Hilmi Bulunmaz, bir Kızıl Meydan gezisini bitirirken! (Foto: Cemal Bulunmaz)
***
Hilmi Bulunmaz
19 Şubat 2013
Erbil Göktaş, akademisyenliğinin yanı sıra, Yeni Tiyatro Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği de yapan bir tiyatro esnafı... İçinde bulunduğu toplumsal koşullar ve akademik çevrenin insanın içini karartan tekdüzeliği nedeniyle, benim gibi düşünmek zorunda olmayan Erbil Göktaş, emekçi kitlenin, işçi sınıfının dünya görüşü bilimsel sosyalizmden yana değil, burjuva olamadığından, ilelebet küçük burjuva kalmak zorunda bulunan orta sınıfın bir bireyi olarak, tabii ki, tiyatro sanatının devrimci boyut kazanması için değil, bu sanatın durağanlaşması, yani olduğu gibi kalması için, başta sahte duygular mimarı Shakespeare olmak üzere, tiyatro sanatını statikleşen tabular önünde ceketinin önünü ilikleyerek, saygılı bir ruh hâli içerisinde, hayatını devam ettirebilme çabasıyla yaşayan bir kent adamı. Kasabayla kent arasındaki uyuşukluk hamağında bir şeyler yapmaya çalıştığı için, kendisini fazlasıyla önemseyen, dergisini gereğinden çok önemseyen Erbil Göktaş, kendi ölçülerine göre haklı olarak, herkesin, örümcek ağına tutsak olmuş ölü sinek gibi tiyatroculuk oynadığı bir süreçte, toplumsal işler yaptığı yanılsamasıyla soluk alıp verince, yaşadığını sanıyor...
İvan Gonçarov'un başyapıtı "Oblomov" adlı romana adını veren karaktere büyük bir benzerlik gösterse de, bir adım daha atıp, bir kent "Oblomov"u olarak entelektüelliğe de soyunan Erbil Göktaş, sözcükleri eğip bükmeye çalışarak, yazınsal bir cambazlık yapıyor. Tam tamına netleşmiş, ödün vermeme kararlılığında herhangi bir dünya görüşüne sahip olma becerisi olmadığı için, resmî tiyatro kurumlarının kanatları altında ağır ağır büyümeye çaba gösteren Erbil Göktaş, kendisine, okurlarına ve abonelerine tam olarak güvenemediği için, Hilmi Zafer Şahin'den, K. Lemi Bilgin'den, Veysel Sami Berikan'dan gelecek reklâm katkılarıyla dergisini yayınlayabiliyor. İşte bu nedenle, Hilmi Zafer Şahin'i, K. Lemi Bilgin'i, Veysel Sami Berikan'ı, şöyle ağız tadıyla, tokat gücüyle eleştirebilecek bir lezzetin tadına asla ve kesinlikle varamıyor...
Erbil Göktaş, her ne kadar LİNÇÇİ olacak alçak bir karakterde olmamakla birlikte, örnekse, İstanbul Devlet Tiyatrosu reklâm kulelerini işgâl eden ticarî kuruluşlara karşı net iki çift lâf etme yürekliliğini asla gösteremiyor yada "İstanbul Korsan Tiyatroları" Genel Sanat Yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu ve/ya Hilmi Zafer Şahin'le papaz olmamak için, "Rosenbergler Ölmemeli Skandalı" sürecinde, tıpkı bir korsan gibi davranan tiyatroya karşı ciddi bir biçimde eleştiri getiremiyor. Erbil Göktaş'la ilgili olarak örnekleri artırmak ve sayfalar dolusu örnek vermek olası. Ancak gereksiz!...
Yeni Tiyatro Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Erbil Göktaş, reklâm aldığı resmî tiyatro kurumlarının başında bulunan Hilmi Zafer Şahin'den, K. Lemi Bilgin'den, Veysel Sami Berikan'dan ve diğerlerinden hiçbir denetlemede bulunmadığı için, dergisini, hiçbir zaman için tam zamanında, yani resmî tiyatro kurumlarının programlarını duyurması gerektiği ayın tam tamına birinde çıkarmak yerine, ortalama olarak bir hafta sonra yayınlıyor. Bunu kendisi de itiraf ediyor. Erbil Göktaş, bu sallapatiliği gayet doğal bulduğu gibi, bizim de bunu doğal bulmamızı arzu ediyor. Ancak, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen resmî tiyatro kurumlarının yöneticileri Hilmi Zafer Şahin, K. Lemi Bilgin, Veysel Sami Berikan ve diğerleri, bu durumu ipine bile takmamış olsalar da, ben, bu ülkede doğmuş, bu ülkede çalışan, bu ülkede askerlik yapmış, bu ülkede işkence görmüş, bu ülkede vergi veren bir kişi olarak, bu duruma sonuna dek karşıyım. Ben, sadece ve yalnızca LİNÇÇİ tiyatro dergilerinin geç çıkmasını değil, LİNÇÇİ olmayan Erbil Göktaş'ın yayınladığı Yeni Tiyatro Dergisi'nin de geç çıkmasını asla ve kesinlikle benimsemeyen, içselleştirmeyen, kabul etmeyen, onaylamayan biriyim. Erbil Göktaş, hiçbir zaman için tam zamanında, yani ayın tam tamına birinde yayınlamadığı dergisinin bu durumunu eleştirdiğimde, susup oturacağına yada dergisini tam zamanında, yani ayın tam tamına birinde yayınlayacağına, beni YALANCI konumuna sürüklemek için yedi dereden kırk dokuz su getiriyor.
Yeni Tiyatro Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve akademisyen Erbil Göktaş'ın yazıp, bize e-posta kanalıyla göndermiş olduğu aşağıdaki yazısını ağır ağır okuyup, ince ince düşündükten sonra, şimdi de yavaş yavaş değerlendirip, şimşek hızıyla ve tek tek yanıtlıyorum...
Erbil Göktaş, benim okurlarımı kendi okurları gibi kavram fetişi içerisinde kıvranan yarım entelektüellerden oluşan bir küme sanmış olmalı ki, yazısına, komikleştirilmiş bir başlık atıvermiş:
"KAPİTALİZMİN KISKACINDAKİ 'SOSYALİST SANATÇI HİLMİ BULUNMAZ'A…"
Öncelikle, bu başlığa ciddi olarak çok büyük bir itirazım var. Ben, kendimi bildim bileli, hiçbir zaman için, kendimi "kapitalizmin kıskacındaki" biri olarak duyumsamadım. Sosyalist bir toplumda sosyalist sanatçı olmak, son derecede kolaydır. Ancak, önemli olan kapitalist toplumda sosyalist bir sanatçı olarak yaşayabilmektir... Sosyalist bir sanatçı, kendi için, kendi küçük çıkarları için asla savaşmadığından, "kapitalizmin kıskacındaki" sanatçı olmayan kişi ve kitlelere sürekli olarak öneri götürür. Öneri götürebilmek için de, kapitalist kuruluş ve kurumlarla ilişiğini keser... Devlet eliyle elde edilen gelirden pay almak yerine, kendi ürettikleriyle mücadele eder. Örnekse sosyalist bir sanatçı, bir tiyatro dergisi çıkarmayı planlarken, ilk işi "İstanbul Korsan Tiyatroları" Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin'den, Devlet Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni K. Lemi Bilgin'den, Kocaeli Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Veysel Sami Berikan'ndan ve diğer yöneticilerden "nasıl reklâm alınabilir" olasılığının peşine kesinlikle düşmez. Peki, Hilmi Zafer Şahin'den, K. Lemi Bilgin'den, Veysel Sami Berikan'dan ve diğerlerinden reklâm almadan tiyatro dergisi yayınlanamaz mı? Yayınlanabilir de, yayınlanmayabilir de! Ancak, bu saydığım kurumların başındaki kişilerden reklâm alındığında, kapitalizme karşı yayın yapılamaz. Örnekse, "Özdemir Nutku Skandalı", "Talât Halman Skandalı", LİNÇ KAMPANYASI, "Rosenbergler Ölmemeli Skandalı", "Zengin Mutfağı Skandalı" gerçek anlamda değil, "yasak savma" anlamında ele alınır. Yayınlar egemenlerin gönlüne göre yapılır!
Şimdi gelelim, her zaman uyguladığımız yöntemimize, yani Erbil Göktaş - Hilmi Bulunmaz diyaloğu ile yazımızı kurgulamaya...
Erbil Göktaş - Sayın Hilmi Bulunmaz,
Hilmi Bulunmaz - Buyurun Sayın Erbil Göktaş,
Erbil Göktaş - Madem "detektifliğe" soyundunuz, lütfen "görevinizi" hakkıyla yapın!...
Hilmi Bulunmaz - Ben, hiçbir zaman için, casusluk, dedektiflik, fitnecilik, gammazlık, ispiyonculuk, kovculuk yapmayı planlayıp uygulayacak, "İstanbul Korsan Tiyatroları" Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin'e, Devlet Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni K. Lemi Bilgin'e, Kocaeli Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Veysel Sami Berikan'a ve benzerlerine yaltaklanacak kadar devrimci karakterimi alçaltmayı aklımın ucundan bile asla ve kesinlikle geçirmedim.
Ben, hiçbir zaman için tam zamanında, yani ayın tam tamına birinde yayınlanmayan ve buna karşın, Hilmi Zafer Şahin'den, K. Lemi Bilgin'den, Veysel Sami Berikan'dan ve benzerlerinden reklâm almayı, yani bir tür kalpazanlık yapmayı içine sindiren tiyatro dergisi yöneticilerine karşı savaşım verirken, sadece ve yalnızca, benim, halkımın, emekçi kitlenin, işçi sınıfının, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen resmî tiyatro kurumlarının zerre kadar olsun zarar görmemesinin peşindeyim.
Ben, bu mücadelemi sürdürürken, Hilmi Zafer Şahin, K. Lemi Bilgin, Veysel Sami Berikan'la ve benzerleriyle birlikte değil, onlara karşı, onlara karşın, onlara karşıt bir iradeyle toplumsal yolculuk yapıyor, bilimsel sosyalizmin tiyatro kılgısını ve kuramını oluşturuyorum.
Eğer sen, akademisyen vitesli dergin Yeni Tiyatro Dergisi'ni, tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde, yani resmî tiyatro kurumlarının oyun programlarını gerektiği gibi, senin resmî tiyatro kurumlarının yöneticileri Hilmi Zafer Şahin'e, K. Lemi Bilgin'e, Veysel Sami Berikan ve benzerlerine söz verdiğin gibi yayınlayacak bir duruma getirirsen, tabii ki, yasalardan doğan hakkını elde eder ve tabii ki, bu kurumlardan hak ettiğin paraları ananın ak sütü gibi alırsın.
Ancak, senin ve LİNÇÇİ tiyatro dergi yöneticilerinin hiçbirinin tiyatro dergileri, hiçbir zaman için tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde asla ve kesinlikle yayınlanmıyor. Zamanında yayınlanmayan bütün bu tiyatro dergisi yöneticilerinin tavırları, karşılıksız para basan KALPAZAN kişilerin tavrına çok benziyor.
Erbil kardeşim benim, sen, LİNÇÇİ olmadığın, LİNÇÇİ olmama uyanıklığını göstermeyi becerebildiğin için, şimdiye kadar, sana birazcık olsun hoşgörülü davranıyordum. Ancak, bundan böyle, seni de diğerleri gibi değerlendirip, hem Yeni Tiyatro Dergisi'ni bastırdığın Kayhan Matbaası'ndan, bu matbaanın sahibi Ali ile bu matbaanın muhasebe sorumlusu Sezgin'den ve hem de Mephisto Kitabevi'nden, bu kitabevinin dergi / kitap bölümü sorumlusu Aytekin'den, Yeni Tiyatro Dergisi'ni milim milim izlemeyeceğim...
Erbil Göktaş - "Bulunmaz, Volga Nehri kıyısındaki Volga Oteli'nde...",
Hilmi Bulunmaz - Evet, Volga Oteli'ndeydim... Dünyanın neresini gezersem gezeyim, kendi kazandığım parayla geziyorum. Beni, herhangi bir resmî kurum, herhangi bir devlet kuruluşu, herhangi bir belediye beslemiyor. Ben, hiçbir zaman için, herhangi bir belediye başkanının verdiği uçak biletiyle herhangi bir çakma oyun izlemek için, herhangi bir sosyalizmi satan ülkenin çarpık tiyatro anlayışını övecek kadar yoldan çıkmadım. Böylesine demokrat, böylesine devrimci, böylesine komünist, böylesine Lenininst, böylesine Marksist, böylesine sosyalist bir karaktere sahip olmama karşın, yine de yineliyorum, ben her ne kadar karşı olsam da, resmî tiyatro kurumlarından hakkıyla reklâm parası alanlar, yani dergilerini tam zamanında, her ayın tam tamına birinde yayınlayanların da, Volga Oteli'nde kalacak kadar para kazanma hakları vardır kanısındayım. İki kişilik bir odanın bir geceliği sadece ve yalnızca seksen (rakamla 80) dolar. Otel, hem çok güzel ve hem şahane bir manzarası var. Sana ve diğer tiyatro dergisi yayınlayanlara da tavsiye ederim. Ancak, hiçbir zaman için tam zamanında, her ayın tam tamına birinde yayınlanmamasına, görevini layıkıyla yerine getirmemesine, karşılıksız para basan KALPAZAN gibi davranılmasına karşın, "İstanbul Korsan Tiyatroları" Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin'den, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü K. Lemi Bilgin'den, Kocaeli Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Veysel Sami Berikan'dan ve benzerlerinden reklâm parası alan kişilerin gezip tozmaları hiç hoşuma gitmez. Bu KALPAZANLIK durumunu bağışlayamam!
