16 Temmuz 2013 Salı

Bulunmaz, Av. Süleyman Anıl dâvâsını LİNÇ eylemine eklemek istiyor...

T.C.
İSTANBUL
ANADOLU 40. SULH CEZA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA

DOSYA NO: 2013/854 Esas

KONU: Kovuşturmanın, "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" sürecini de kapsayacak biçimde genişletilmesi istemi

ZAMANDİZİNSEL AÇIKLAMALAR:

1 - Burak Caney adlı sanal birinin önderliğinde, yüzlerce kişi bir araya gelip, bin imzayı aşkın bir kampanyayla, "BİRİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" ile, benim sanatsal ifade olanaklarımı ilga ve imhâ etmek için, her türlü olumsuz eylemlilikler içerisine girebildiler... (Kaynak: http://tiyatroyun.blogspot.com/2008/03/bir-iftirann-bataklk-anatomisi.html)

2 - Süleyman Anıl'ın müvekkilleri Oyun Atölyesi ve Kemal Aydoğan'ın imzaları ve önderliğiyle başlatılan "İKİNCİ ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" ile, 1100 kişi bir araya gelerek, benim sanatsal ifade olanaklarımı ilga ve imhâ etmek istedi. Bu kampanyanın etki gücünün artmasının en önemli nedeni, o dönemde, ünlü bir oyuncu olan Haluk Bilginer'in ruhsal rüzgârıdır. Anıl, Nihat Haluk Bilginer'in avukatıdır!... (Kaynak: www.coskunbuktel.com/lincimzacilari.htm)

3 - Başta Oyun Atölyesi olmak üzere, hiç bıkıp usanmadan beni onlarca kez dâvâ ve şikâyet eden şahıslar, "ÜÇÜNCÜ LİNÇ KAMPANYASI" başlattılar. Adaleti, hukuku, kendi çıkarlarına göre eğip büken şahıslar, benim mahkûm olabilmem için, hukuka tam yedi takla attırdılar. Pireyi deve yapma isteğindeki hukuk esnafı, "HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ" ilkesiyle hareket edecekleri yerde, "HUKUKUN DÜŞKÜNLÜĞÜ" ilkesiyle hareket ettiler. Başta avukat Süleyman Anıl olmak üzere böyle davrandılar. Nihat Haluk Bilginer'in avukatı olmak, insana güç katıyor! (Kaynak: http://tiyatroyun.blogspot.com/search?q=HUKUKSAL+L%C4%B0N%C3%87+KAMPANYASI&max-results=20&by-date=true)

4 - Kemal Aydoğan, Nihat Haluk Bilginer ve Oyun Atölyesi'nin avukatı Süleyman Anıl, kâh karakolda, kâh savcılıkta, kâh mahkemede yaptığı konuşmalarla, karakola, savcılığa, mahkemeye verdiği basit belgelerle, hukuku kendi hukuk esnaflığı doğrultusunda kullanmanın ötesine hiç geçmek istemiyor. Örnekse, bana ait olmayan bir siteyi bana aitmiş gibi gösterme çabası içerisine girmekle birlikte, benim kendisine kesinlikle ve asla hiçbir zaman için "İFTİRA" atmamama yani "İFTİRA SUÇU" işlemeye eğilim göstermeme karşın kendisi verdiği ifadede bir kez değil, sürekli olarak benim kendisine "İFTİRA" attığım yönünde telkinlerde bulunarak, salt doğruyu değil, kendi doğrusunu vitrine çıkarıyor. Eğer mevzuat elverirse, Süleyman Anıl'ın "İFTİRA SUÇU" (TCK 267) ile yargılanması yönünde "KOVUŞTURMANIN GENİŞLETİLMESİ" gerektiği kanısındayım... Yukarıda da değindiğim gibi, bu dâvâ, tekil ve tikel bir dâvâ değil, çoğul ve tümel bir dâvâdır. Dolayısıyla, bu dâvânın, herhangi bir "hafif yaralama", "esrar içme", "karşılıksız çek kesme", "tâciz" ve benzeri suçlar bağlamında, onlar düzeysizliği içerisinde değil, "HUKUK FELSEFESİ", "SANAT FELSEFESİ" ve bir de "SANAT HUKUKU" bağlamında, görkemli düzeyde değerlendirilmesi gerekir...

5 - Ben, kendimi bildim bileli, emekçi halklar için, tüyü bitmemiş yetim için sanatsal etkinliklerde bulunurken, hemen hemen hiçbir zaman için "BEŞ KURUŞ BİLE" almamama karşın, sürekli biçimde suçlandım... Benim suçlanmam, zaman zaman kolluk kuvvetleri, savcılar, yargıçlar tarafından söz konusu olduğu gibi, çoğunlukla da sivil toplum örgütleri, tiyatro kuruluşları, tiyatro şahısları tarafından söz konusu oldu... Buna sadece birkaç örnek sunarak, içinde bulunduğum karmaşayı aktarayım:

a) 1989-1990 sanat mevsiminde, kurucusu ve yöneticisi bulunduğum Bulunmaz Tiyatro - İstanbul ile Tuzla ilçesinde ücretsiz tiyatro gösterisi yaptığımız için, Tuzla Emniyet Müdürlüğü'nce gözaltına alınıp, "haksız rekabet" ile suçlanarak, "Ticaret Kanunu" ile soruşturma işlemi gördük.

b) 1990 yılında ise, İstiklâl Caddesi'ndeki Bulunmaz Tiyatro - İstanbul, sentetik bir gerekçeyle, Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü'nce mühürlendi.

