriyor ısrarla...

Bilirkişi raporunu çöpe atan Akmen'in desteğine karşın Yargıtay bozdu...

7 Nisan 2015'te Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'la "Yargıtay maçı"mız var...

Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, Yargıtay'da ikinci kez yitirirse çok kötü olur!

"Avukatlık Yeteneği"ni sorguladığımız Reyhan Kayışlı'ya dâvâ açacağız!

Yarınki Yargıtay duruşmasına bakalım Eyyüp Fırat Kuyurtar gelecek mi?

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Duruşma Salonu'nda emperyalizm karşıtıyız...

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Duruşma Salonu'nda okuyacağım ilginç yazı...

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Duruşma Salonu'nda; "emperyalizm"i anlattık!


Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar'ın gelemediği Yargıtay duruşması iyi geçti...


Maceralı biçimde gittiğimiz Yargıtay'dan BÜYÜK umutlarla geri döndük...


Yazdığı "İFTİRA MÜTALÂASI" Yargıtay'da bozulan Üstün Akmen zorda!

"Yargıtay 4. Hukuk Dairesi Duruşması"ndan sonra parçalı bulutluyduk!...

Bulunmaz'ı LİNÇ etmek için uğraşanlar "Nasıl yırtarız?" diye yırtınıyorlar!


İstanbul 38. Asliye Ceza Mahkemesi Duruşma Tutanağı fazla sevindirdi!

LİNÇ KAMPANYASI alçaklığını alaşağı eder etmez yeni bir yapılanma...

1101 LİNÇÇİ, onlarca avukat, polis, savcı, yargıç bizi asla durduramaz...


Belge sunumunu bile bilmeyen Eyyüp Fırat Kuyurtar avukat(!)lık yapıyor!


Ömer Kurhan'ın 3. vekili Av. Eyyüp Fırat Kuyurtar'a hukuk dersi verdik!...


Avukat Eyyüp Fırat Kuyurtar, kes - kopyala - yapıştırla dilekçe hazırlıyor!

10 Nisan 2015 Cuma

Büktel'in yazdıklarının "HAKARET" olup olmadığına Yargıç karar veriyor!

Büktel'in; hakaret, iftira, kişilik hakkı ihlâli içeren yazıları için tıklayınız:

İnternet'i babasının çiftliği sanan Coşkun Büktel'e; "DUR" demek gerekir!

***

Ayrıca bakınız:


Demirkanlı'ya "Pisliksin! Yağlı karasın! Provokatörsün!" diyen Büktel'den

Mahkemede bile YALAN söyleyebilen Coşkun Büktel, gerçekleri gizliyor!


Yaratıcı yalancı Coşkun Büktel makineli tüfekten bile hızlı yalan söylüyor


Türkiye tiyatrosunu yalanla kirleten şımarık çakma yazara hukuk dersi!...


Çakma yazar Coşkun Büktel'in facebook'taki sayfasında "veled-î zina"!...


Kendini tiyatro savcısı ilân eden Coşkun Büktel "sanık"ı "davalı" sanıyor!


Yaratıcı yalancı Coşkun Büktel, Uğur Yücel'e açtığı dâvâyı da kaybetti!...


Manevî tazminat dâvâlarında sonuç hep böyledir; fazla istenir az alınır!...


Manevî tazminat dâvâlarında sonuç hep böyledir; fazla istenir az alınır!...


Manevî tazminat dâvâlarında sonuç hep böyledir; fazla istenir az alınır!...


Manevî tazminat dâvâlarında sonuç hep böyledir; fazla istenir az alınır!...


HAKARETÇİ, İFTİRACI, SANSÜRCÜ, YALANCI kendisini tanımlamış!...


Her dâvâda yitiren Coşkun Büktel, kendisini "beraat ambarı"nda sanıyor!


Büktel'in yapay hatırı için değil, tiyatronun doğal hatırı için soru sorduk!...


Coşkun Büktel bitti mi ve/ya Coşkun Büktel diye biri hiç olmamış mıydı?!


Boynukara - Rüşdi aynılığı ve Rastlantı mı? Çalıntı mı? Alıntı Namusu!...


Dumanlı havayı seven Coşkun Büktel: "GOOGLE ARAŞTIRMASIYLA..."


Bulunmaz'a HAKARET ederek İFTİRA atan Coşkun Büktel hep üfürüyor!


Bitik olarak yaşayan Coşkun Büktel yitik olarak Mehmet Şahin'i engelledi


Dört dâvânın dördünden de hüsrana uğrayan Coşkun Büktel "BİLİRKİŞİ"


Uğur Yücel'e İFTİRA atan Büktel, bilirkişi olduğu mahkemede reddedildi!


Doğan'ın bu yazısını, zamanında değerlendiremediğimiz için özür dileriz!


Hilmi Bulunmaz, yalancı yazar Coşkun Büktel nedeniyle yine özür diledi!


Coşkun Büktel, Ölüleri Gömün ve Şakir Gürzumar'ın peşini bırakmayız...


4 dâvânın 4'ünü de yitiren Coşkun Büktel, facebook mahkemesi kurdu!...


Büktel, hem "hak hukuk" diyor, hem de facebook'ta mahkeme kuruyor!...


Doğru olgusunu içselleştirmiş kişilerin yanlış yanlısı olması olanaksızdır!


Coşkun Büktel dedikodu düzeyinde bütün kültür bakanlarına iftira atıyor!


Büktel, Theope'yi piç gibi İBBŞT'ye teslim etmeseydi Cibali yaşanmazdı!

Dinsizin hakkından îmânsız yada Büktel'in hakkından Demirkanlı geliyor!


Coşkun Büktel, dâvâlarını duruşma salonları yerine twitter'da anlatıyor!...


Büktel, kendisi aleyhine verilen mahkeme kararından sonra ne yazacak?


Büktel, Bulunmaz'ın kişilik haklarını hedef alarak, yanlış algı oluşturuyor!


Hakaret ettiği bir kez daha kanıtlanan Büktel beraat ettim mavalı okuyor!


Kargadan başka kuş, kendinden başka çavuş tanımayan Büktel üfürdü...


İDT panolarına sahip çıksa da Büktel'in 16/05/2014 iftirasını unutamayız!


İBBŞT çiftliğinden defolup gitme yerine Theope'ye tecavüz ettiren yazar!


Yargıç İslam Çiçek, Büktel'in, Bulunmaz'a karşı "SUÇ" işlediğini saptadı!


Suçu yargıç kararıyla onaylanıp saptanan Büktel yine YALAN söylüyor...