Erbil Göktaş - Petersburg’da,
Hilmi Bulunmaz - Rusya'nın her yeri güzel... Ama Petersburg kenti olağanüstü güzel bir yer. Petersburg'u gezmeyi, bu kentle adı anılan Ayn Rayd'ı, Dostoyevski'yi, Gogol'u, Gonçarov'u, Gorki'yi, Kropotkin'i, Puşkin'i, Tolstoy'u anlamayı sana ve tiyatro dergisi yayınlayan diğerlerine de tavsiye ederim. Ancak, öncelikle Yeni Tiyatro Dergisi'ni tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde yayınlamak koşuluyla... Yoksa, sana ve tiyatro dergisi yayınlayan diğerlerine, tabii ki, Hilmi Zafer Şahin'e, K. Lemi Bilgin'e, Veysel Sami Berikan'a ve benzerlerine çok kızarım ha!...
Erbil Göktaş - Kostrama'da
Hilmi Bulunmaz - "Kostrama'da" değil, "Kostroma'da";
"Roma" kentinden aklında kalsın! Kostroma, Rusya'nın küçük bir kenti ve Roma İtalya'nın başkenti! Bunlar zâten VİKİPEDİ'de var!
Erbil Göktaş - ve başka kentlerde fink ve hava atacağınıza size e.posta attığım tarihte İstanbul Beyoğlu'na çıkıp Mephisto Kitabevi'ne bir uğrayın; Yeni Tiyatro Dergisi'nin "yeni" sayılarını orada görürsünüz.
Hilmi Bulunmaz - Erbilciğim, tiyatro okurlarının ilgisizliğinden, tiyatro okurlarının bilgisizliğinden yararlanarak dezenformasyon yapıyorsun. Mephisto Kitabevi sahipleriyle ve özellikle dergi / kitap bölümü sorumlularıyla aramız gayet iyi. Onlarla sürekli olarak iletişim hâlindeyim. Onlar, asla ve kesinlikle YALAN kavramını sevmeyen insanlar. Sadece senin yayınladığın Yeni Tiyatro Dergisi'ni değil, bütün diğer tiyatro dergilerinin "hâl ve gidiş" seyrini de onlardan öğreniyorum. Onlar, YALAN bilmiyor.
"İstanbul Korsan Tiyatroları" Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin'den, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü K. Lemi Bilgin'den, Kocaeli Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Veysel Sami Berikan'dan ve benzerlerinden reklâm alarak zar zor, çıkması gereken günden çok sonra çıkan senin yayınladığın Yeni Tiyatro Dergisi, 7 Şubat 2013 tarihinde Mephisto Kitabevi'nin bilgisayar kayıtlarına ancak girebildi. Biliyorsun ki, şubat yirmi sekiz çekiyor: 28-7= 21... Senin dergin, bu hesapla, sadece yirmi bir gün satışta kalacak. Reklâm aldığın Hilmi Zafer Şahin, K. Lemi Bilgin, Veysel Sami Berikan ve benzerleri, bu tür ince hesapları asla yapmazlar... Ama ben, ince hesap yapma uzmanıyım. Çünkü ben, halkın ve tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle sıcacık koltuklarda göbek büyütme alışkanlığı içerisinde olacak kadar "Oblomov" değilim...
Erbil Göktaş - Ben asla ve kesinlikle Yeni Tiyatro Dergisi çıkmadan, "basın bülteni" ve "kapağı" hiçbir yere göndermem.
Hilmi Bulunmaz - Erbilciğim, sen bana 6 Şubat 2013 tarihinde aşağıda sunduğum şu e-postayı gönderdin mi, göndermedin mi?...
"YENİ TİYATRO'NUN ŞUBAT 2013, 46. SAYISI YİNE 72 SAYFA, YİNE ÇOK DOLU ÇIKTI VE SATIŞ NOKTALARINA DAĞITILDI!....
Gelen Kutusu
Hilmi Bulunmaz - Erbilciğim, sen bana 8 Şubat 2013 tarihinde aşağıda sunduğum şu e-postayı gönderdin mi, göndermedin mi?...
"YENİ TİYATRO DERGİSİ BUGÜN ADRESİNİZDE OLACAKTIR; ALACAK OLANLARI LÜTFEN BİLGİLENDİRİNİZ!
Gelen Kutusu
erbil göktaş
8 Şubat (11 gün önce)
Kime: bana"
Erbil, ya sen YALAN söylüyorsun yada Mephisto Kitabevi'ndeki bilgisayar girişleri YALAN söylüyor!... Çünkü şunu tıklayınız:
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, Beyoğlu Mephisto Kitabevi'ni
Hilmi Bulunmaz - Mephisto Kitabevi dergi / kitap bölümü sorumlularından Aytekin'e göre ve eşim Fikriye Bulunmaz'a göre okura karşı sorumlu davranmıyorsun. Çünkü şunu tıklayınız:
İletişim kuramadığımız için, "Neden yüzünü Yeni Tiyatro Dergisi ile kapattın?" sorusunu soramadığımız Fikriye Bulunmaz, bu derginin Şubat 2013 tarihli 46. sayısının Bulunmaz Tiyatro - İstanbul'a dün (8 Şubat 2013 Cuma günü) geldiğini bize e-postayla haber verdi!...
Erbil Göktaş - "Okur" Yeni Tiyatro'nun "çıktı" haberini gördüğünde Yeni Tiyatro "gerçekten" çıkmıştır ve Mephisto Kitabevi'nin hem İstiklal Caddesi'ndeki hem de Kadıköy'deki mağazalarında raflardaki yerini almıştır.
Hilmi Bulunmaz - Beyoğlu Mephisto Kitabevi dergi / kitap bölümü sorumlularından Aytekin, Yeni Tiyatro Dergisi'nin Şubat 2013 tarihli 46. sayısının 7 Şubat 2013 tarihinde ancak bilgisayar ekranına düştüğünü söylüyor!... Mephisto Kitabevi sorumlusu Aytekin yada Mephisto Kitabevi bilgisayarı YALAN mı söylüyor?
Erbil Göktaş - Bir zahmet, sen kendin çıkamasan bile, bir çalışanını, arkadaşını, "yoldaşını" gönder.
Hilmi Bulunmaz - Ben, eğer olağanüstü bir durum söz konusu değilse, tiyatro dergilerinin yayınlanıp yayınlanmadığını mutlaka kendim denetliyorum. Çünkü ben, tiyatro sanatının ahlâkından, namusundan, onurundan, şerefinden sorumlu tam donanımlı bir tiyatro sanatçısıyım. Ben, kendi işimi bir başkasına asla teslim etmemeye büyük bir özen gösteriyorum. Ancak ben yurt dışında olduğum zamanlar, tiyatro dergilerinin denetimi için, 36 yıldır birlikte olduğum eşim Fikriye Bulunmaz'ı, 3ı yaşındaki oğlum Cemal Bulunmaz'ı, 21 yaşındaki kızım Eylül Bulunmaz'ı yada tiyatrodaki bir yoldaşımı sorumlu tutuyorum. Eşim, Yeni Tiyatro Dergisi'nin 8 Şubat 2013 tarihinde elimizde olduğunu söylemekle birlikte, Yurtiçi Kargo poşetini de koruma altına almayı yeğlemiş...
Erbil Göktaş - Böylece Yeni Tiyatro Dergisi'ne "haksızlık" yapmak zorunda kalmazsın.
Hilmi Bulunmaz - Ben, Yeni Tiyatro Dergisi'ne yada çıkması gerektiği zamanda, yani her ayın tam tamına birinde çıkmayan herhangi bir tiyatro dergisine haksızlık yapmayı aklımın ucundan bile geçirmiyorum. Sen, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen resmî tiyatro kurumlarından, tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde dergi yayınlamak üzere söz vermene karşın, Yeni Tiyatro Dergisi'ni tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde yayınlamayarak, bana, halkıma, tüyü bitmemiş yetime karşı büyük haksızlık yapıyorsun. Tabii ki, bu konuda seni destekleyen, senin arkanda duran senin hiçbir zaman için tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde yayınlamayı başaramadığın Yeni Tiyatro Dergisi'ni bağırlarına basan Hilmi Zafer Şahin, K. Lemi Bilgin, Veysel Sami Berikan ve diğerleri var. Şimdilik sadece, yalnızca zaman sorununu gündeme getiriyorum. Daha sonraları da tirajları incelemeye başlayacağım...
Erbil Göktaş - Çünkü "okur" Yeni Tiyatro'nun "çıktı" haberini görüp de, kitabevlerinde derginin "yeni" sayısını görmemiş olursa bunu "hoş" karşılamam.
Hilmi Bulunmaz - Sen, bana, 6 Şubat 2013 tarihinde "Yeni Tiyatro Dergisi çıktı" diye e-posta gönderdin mi, göndermedin mi?
Ben, Mephisto Kitabevi dergi / kitap sorumlularından Aytekin'den derginin 6 Şubat 2013 tarihinde çıkmadığı bilgisini aldım. Tabii ki, sen, samimiyetimize güvenip, aynen şöyle bir söz söyleyebilirsin:
"Biz, nasıl olsa, seninle her zaman için telefonla olsun, yüz yüze olsun sürekli konuşuyoruz. Bana mı güveneceksin, Aytekin'e mi?"
Ben, somut gerçek neyse, ona güvenirim. Ben, delillere bakarım...
Ben, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerin nerelere kullanıldığının hesabını mutlaka sormak zorundayım... Yoksa, aynaya baktığımda kendi kendime nasıl hesap verebilirim; halkıma, tüyü bitmemiş yetime hangi yüzle hesap verebilirim?!...
Ben, seni yada diğer tam zamanında, her ayın tam tamına birinde yayınlanmayan tiyatro dergisi sahiplerini sahiplenirsem, halkım, tüyü bitmemiş yetim benden çatır çatır hesap sorup, beni yargılar.
Ben, benim aynada yansıyan sert suretimden, halkımın ve tüyü bitmemiş yetimin asla dinmeyen öfkesinden çok çok korkarım!...
Erbil Göktaş - Yani dergiyi en azından Mephisto Kitabevi'ne bıraktıktan sonra basın bültenlerini "basına" göndermekteyiz.
Hilmi Bulunmaz - Bence, durum bunun tam tersini gösteriyor. Basın bültenlerini "basına" gönderdikten sonra dergiyi Mephisto Kitabevi'ne bırakmışsın. Bilgisayar kayıtlarında 7 Şubat 2013 var...
Erbil Göktaş - Bu bilgiyi aklınızın en nadide köşesine lütfen yazınız, üç kağıtçılıkla, yalancılıkla işimiz olmaz.
Hilmi Bulunmaz - Bilgisayar ekranı görüntüsüne göre, üç kağıtçılıkla, YALAN söylemekle işiniz oluyor hâlâ!...
Erbil Göktaş - Onursuzca davranmaktansa gerekirse bu dergiyi çıkarmayız, çıkarmam.
Hilmi Bulunmaz - Zâten, herhangi bir tiyatro dergisi, sadece Hilmi Zafer Şahin'e, K. Lemi Bilgin'e, Veysel Sami Berikan'a ve benzerlerine yaslanarak yayınlanıyor, kendi olanaklarına, kendi okuruna ve abonelerine güvenerek yayınlanamıyorsa, bence yayınlanmamalı. Örnekse ben, senin, sizin kadar kıvrak bir zekâya sahip olmadığım için, adını saydığım kişilere sırtımı yaslamak yerine, dergimi aperiyodik yayınlamayı daha doğru buluyorum.
Erbil Göktaş - Senin de umurunda değilmiş zaten…
Hilmi Bulunmaz - Vallahi billahi hiç umurumda değil!...
Erbil Göktaş - Madem "polemik oyunu" çok seviyorsun, biz de oynayalım şu "oyunu" da senin de gönlün şenlensin; anlaşılan yılda 25-30 kez yaptığın "geziler" senin "ruhunu" şenlendirememiş; kasma kendini bu kadar; biraz "üzüm" ye!...
Hilmi Bulunmaz - Evet, "polemik oyun" çok sevdiğim bir tarz... Murat'ı da, Mustafa'yı da çağır, hep birlikte oynayalım... Bütün Türkiye tiyatrosunu çağır, onlarla da iyice oynayalım... LİNÇ KAMPANYASI için imza veren 1100 KİŞİLİK KİŞİLİKSİZ KİŞİ içerisindeki yoldaşlarını da çağır, hep birlikte oynayalım... Hattâ yazılarını, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Şüpheli Sanık Davalı Mustafa Şükrü Demirkanlı'ya gönder ki, o da, zil takıp oynamaya katılsın... Hep birlikte gülelim, eğlenelim!...
Evet, ben, bütün dünyayı karış karış gezmeyi çok fazla seviyorum. Ayrıca, gittiğim her geziden binlerce dolarlık artıyla dönüyorum!... Anlayacağın, ülkeye döviz kazandırıyorum. Ben, üzüm yemeyi çok sevdiğim gibi, üzümleri doğru dürüst yetiştirmeyi başaramayan beceriksiz bağcıları dövmeyi de çok seviyorum... Bunun yanı sıra, üzümünü yediğim bağın bağcısı da her zaman için umurumdadır.
Erbil Göktaş - Bırak "bağcıları" dövmeyi; sonuçta onlar da "emekçi" kardeşlerimizdir.
Hilmi Bulunmaz - Sen, işçi sınıfı kültürünü, emekçi kitlenin anlamını çarpıtmak için elinden geleni yapıyorsun be Erbilciğim... Ben, can sıkıntımı gidermek için, bazen Nevizade Sokağı'nda kafa çeken, bazen de işçi sınıfı edebiyatıyla kendi kendini tatmin eden biri değilim. Ben, en azından, "Türk Tiyatro Köyü" içerisinde sağlam bir duruşu bulunan sosyalist bir sanatçıyım. Ben, tiyatro adına yaptıklarımdan daha çok, (burjuvazinin kucağına asla oturmamak için) yapmadığım işlerden de sorumlu bir sosyalistim. Hiçbir zaman için, sosyalizmle dalga geçilmesini bağışlayamam...