c) 1993 yılında kurduğumuz ve genel sekreterliğini yaptığım "İstanbul Savaş Karşıtları Derneği" Askerî Mahkemece haksız biçimde kapatıldı.

d) 5 Şubat 1995 tarihinde, İstiklâl Caddesi'nde kurduğum Bulunmaz Kültür Merkezi, sayamayacağım kadar çok kez polis tarafından basılıp, sürekli olarak gözaltına alındım. Bu kurumum, defalarca mühürlendi.

e) 2000'li yıllardan başlayarak, hemen hemen hiçbir polis, hiçbir resmî kurum baskısı görmezken, 2000'li yılların ikinci yarısından başlayarak, sürekli bir biçimde sivil toplum örgütlerinin, tiyatro kuruluşlarının veya tiyatro esnafının baskılarıyla yüz yüze gelip, "LİNÇ" edilmek istendim!

f) Burak Caney ve yüzlerce (belki binlerce) şahıs, benim sanatsal ifade olanaklarımı ilelebet ilga ve imhâ etmek için, sürekli bir biçimde benim hakkımda pis bir "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" başlattı.

g) Süleyman Anıl'ın avukatlığını yaptığı Oyun Atölyesi'nin önderliğinde gerçekleşip, Kemal Aydoğan'ın desteğiyle büyüyen "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" ile susturulmak istendim...

h) Oyun Atölyesi, Oyun Atölyesi'nin sahibi Nihat Haluk Bilginer ve de Oyun Atölyesi'nin müdürü Kemal Aydoğan, benim koyduğum tanıyla "HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" ile, benim hakkımda onlarca defa yargı yoluna başvurdular. Bana sürekli olarak "NOTER ONAYLI İHTARNAME" göndererek, beni savcılıklara "DÂVÂ ve ŞİKÂYET" etmekle birlikte, beni mahkemelere verdiler... İşbu "yasal" yaptırımlar, 
nesnel hukuk mantığı, hukuk felsefesi, diyalektik muhakeme ölçütüyle ele alındığında, adlarını tek tek saydığım kişilerin amacı, "yargılatmak" 
değil, beni "rezil etmek" çerçevesiyle sınırlıydı... Adlarını saydığım işbu kişilerle aramızdaki "yasal süreç" çoğul, nesnel, tümel olarak irdelenip, diyalektik muhakeme mantığıyla çözümlenip, "sav-karşı sav-bireşim" sarmalıyla kurgulandığında, çok net bir biçimde görülecektir ki, aslında ben, Aristotelesçi sanat anlayışıyla örümcek ağına çekilmeye çalışılmış ölü bir arıya dönüştürülmek istendim. Ben, tâbiri câizse, örümcek ağına tutsak olmak yerine, her zaman yaptığım gibi, yine bal yapmak, yeniden halkıma ve tüyü bitmemiş yetime ücretsiz sanat yapmak derdindeydim.

ı) Şimdiye kadar, benim hakkımda açılan onlarca dâvâda sürekli olarak yinelememe karşın, benim sanatsal eylemlerim, hiçbir zaman için, asla çoğul, nesnel, tümel yargılama mantığıyla ele alınmayarak aksine tekil, öznel, tikel yargılama mantığıyla ele alındı. Ben ki, Aristotelesçi mantık, Aristoteleşçi hukuk, Aristotelesçi sanattan yana olmadığım, diyalektik mantıktan, diyalektik hukuktan ve diyalektik sanattan yana olduğum için, hiçbir zaman umudumu asla yitirmedim. Yine yineliyorum: Benim bu ısrarcı ve bu inatçı tavrım, hiç olmazsa, sizin yargıçlık sağduyunuza sığınsın ki, bir kerecik olsun, çoğul, nesnel, tümel bir yargılama süreci tünelinden geçip, "BERAAT" edeyim. Benim bu isteğim, "CEZADAN YIRTMAK" için dile getirilmeyip, hukuk felsefesine, diyalektik sanata, emekçi halka, tüyü bitmemiş yetime ücretsiz sanat veren anlayışa katkı sunmanız isteğidir. Tabiî ki, hâkim sizsiniz ve elinizdeki kurşun kalemi, bir kurşun olarak değil, tam bir kalem olarak kullanmanızı öneriyorum. Hükmü hür hâkimler kurar. Doğruları değil, kendi doğrularını savunan avukatlar kuramaz. Buna kimler olanak tanırsa tanısın, benim elimdeki kurşun kalem, kurşun olarak değil, kalem olarak işlevini sürdürdükçe, sizden değil ama, doğruları değil de, kendi doğrularını yinelemekten öte geçmeyen avukatlardan tarihsel ve toplumsal rövanşı sürekli alacağım.

SÖZÜN ÖZÜ: Kovuşturmanın genişletilerek, bu "KAMU DAVASI" sürecinin "KAMU YARARI" yönünde gelişim göstermesini, böylece, işbu "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" sürecinin otopsi masasına yatırılmasını da arzu ediyorum. Artık hukuk topu, tamamıyla yargıcın nesnel vicdanının en geniş çayırlarına teslim edilmiş durumda. Gereğinin yapılmasını arz ve talep eder, "BERAAT" yönünde hüküm kurulmasını ısrarla ve inatla isterim. 17 Temmuz 2013

HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ


EKLER:
Benim tespit isteğim nedeniyle, İstanbul 3. Sulh Hukuk Hâkimliği'ne 17.03.2008 tarihinde verilen B. Dilek Sezer imzalı webmaster belgeleri.