Bulunmaz'ın kişilik haklarını hedef alan Coşkun Büktel, YALAN söylüyor!


Hilmi Bulunmaz, Coşkun Büktel'in ÇÖMEZİ Uğur Küçük'ü iyice inceliyor!


Kırk ayağında kırk yalan bulunan Coşkun Büktel, üfürmeye devam etti!...


Bize HAKARET eden Büktel, İFTİRA atıp, YALAN söyleyerek suç işliyor!


Bulunmaz'a HAKARET edip İFTİRA atan Büktel'in suçlu yazısı kaldırıldı!


İFTİRA içerikli yazıları yargıç kararıyla kaldırılan Coşkun Büktel üfürdü...


facebook'ta bize HAKARET edip İFTİRA atan Coşkun Büktel susturuldu!


Yargıç, Bulunmaz'ın değil Coşkun Büktel'in İFTİRA attığına karar verdi...


Kavgadan kaçan Coşkun Büktel, Özdemir Nutku'dan âdeta özür diliyor...


Büktel DT'yi dize getirerek mahkûm ettiren Cuma Boynukara'yı karaladı!


Büktel, "Bulunmaz genellikle silmiyor." diyerek dolaylı YALAN söylüyor...


Yazar(!) Coşkun Büktel'in vekili Avukat Emrullah Gözcü AKP yöneticisi!


AKP yöneticisi avukatı olan Büktel, yasa dışı yazısını AKP'ye bağlıyor!...


Kendini yazar sanan Coşkun Büktel, CEZA ile HUKUK ayrımını bilmiyor!


Bulunmaz'ı AKP'li yargıdan yararlanan gösteren Büktel'in AKP'li durumu!


LİNÇ KAMPANYASI ile susturulamayan Bulunmaz karşı atak başlatıyor!


Bugün, Coşkun Büktel ve Mustafa Şükrü Demirkanlı için adliyedeydim!...


Mustafa Şükrü Demirkanlı (Bulunmaz'ın adını andıkça,) yazıları siliniyor!


facebook'ta bize HAKARET edip İFTİRA atan Coşkun Büktel susturuldu!


Bulunmaz ile tartışamadığı için HAKARET eden Coşkun Büktel üfürüyor!


Roman olmayan roman yazarı Coşkun Büktel bize yine boş sayfa sundu


Toplumsal değerleri savunamayanlar kendi değersizliğini savunuyorlar...


Bulunmaz'a HAKARET ettiği yazıları adliyece kaldırılan Büktel, üfürüyor!


Bulunmaz'a "HAKARET" eden Büktel'in yazılarından biri daha kaldırıldı!


Coşkun Büktel'in Ali Taygun ve İBBŞT'ye haksızlık ettiğinin net kanıtıdır!


İBBŞT, rıza göstermeyen kimseyi teslim alamaz yada Theope palavrası!


Duruşma düzeyinin düşmesine neden olanlar birbirine girmeye başladı...


2 tiyatro zararlısı (Coşkun Büktel-Mustafa Demirkanlı) tiyatroyu kirletiyor!


TV esteti Coşkun Büktel ile entelektüel / ideolojik farkımızı resmîleştirdik!


Orhan Alkaya'yı dâvâ etme girişiminde bulunan Büktel, neden vazgeçti?!


Mustafa Şükrü Demirkanlı sosyoloji bilmediği için ideolojiyi anlayamaz!...


Bulunmaz'a İFTİRA atan Coşkun Büktel'in açıklaması otosansür kokuyor


Coşkun Büktel (biz haber yaptıktan sonra) otosansür gibi açıklama yaptı

1 Nisan 2015 Çarşamba

Sabahın dördünde eve dönerken Sultanahmet Camiî yalnız kalamazdı...

Dün, sabahtan akşama dek İstanbul Adalet Sarayı'nda bulunduğum için, savcının rehin alınması sürecini yakından izledim... İki ayrı duruşmamın olması nedeniyle her ne denli "kendi dâvâlarım"a yoğunlaşmış olsam da yoğunlaşmamın yüzde doksanını, savcının odasındaki rehin alma eylemi sürecine yönlendirdim! Benim girip, çıktığım dâvâ duruşmaları, savcının odasında yaşanan can pazarlığının yanında "devede kulak tüyü" yada "solda sıfır" kalırdı!... Duruşmalardaki dikkat eksikliğimin sonucunda, bir şey yitirdiğimi pek düşünmüyorum! Çünkü ben, burjuva kanunlarına güvenip, ilk adımı atan kişi olmadığım için gönlüm rahat. Tiyatrocuların "dâvâ açmalar"ını başlatanlardan biri Coşkun Büktel iken (Uğur Yücel'e karşı), bir diğeri de Mustafa Şükrü Demirkanlı idi!... Demirkanlı'nın başı çektiği "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" sonucu yüzlerce defa gittiğim İstanbul Adalet Sarayı'ndaki "mutluluğum sürerken", savcı odasındaki rehin alma süreci canımı sıkmıştı!... Sabaha dek uyuyamadığım için Bulunmaz Tiyatro'daki Bulunmaz Hukuk Bürosu mekânında hukuk çalışmak istiyordum ama yüreğim o kadar daralmıştı ki... Neredeyse olaya tanık olacak kadar yakında bulunduğumdan olacağı önceden kestirmiştim! Daha rehin alma süreci başlar başlamaz, acı, hem de çok acı sonuçlar elde edileceğini, İstanbul Adalet Sarayı'ndaki "Beltur Kafeterya" mekânında tweet hâline getirip, seri biçimde, okuyucularıma sundum. En başta İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal olmak üzere, hemen hemen herkes umuttan yana görüş belirtirken ben, düşüncemden önce gelen sezgime yaslanarak, kötü sonuçlar olacağını duyumsamıştım! Bunları tek tek yazdım. Ne yazık ki, ben "haklı" çıktım. Sabaha karşı saat dörtte Sultanahmet Camiî'nin yanından geçerken, ay bana selam verdi!... Caminin minarelerine dek değmek üzere olan ay, içinde bulunduğumuz hüznün tanığı gibi, kendini minarelerin kollarına teslim etmişti!... Serçe parmağımı bile oynatma isteğinde olmamama karşın, fotoğrafını çektim!

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz

20 Şubat 2015 Cuma

Hukuk dersleri veren Bulunmaz Av. Mehmet Bozkır'a yöntem öğretiyor...