Erbil Göktaş - Diyorsun ki;
HİLMİ BULUNMAZ: Senin bana gönderdiğin e-postanın geldiği gün, senin dergin Mephisto Kitabevi'ne kesinlikle gelmemişti!...
Hilmi Bulunmaz - Evet, gelmemişti. Sen bana, 6 Şubat 2013 tarihinde e-posta gönderdin ve senin dergin, ancak 7 Şubat 2013 tarihinde Mephisto Kitabevi'nin bilgisayar kayıtlarına giriş yaptı.
ERBİL GÖKTAŞ: Ben senin bana öfkeyle, "Ha siktir git be, düpedüz YALAN söylüyorsun!" dediğin gibi "küfür" etmeyeceğim; sadece e.postanın geldiği gün bir taksiye atlayıp 10 dakika sonra Mephisto Kitabevi'ne gitmeni önereceğim.
Hilmi Bulunmaz - Ben sana, hiçbir zaman "Ha siktir git be, düpedüz YALAN söylüyorsun!" demedim. Şöyle söyledim:
"Asla doğru söylemiyorsun!... Senin yerine, karşımdaki, LİNÇ KAMPANYASI düzenleyen bir derginin alçak bir yöneticisi olsaydı, aynen şöyle söylerdim: 'Ha siktir git be, düpedüz YALAN söylüyorsun!'" (Bakınız: Hilmi Bulunmaz, Erbil Göktaş'ın suçlamasına çok ciddi yanıt verdi!)
HİLMİ BULUNMAZ: Erbil, biliyorsun ki, senin dergini basan Kayhan Matbaası'nı sana ben buldum. Ben, hem Kayhan Matbaası'na ve hem de Mephisto Kitabevi'ne sormadan, senin derginin yayınlanıp yayınlanmadığı konusunda herhangi bir fikre sahip olmuyorum.
Hilmi Bulunmaz - Evet, yineliyorum; senin daha iyi olanaklı bir matbaaya kavuşman için, son derecede dürüst karakterli kişilerin yönetimindeki Kayhan Matbaası'nı dergin için ben buldum. Evet, yineliyorum; Kayhan Matbaası ve Mephisto Kitabevi'ne sormadan bir kanaat geliştirmiyorum. Tabii ki, bu arada, tirajlar hakkında da Kayhan Matbaası'ndan gerçekçi rakamları sürekli olarak alıyorum.
ERBİL GÖKTAŞ: Sana e. posta gönderdiğim 6 ya da 7 Şubat'ta Yeni Tiyatro Dergisi raflardaki yerini çoktan almıştı.
Hilmi Bulunmaz - Sen, bana e-posta gönderdiğin 6 Şubat 2013 tarihinde, Yeni Tiyatro Dergisi, Mephisto Kitabevi'nin kapısından içeri bir adım bile atmamıştı. Senin yönettiğin Yeni Tiyatro Dergisi, Mephisto Kitabevi'ndeki bilgisayar kayıtlarına ancak 7 Şubat 2013 tarihinde girdi. Kitabevinin sorumlularından Aytekin öyle söyledi.
Erbil Göktaş - Biz dağıtımı yaptıktan sonra basın bültenlerini gönderiyoruz; bu "reklam verenlere" olduğu kadar, "okura" karşı olan sorumluluğumuzdandır.
Hilmi Bulunmaz - Sen, Yeni Tiyatro Dergisi'nin Şubat 2013 tarihli 46. sayısının basın bültenini bize 6 Şubat 2013 tarihinde gönderip, Mephisto Kitabevi'ne ancak 7 Şubat 2013 tarihinde bilgisayar kaydı yaptırabildin. Yani sen, "reklam verenlere" ve "okura" karşı sorumlu davranmadın. Sen sorumsuz davrandın!
Erbil Göktaş - Hele 8 Şubat'ta Yeni Tiyatro Dergisi, İstanbul'daki tüm satış noktalarındaki yerini çoktan almıştı.
Hilmi Bulunmaz - Çoktan almamıştı, bir gün önce yada o gün (8 Şubat 2013 tarihinde) almıştı. YALAN söylemekle birlikte, abartmayı da çok seviyorsun Erbilciğim... Buna hiç gerek yok ki!...
HİLMİ BULUNMAZ: Senin dergin yayınlanmadığı hâlde, sen yayınlanmış gibi yaparak, Hilmi Zafer Şahin, K. Lemi Bilgin ve Veysel Sami Berikan'ı inandırabilir, onları kandırabilirsin belki.
Hilmi Bulunmaz - Evet, aynı fikirdeyim. Çünkü onlar, devletten aldıkları maaşlarla rahat koltuklarında mışıl mışıl uyuyup göbek büyütüyorlar. Onlar, asla benim gibi çalışmak zorunda değiller... Onlar, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen kurumlarda kurum kurum kurulup, mışıl mışıl uyuyor!
ERBİL GÖKTAŞ: Biz ne adını verdiğin genel sanat yönetmenlerini, ne de seni "kandırmıyoruz"…
Hilmi Bulunmaz - Adını verdiğim genel sanat yönetmenlerini kandırmak kolay da, beni kandırmak zor bile değil, olanaksız!...
Erbil Göktaş - Sen, seni "mahkemelere" vermiş olanlara duyduğun "öfkeyle" bizi yargılamaya ve "bilgi sahibi olmadan fikir sahibi" olmaya devam edebilirsin.
Hilmi Bulunmaz - Ben, beni mahkemelere veren kişileri, hayat boyu bağışlamayacağım. Onlar, sınıflarının karakteri gereği öyle davranıyorlar; ben de, sınıfım gereği böyle davranıyorum. Benim, o zavallılarla, kişisel hiçbir sorunum yok. Benim, onlarla, sınıfsal sorunum var ve bu sorun, ölünceye dek sürecek tabii ki! Ayrıca, ben, ödünç alınmış lâflarla yapılan "bilgi - fikir" saçmalığına kulak asmam. Ben, herhangi bir konuya sonuna dek vâkıf olmadan yazı yazmam. Yanlış bir şey yazarsam da, adam gibi özür dilemesini gayet iyi bilirim. Erbil, sen, basın bültenini 6 Şubat 2013 tarihinde gönderdin ve Yeni Tiyatro Dergisi'nin Mephisto Kitabevi dergi / kitap bölümündeki bilgisayar kaydı 7 Şubat 2013 tarihinde yapıldı. Neden lâfı bu kadar dolandırıyorsun ki? Ha, bu arada, Mephisto Kitabevi sorumlularından Aytekin "pardon" diyebilecek gibi bir sürçmeye girerse, işin peşini asla bırakmam. Bu iş, sakız gibi uzar da uzar! Sakın ola ki, "bu konuda beni hiç uyarmadın" deme!!!...
HİLMİ BULUNMAZ: Bırak daha önceki sayıları bir yana, daha bu sayıyı (Şubat 2013 tarihli 46. sayı) bana 8 Şubat 2013 günü ulaştırdın. Yani, bir haftada 8 gün değil de, 7 gün olduğuna göre,"her ayın ilk haftası" lâfı asla ve kesinlikle doğrulanmamış oluyor. -Bakınız:
İletişim kuramadığımız için, "Neden yüzünü Yeni Tiyatro Dergisi ile kapattın?" sorusunu soramadığımız Fikriye Bulunmaz, bu derginin Şubat 2013 tarihli 46. sayısının Bulunmaz Tiyatro - İstanbul'a dün (8 Şubat 2013 Cuma günü) geldiğini bize e-postayla haber verdi!...-
Hilmi Bulunmaz - Evet, öyle oluyor... Okuru yanıltıyorsun...
ERBİL GÖKTAŞ: Evet, doğrudur, Yeni Tiyatro'yu sana 7'sinde gönderdik, 8'inde "eline" ulaştı.
Hilmi Bulunmaz - Rakamlar aldatmaz. Rakamlar doğru söyler!
Erbil Göktaş - Ancak sen o tarihlerde Türkiye'de olmadığın için döndüğünde göndermeyi düşünüyorduk; yani bütün iyi niyetimizle sana e.posta atarak bilgilendirdiğimiz halde, "nezaketsiz" yayınlarına devam ettiğin için biz de dergi önceden çıktığı halde göndermemiştik, senin yayınlarından bıkınca "geri dönebilir" riskini de göze alarak gönderdik ve bunu e.postayla sana da bildirdik.
Hilmi Bulunmaz - Ben, Yeni Tiyatro Dergisi'nin her sayısından neden bir tane değil de, beş tane satın alıyorum ki Erbil kardeşim?
Ben yurt dışına çıktığımda, Yeni Tiyatro Dergisi'nin nüshalarını benim dışımda başkalarının okumalarında ciddi sakınca mı var?
Ben yurt dışından döner dönmez, beş dergiyi ayrı ayrı, döne döne mi okumalıyım, yoksa üst üste koyup saatlerce seyretmeli miyim?
Ben, Bulunmaz Tiyatro - İstanbul ve Sosyalist OYUN Dergisi'nin sahibiyim. Benim çevremde onlarca tiyatro sanatçısı insan var!...
Sen henüz hak etmediğin için, şimdilik kaydıyla Yeni Tiyatro Dergisi'nin her sayısından yalnızca beş tane satın alıyorum...
Sen, Yeni Tiyatro Dergisi'ni daha nitelikli ve daha da önemlisi tam zamanında yayınlamaya başla, her sayısından en az on tane satın almaya şimdi buradan söz veriyorum. Ancak, senin dergin de, diğer tiyatro dergileri gibi, hiçbir zaman için tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde asla ve kesinlikle yayınlanamıyor ki!
Ben, sana karşı nezaketsiz davranmadım, sadece temkinli davrandım. Ben, okurlarıma, izleyicilerime, tiyatrodaki yoldaşlarıma, dergimdeki çıraklarıma asla ve kesinlikle yalan söyleyemem. Henüz 6 Şubat 2013 tarihinde yayınlanmamış bir dergiyi yayınlanmış gibi sunamam. Erbilciğim, sen, izin ver, bundan sonra Kayhan Matbaası'nın sahibi Ali, dergin çıktığı zaman bana postalasın. İnan olsun, onlarca yıldır arkadaşım, yoldaşım ve bütün yayın işlerimi gören Ali'ye çok güveniyorum.
Erbilciğim, benim yokluğumda, bana dergi göndermenin ne riski olabilir? Bu riskin nedenlerini anlatabilir misin canım kardeşim?
Ben işimin başında değilken, işimi 36 yıllık eşime teslim ettim...
Ben, bir haftalık nişanlıyken ve soyadlarımız aynı olmadığı için cezaevine alınmayan eşim, her koşulda beni ziyaret etmek için, askerlerin işkencelerini bile göze alarak, sürekli olarak Hasdal Cezaevi'nde hep "nöbet tutuyordu". Beni, devrim yolunda yalnız bırakmayan karım, inan olsun senin dergine hiçbir şey yapmaz. Canı gibi korur senin dergini. Ayrıca, senin derginin içeriğinden çok sıkılan eşim, yazar olmasına karşın, senin dergini zor, hem de çok zor okuyor. Bu nedenle, senin dergine elini bile sürmez. Ama mutlaka korur senin dergini inan olsun... Erbil, Kayhan Matbaası sahibi Ali'ye söyle, senin dergin çıkar çıkmaz hemen bana yollasın.
Bana gönderdiğin senin dergin neden sana geri gelsin ki? Sen de çok iyi biliyorsun ki, ben gözaltına alındığımda, mahkemelerim olduğunda bile iş yerlerimin tümü her zaman herkese açıktır!...
Ben, "kendin pişir kendin ye" anlayışında olan biri değilim. Benim çevremde onlarca, yüzlerce emekçi var. Bu emekçi kişilerin hemen hemen tümü "benim davam" için yaşamayı yeğleyen hoş insanlar.
Erbil Göktaş - Telefonda da sana bunu bildirdim, sanki bunlar olmamış gibi yayınlar yapman "üzücü"…
Hilmi Bulunmaz - Erbil, ben sana daha önce defalarca belirttim. Ben, sadece ikili görüşmelerden, "kol kırılır yen içinde kalır"lardan hiç hoşlanmıyorum. Sen, bana telefon yerine, yazıyla ulaş ve bu yazıları halk nazarında görünür kıl. Halk, tüyü bitmemiş yetim, her şeyi bilsin. Ben, telefon görüşmelerini pek önemsemiyorum, bu görüşmeleri olmamış gibi yapıyorum. Beni, halkın bilgi alma hakkı, emekçilerin güvenli geleceği ilgilendirir. Gerisi lâf-ı güzâf...
Erbil Göktaş - Ne diyeyim, "ip inceldiği yerden kopar" ama sen "en kalın" yerinden tutuyorsun.
Hilmi Bulunmaz - Ben, hangi ipi nasıl tuttuğumu bilmiyorum. Ayrıca durum gayet somut, hiç de soyutlamaya gereksinmiyor!...
HİLMİ BULUNMAZ: Dua et ki, imalı yayın yapıyordum. Artık imalı değil, imasız yayın yapacağım. Seni biraz olsun korumak için yaptığım imalı yayınlardan rahatsızlık duyduğuna göre, artık seni korumayan imasız yayınlar yapacağım.
Hilmi Bulunmaz - Evet, aynen öyle... Senin koruma isteğimin ardında, sadece ve yalnızca LİNÇÇİ olmaman yatıyordu. Ancak sen, korumasız çalışmayı yeğlediğine göre, doğacak durumlardan sen sorumlusun. Bundan sonra eleştirilerimi daha net yapacağım!
ERBİL GÖKTAŞ: "Korumak" buysa, beni hiç koruma sayın Bulunmaz; böyle bir "korumayı" reddediyorum.
Hilmi Bulunmaz - Tamam, tamam, anlaşıldı, asla korumam!...
Erbil Göktaş - Ama "nezaketi" de, "hakkaniyeti" de elden bırakma, olur mu?
Hilmi Bulunmaz - Olur! Neden olmasın?!!! Bu sözlerin hiçbir değeri yok... Bu sözler, tek başlarına kullanıldıklarında, hiçbir işleve sahip olamazlar... Senin için "nezaket" ne, "hakkaniyet" ne?
HİLMİ BULUNMAZ: Böyle bir soruyu Hilmi Zafer Şahin, K. Lemi Bilgin, Veysel Sami Berikan soramaz. Ancak ben sorarım.
Hilmi Bulunmaz - Evet, onlar hiçbir zaman için, hiçbir ciddi soru soramazlar. Onların sınıfsal yapıları buna asla izin vermez. Ancak ben, emekçi sınıf için, halkım için, tüyü bitmemiş için ömrümün sonuna dek hesap sorarım, soru sorarım, gittiğiniz yolun istikametini sorarım. Tiyatro köyünde benden kurtuluş yok!
ERBİL GÖKTAŞ: Onlar da sorabilir, kimseye "veremeyecek" hesabımız yok; niye soramasınlar ki; sözünü ettiğin tüm sanat yönetmenleriyle "iletişim" halindeyiz ve "her şeyi" konuşabiliyoruz.
Hilmi Bulunmaz - Onlar, hiçbir şey soramazlar. Onlar, hiçbir zaman soramazlar. Onlar, neyi, ne zaman soracaklarını bile doğru dürüst bilmezler! Her şeyi konuşabilirsiniz de, senin Yeni Tiyatro Dergisi'nin ve diğer tiyatro dergilerinin hiçbir zaman için tam zamanında, yani her ayın birinde yayınlanmaması konusu hakkında sana ve diğer dergi sahiplerinden hesap soramazlar. Çünkü onlar, kendi alın terleriyle kazandıklarını değil, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle, tam zamanında, yani ayın tam tamına birinde yayınlanmayan tiyatro dergilerine, ayın birinde, ikisinde, üçünde, dördünde, beşinde, altısında oynanan oyunların programlarını vermelerine karşın, bu dergiler hiçbir zaman için tam zamanında yayınlamasa da, onların hiçbir şey asla ve kesinlikle umurlarında değildir. Onlar susarlar!...
Erbil Göktaş - Hatta bazen konu açılınca senden de bahsediyoruz.
Hilmi Bulunmaz - Benden bahsetmek sizin hoşunuza gidebilir de, benim pek hoşuma gitmez. Hiçbir zaman için, tam zamanında yayınlanmayan tiyatro dergilerine reklâm vermelerine karşın, hiçbir sorumluluk bilinci taşımayan tiyatro yöneticilerinin benim adımı ağızlarına almalarından haz etmem. Onlar hep canımı sıkar.
Erbil Göktaş - Senin dergilerini "ayın birinde" göndermeye çalışırız; ancak kargoyu dergi dağıtıldıktan sonra gönderiyoruz; yani derginin dağıtılmasıyla senin eline kargoyla gelmesi arasında 2-3 günlük "gecikme" olabilir.
Hilmi Bulunmaz - Ben bu hesaptan hiç anlamam... Kayhan Matbaası sahibi Ali'ye görev ver. O benim çok yakın arkadaşımdır. Yeni Tiyatro Dergisi yayınlanır yayınlamaz derhal bana gönderir yada ben, ikide bir Kayhan Matbaası'na telefon etmek zorunda kalırım. Yeni Tiyatro Dergisi, benim saptamama göre, ayın yedisinde yayınlandı ve bana ayın sekizinde geldi. Bu iyi bir hız. Daha iyisi Şam'da kayısı... Ancak, ben, bunun peşinde değilim. Ben, derginin ayın tam birinde yayınlanmasının peşindeyim!...
Erbil Göktaş - Dediğim gibi, dergiyi çıktığı gün almak istersen, sana e.posta attıktan 10 dakika sonra Mephisto Kitabevi'ne gidip edinebilirsin.
Hilmi Bulunmaz - Erbilciğim, biliyorsun ki, sen, bana e-posta gönderdiğinde, ben, Petersburg'daydım. Ancak, benim, otuz altı yıllık bir eşim, otuz bir yaşında bir oğlum, yirmi bir yaşında bir kızım ve onlarca, yüzlerce yoldaşım var. Ben, tek başına yaşayan münzevî biri değilim. Benim tiyatrom, dergim, yayınevim, işyerim, hattâ onlarca işyerim var. Daha kapsayıcı, daha toplumsal düşün.
HİLMİ BULUNMAZ: Ancak ben, onlar gibi devlet parasıyla değil, kendi alın terimle tiyatro yapıyorum.
Hilmi Bulunmaz - Evet, aynen öyle... Ben, kendi alın terime önem veriyorum, devlete önem vermiyorum. Devleti sevmiyorum.
ERBİL GÖKTAŞ: İzlediğim kadarıyla yaklaşık iki yıldır, haftada sadece "üç saat" çalışma yapmak dışında, hadi buna "antrenman" diyelim, "tiyatro" yapmıyorsun, yapamıyorsun.
Hilmi Bulunmaz - Evet, Kültür Bakanlığı Çanağı yalayarak tiyatro yapacağıma, kanıksanmış biçimde tiyatro yapmıyorum!...
Evet, Efes Pilsen Tezgâhtarlığı yaparak kanıksanmış burjuva tiyatrosu yapacağıma hiç tiyatro yapmamayı yeğliyorum!...
Evet, resmî tiyatro kurumlarından reklâm adı altında avuç dolusu para (avanta, bahşiş, diş kirası, iane, ianşe, sadaka, sus payı, ulûfe) alıp tiyatro dergisi yayınlayacağıma yayınlamıyorum!...
Ayrıca, bu tür soruları şimdiye dek onlarca, belki yüzlerce kez soran LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin Kurucusu, Eski Sahibi, Şimdiki Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Şüpheli Sanık Davalı Mustafa Şükrü Demirkanlı da, aynı senin ağzınla bu soruları sormuş ve ben, ona ince ince yanıt vermiştim. Ona verdiğim yanıtları bul ve kendine uyarla. Belki canım isterse, buraya da, o yazıların linkini ekleyebilirim. Ben, burjuvazinin istediği gibi tiyatro yapacaksam (ki bunun dışına çıkmak çok zordur), hiçbir zaman için tiyatro yapmam daha iyi. Ayrıca, seninle ve senin gibi resmî kurumlardan beslenmesine karşın, hiçbir zaman dergisini tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde yayınlamayan dergicilere karşı savaşım vermek de, tiyatro sanatının hasıdır!...
Erbil Göktaş - "Paran" olduğu halde, bizim reklam gelirlerimizden 100 kat daha fazla para ayırabilecek durumun olduğu halde, ne bir dergi çıkarabiliyorsun, ne de "gösteri" yapabiliyorsun.
Hilmi Bulunmaz - İşte şimdi geldik zurnanın "zırt" dediği yere... Erbil, tiyatro bir iman işidir, para işi değildir. Türkiye tiyatrosunun kendine özgü bir kişiliği yok ki, ben, bu kişiliksiz tiyatro içerisinde kişilikli bir iş yapayım. Türk tiyatrosuna LİNÇÇİ alçaklar egemen.
Canım kardeşim Erbil, şimdiye dek yaptıklarımı ağır ağır, sakin sakin, yavaş yavaş anlatmaya çalışayım ki, okurlar da yararlansın:
3 Aralık 1972 tarihinde sahne sanatları etkinliğine başladım. Bu işimi gerçekleştirebilmek için, Turan Reis'le birlikte önce "Cırcır Böcekleri" ikilisini, ardından "Astronotlar" ikilisini oluşturduk...
Yetmişli yılların tam ortalarına gelirken Bayrampaşa Gençlik Merkezi'nde tiyatro çalışmaları başlatıp, tiyatro oyunları oynadık. Oynadığımız oyunlardan birinin adı da "Himmet'in Oğlu" idi. Ben, daha o dönemde, herhangi bir Shakespeare oyununda oynamak yerine, "Himmet'i Oğlu" ve benzeri oyunlarda oynamayı çok daha doğru buluyordum. Bayrampaşa Gençlik Merkezi'nde kurmuş olduğumuz tiyatrodan beş kuruş bile almamakla birlikte, bu tiyatro çalışmasının seçimlerine demokratik biçimde katılıyorduk.
O zamanlar Bayrampaşa Şehir Tiyatrosu da vardı ve biz, buradaki çalışmalardan da iyice yararlanıyorduk. İstanbul Şehir Tiyatrosu Bayrampaşa Sahnesi'nde, başta Haşmet Zeybek'in "Düğün Yada Davul" adlı oyunu olmak üzere birçok oyun oynanıyordu ve bu oyunlarda Zihni Küçümen, Zihni Göktay, Taner Barlas, Haşmet Zeybek gibi birçok "önemli oyuncu" oynuyordu. Bayrampaşa Gençlik Merkezi'nde bulunan Bayrampaşa Şehir Tiyatrosu'ndan çok şey öğrendik. "Merhaba Gösteri Topluluğu" ve bu topluluğun yöneticisi S. Günay Akarsu ile dirsek teması içerisinde olmayı da, bu binada elde ettik. Tüm bunlara, sosyalist sanat için katıldım!...
1977 yılından başlayarak "Halkın Yolu" siyasetiyle birlikte hareket edip, Tüm Halk Bilimleri Derneği bünyesinde Haşmet Zeybek'in yazdığı "Alpagut Olayı" adlı oyunu oynadık. 5 Ağustos 1978 tarihindeki Açık Hava'da oynadığımız oyunda, bu mekân tıklım tıklım dolmuş ve dışarıda birçok insan kalmıştı. Bu oyunu, sadece İstanbul'la sınırlı bırakmayıp, Anadolu'nun birçok yerine "turneye" gittik. Bolu / Kıbrısçık'ta oynadığımız oyundaki coşkuyu hayat boyu unutamam. Bu oyunu Haşmet Zeybek'e sorabilirsin...
İstanbul Akademik Sanat Topluluğu içerisinde edebiyat ve tiyatro ile ilgili işler yapıp, "Edebiyat Bölümü Başkanlığı" yürüttüm...
Onlarca tiyatro topluluğu bir araya gelerek, Amatör Tiyatrolar Birliği'ni kurduk. Bu konu hakkında bilgi almak istersen, Mehmet Esatoğlu'na danışıp, yeteri denli bilgi elde edebilirsin... Sonra 12 Eylül Faşizmi Darbesi ve hemen ardından gelen cezaevi günlerim!
Cezaevinden çıktıktan sonra, Ferhan Şensoy yönetimindeki Küçük Sahne'de iki sezon "Afitap'ın Kocası İstanbul"da oynadım.
Bilsak Tiyatro Atölyesi adına İstanbul Festivali için Ayla / Beklan Algan yönetiminde "Karar Ânı / Galileo Galilei/Jan Dark"ı yaptık.
Hasan Çınar'la birlikte Yedi Bölge Oyuncuları'nı kurup yönettik.
Çağdaş Devinim Tiyatrosu'nu kurdum: "Yaşam Bir Kavgadır"...
Basın Müzesi Tiyatro Bölümü'nü kurup, yüz oyuncu yetiştirdim.
Bulunmaz Tiyatro - İstanbul'u kurup, onlarca oyunu yüzlerce kez sunmanın yanı sıra, yüzlerce oyuncu, onlarca yazar yetiştirdim...
Ben, sizin anladığınız anlamda kendini gösteren değil, beynini çalıştıran yüzlerce, belki binlerce tiyatro sanatçısı yetiştirdim!
28 sayı yayınlanan MuM Kültür - Sanat Dergisi'ni kurup yönettim. Bu dergi nedeniyle birkaç kez basın savcısıyla karşı karşıya kaldık.
14 sayı yayınlanan Sevi Şiir Dergisi'ni kurup yönettim. Yasaklandı!
2 sayılık Burun Karikatür - Mizah Dergisi'ni kurdum. Yasaklandı!
Katırtırnağı Dergisi, Günebakan Dergisi, Görsel İzdüşüm Dergisi, kurup yönettiğim diğer dergilerden hemen aklıma gelen bazıları!...
Bulunmaz Yayıncılık'ı kurup, onlarca kitapla fuarlara katıldık!...
Sosyalist OYUN Dergisi'ni kurup, gençlerin sivrilmesini sağladım.
Ücretsiz oyunculuk ve yazarlık çalışmaları yaptırırken, yazarlara kitap bastırıp, onların ellerini ceplerine attırmadım. Örnekse Ozan Akgül'ün "Doğum" adlı oyun kitabını, "Erbil Göktaş Kitaplığı"ndan yayınlamama karşın parasını ben verdim. Amaç, yazarlara teşvik...
Oğuzcan Önver'e roman yazmayı öğretmekle yetinmeyerek, onun "TUTKAL" adlı romanını basıp, kitabın bütün parasını cebimden vermeme karşın, Oğuzcan'a sattığı kitapların parasını kuruşuna kadar teslim ettim ki, kendisinden beş kuruş katkı almadım. Ha bu arada, ben, ücretsiz olarak verdiğim kitapların baskı giderlerini yazarlarından ve çevirmenlerinden istemeyi asla ve kesinlikle kendime yediremem. Daha hangi birini yazayım canım kardeşim?
Onlarca, belki yüzlerce kez göz altına alındım... İşkence gördüm... Ülkeden kaçmam için her şey yapıldı... Ölüm tehditleri aldım...