T.C.
İSTANBUL
76. ASLİYE CEZA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA


DOSYA NO: 2015/6 Talimat


Konu: Dâvânın reddi yada BERAAT yada 6352 Sayılı Yasa uygulanması

İğrenç "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" başlatanlardan sadece biri olan Mehmet Bozkır (Bâzı adları veriyorum: Doç. Dr. Adnan Tönel, Ahmet Cüneyt Yalaz, Ahmet Ertuğrul Timur, Arif Akkaya, Atsız Karaduman, Ayşe Kilimci, Boğaziçi Üniversitesi Oyuncuları, Av. Burhan Gün, Bülent Sezgin, Coşkun Büktel, Dostlar Tiyatrosu, Duygu Dalyanoğlu, Av. Eyyüp Fırat Kuyurtar, Fırat Güllü, Genco Erkal, Gökhan Akçura, Gülhan Avşar Demirkanlı, Haluk Işık, Prof. Dr. Hasan Anamur, Prof. Dr. Hasan Erkek, Prof. Dr. Hülya Nutku, İATP-G Yayıncılık İnisiyatifi, Av. İnan Yılmaz, İsmail Can Törtop, İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu-Girişim, Kaan Erkam, Kemal Aydoğan, Kemal Kocatürk, Kerem Kurdoğlu, Levent Çağlayan, Mehmet Ali Kaptanlar, Mehmet Ergen, Mimesis Dergisi, Mitos-Boyut Yayınları, Moda Sahnesi, Murat Karasu, Mustafa Şükrü Demirkanlı, Nihat Haluk Bilginer, Prof. Dr. Nurhan Tekerek, Orhan Aydın, Orhan Kurtuldu, Oyun Atölyesi, Ömer Faruk Kurhan, Prof. Özdemir Nutku, Ragıp Ertuğrul, Sahne Dergisi, Savaş Aykılıç, Seval Deniz Karahaliloğlu, Av. Süleyman Anıl, Şebnem Köstem, Tamer Levent, TEB Oyun Dergisi, T. Murat Demirbaş, www.iatp-web.org, www.tiyatrodergisi.com.tr, www.tiyatrodunyasi.com, www.tiyatrom.com, www.tiyatronline.com, Tiyatro Eleştirmenleri Birliği, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi, Tuncay Özinel, Tuncer Cücenoğlu, Av. Uğur Demirci Tosun, Ümran İnceoğlu, Üstün Akmen, Yaşam Kaya, Yiğit Sertdemir, Yücel Erten), 1101 kişinin bir araya gelip benim sanatsal ifade olanağımı ilga ve imhâ etmek için avukatlığını da kullanarak adalete, hakka, hukuka, kanuna, mevzuata ve "Yargıtay İçtihatları"na aykırı davranarak, tam altı yıldır beni maddî ve manevî zarara uğratmıştır. Tüm bunların yanı sıra, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi metinlerindeki haklarımın gasp edilmesine neden olduğu için, hiç benimsemesem de, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne giderek, olağanüstü sevdiğim ülkemin hukukunu şikâyet edebilme isteği oluşturmuştur. Şimdiye dek benimle ilgili olarak 100'ü aşkın soruşturma - kovuşturma dosyası oluşturularak, başta sahibi olduğum "Bulunmaz Kuyumculuk Yayıncılık Gösteri Sanatları Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi"nin evrensel arenada değer yitirmesine neden olan Mehmet Bozkır'a, KAMU HUKUKU DÂVÂSI, MADDÎ TAZMİNAT DÂVÂSI ve MANEVÎ TAZMİNAT DÂVÂSI da açmam saklı kalmak üzere, dâvâ derhal reddedilerek dosya kapatılmalı yada BERAAT kararı verilmeli yada 6352 Sayılı Kanun'un konumuzla ilgili maddesi nedeniyle KOVUŞTURMANIN ERTELENMESİ hükmü kararı verilebilmelidir.

Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim. 20 Şubat 2015


HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ

14 Aralık 2014 Pazar

Uğur Yücel'e İFTİRA atan Büktel, bilirkişi olduğu mahkemede reddedildi!

"Büktel, şu sıralar İstanbul 2. Fikrî ve Sınaî Haklar Mahkemesi'ne bilirkişilik de yapıyor."
(Kaynak: VİKİPEDİ)


***

T.C. 
İSTANBUL 
2. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ


ESAS NO: 2004/206
KARAR NO: 2010/144


HÂKİM: GÜLTEKİN DİNÇ
DÂVÂCI: COŞKUN BÜKTEL
DÂVÂLILAR: UĞUR YÜCEL, DEFNE KAYALAR, GÜLİZ KUCUR, YAĞMUR TAYLAN, DURUL TAYLAN

DÂVÂ: TAZMİNAT
DÂVÂ TARİHİ: 16/03/2004
KARAR TARİHİ: 28/09/2010

İDDİA VE TALEP ÖZETİ:

Davacı vekili 16/03/2004 havale tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin tiyatro sanatı ve tiyatro eleştirisi alanında birçok esere imza atmış ve edebiyat ve tiyatro dünyasında tanınmış bir yazar olduğunu, dava konusunu oluşturan JİGOLO adlı senaryosunu ise 2000 yılında tamamladığını, (Sayın Hakim, davayı etkilemeyecek zaten bilinen ya da önemsiz ayrıntıları sıralıyor ama davayı etkileyecek önemli bilgileri aktarmaktan kaçınıyor. Örneğin, Jigolo'nun yayınlanmamış yani "alenileşmemiş" bir eser olduğunu ve noter tasdiği bulunduğunu asla  belirtmiyor.) davalıların Show TV adlı özel kanalında "Alacakaranlık" televizyon dizisinin senaryo yazarı, yapımcısı ve yönetmeni durumunda olduklarını, bahsi geçen TV dizisinde müvekkilinin yazarı/eser sahibi olduğu JİGOLO adlı eserinin açıkça ve hukuka aykırı biçimde iktibas edecek şekilde olay örgüsüne yer verildiğini (Jigolo'nun tamamının değil de sadece altı sayfasının iktibas edildiğini daha ilk dilekçemizde belirttiğimizi belirtmiyor.) bu durumun Fikri Mülkiyet haklarını ihlal ettiğini, müvekkilinin bu durumdan dolayı maddi ve manevi zararlara uğradığını, Alacakaranlık dizisinin yapımcı ve yazarlarının dava konusu iktibasın sahibi ve sorumlusu olduğunun izahtan vareste olduğunu, davalı yönetmenlerin sorumluluğunun ise 5846 sayılı FSEK'e (FİKİR VE SANAT ESERLERİ KANUNU) göre "eser sahibi" olmalarının yanı sıra müvekkilinin senaryosunun tamamının bölmelerinden (Doğrusu, "tamamını bilmelerinden" olacak. Çok stratejik bir imlâ yanlışı... Anlamı tamamen değiştirerek, çok önemli bir gerçeği örtmüş oluyor.) kaynaklandığını, eser sahibinin onu meydana getiren olduğunu ileri sürerek 1 milyar TL maddi ve 50 milyar TL manevi olmak üzere toplam 51 milyar TL tazminatın tahsiline karar verilmesini dava ve talep etmiştir. (Tam zurnanın zırt dediği yerde bir imla yanlışı yapılarak, yönetmen kardeşlerin yalnızca eser sahibi oldukları için değil, Jigolo adlı senaryonun tamamını önceden "bildikleri" ve çektikleri Alacakaranlık dizisinde intihali "bile bile" sürdürdükleri için de davada sorumlu ve "taraf" oldukları yargıtayın bilgisi haricinde bırakılmış oluyor.)