Hakkımda LİNÇ KAMPANYALARI ve HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI düzenlendi. Coşkun Büktel'in "Theope" adlı
oyununu kendi yapıtlarımdan daha çok savunduğum için, tam tamına 1100 KİŞİLİK KİŞİLİKSİZ KİŞİ tarafından ölümcül bir ruhsal travmaya tabi tutulmak istendim Hangi birini sayayım.
Yeni Tiyatro Dergisi'nin her sayısına reklâm vermeyi sürdürdüm.
Yurt dışındaki işliklere, özellikle Hindistan'dakilere katılıyorum.
Her gün onlarca ciddi yazı yazıp, İnternet'te yayınladığım için, neredeyse yüze yakın davayla kucak kucağa yaşıyorum hâlâ...
LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin sahibi, LİNÇÇİ Kemal Aydoğan'ın eski patronu Shakespeare Çocuğu Nihat Haluk Bilginer'in icadı "Oyuncuların çoğu YAVŞAKtır genellikle..." kem sözüne yiğitçe karşı çıkan TEK KİŞİ olduğum için iki (rakamla 2) yıl hapisle yargılanıp altı (rakamla 6) ay hapisle cezalandırıldım!...
Talât Sait Halman Skandalı'nı TEK BAŞIMA ortaya çıkardım!
"Rosenbergler Ölmemeli Skandalı" sürecinde savaşım verdim!
Erbil Göktaş - Bırak kendini kandırmayı, kendinle bir yüzleşmeyi dene, e mi?..
Hilmi Bulunmaz - Ben, otuz bir çeker gibi tiyatro işleri yapan, mastürbasyon yapar gibi tiyatro dergisi çıkaran zavallılara asla ve kesinlikle benzemek istemiyorum. Ben patinaj yapmayı sevmem...
HİLMİ BULUNMAZ: …benim adım Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz. Ben, kendimin, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergileri savunabilecek düzeyde bir insanım.
ERBİL GÖKTAŞ: Ya bir de, "sosyalizm" adına kaval çalıp "maval" okuyorsun ya; bir süredir sayende aklıma takılan soruları sana da sormak istiyorum:
Hilmi Bulunmaz - Şimdiye dek sormadığın hatâ. Haydi sor sor!
Erbil Göktaş - 1) "kendimin, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergileri" hep gündeme getiriyorsun da, "çalışanların"(ın) ARTI DEĞERLERİ hakkında ne düşünüyorsun?...
Hilmi Bulunmaz - Kapitalizm, artı-değer üretmek zorundadır...
Erbil Göktaş - Örneğin dünyanın pek çok ülkesini geçtim, Türkiye'deki çalışanların(ın) "artı değerlerini" onlarla paylaşıyor musun?...
Hilmi Bulunmaz - Bana bak canım kardeşim; hiçbir işveren, elde ettiği bütün artı-değerleri çalışanlarıyla paylaşmaz. Eğer, sosyalizm, patronların işçilere acıyarak, onlara kıyak adı altında avuç dolusu para (avanta, bahşiş, diş kirası, iane, iaşe, sadaka, sus payı, ulûfe) vermesiyle oluşacağını sanıyorsan, çok büyük bir yanılgı içerisindesin. Henüz on beş yaşındaki yeni yetme bir devrimci sempatizan bile bilir ki, "hak verilmez, alınır"... Eğer, işçi sınıfı, kendindeki sınıf bilincini edinmez de, küçük burjuva dangalakların aydın hastalığının nesnesi olursa, sosyalizm inşa edilemez. Sovyetler Birliği'ndeki en önemli hastalıklardan biri de buydu. Eğer, emekçi kitle, birilerinin verdiği avantayla yaşamaya başlarsa, aynen, hiçbir zaman için tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde yayınlanmayan dergi sahiplerinin resmî kurumlara yaslandığı gibi "Oblomov" hâline gelirler.
Ben, işçi yoldaşlarıma sadaka vermek yerine, onlara sınıf bilinci aşılıyorum.
Ben, devletten çanak yalamak yerine, kendi gücümle kurduğum küçük tiyatro evreninde, insanlara ücretsiz sanatsal çalışmalar yaptırıyorum. Hattâ işi öylesine ileri götürüyorum ki, "'Zengin Mutfağı' oyununu basan ülkücü kadınlar"a bile tiyatro yazısı yazdırıyorum.
Ben, kapitalist devlete değil, emekçi halka güveniyorum.
Erbil Göktaş - Vazgeçtim artı değerlerin paylaşılmasından, kapitalizmin "erken döneminde" olduğu gibi, (çokça mücadeleyle kazanılmış) "kimi hakları" ücretlere yansıtıyor musun?
Hilmi Bulunmaz - Vallahi Erbilciğim, "kibar olayım, ağzımı hiç bozmayayım" diyorum ama artık dayanamıyorum:
- Osuruktan tayyare selam söyle o yare...
- Tut sikinden vur duvara
- Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı...
Konumuzla ne ilgisi var şimdi bunun? Örnekse, henüz otuz yaşına gelmemiş ve oturduğu yerde çalışan Koray Aysak adlı işçime, yaklaşık olarak 2500 TL aylık veriyorum; sigortası ve öğle yemeği var, ayrıca yılda en az bir kez yurt dışına tatile yolluyorum, arada bir "içki" vs. kıyakları da yapıyorum. Sanırım, Koray Aysak yada bir başka işçim, bir tiyatro dergisinde bu paranın çeyreğini bile alamaz.
Sahi, bugün senin yazarlarından Ömer Öztürk yanıma geldi ve senden doğru dürüst telif alamadığını söyledi, ben de kendisine "gönlümden kopan şeyi" verdim.
Sen, Hilmi Zafer Şahin'den, K. Lemi Bilgin'den, Veysel Sami Berikan'dan ve benzerlerinden reklâm parası alırken, neden yazarlarına telif vermiyorsun ki Erbilciğim?!!!
Erbil Göktaş - Örneğin biz de "vergi" ödemekten, vergi yükünün ağırlığından, dergimize katkı sunan yazarlarımıza çok istediğimiz halde "telif ücreti" ödeyemiyoruz.
Hilmi Bulunmaz - Çok istesen "telif ücreti" ödersin. Demek ki, ödemek istemiyorsun. Çünkü sen, işçi sınıfının mutluluğu için değil, kendi mutluluğun için yaşıyorsun. Senin yazarlarından Ömer Öztürk, iki yıl önce benim dergimde yazı yazdığında, kendisine, onun için anlamı olan değerde bir "telif ücreti" veriyordum. Çünkü ben, yazarlara, yaşamını sağlayacak güçleri yoksa, "telif ücreti" ödenmesinden yanayım. Ben ödüyorum...
Erbil Göktaş - Yani onların artı değerlerinin "gönüllü" katkılarıyla dergimizi ancak çıkarabiliyoruz.
Hilmi Bulunmaz - Çıkarma! Çıkarma!! Çıkarma!!! Çıkarma!!!... Çı-kar-ma!!!!!! Kimin umurunda... Benim hiç umurumda değil...
Erbil Göktaş - Sizin için de "böyle" bir durum mu söz konusu acaba?
Hilmi Bulunmaz - Bizdeki insanlar, bizdeki sanat çalışmaları yürütenler, demokrat, devrimci, komünist, sosyalist insanlar... Bize yazı yazan ülkücüler bile, işsiz güçsüz takımından değil, emekçilerden oluşuyor. Bizdeki hiçbir kimse devlet çanağı yalamayı asla ve kesinlikle sevmiyor.
Erbil Göktaş - Bu konuda benim olduğum kadar dürüst açıklamalarda bulunabilir misiniz acaba?
Hilmi Bulunmaz - Sahi Erbilciğim, bana gönderdiğin bu yazıları neden kendi sitende, kendi derginde yayınlayacak kadar dürüst davranmıyorsun. Neden sitende bulunan bazı yazılar buhar olup gitmiş. Neden sitende bulunan bazı yazılar siliyorsun? Yanıyorsam, daha şimdiden özür dilerim. Henüz derginin tirajı konusunda bir araştırma yayınlamadım. Ancak, Kayhan Matbaası ile iyi bir ilişki geliştir yada bu matbaadaki Sezgin'in tiraj konusundaki dilini tut. Yoksa ben, kendimi tutamayacağım. Erbil, sahi, sen ne kadar dürüstsün? Kapitalizm içerisinde özgür olduğunu sanan herhangi bir kişi özgür olabilir mi? Erbilciğim, matbaadan aldığın faturalara çok dikkat et! Hani bir gün, Hilmi Zafer Şahin, K. Lemi Bilgin, Veysel Sami Berikan ve benzerleri de, benim gibi dürüst davranmayı düşünüp, matbaayı basıp, matbaada kaç tane dergi basıldığını öğrenebilirler!!! Bana sosyalizm dersleri vereyim derken, matbaadaki dergilerin tirajının anlaşılmasına neden olma!!! Benim için en yüce değen olan sosyalizmle taşak geçildiğinde, senin hakkında kurguladığım tüm koruganları, tüm korumaları hızla, hem de şimşek hızıyla kaldırırım. Lütfen, benim dünya görüşüm sosyalizmle taşak geçme!!!...
Erbil Göktaş - 2) Anapara (sermaye) "sıçrama yapmak için 'karapara'ya gereksinim duyar" diye bir "şeyler" kalmış aklımda çok eski zamanlardan?...
Hilmi Bulunmaz - Bak Erbilciğim, her şeyi söylesen de, bunu bana yapmayacaktın! ANAPARA / KARAPARA sözcükleri çok imgesel. Ancak, benimle ilgili bir yazıda bu sözler kullanıldığında, ben buradan, Hilmi Zafer Şahin'e, K. Lemi Bilgin'e, Veysel Sami Berikan'a ve diğerlerine seslenmek zorunda kalırım:
"GİDİN VE KAYHAN MATBAASI'NDA YAYINLANAN YENİ TİYATRO DERGİSİ NÜSHALARINI TEK TEK SAYIP, TİRAJI KAÇ OLAN BİR DERGİYE REKLÂM VERDİĞİNİZİ ÖĞRENİN, YOKSA SİZLERİ DE (KOŞULLAR OLUŞTUĞUNDA) YARGILATABİLİRİM!!!"
Erbil Göktaş - Bu konuda "söyleyeceklerin" olabilir mi?...
Hilmi Bulunmaz - Tabii ki, "söyleyeceklerim" olabilir: Örnekse sen, 500 tane bastırdığın Yeni Tiyatro Dergisi için, Kayhan Matbaası'ndan 1000 yada 1500 tane basılmış gibi bir fatura alırsın, "ANAPARA / KARAPARA" diyalektiğini kurmuş olursun. Biliyorsun ki, rüşvetin belgesi olmadığı gibi karşılıklı anlaşmalarla KARAPARANIN da belgesi olmaz.
Erbil Göktaş - Sonuçta "sosyalist" de olsan, sen de "kapitalistsin" ya?...
Hilmi Bulunmaz - Evet, ben kapitalistim. Ben, hiçbir zaman devrim olmayacakmış gibi kapitalist, yarın devrim olacakmış gibi sosyalistim. Ancak, ben, Kayhan Matbaası'na ne zaman bir dergi, kitap bastırsam, tirajı aynen yazdırıyorum. Hile yapmıyorum. 500 tane dergi bastırdığım zaman, hiçbir zaman için faturaya 1000 yada 1500 yazdırmıyorum. Bence, sen, en kısa zamanda matbaanı yada tirajını değiştir. Bu ANAPARA / KARAPARA meselesi beni çok kızdırdı. Bunu bilmeni isterim.
Erbil Göktaş - Beni bu konularda "biraz" aydınlatabilir misin?
Hilmi Bulunmaz - Seni, aydınlatmam için, Kayhan Matbaası'ndaki muhasebeci Sezgin'i ikna etmem gerekecek. "Aman abi, Erbil'e ayıp olur!" lâflarını artık asla dinlemem. Bana, hiçbir kimse "ANAPARA / KARAPARA" muhabbeti yapamaz. Buna asla izin vermem. Bunun özrünü bile kesinlikle kabul etmem. Sen, çok büyük bir şansını kaybettin Erbilciğim.
Erbil Göktaş - Kötü bir "niyetim" yok, benim gibi pek çok kişinin "teorik" olarak edindiği bu "bilginin" , senin gibi işin "pratik" kısmında "alın teri" akıtan "sosyalist" bir tanıdığım aracılığıyla aydınlanmak istiyorum sadece.
Hilmi Bulunmaz - Sosyalizm, taşak geçilecek bir konu değildir. Sosyalizm tartışılırken taşak kebabı yapılmaz. Sosyalizm kavramı gündemdeyken taşaklarla oynanmaz. Benim elli sekiz yıllık ömrümde inşa ettiğim bir dünya görüşü üzerinden benimle taşak geçilmesinden asla ve kesinlikle hoşlanmam!
Erbil Göktaş - 35 yıldır çalışıyorum, babam da 40 yıl çalıştı ancak bir "sermaye birikimi" oluşturamadık; deneyimleriniz ışığında bu konuda neler önerebilirsiniz?...
Hilmi Bulunmaz - Dürüst olmanı önerebilirim. ANAPARA / KARAPARA işlerine bulaşmamanı önerebilirim. Tiraj konusunda kötü emellerine Kayhan Matbaası'na alet etmemeni önerebilirim.
Erbil Göktaş - "Halkımızın ve tüyü bitmemiş yetimin" hakkını yemeden tabii ki!...
Hilmi Bulunmaz - Evet, tabii ki, halkımızın ve tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemeden, yani matbaada fatura şişirmeden!!!
Erbil Göktaş - Biraz da bu "konuları" ele alsak, "kıymetli" eleştirilerinizle olduğu kadar (saldırılarınızla değil) değindiğim konulardaki "pratik" eksikliğimi giderecek bilgilendirmelerde bulunursanız, çok sevineceğim.
Hilmi Bulunmaz - Erbilciğim, ANAPARA / KARAPARA diyalektiğini sen benden kat be kat iyi biliyorsun. Ancak, sen, büyük okyanusların değil, sığ derelerin adamısın. Sen ancak, gariban Kayhan Matbaası'na kafaya alabilirsin...
"Şenlikli" günler dileğiyle!…
"Şenlikli" günler efendim!...
Erbil Göktaş
Yeni Tiyatro Dergisi
Genel Yayın Yönetmeni ve "Emekçisi"
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
Erbil Göktaş - Not: Eleştirileriniz doğrultusunda, üzerime pek uymadığını söylediğiniz "Emekçi" sözünü tırnak içine aldım, umarım üzerime olmuştur. Hoş, uysa da, uymasa da, günümüz "kapitalist" ilişkileri içerisinde maalesef (!) bir "Emekçi" olduğumu belirtmek zorundayım. Mark yoksunu Marks'la, fabrikatör "engelli" Engels'in "uzlaşmaz" çelişkileri ve birlikteliğiyle; "emekçi dostu" kardeşim benim!...
Hilmi Bulunmaz - Not; "Emekçi" sözcüğü, emekçilerin ve sosyalistlerin üzerine yakışır. Erbilciğim, merak etme, tüm eleştirilerime karşın, senin dergine reklâm vermeye devam edecek, derginin her sayısından yine beşer tane satın alacağım. Ama ne olursun; benimle tartışırken, her türlü taşak geç de, sosyalizm konusunda asla ve kesinlikle taşak geçme!!!!
***
Ayrıca bakınız:
Erbil Göktaş'ın bize gönderdiği dergi kapak fotoğrafını sunuyoruz!
LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından www.tiyatronline.com sitesinin sahibi Enver Başar'la bu sitenin editörü LİNÇÇİ Yaşam Kaya, Yeni Tiyatro Dergisi'nin Şubat 2013 tarihli 46. sayısını ellerine alıp, bütün sayfalarını iyice okuyarak tam kavradılar mı?
Göktaş'ın e-postasını zamansızlık nedeniyle okumadan sunuyoruz
Hilmi Bulunmaz, Erbil Göktaş'ın suçlamasına çok ciddi yanıt verdi!
İşlerimizin yoğunluğu nedeniyle okuyamadan yayınlamak zorunda kaldığımız Yeni Tiyatro Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Sn. Erbil Göktaş'ın bu yazısını, işlerimiz durağanlaştığında yanıtlayacağız!
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, Beyoğlu Mephisto Kitabevi'ni
numaralı telefonundan arayıp, kitap bölümünü bağlayan 3 numaralı tuşa basarak, bu bölümün sorumlularından Aytekin ile görüşüp, Yeni Tiyatro Dergisi'nin Şubat 2013 tarihli 46. sayısının 7 Şubat 2013 tarihinde ekrana giriş yaptığını öğrendi!!!
***
Hilmi Bulunmaz
19 Şubat 2013
Erbil Göktaş, akademisyenliğinin yanı sıra, Yeni Tiyatro Dergisi Genel Yayın Yönetmenliği de yapan bir tiyatro esnafı... İçinde bulunduğu toplumsal koşullar ve akademik çevrenin insanın içini karartan tekdüzeliği nedeniyle, benim gibi düşünmek zorunda olmayan Erbil Göktaş, emekçi kitlenin, işçi sınıfının dünya görüşü bilimsel sosyalizmden yana değil, burjuva olamadığından, ilelebet küçük burjuva kalmak zorunda bulunan orta sınıfın bir bireyi olarak, tabii ki, tiyatro sanatının devrimci boyut kazanması için değil, bu sanatın durağanlaşması, yani olduğu gibi kalması için, başta sahte duygular mimarı Shakespeare olmak üzere, tiyatro sanatını statikleşen tabular önünde ceketinin önünü ilikleyerek, saygılı bir ruh hâli içerisinde, hayatını devam ettirebilme çabasıyla yaşayan bir kent adamı. Kasabayla kent arasındaki uyuşukluk hamağında bir şeyler yapmaya çalıştığı için, kendisini fazlasıyla önemseyen, dergisini gereğinden çok önemseyen Erbil Göktaş, kendi ölçülerine göre haklı olarak, herkesin, örümcek ağına tutsak olmuş ölü sinek gibi tiyatroculuk oynadığı bir süreçte, toplumsal işler yaptığı yanılsamasıyla soluk alıp verince, yaşadığını sanıyor...
İvan Gonçarov'un başyapıtı "Oblomov" adlı romana adını veren karaktere büyük bir benzerlik gösterse de, bir adım daha atıp, bir kent "Oblomov"u olarak entelektüelliğe de soyunan Erbil Göktaş, sözcükleri eğip bükmeye çalışarak, yazınsal bir cambazlık yapıyor. Tam tamına netleşmiş, ödün vermeme kararlılığında herhangi bir dünya görüşüne sahip olma becerisi olmadığı için, resmî tiyatro kurumlarının kanatları altında ağır ağır büyümeye çaba gösteren Erbil Göktaş, kendisine, okurlarına ve abonelerine tam olarak güvenemediği için, Hilmi Zafer Şahin'den, K. Lemi Bilgin'den, Veysel Sami Berikan'dan gelecek reklâm katkılarıyla dergisini yayınlayabiliyor. İşte bu nedenle, Hilmi Zafer Şahin'i, K. Lemi Bilgin'i, Veysel Sami Berikan'ı, şöyle ağız tadıyla, tokat gücüyle eleştirebilecek bir lezzetin tadına asla ve kesinlikle varamıyor...
Erbil Göktaş, her ne kadar LİNÇÇİ olacak alçak bir karakterde olmamakla birlikte, örnekse, İstanbul Devlet Tiyatrosu reklâm kulelerini işgâl eden ticarî kuruluşlara karşı net iki çift lâf etme yürekliliğini asla gösteremiyor yada "İstanbul Korsan Tiyatroları" Genel Sanat Yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu ve/ya Hilmi Zafer Şahin'le papaz olmamak için, "Rosenbergler Ölmemeli Skandalı" sürecinde, tıpkı bir korsan gibi davranan tiyatroya karşı ciddi bir biçimde eleştiri getiremiyor. Erbil Göktaş'la ilgili olarak örnekleri artırmak ve sayfalar dolusu örnek vermek olası. Ancak gereksiz!...
Yeni Tiyatro Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Erbil Göktaş, reklâm aldığı resmî tiyatro kurumlarının başında bulunan Hilmi Zafer Şahin'den, K. Lemi Bilgin'den, Veysel Sami Berikan'dan ve diğerlerinden hiçbir denetlemede bulunmadığı için, dergisini, hiçbir zaman için tam zamanında, yani resmî tiyatro kurumlarının programlarını duyurması gerektiği ayın tam tamına birinde çıkarmak yerine, ortalama olarak bir hafta sonra yayınlıyor. Bunu kendisi de itiraf ediyor. Erbil Göktaş, bu sallapatiliği gayet doğal bulduğu gibi, bizim de bunu doğal bulmamızı arzu ediyor. Ancak, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen resmî tiyatro kurumlarının yöneticileri Hilmi Zafer Şahin, K. Lemi Bilgin, Veysel Sami Berikan ve diğerleri, bu durumu ipine bile takmamış olsalar da, ben, bu ülkede doğmuş, bu ülkede çalışan, bu ülkede askerlik yapmış, bu ülkede işkence görmüş, bu ülkede vergi veren bir kişi olarak, bu duruma sonuna dek karşıyım. Ben, sadece ve yalnızca LİNÇÇİ tiyatro dergilerinin geç çıkmasını değil, LİNÇÇİ olmayan Erbil Göktaş'ın yayınladığı Yeni Tiyatro Dergisi'nin de geç çıkmasını asla ve kesinlikle benimsemeyen, içselleştirmeyen, kabul etmeyen, onaylamayan biriyim. Erbil Göktaş, hiçbir zaman için tam zamanında, yani ayın tam tamına birinde yayınlamadığı dergisinin bu durumunu eleştirdiğimde, susup oturacağına yada dergisini tam zamanında, yani ayın tam tamına birinde yayınlayacağına, beni YALANCI konumuna sürüklemek için yedi dereden kırk dokuz su getiriyor.
Yeni Tiyatro Dergisi Genel Yayın Yönetmeni ve akademisyen Erbil Göktaş'ın yazıp, bize e-posta kanalıyla göndermiş olduğu aşağıdaki yazısını ağır ağır okuyup, ince ince düşündükten sonra, şimdi de yavaş yavaş değerlendirip, şimşek hızıyla ve tek tek yanıtlıyorum...
Erbil Göktaş, benim okurlarımı kendi okurları gibi kavram fetişi içerisinde kıvranan yarım entelektüellerden oluşan bir küme sanmış olmalı ki, yazısına, komikleştirilmiş bir başlık atıvermiş:
"KAPİTALİZMİN KISKACINDAKİ 'SOSYALİST SANATÇI HİLMİ BULUNMAZ'A…"
Öncelikle, bu başlığa ciddi olarak çok büyük bir itirazım var. Ben, kendimi bildim bileli, hiçbir zaman için, kendimi "kapitalizmin kıskacındaki" biri olarak duyumsamadım. Sosyalist bir toplumda sosyalist sanatçı olmak, son derecede kolaydır. Ancak, önemli olan kapitalist toplumda sosyalist bir sanatçı olarak yaşayabilmektir... Sosyalist bir sanatçı, kendi için, kendi küçük çıkarları için asla savaşmadığından, "kapitalizmin kıskacındaki" sanatçı olmayan kişi ve kitlelere sürekli olarak öneri götürür. Öneri götürebilmek için de, kapitalist kuruluş ve kurumlarla ilişiğini keser... Devlet eliyle elde edilen gelirden pay almak yerine, kendi ürettikleriyle mücadele eder. Örnekse sosyalist bir sanatçı, bir tiyatro dergisi çıkarmayı planlarken, ilk işi "İstanbul Korsan Tiyatroları" Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin'den, Devlet Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni K. Lemi Bilgin'den, Kocaeli Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Veysel Sami Berikan'ndan ve diğer yöneticilerden "nasıl reklâm alınabilir" olasılığının peşine kesinlikle düşmez. Peki, Hilmi Zafer Şahin'den, K. Lemi Bilgin'den, Veysel Sami Berikan'dan ve diğerlerinden reklâm almadan tiyatro dergisi yayınlanamaz mı? Yayınlanabilir de, yayınlanmayabilir de! Ancak, bu saydığım kurumların başındaki kişilerden reklâm alındığında, kapitalizme karşı yayın yapılamaz. Örnekse, "Özdemir Nutku Skandalı", "Talât Halman Skandalı", LİNÇ KAMPANYASI, "Rosenbergler Ölmemeli Skandalı", "Zengin Mutfağı Skandalı" gerçek anlamda değil, "yasak savma" anlamında ele alınır. Yayınlar egemenlerin gönlüne göre yapılır!
Şimdi gelelim, her zaman uyguladığımız yöntemimize, yani Erbil Göktaş - Hilmi Bulunmaz diyaloğu ile yazımızı kurgulamaya...
Erbil Göktaş - Sayın Hilmi Bulunmaz,
Hilmi Bulunmaz - Buyurun Sayın Erbil Göktaş,
Erbil Göktaş - Madem "detektifliğe" soyundunuz, lütfen "görevinizi" hakkıyla yapın!...
Hilmi Bulunmaz - Ben, hiçbir zaman için, casusluk, dedektiflik, fitnecilik, gammazlık, ispiyonculuk, kovculuk yapmayı planlayıp uygulayacak, "İstanbul Korsan Tiyatroları" Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin'e, Devlet Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni K. Lemi Bilgin'e, Kocaeli Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Veysel Sami Berikan'a ve benzerlerine yaltaklanacak kadar devrimci karakterimi alçaltmayı aklımın ucundan bile asla ve kesinlikle geçirmedim.
Ben, hiçbir zaman için tam zamanında, yani ayın tam tamına birinde yayınlanmayan ve buna karşın, Hilmi Zafer Şahin'den, K. Lemi Bilgin'den, Veysel Sami Berikan'dan ve benzerlerinden reklâm almayı, yani bir tür kalpazanlık yapmayı içine sindiren tiyatro dergisi yöneticilerine karşı savaşım verirken, sadece ve yalnızca, benim, halkımın, emekçi kitlenin, işçi sınıfının, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen resmî tiyatro kurumlarının zerre kadar olsun zarar görmemesinin peşindeyim.
Ben, bu mücadelemi sürdürürken, Hilmi Zafer Şahin, K. Lemi Bilgin, Veysel Sami Berikan'la ve benzerleriyle birlikte değil, onlara karşı, onlara karşın, onlara karşıt bir iradeyle toplumsal yolculuk yapıyor, bilimsel sosyalizmin tiyatro kılgısını ve kuramını oluşturuyorum.
Eğer sen, akademisyen vitesli dergin Yeni Tiyatro Dergisi'ni, tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde, yani resmî tiyatro kurumlarının oyun programlarını gerektiği gibi, senin resmî tiyatro kurumlarının yöneticileri Hilmi Zafer Şahin'e, K. Lemi Bilgin'e, Veysel Sami Berikan ve benzerlerine söz verdiğin gibi yayınlayacak bir duruma getirirsen, tabii ki, yasalardan doğan hakkını elde eder ve tabii ki, bu kurumlardan hak ettiğin paraları ananın ak sütü gibi alırsın.
Ancak, senin ve LİNÇÇİ tiyatro dergi yöneticilerinin hiçbirinin tiyatro dergileri, hiçbir zaman için tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde asla ve kesinlikle yayınlanmıyor. Zamanında yayınlanmayan bütün bu tiyatro dergisi yöneticilerinin tavırları, karşılıksız para basan KALPAZAN kişilerin tavrına çok benziyor.