CEVAP ÖZETİ:

Davalılar vekili cevap layihası ile, davacının senaryosu ile davalıların ortak senaryosu arasında her iki kadın karakterin göğsüne döğme yaptırmış olmasından başka benzerlik olmadığını, (Bunun ne kadar saçma bir iddia olduğu belirtilmiyor. Bu saçmalığı görmek için, ilk dilekçemizde ve tüm dilekçelerimizde sıraladığımız asla yalanlanamamış yedi benzerliğin listesine bakınız: http://coskunbuktel.com/jigoloalacadavadilek%C3%A7esibelge4.htm) davacının emsal gösterdiği bedelin çok fahiş olduğunu, manevi zarara yönelik taleplerinin kabul edilebilir olmadığını, davalı müvekkillerinden ortak yönetmenler Yağmur ve Durul Taylan'ın 5846 Sayılı FSEK'e göre eser (senaryo) üzerinde hak sahibi olmadığından davanın tarafı olmadıklarını ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. (Davalı yönetmenlerin neden taraf olduklarını, Jigolo senaryomu önceden bildiklerini ve uyarılarıma da rağmen intihali "bile bile" sürdürdüklerini tüm dilekçelerimde yazmıştım. Sayın Hakim, yönetmen kardeşlerin asla yalanlayamadığı bu gerçeği görmezden geliyor ve yönetmenlerin taraf olmadığını bir kez daha vurguluyor.)

DELİLLER VE GEREKÇE

Dava, 5846 sayılı yasaya (FİKİR VE SANAT ESERLERİ YASASI) dayalı hukuka aykırı iktibas yapıldığı iddiasına dayalı maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.

Tarafların iddia ve cevapları doğrultusunda bildirdikleri tüm deliller toplanmış bilirkişi raporları alınmıştır.

5846 sayılı kanunun 1/B maddesi uyarınca sahibinin hususiyetini taşıyan ve ilim ve edebiyat, musiki güzel sanatlar veya sinema eserleri olarak sayılan her nevi fikir ve sanat mahsulleri 5846 sayılı kanun anlamında eser niteliğinde bulunup, eser vaki tecavüzden kaynaklanan davalarda dayanılan eserin 5846 sayılı kanun anlamında eser niteliğinde bulunup bulunmadığı konusu Yargıtay 11. Hukuk Dairesininin (Aynen yazdım. CB) uygulamalarına göre mahkemenin resen araştırması gereken bir husustur. (Her iki eserin de eser olduğu konusunda taraflar arasında ihtilaf bulunmadığına göre, bunlar gereksiz açıklamalar. Sayın Hakim, pek çok gerekli açıklamaları yapmaktan kaçınırken, gereksiz açıklamalarla metni ağırlaştırıyor.)

Her iki bilirkişi heyetinin de raporlarında belirttiği üzere, davacı tarafın dayandığı "Jigolo" isimli fikri ürünü davalılara ait "Alacakaranlık" isimli fikri ürünün FSEK anlamında eser niteliğinde bulunduğu hususu sabit olmuştur.(Sayın Hakim, pek çok gerekli açıklamaları yapmaktan kaçınırken, gereksiz açıklamalarla oyalanıyor.)

FSEK'un 8. maddesi uyarınca bir eserin sahibi onu meydana getiren olup 13/2 maddesi uyarınca da eser sahibine tanınan hak ve selahiyetler eserin hem bütünü hem de parçaları için geçerlidir.

Eser sahibinin eseri üzerinde 5846 sayılı kanunun 14 ila 17. maddeleri arasında düzenlenen manevi hakları ile 21 ila 25. maddeleri arasında düzenlenen mali hakları bulunmaktadır.

Ancak her hak gibi eser sahibinin manevi ve mali hakları da kanun tarafından bazı sınırlandırmalara tabi tutulmuştur. (Evet ama ilgili 35. maddede bu sınırlandırmaların yalnızca "alenileşmiş" yani bir biçimde yayınlanıp insanlara ulaşmış eserler için geçerli olduğu, bir başka deyişle alenileşmiş olmayan eserlerden iktibas yapılamayacağı, açıkça belirtiliyor. Oysa bizim Jigolo senaryomuz "alenileşmiş" yani yayınlanmış bir eser değil... Bu durumda davamızın, iktibas serbestisini düzenleyen 35. maddeyle hiçbir ilgisinin bulunmadığı çok açık.) Bunlardan biri de 35. maddede düzenlenen iktibas serbestisidir. (Sayın Hakimin, Jigolo'nun henüz yayınlanmamış yani "alenileşmemiş" bir eser olduğunu ve noter tasdiği bulunduğunu niçin belirtmediği anlaşılıyor. Çünkü olayı 35. maddeye, yani iktibas serbestisine bağlamaya çalışıyor. Oysa FSEK'in 20. maddesi aynen şöyle diyor: “Henüz alenileşmemiş eserden her ne şekil ve tarzda olursa olsun faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir.”  Yani yayınlanmamış, hukuksal ifadesiyle "alenileşmemiş" bir eserden hiçbir şekilde iktibas yapılamaz, yani yayınlanmamış eserler iktibas serbestisi bağlamında  değerlendirilemez.) 35. maddenin birinci fıkrasının birinci bendi hükmüne göre alenileşmiş bir eserin bazı cümle ve fıkralarının müstakil bir ilim ve edebiyat eserine alınması serbesttir. (Peki bizim "Jigolo" adlı eserimiz, alenileşmiş bir eser mi? Değil. Noter onaylı ve alenileşmemiş bir eser. Peki sayın Hakim bu önemli hususu niye belirtmiyor? Niyesi belli. O zaman iktibas serbestisini düzenleyen 35. maddeden söz edemezdi ki... Ne kadar tekrarlasak azdır: Bizim iktibas serbestisine konu olamayacak "alenileşme-miş" eserimizle ilgili bu intihal davamızda 35. maddeden bahsetmek, yargıtayı yanıltmaktan başka sonuç beklenemeyecek bir tutumdur . Çünkü yasa, yalnızca 20. maddeyle yetinmeyip 21. maddede alenileşmemiş eserleri en sağlam biçimde korumaya alıyor. Madde 21: "Bir eserden onu işleme suretiyle faydalanma hakkı münhasıran eser sahibine aittir.")

Ancak, öncelikle dava konusu olayda bir iktibasın bulunup bulunmadığı ve eğer varsa bunun iktibas serbestisi sınırları içerisinde yapılıp yapılmadığı hususları belirlenmelidir. (Yani iktibas olup olmadığı şüphelidir, varsa da zaten 35. maddeye göre iktibas serbestisine dahil edilebilir, demek istiyor. Oysa sayın hakimin rapora yazmaktan kaçındığı husus, yani "Jigolo"nun noter tasdikli ve "alenileşme-miş" bir eser olduğu hususu, iktibas serbestisiyle ilgili 35. maddenin tamamen davamız-dışı olduğunu açıkça kanıtlıyor. Sayın Hakim'in usulsüzlüğü o kadar açıkça belgelenmiş durumda ki, yalnızca bu usulsüzlük bile yargıtayın bozma kararını zorunlu kılıyor. Ama çok daha fazlası var.)

Bu husus teknik bilgiyi gerektirdiğinden (35. maddenin davamızla ilgisi yoktur ve bunu bilmek, hiçbir teknik bilgiyi gerektirmez. Yalnızca, "Jigolo"nun "alenileşme-miş" bir eser olduğunu ve iktibas serbestisi dahilinde değerlendirilemeyeceğini görmezden gelmekten vazgeçmeyi gerektirir.) Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema Televizyon Bölümü öğretim üyelerinden Doç.Dr. Alev İdrisoğlu ve yazarlar derneğinden Sabri Kuşkonmaz (Sayın Hakim, lehimde rapor vermiş olan Kuşkonmaz'ın edebiyatçı olmasının yanı sıra avukat da olduğunu belirtmeye gerek duymuyor.) ve hukukçu Prof. Dr. Ercüment Berker oluşan bilirkişi heyetinden rapor alınmıştır.

Prof. Dr. Ercüment Berker ve Doç. Dr. Alev İdrisoğlu müşterek düzenledikleri (geniş aralıklı, iki buçuk sayfalık baştan savma) raporlarında, dava konusu olan dövme unsurunun alacakaranlık adlı dizide yer alan ana olay ve yan olaylar içinde çok küçük ve önemsiz bir motif olarak ele alınması, (Aleyhimdeki bu iki bilirkişinin sözünü ettiğim yedi benzerliğin yedisinin de varlığını raporlarında tek tek sıralayıp kabul ettiklerini yani benzerlikleri aleyhimdeki bilirkişilerin bile inkâr edemediklerini, sayın hakim belirtmiyor) söz konusu dizide davacı Coşkun Büktel'in senaryosunun olduğu gibi kullanılmamış bulunması (Senaryomun altı sayfası, yaratıcılık gerektirmeyen ve özü etkilemeyen bazı değişikliklerle, olduğu gibi kullanılmıştır. Fatma adını Ayşe yapmakla değişiklik yapılmış olmaz.) nedeniyle ve görsel işitsel bir yaratı olan sinematografik yapıtların edebi eserler gibi değerlendirilemeyeceği, (Niyeymiş o? Belirtilmiyor.) sinematografik eserlerin yaratım sürecinde bilinçsiz olarak pek çok unsurdan esinlenebilineceği, bu esinlenmenin "birebir kullanma olgusu dışında doğal bir süreç olduğu (Sayın Hakim, dilekçelerimizdeki uyarılarımıza rağmen, belli ki, bu anlamsız, karakuşi laflara, itibar ediyor ve onları, 35. maddenin "iktibas serbestisi" kavramını desteklemek üzere metne koyuyor. Zaten "yaratım sürecinde bilinçsiz olarak pek çok unsurdan esinlenebilineceği," şeklindeki ifade, bu davada tamamen yersiz. En azından yönetmen kardeşlerin "bilinçsiz" olmadığı biliniyor. Onlar, senaryomu önceden biliyorlardı ve telefonla yaptığım uyarılara rağmen intihali "bile bile" haftalarca sürdürmüşler ve ancak ben noterden ihtar çekince intihale zınk diye aniden son verip, göğsüne döğme yaptıran baş roldeki kızı, daha 15. bölümde öldürerek dizideki rolüne aniden son vermişlerdi.) görüşünden hareketle dava konusu olan durumda intihal bulunmadığı görüşünde olduklarını beyan etmişler iken; heyetten ayrık olarak rapor sunan Yazarlar Derneğinden (Avukat) Sabri Kuşkonmaz (sık aralıklı, 11 sayfalık ayrıntılı ve belgeli) raporunda her iki eser arasında yapılan karşılaştırmada  "göğse yazı" sahnesinin "Alacakaranlık" adlı dizide benzer biçimde kullanılması, göğse yazı yazan kadının, her iki serde de, (Aynen yazdım. CB) benzer biçimde iki erkek ve iki aşk arasında kalması, "göğse yazı" olayını yaşayan kadının birbiriyle çatışması olan iki ayrı erkek tarafından sevilmesi, (Her iki eserde de kadının göğsüne yazdığı yazının, daha doğrusu yaptırdığı döğmenin, sevgilisinin ismi olduğunu sayın Hakim belirtmiyor, "Göğse yazı" deyip geçmeyi tercih ediyor.) "göğse yazı"nın silinme biçiminin de benze (Aynen yazdım. CB) olmasının (döğmenin her iki eserde de hayatın olağan akışı dışında, kadın tarafından kendi eliyle ve kızgın kaşıkla dağlamak ya da jiletle kazımak gibi işkenceli bir yöntemle silindiği gerçeği, sayın Hakim tarafından es geçiliyor.) intihalin varlığını gösterdiğini, (Bilirkişi Kuşkonmaz, yazdığı ayrık raporda, intihal suçunun sabit olduğunu ve tazminatı gerektirdiğini söylüyor; ama sayın Hakim bu önemli bilgiyi de görmezden geliyor. Evet, inanılmaz ama gerçek,  sayın Hakim, Kuşkonmaz raporunda "tazminat ödenmesi gerekir" dendiğini bile, es geçiyor.) ancak intihale konu bölüm her iki eserin temel izleği ve intihalin yanı sıra farklılıkları da içermesi  ve davacının eserinin mali ve estetik değerini ortadan kaldırmaması itibariyle ihlalin çok ağır sayılamayacağını değerlendirmiştir. (Sayın Hakim, sık aralıklı 11 sayfa olduğunu belirtmediği ayrıntılı Sabri Kuşkonmaz raporunda yer alan, onlarca vahim ve önemli hususları görmezden geliyor. Örneğin: 1, Dava konusu suç sabittir ve tazminat gerektirir. 2, İntihal edilen eserin alenileşme-miş olması "yolsuz iktisabın sonuçlarını ağırlaştırıcı bir etkiye neden olacaktır". 3, Davacıların talebi (yani bizim talebimiz) üzerine davalıların mahkemeye delil olarak sundukları dizi videolarında, bazıları yirmi dakika süren çeşitli silintilere, seyredilemeyen kısımlara rastlanmıştır -ki bu silintiler, aleyhimdeki bilirkişilerin hiçbiri tarafından rapor edilmediği gibi görüldüğü üzere sayın Hakim tarafından da görmezden gelinmiştir. Sayın Hakim, lehimdeki sık aralıklı 11 sayfalık Kuşkonmaz raporundaki daha onlarca vahim ve önemli saptamayı ve belgeyi görmezden gelip; yalnızca Kuşkonmaz'ın -tarafsız görünme kaygısıyla telaffuz ettiği ve hiçbir dayanağı bulunmadığını bizim iki kere iki dört gibi kanıtladığımız- bir tek ifadesine -"ihlalin çok ağır sayılamayacağı" yolundaki ifadesine- odaklanmış ve kendisinin güya nesnel ve tarafsız olması gereken bir hakim olarak aleyhimize verdiği haksız, mantıksız, dayanaksız, hukuksuz ve insafsız karara dayanak oluşturmaya çalışmıştır.)