Erbil kardeşim benim, sen, LİNÇÇİ olmadığın, LİNÇÇİ olmama uyanıklığını göstermeyi becerebildiğin için, şimdiye kadar, sana birazcık olsun hoşgörülü davranıyordum. Ancak, bundan böyle, seni de diğerleri gibi değerlendirip, hem Yeni Tiyatro Dergisi'ni bastırdığın Kayhan Matbaası'ndan, bu matbaanın sahibi Ali ile bu matbaanın muhasebe sorumlusu Sezgin'den ve hem de Mephisto Kitabevi'nden, bu kitabevinin dergi / kitap bölümü sorumlusu Aytekin'den, Yeni Tiyatro Dergisi'ni milim milim izlemeyeceğim...
Erbil Göktaş - "Bulunmaz, Volga Nehri kıyısındaki Volga Oteli'nde...",
Hilmi Bulunmaz - Evet, Volga Oteli'ndeydim... Dünyanın neresini gezersem gezeyim, kendi kazandığım parayla geziyorum. Beni, herhangi bir resmî kurum, herhangi bir devlet kuruluşu, herhangi bir belediye beslemiyor. Ben, hiçbir zaman için, herhangi bir belediye başkanının verdiği uçak biletiyle herhangi bir çakma oyun izlemek için, herhangi bir sosyalizmi satan ülkenin çarpık tiyatro anlayışını övecek kadar yoldan çıkmadım. Böylesine demokrat, böylesine devrimci, böylesine komünist, böylesine Lenininst, böylesine Marksist, böylesine sosyalist bir karaktere sahip olmama karşın, yine de yineliyorum, ben her ne kadar karşı olsam da, resmî tiyatro kurumlarından hakkıyla reklâm parası alanlar, yani dergilerini tam zamanında, her ayın tam tamına birinde yayınlayanların da, Volga Oteli'nde kalacak kadar para kazanma hakları vardır kanısındayım. İki kişilik bir odanın bir geceliği sadece ve yalnızca seksen (rakamla 80) dolar. Otel, hem çok güzel ve hem şahane bir manzarası var. Sana ve diğer tiyatro dergisi yayınlayanlara da tavsiye ederim. Ancak, hiçbir zaman için tam zamanında, her ayın tam tamına birinde yayınlanmamasına, görevini layıkıyla yerine getirmemesine, karşılıksız para basan KALPAZAN gibi davranılmasına karşın, "İstanbul Korsan Tiyatroları" Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin'den, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü K. Lemi Bilgin'den, Kocaeli Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Veysel Sami Berikan'dan ve benzerlerinden reklâm parası alan kişilerin gezip tozmaları hiç hoşuma gitmez. Bu KALPAZANLIK durumunu bağışlayamam!
Erbil Göktaş - Petersburg’da,
Hilmi Bulunmaz - Rusya'nın her yeri güzel... Ama Petersburg kenti olağanüstü güzel bir yer. Petersburg'u gezmeyi, bu kentle adı anılan Ayn Rayd'ı, Dostoyevski'yi, Gogol'u, Gonçarov'u, Gorki'yi, Kropotkin'i, Puşkin'i, Tolstoy'u anlamayı sana ve tiyatro dergisi yayınlayan diğerlerine de tavsiye ederim. Ancak, öncelikle Yeni Tiyatro Dergisi'ni tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde yayınlamak koşuluyla... Yoksa, sana ve tiyatro dergisi yayınlayan diğerlerine, tabii ki, Hilmi Zafer Şahin'e, K. Lemi Bilgin'e, Veysel Sami Berikan'a ve benzerlerine çok kızarım ha!...
Erbil Göktaş - Kostrama'da
Hilmi Bulunmaz - "Kostrama'da" değil, "Kostroma'da";
"Roma" kentinden aklında kalsın! Kostroma, Rusya'nın küçük bir kenti ve Roma İtalya'nın başkenti! Bunlar zâten VİKİPEDİ'de var!
Erbil Göktaş - ve başka kentlerde fink ve hava atacağınıza size e.posta attığım tarihte İstanbul Beyoğlu'na çıkıp Mephisto Kitabevi'ne bir uğrayın; Yeni Tiyatro Dergisi'nin "yeni" sayılarını orada görürsünüz.
Hilmi Bulunmaz - Erbilciğim, tiyatro okurlarının ilgisizliğinden, tiyatro okurlarının bilgisizliğinden yararlanarak dezenformasyon yapıyorsun. Mephisto Kitabevi sahipleriyle ve özellikle dergi / kitap bölümü sorumlularıyla aramız gayet iyi. Onlarla sürekli olarak iletişim hâlindeyim. Onlar, asla ve kesinlikle YALAN kavramını sevmeyen insanlar. Sadece senin yayınladığın Yeni Tiyatro Dergisi'ni değil, bütün diğer tiyatro dergilerinin "hâl ve gidiş" seyrini de onlardan öğreniyorum. Onlar, YALAN bilmiyor.
"İstanbul Korsan Tiyatroları" Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin'den, Devlet Tiyatroları Genel Müdürü K. Lemi Bilgin'den, Kocaeli Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Veysel Sami Berikan'dan ve benzerlerinden reklâm alarak zar zor, çıkması gereken günden çok sonra çıkan senin yayınladığın Yeni Tiyatro Dergisi, 7 Şubat 2013 tarihinde Mephisto Kitabevi'nin bilgisayar kayıtlarına ancak girebildi. Biliyorsun ki, şubat yirmi sekiz çekiyor: 28-7= 21... Senin dergin, bu hesapla, sadece yirmi bir gün satışta kalacak. Reklâm aldığın Hilmi Zafer Şahin, K. Lemi Bilgin, Veysel Sami Berikan ve benzerleri, bu tür ince hesapları asla yapmazlar... Ama ben, ince hesap yapma uzmanıyım. Çünkü ben, halkın ve tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle sıcacık koltuklarda göbek büyütme alışkanlığı içerisinde olacak kadar "Oblomov" değilim...
Erbil Göktaş - Ben asla ve kesinlikle Yeni Tiyatro Dergisi çıkmadan, "basın bülteni" ve "kapağı" hiçbir yere göndermem.
Hilmi Bulunmaz - Erbilciğim, sen bana 6 Şubat 2013 tarihinde aşağıda sunduğum şu e-postayı gönderdin mi, göndermedin mi?...
"YENİ TİYATRO'NUN ŞUBAT 2013, 46. SAYISI YİNE 72 SAYFA, YİNE ÇOK DOLU ÇIKTI VE SATIŞ NOKTALARINA DAĞITILDI!....
Gelen Kutusu
erbil göktaş
6 Şubat (13 gün önce)
Kime: hayatiasilyazi., HAKAN, bana, Oktay, ÖMER, ÖMER, DİLEK, TOLGA, ŞİİR, Şükran, BELGİ, ECE, ece, SEVİM, imran, KEMAL, EMEL, NEDİM, TEVFİK, Lokman "
Hilmi Bulunmaz - Erbilciğim, sen bana 8 Şubat 2013 tarihinde aşağıda sunduğum şu e-postayı gönderdin mi, göndermedin mi?...
"YENİ TİYATRO DERGİSİ BUGÜN ADRESİNİZDE OLACAKTIR; ALACAK OLANLARI LÜTFEN BİLGİLENDİRİNİZ!
Gelen Kutusu
erbil göktaş
Kime: bana"
Erbil, ya sen YALAN söylüyorsun yada Mephisto Kitabevi'ndeki bilgisayar girişleri YALAN söylüyor!... Çünkü şunu tıklayınız:
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, Beyoğlu Mephisto Kitabevi'ni
numaralı telefonundan arayıp, kitap bölümünü bağlayan 3 numaralı tuşa basarak, bu bölümün sorumlularından Aytekin ile görüşüp, Yeni Tiyatro Dergisi'nin Şubat 2013 tarihli 46. sayısının 7 Şubat 2013 tarihinde ekrana giriş yaptığını öğrendi!!!
Erbil Göktaş - Öncelikle "okura" karşı sorumlu olduğum için bunu yapmam.
Hilmi Bulunmaz - Mephisto Kitabevi dergi / kitap bölümü sorumlularından Aytekin'e göre ve eşim Fikriye Bulunmaz'a göre okura karşı sorumlu davranmıyorsun. Çünkü şunu tıklayınız:
İletişim kuramadığımız için, "Neden yüzünü Yeni Tiyatro Dergisi ile kapattın?" sorusunu soramadığımız Fikriye Bulunmaz, bu derginin Şubat 2013 tarihli 46. sayısının Bulunmaz Tiyatro - İstanbul'a dün (8 Şubat 2013 Cuma günü) geldiğini bize e-postayla haber verdi!...
Erbil Göktaş - "Okur" Yeni Tiyatro'nun "çıktı" haberini gördüğünde Yeni Tiyatro "gerçekten" çıkmıştır ve Mephisto Kitabevi'nin hem İstiklal Caddesi'ndeki hem de Kadıköy'deki mağazalarında raflardaki yerini almıştır.
Hilmi Bulunmaz - Beyoğlu Mephisto Kitabevi dergi / kitap bölümü sorumlularından Aytekin, Yeni Tiyatro Dergisi'nin Şubat 2013 tarihli 46. sayısının 7 Şubat 2013 tarihinde ancak bilgisayar ekranına düştüğünü söylüyor!... Mephisto Kitabevi sorumlusu Aytekin yada Mephisto Kitabevi bilgisayarı YALAN mı söylüyor?
Erbil Göktaş - Bir zahmet, sen kendin çıkamasan bile, bir çalışanını, arkadaşını, "yoldaşını" gönder.
Hilmi Bulunmaz - Ben, eğer olağanüstü bir durum söz konusu değilse, tiyatro dergilerinin yayınlanıp yayınlanmadığını mutlaka kendim denetliyorum. Çünkü ben, tiyatro sanatının ahlâkından, namusundan, onurundan, şerefinden sorumlu tam donanımlı bir tiyatro sanatçısıyım. Ben, kendi işimi bir başkasına asla teslim etmemeye büyük bir özen gösteriyorum. Ancak ben yurt dışında olduğum zamanlar, tiyatro dergilerinin denetimi için, 36 yıldır birlikte olduğum eşim Fikriye Bulunmaz'ı, 3ı yaşındaki oğlum Cemal Bulunmaz'ı, 21 yaşındaki kızım Eylül Bulunmaz'ı yada tiyatrodaki bir yoldaşımı sorumlu tutuyorum. Eşim, Yeni Tiyatro Dergisi'nin 8 Şubat 2013 tarihinde elimizde olduğunu söylemekle birlikte, Yurtiçi Kargo poşetini de koruma altına almayı yeğlemiş...
Erbil Göktaş - Böylece Yeni Tiyatro Dergisi'ne "haksızlık" yapmak zorunda kalmazsın.
Hilmi Bulunmaz - Ben, Yeni Tiyatro Dergisi'ne yada çıkması gerektiği zamanda, yani her ayın tam tamına birinde çıkmayan herhangi bir tiyatro dergisine haksızlık yapmayı aklımın ucundan bile geçirmiyorum. Sen, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen resmî tiyatro kurumlarından, tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde dergi yayınlamak üzere söz vermene karşın, Yeni Tiyatro Dergisi'ni tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde yayınlamayarak, bana, halkıma, tüyü bitmemiş yetime karşı büyük haksızlık yapıyorsun. Tabii ki, bu konuda seni destekleyen, senin arkanda duran senin hiçbir zaman için tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde yayınlamayı başaramadığın Yeni Tiyatro Dergisi'ni bağırlarına basan Hilmi Zafer Şahin, K. Lemi Bilgin, Veysel Sami Berikan ve diğerleri var. Şimdilik sadece, yalnızca zaman sorununu gündeme getiriyorum. Daha sonraları da tirajları incelemeye başlayacağım...
Erbil Göktaş - Çünkü "okur" Yeni Tiyatro'nun "çıktı" haberini görüp de, kitabevlerinde derginin "yeni" sayısını görmemiş olursa bunu "hoş" karşılamam.
Hilmi Bulunmaz - Sen, bana, 6 Şubat 2013 tarihinde "Yeni Tiyatro Dergisi çıktı" diye e-posta gönderdin mi, göndermedin mi?
Ben, Mephisto Kitabevi dergi / kitap sorumlularından Aytekin'den derginin 6 Şubat 2013 tarihinde çıkmadığı bilgisini aldım. Tabii ki, sen, samimiyetimize güvenip, aynen şöyle bir söz söyleyebilirsin:
"Biz, nasıl olsa, seninle her zaman için telefonla olsun, yüz yüze olsun sürekli konuşuyoruz. Bana mı güveneceksin, Aytekin'e mi?"
Ben, somut gerçek neyse, ona güvenirim. Ben, delillere bakarım...
Ben, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerin nerelere kullanıldığının hesabını mutlaka sormak zorundayım... Yoksa, aynaya baktığımda kendi kendime nasıl hesap verebilirim; halkıma, tüyü bitmemiş yetime hangi yüzle hesap verebilirim?!...
Ben, seni yada diğer tam zamanında, her ayın tam tamına birinde yayınlanmayan tiyatro dergisi sahiplerini sahiplenirsem, halkım, tüyü bitmemiş yetim benden çatır çatır hesap sorup, beni yargılar.
Ben, benim aynada yansıyan sert suretimden, halkımın ve tüyü bitmemiş yetimin asla dinmeyen öfkesinden çok çok korkarım!...
Erbil Göktaş - Yani dergiyi en azından Mephisto Kitabevi'ne bıraktıktan sonra basın bültenlerini "basına" göndermekteyiz.
Hilmi Bulunmaz - Bence, durum bunun tam tersini gösteriyor. Basın bültenlerini "basına" gönderdikten sonra dergiyi Mephisto Kitabevi'ne bırakmışsın. Bilgisayar kayıtlarında 7 Şubat 2013 var...