Bu durumda bilirkişi heyeti arasında -azınlıkta da olsa- görüş farkı çıktığından (Sayın Hakim, kendinden önceki Hakim'in SESAM'dan görüş aldığını ve SESAM'ın "tazminat ödenmesi gerekir" yolunda yönetim kurulu kararını içeren iki imzalı bir rapor verdiğini, yani azınlıkta kalanların, aslında, aleyhimizdeki iki imzalı tek raporun imzacıları olduğunu, unutuyor. Sayın Hakim, karar metninde lehimizdeki SESAM raporuna hiç değinmediği gibi, SESAM'ın adını bile anmıyor.) mahkememizce, azınlık görüşündeki değerlendirmeler dikkate değer bulunduğundan, yeni bir heyetten rapor alınması yoluna gidilmiştir. (Sayın Hakim, davayı karar aşamasında devralmıştı. Dosyada şimdi azınlık görüşü diye nitelediği görüş, hiçbir ciddi itirazla karşılaşmamış, belgelere ve araştırmaya dayanan, emek ürünü, dürüst, tutarlı ve sık aralıkla 11 sayfalık, ayrıntılı bir görüştü ve davaya 6 yıl boyunca bakan ilk hakimin başvurusu üzerine SESAM tarafından da "tazminat gereklidir" denilerek desteklenmişti. Oysa aleyhimizdeki  iki imzalı rapor, videolardaki silintileri bile görmezden gelip  rapor etmeyen iki adet taraflı bilirkişi tarafından yazılmış, itiraz dilekçelerimizle kelime kelime çürüttüğümüz, geniş aralıklı iki buçuk sayfalık, yalapşap ve dayanaksız -karakuşi- bir rapordu. İlk iki sayfasında tıpkı lehimizde bir rapor gibi iddia ettiğimiz yedi benzerliğin yedisinin de varlığını saptayan ve kabul eden bu rapor, son yarım sayfasında, "sinemada olur böyle şeyler" diye özetleyebileceğimiz karakuşi bir gerekçeyle intihali inkar ediyordu. Yani, sayın Hakim'in "çoğunluk görüşü" saydığı görüşün iler tutar yanı ve hiçbir dayanağı yoktu. Bir başka deyişle, karar aşamasındaki dosyada, davalılar lehine sayın Hakim'i ikileme düşürebilecek bir tek belge gösterilemezdi. Ama sayın Hakim ikileme düştüğünü belirtti ve -dava sona ermediği için benimle tanışmayı hâlâ reddeden Sabri Kuşkonmaz gibi dürüst bir edebiyatçı/hukukçu'nun sorun yaratamayacağı- yeni ve sorunsuz bir bilirkişi üçlüsü oluşturdu. Onlar da aleyhimde üç imzalı bir rapor yazdılar. Ama bu durum, dosyada yalnızca bana karşı imzaların sayısını artırdı, bana karşı delillerin sayısını ise asla... Dosyada bana karşı imza veren bilirkişilerin bir teki bile, gösterdiğim delilleri çürütemedi. Daha sonra kamuoyuna da sunduğumda onları büyük bir utanç içine gömecek karşı raporlarım, aleyhimdeki bilirkişilerin tüm savunmalarını, dalga vurmuş kumdan kaleler gibi tarumar etti. Ama sayın Hakim, nedense, -nedeni konusunda çok endişeliyim- adaleti somut delillerin değil, kelle sayısının belirlemesini uygun gördü.)

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden Prof. Dr. Mustafa Özkan, Senaryo Yazarları Derneği'nden Ahmet Haluk Önal (doğrusu "Ahmet Haluk Ünal" olacak. Sayın Hakim, bu şahsın adını doğru yazmayı önemsemediği gibi, onun davalılardan Güliz Kucur'la olan "tanışıklıktan çok öte" yakın ilişkisini son celsede bulduğum iki belgeyle itiraz edilemez biçimde belgelemiş olmamı da önemsemedi/önemsemiyor.) ve hukukçu Prof. Dr. Ayşenur Berzek'ten oluşturulan heyet ise raporlarında her iki olay arasında çok benzerlik olduğu (Görüldüğü üzere, benzerlikleri aleyhimdeki bilirkişiler dahi inkâr edemiyor) ancak bu benzerliklerin aynılık olarak nitelenemeyeceği, (Sanki kanun benzerliği yeterli bulmuyor da "aynılık" arıyormuş gibi... Oysa bir senaryodan aynen çekilen film bile senaryoyla "aynı" olamaz/olmamıştır.) olayın örgüsü ve düğümlerinin farklı olduğu, (Sayın Hakim, uzman görüşü edalarında telaffuz edilen bu soyut ve anlamsız lafları karşı dilekçelerimle nasıl perişan ettiğimi hatırlamak istemiyor.) bu bağlamda, kazınan isimlerin, kazınma biçiminin, silinmesine yönelik tehdidin, silinme biçiminin farklı olduğunu (Aslında işin özü tamamen aynı. Her iki eserde de, işin özü, özeti şu: Bir kadın memesine sevgilisinin döğmesini yaptırıyor ve diğer sevgili yüzünden o döğmeyi kendi elleriyle ve işkence çekerek silmek zorunda kalıyor. Kadınların, adı, çevresi, sevgilisi, filan, elbette benim senaryomda ayrı, dizide ayrı olacak. Ben zaten bütün senaryom çalındı demiyorum ki, yalnızca 6 sayfalık olağanüstü güzellikteki bir sahnem, dizinin 7. bölümünden başlayarak, dizi kahramanlarına uyarlandı ve sekiz bölüm boyunca sürdürüldü ve ancak ben noterden ihtar çekince, dizinin baş rolündeki kız, daha 14. bölümde hikayeden çıkarılıp 15 ya da 16. bölümde de öldürülerek, intihale son verildi, diyorum. Kazınan ismin Fatma ya da Hatice olması, göğsündeki döğmeyi biri ocakta kızdırdığı bir kaşıkla dağlayarak silerken diğerinin jiletle kanatarak kazımış olması, neyi değiştirir ki?... İşin özü aynı. Hiçbir fark yok. Yalnızca konuya açıklık getirecek bir benzetme olması amacıyla söylüyorum: Bir hırsız çaldığı arabanın plakasını, boyasını, cantlarını değiştirince, o araba "o araba" olmaktan çıkar ve hırsız aklanır mı?) dövmenin Anadolu Coğrafyasında binlerce yıllık bir gelenek olup doğuya gidildikçe de çok daha yaygın görüldüğü, sevgililerin isimlerini dövme yaptırması, sonra da silmek zorunda kalmasının gençlerde görülen bir davranış tarzı olduğunu, bu nedenle bu hususun davacının iddia ettiği ettiği gibi orijinal bir buluş olmadığını, sanatta bir çok "buluşun" hayattan esinlenerek yapıldığının bilinen bir gerçek olduğunu, hayatın kurgusunun bazen kurgu eserlerden daha güçlü olabildiğini (Davayla en küçük bir ilgisi bulunmayan bu anlamsız, belirsiz, entelektüelimsi saçma sözleri, bir hakim karar gerekçesine nasıl koyar, anlamak mümkün değil. Yani "hayatta her şey olur, sen bu konuyu hayattan aldın, biz de senden değil, hayattan aldık" demeye getirerek intihali inkâr ediyorlar ve sayın Hakim de haksız, mantıksız, hukuksuz, tutarsız ve insafsız kararını dilekçelerimle yerin dibine gömdüğüm bu boş "laflara" dayandırıyor. Dosyamda var, ben özetle dedim ki: "Ben iki eser arasında kimsenin inkâr edemediği yedi benzerlik gösteriyorum. Davalılar ya da aleyhimde görüş bildirecek bilirkişiler, saydığım yedi benzerliğin hepsini değil, yalnızca dört tanesini üç bin yıllık sanat tarihindeki herhangi bir film, hikaye, roman, bale, opera veya piyeste gösterebilirse, davamdan vazgeçecek ve talep ettiğim tazminat miktarını karşı tarafa ben ödeyeceğim. Kimse üçüncü bir eserde saydığım bir tek benzerliği bile gösteremediği halde, sayın bilirkişiler, büyuk bir pişkinlikle, "bilir kişi" edalarında, "Bu konu hayatta çok var, buluş sayılmaz!" diyorlar. Evet, hayatta her şey var.  Ama üç bin yıllık sanat tarihinde bu "orijinal" buluş, yalnızca birbirinden birkaç yıl arayla yazılmış ve çekilmiş "Jigolo" ile "Alacakaranlık"ta var. Bu buluşun orijinalliğine itiraz edecek namuslu bir sanatçı, onun hayatta var olduğunu söylemekle yetinmeyip birçok başka eserde de ya da en azından üçüncü bir eserde de bulunduğunu belgeler. Madem bu konu orijinal değil, benzerleri pek çok eserde kolayca bulunup belgelenmeliydi. Bu belgelemeyi yapamayanlar, entelektüelimsi laf kalabalığıyla benim "buluşumu" ve dolayısıyla beni aşağılamaya çalışmak yerine, edebiyle, buluşun orijinalliğini kabul etmelilerdi. Osman Sınav enayi miydi? "Acı Hayat" için gidip Metin Erksan'a neden telif ödedi? Senaryoyu bir hayli değiştirmiş, günümüze getirmiş, bir sürü yan hikaye eklemiş, diziye uyarlamış, bambaşka diyaloglar yazmış ya da yazdırmıştı. Metin Erksan'dan aldığı şey de hayatta -hatta 1848'de öldüğü için telif ödemek zorunda olmadığı Emily Bronte'de de- vardı. Hayatta zaten her şey var. Ama bu intihal için geçerli bir gerekçe sayılsaydı, fikri ve sınai haklar mahkemelerine gerek kalmazdı ki... Bütün gerçekçi eserler konularını hayatttan alır zaten. Neden Osman Sınav, Metin Erksan'a hakkını ödememek için "hayatta var!" gerekçesine sığınmayı akıl etmedi. Uğur Yücel kadar akıllı mı değildi? Bence yeterince akıllıydı. Ama "Bu konu, hayatta var, senden değil, hayattan aldım" diyerek Erksan'a hakkını ödememeyi yani kurnazlık etmeyi herhalde, sanatçı onuruyla bağdaştıramadı. Erksan'a hakkını ödemeyerek kurnaz olmaktansa, ödeyerek, bazılarının indinde, "enayi" olmayı tercih etti.) bu nedenlerden dolayı iktibasın söz konusu olmadığını, ayrıca söz konusu olayın davacının eserindeki örgünün alaylarından ("olaylarından" olacak. CB)  yalnızca biri olduğunu, (Biz bunu ilk dilekçemizden son dilekçemize kadar hiçbir zaman gizlemedik ki...) bu türden doğrusal ve klasik mimariye göre yazılmış hikayelerde aranan temel yapısal unsurlardan biri de olmadığını (O muğlak "laflarla" önemsiz gösterilmeye çalışılan unsur, Uğur Yücel'in dava edilmeyi göze alarak kullanmaya değer bulduğu önemli ve değerli bir unsurdu. Ahmet Haluk Ünal, yazdığı herhangi bir satırın intihal edilmeye değer bulunması ihtimalinden ırak olduğu için, başkalarının buluşlarını rahatça aşağılamak hakkını kendinde görüyor olabilir. Ama sayın Hakim, şüphesiz ki, aslında, ne kompleks ürünü bu muğlak ve karakuşi laflara değer ve ne de intihal edilecek şeyler yaratamayanların yaratanlardan intikam almasına fırsat vermemeliydi.) Kahraman'ın yolculuğunun yönünü, niteliğini, içeriğini, sonucunu değiştirmediğini, (ki değiştirmiştir ve ben bu "lafların" anlamsızlığını ve gayrıahlakiliğini karşı dilekçemle apaçık teşhir etmişimdir.) bu nedenlerle de "Alacakaranlık" isimli TV dizisinin senaryosunda "Jigolo" isimli senaryodan iktibas bulunmadığını, rapor etmişlerdir. (Onlar rapor edebilir ama sayın Hakim, dosyadaki tarafsız ve dürüst olduğuna itiraz edilememiş tek bilirkişinin, emek ve araştırma ürünü tek ciddi bilirkişi raporuna ve o raporu destekleyen SESAM raporuna itibar etmek yerine, davalıların videolarındaki silintileri bile rapor etmeyen ve davalılarla yakınlığını belgelediğim bilirkişilerin tutarsız, dayanaksız ve muğlak laflarla dolu o iki karakuşi raporuna neden itibar ediyor? Bunu açıklamak benim yetkimi ve terbiye sınırlarımı aşıyor.)

Mahkememiz, her iki bilirkişi heyeti raporlarında çoğunluk teşkil eden görüş doğrultusunda (O çoğunluk, sayın Hakim'in bizce gereksiz olarak, -en azından bir tanesinin davalılara yakınlığını belgelediğim- bilirkişiler sayesinde, sonradan, kendi tasarrufuyla sağladığı bir çoğunluktu. Ama ne fark eder? Çoğunluk nedir ki? Bizim davamızda çoğunluk, ancak, Uğur Yücel'e karşı hakikatten yana çıkacak, nesnel, adil ve tarafsız bir rapor yazılma ve Yücel'e karşı çıkmayı göze alacak hakikatsever bilirkişiler bulma ihtimalinin çok düşük olduğunu kanıtlıyor, hepsi o kadar.  Oysa hakikati somut belgeler mi, yoksa davalıların mahkemeye sunduğu videolardaki silintileri bile görmezden gelen sözde bilirkişilerin, tutarsız ve dayanaksız laflarla somut belgeleri inkâr edenlerin, çoğunluğu mu belirlemeli? Tamamen gereksiz yere ikinci bilirkişi üçlüsünü görevlendiren sayın Hakim'in, kelle sayısını somut delillerden daha fazla önemsediği çok açıktır ve bir sayın hakimin böylesine çarpık bir hukuk nosyonuna sahip olabilmesi, bizce, apaçık bir hukuk skandalıdır.) "Alacakaranlık" isimli TV dizisinin senaryosunda "Jigolo" isimli senaryodan iktibas bulunmadığı kanaatine ulaşmış ve bu doğrultuda davanın reddine karar vermiştir. (Yani, sayın Hakim, Sabri Kuşkonmaz'ın, dosyadaki itiraz edilememiş tek rapor olan, emek ve araştırmaya dayanan, sık aralıklı  11 sayfalık, eksiksiz, ayrıntılı, belgeli, bilimsel, tarafsız ve tek ciddi raporunu, sırf tek imzalı olduğu için hiç kaale almamış; SESAM'ın Kuşkonmaz'ı destekleyen "tazminat ödenmesi gereklidir" içerikli raporunu ise hatırlamak bile istememiştir. Onun yerine nasıl raporları kaale aldığını bu metinde bile yeterince gösterdik. Ama dosyadaki dilekçelerimiz, aleyhimizdeki raporlara ilişkin buraya sığmayacak, daha pek çok çarpıcı ayrıntılarla dolu... Durum, özetle şudur: Davaya katılan altı bilirkişiden beş tanesi 2+2=5 demiş ve yalnızca bir tanesi 2+2=4 demiş. Mahkemenin görüş istediği SESAM da, iki imzalı raporunda, 2+2=4 demiş. Yani beş kişi, 2+2=5 derken, üç kişi 2+2=4 demiş. Sayın Hakim ne yapmış? Aritmetik kesinlikteki bizim somut delillerimize itibar etmek yerine, karşı tarafın kelle sayısından başka hiçbir artısı bulunmayan soyut, muğlak, dayanaksız, tutarsız, hukuksuz "çoğunluk görüşüne"  itibar etmeyi tercih etmiş.  Bu durumda "Yaşasın adalet!" diye bağırmamız, adalet kavramına hakaret olmaz mı?)

HÜKÜM:

1 - Davanın reddine.

2 - Karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi gereğince hesap olunan 17.15 TL karar harcının peşin yatırılan 688.50 TL harçtan düşümü ile kalan 671.30 TL bakiye harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine.

3 - Karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10 ve 12. maddeleri uyarınca davalılar vekilleri yararına reddolunan maddi tazminat talebi yönünden hesap olunan 1.500,00 TL. vekâlet ücretinin davacıdan alınarak vekilleri için davalılara müştereken ve müteselsilen verilmesine,

4 - Davalılar Yağmur Taylan ve Durul Taylan tarafından yapılan ve aşağıda dökümü 1.513.50 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak bu davalılara verilmesine, diğer davalılar tarafından yargılama gideri değerlendirilmesine yer olmadığına,
5- Davacının yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,

Davacı asil ile davalılardan Yağmur Taylan ve Durul Taylan vekilinin yüzüne karşı diğer davalılar vekilinin yokluğunda tebliğden itibaren 15 gün içinde Yargıtay yolu açık olmak üzere karar verildi 28 / 09 / 2010

Hâkim 34308
İmza ve damga

***

Ayrıca bakınız:

Dört dâvânın dördünden de hüsrana uğrayan Coşkun Büktel "BİLİRKİŞİ"