Erbil Göktaş - Bu bilgiyi aklınızın en nadide köşesine lütfen yazınız, üç kağıtçılıkla, yalancılıkla işimiz olmaz.
Hilmi Bulunmaz - Bilgisayar ekranı görüntüsüne göre, üç kağıtçılıkla, YALAN söylemekle işiniz oluyor hâlâ!...
Erbil Göktaş - Onursuzca davranmaktansa gerekirse bu dergiyi çıkarmayız, çıkarmam.
Hilmi Bulunmaz - Zâten, herhangi bir tiyatro dergisi, sadece Hilmi Zafer Şahin'e, K. Lemi Bilgin'e, Veysel Sami Berikan'a ve benzerlerine yaslanarak yayınlanıyor, kendi olanaklarına, kendi okuruna ve abonelerine güvenerek yayınlanamıyorsa, bence yayınlanmamalı. Örnekse ben, senin, sizin kadar kıvrak bir zekâya sahip olmadığım için, adını saydığım kişilere sırtımı yaslamak yerine, dergimi aperiyodik yayınlamayı daha doğru buluyorum.
Erbil Göktaş - Senin de umurunda değilmiş zaten…
Hilmi Bulunmaz - Vallahi billahi hiç umurumda değil!...
Erbil Göktaş - Madem "polemik oyunu" çok seviyorsun, biz de oynayalım şu "oyunu" da senin de gönlün şenlensin; anlaşılan yılda 25-30 kez yaptığın "geziler" senin "ruhunu" şenlendirememiş; kasma kendini bu kadar; biraz "üzüm" ye!...
Hilmi Bulunmaz - Evet, "polemik oyun" çok sevdiğim bir tarz... Murat'ı da, Mustafa'yı da çağır, hep birlikte oynayalım... Bütün Türkiye tiyatrosunu çağır, onlarla da iyice oynayalım... LİNÇ KAMPANYASI için imza veren 1100 KİŞİLİK KİŞİLİKSİZ KİŞİ içerisindeki yoldaşlarını da çağır, hep birlikte oynayalım... Hattâ yazılarını, LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Şüpheli Sanık Davalı Mustafa Şükrü Demirkanlı'ya gönder ki, o da, zil takıp oynamaya katılsın... Hep birlikte gülelim, eğlenelim!...
Evet, ben, bütün dünyayı karış karış gezmeyi çok fazla seviyorum. Ayrıca, gittiğim her geziden binlerce dolarlık artıyla dönüyorum!... Anlayacağın, ülkeye döviz kazandırıyorum. Ben, üzüm yemeyi çok sevdiğim gibi, üzümleri doğru dürüst yetiştirmeyi başaramayan beceriksiz bağcıları dövmeyi de çok seviyorum... Bunun yanı sıra, üzümünü yediğim bağın bağcısı da her zaman için umurumdadır.
Erbil Göktaş - Bırak "bağcıları" dövmeyi; sonuçta onlar da "emekçi" kardeşlerimizdir.
Hilmi Bulunmaz - Sen, işçi sınıfı kültürünü, emekçi kitlenin anlamını çarpıtmak için elinden geleni yapıyorsun be Erbilciğim... Ben, can sıkıntımı gidermek için, bazen Nevizade Sokağı'nda kafa çeken, bazen de işçi sınıfı edebiyatıyla kendi kendini tatmin eden biri değilim. Ben, en azından, "Türk Tiyatro Köyü" içerisinde sağlam bir duruşu bulunan sosyalist bir sanatçıyım. Ben, tiyatro adına yaptıklarımdan daha çok, (burjuvazinin kucağına asla oturmamak için) yapmadığım işlerden de sorumlu bir sosyalistim. Hiçbir zaman için, sosyalizmle dalga geçilmesini bağışlayamam...
Erbil Göktaş - Diyorsun ki;
HİLMİ BULUNMAZ: Senin bana gönderdiğin e-postanın geldiği gün, senin dergin Mephisto Kitabevi'ne kesinlikle gelmemişti!...
Hilmi Bulunmaz - Evet, gelmemişti. Sen bana, 6 Şubat 2013 tarihinde e-posta gönderdin ve senin dergin, ancak 7 Şubat 2013 tarihinde Mephisto Kitabevi'nin bilgisayar kayıtlarına giriş yaptı.
ERBİL GÖKTAŞ: Ben senin bana öfkeyle, "Ha siktir git be, düpedüz YALAN söylüyorsun!" dediğin gibi "küfür" etmeyeceğim; sadece e.postanın geldiği gün bir taksiye atlayıp 10 dakika sonra Mephisto Kitabevi'ne gitmeni önereceğim.
Hilmi Bulunmaz - Ben sana, hiçbir zaman "Ha siktir git be, düpedüz YALAN söylüyorsun!" demedim. Şöyle söyledim:
"Asla doğru söylemiyorsun!... Senin yerine, karşımdaki, LİNÇ KAMPANYASI düzenleyen bir derginin alçak bir yöneticisi olsaydı, aynen şöyle söylerdim: 'Ha siktir git be, düpedüz YALAN söylüyorsun!'" (Bakınız: Hilmi Bulunmaz, Erbil Göktaş'ın suçlamasına çok ciddi yanıt verdi!)
Erbil, düpedüz YALAN söylüyorsun! Erbil, tiyatro okurlarını belki kandırabilirsin, ama beni asla kandıramazsın. Ben, somut belge göstererek, senin YALAN söylediğini dile getiriyorum. Sen ise, söylediğim sözleri cımbızlayarak, söylemi kuşa çevirerek, gerçeği gizleyip, YALAN söylüyorsun. Ben, sana değil, "Senin yerine, karşımdaki LİNÇ KAMPANYASI düzenleyen bir derginin alçak bir yöneticisi"ne "Ha siktir git be, düpedüz YALAN söylüyorsun!" diyorum. Sen ise, kendini "LİNÇ KAMPANYASI düzenleyen bir derginin alçak bir yöneticisi" olarak duyumsayıp, sana küfrettiğimi belirtiyorsun. Erbilciğim, neden YALAN söylüyorsun? Neden, neden, neden?!!! Seni de, LİNÇ kervanına katmam için mi, böyle bir çaba harcıyorsun?!!!
Erbil Göktaş - Gittiğinde de, tırnak içindeki sözün ilk kısmını ünleyerek, "çıkmış be!" diye sevinerek şenleneceğini umuyorum.
Hilmi Bulunmaz - Senin dergin tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde yayınlanırsa "ikimize" yakışır, yayınlanmazsa "tikimize" yakışır... Ben, sana ve diğer tiyatro dergisi yayıncılarına, "dergilerinizi tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde yayınlayın" derken, "tüm tiyatro izleyicilerini, tiyatro okurlarını, tiyatro oyuncularını, tiyatro yöneticilerini... asla kandırmayın" önerisinde bulunuyorum. Yani "helal para kazanın" diyorum...
"Yeni Tiyatro Dergisi, tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde yayınlanırsa, tüm tiyatro âşıkları gibi, biz, ikimiz de sevineceğimiz için, 'ikimize' yakışır, zamanında yayınlanmazsa, hiç kimse sevinemeyeceği için, tabii ki, 'tikimize' yakışır" diyorum.
"Yeni Tiyatro Dergisi, tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde yayınlanırsa, tüm tiyatro âşıkları gibi, biz, ikimiz de sevineceğimiz için, 'ikimize' yakışır, zamanında yayınlanmazsa, hiç kimse sevinemeyeceği için, tabii ki, 'tikimize' yakışır" diyorum.
HİLMİ BULUNMAZ: Erbil, biliyorsun ki, senin dergini basan Kayhan Matbaası'nı sana ben buldum. Ben, hem Kayhan Matbaası'na ve hem de Mephisto Kitabevi'ne sormadan, senin derginin yayınlanıp yayınlanmadığı konusunda herhangi bir fikre sahip olmuyorum.
Hilmi Bulunmaz - Evet, yineliyorum; senin daha iyi olanaklı bir matbaaya kavuşman için, son derecede dürüst karakterli kişilerin yönetimindeki Kayhan Matbaası'nı dergin için ben buldum. Evet, yineliyorum; Kayhan Matbaası ve Mephisto Kitabevi'ne sormadan bir kanaat geliştirmiyorum. Tabii ki, bu arada, tirajlar hakkında da Kayhan Matbaası'ndan gerçekçi rakamları sürekli olarak alıyorum.
ERBİL GÖKTAŞ: Sana e. posta gönderdiğim 6 ya da 7 Şubat'ta Yeni Tiyatro Dergisi raflardaki yerini çoktan almıştı.
Hilmi Bulunmaz - Sen, bana e-posta gönderdiğin 6 Şubat 2013 tarihinde, Yeni Tiyatro Dergisi, Mephisto Kitabevi'nin kapısından içeri bir adım bile atmamıştı. Senin yönettiğin Yeni Tiyatro Dergisi, Mephisto Kitabevi'ndeki bilgisayar kayıtlarına ancak 7 Şubat 2013 tarihinde girdi. Kitabevinin sorumlularından Aytekin öyle söyledi.
Erbil Göktaş - Biz dağıtımı yaptıktan sonra basın bültenlerini gönderiyoruz; bu "reklam verenlere" olduğu kadar, "okura" karşı olan sorumluluğumuzdandır.
Hilmi Bulunmaz - Sen, Yeni Tiyatro Dergisi'nin Şubat 2013 tarihli 46. sayısının basın bültenini bize 6 Şubat 2013 tarihinde gönderip, Mephisto Kitabevi'ne ancak 7 Şubat 2013 tarihinde bilgisayar kaydı yaptırabildin. Yani sen, "reklam verenlere" ve "okura" karşı sorumlu davranmadın. Sen sorumsuz davrandın!
Erbil Göktaş - Hele 8 Şubat'ta Yeni Tiyatro Dergisi, İstanbul'daki tüm satış noktalarındaki yerini çoktan almıştı.
Hilmi Bulunmaz - Çoktan almamıştı, bir gün önce yada o gün (8 Şubat 2013 tarihinde) almıştı. YALAN söylemekle birlikte, abartmayı da çok seviyorsun Erbilciğim... Buna hiç gerek yok ki!...
HİLMİ BULUNMAZ: Senin dergin yayınlanmadığı hâlde, sen yayınlanmış gibi yaparak, Hilmi Zafer Şahin, K. Lemi Bilgin ve Veysel Sami Berikan'ı inandırabilir, onları kandırabilirsin belki.
Hilmi Bulunmaz - Evet, aynı fikirdeyim. Çünkü onlar, devletten aldıkları maaşlarla rahat koltuklarında mışıl mışıl uyuyup göbek büyütüyorlar. Onlar, asla benim gibi çalışmak zorunda değiller... Onlar, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle beslenen kurumlarda kurum kurum kurulup, mışıl mışıl uyuyor!
ERBİL GÖKTAŞ: Biz ne adını verdiğin genel sanat yönetmenlerini, ne de seni "kandırmıyoruz"…
Hilmi Bulunmaz - Adını verdiğim genel sanat yönetmenlerini kandırmak kolay da, beni kandırmak zor bile değil, olanaksız!...
Erbil Göktaş - Sen, seni "mahkemelere" vermiş olanlara duyduğun "öfkeyle" bizi yargılamaya ve "bilgi sahibi olmadan fikir sahibi" olmaya devam edebilirsin.
Hilmi Bulunmaz - Ben, beni mahkemelere veren kişileri, hayat boyu bağışlamayacağım. Onlar, sınıflarının karakteri gereği öyle davranıyorlar; ben de, sınıfım gereği böyle davranıyorum. Benim, o zavallılarla, kişisel hiçbir sorunum yok. Benim, onlarla, sınıfsal sorunum var ve bu sorun, ölünceye dek sürecek tabii ki! Ayrıca, ben, ödünç alınmış lâflarla yapılan "bilgi - fikir" saçmalığına kulak asmam. Ben, herhangi bir konuya sonuna dek vâkıf olmadan yazı yazmam. Yanlış bir şey yazarsam da, adam gibi özür dilemesini gayet iyi bilirim. Erbil, sen, basın bültenini 6 Şubat 2013 tarihinde gönderdin ve Yeni Tiyatro Dergisi'nin Mephisto Kitabevi dergi / kitap bölümündeki bilgisayar kaydı 7 Şubat 2013 tarihinde yapıldı. Neden lâfı bu kadar dolandırıyorsun ki? Ha, bu arada, Mephisto Kitabevi sorumlularından Aytekin "pardon" diyebilecek gibi bir sürçmeye girerse, işin peşini asla bırakmam. Bu iş, sakız gibi uzar da uzar! Sakın ola ki, "bu konuda beni hiç uyarmadın" deme!!!...
HİLMİ BULUNMAZ: Bırak daha önceki sayıları bir yana, daha bu sayıyı (Şubat 2013 tarihli 46. sayı) bana 8 Şubat 2013 günü ulaştırdın. Yani, bir haftada 8 gün değil de, 7 gün olduğuna göre,"her ayın ilk haftası" lâfı asla ve kesinlikle doğrulanmamış oluyor. -Bakınız:
İletişim kuramadığımız için, "Neden yüzünü Yeni Tiyatro Dergisi ile kapattın?" sorusunu soramadığımız Fikriye Bulunmaz, bu derginin Şubat 2013 tarihli 46. sayısının Bulunmaz Tiyatro - İstanbul'a dün (8 Şubat 2013 Cuma günü) geldiğini bize e-postayla haber verdi!...-
Hilmi Bulunmaz - Evet, öyle oluyor... Okuru yanıltıyorsun...
ERBİL GÖKTAŞ: Evet, doğrudur, Yeni Tiyatro'yu sana 7'sinde gönderdik, 8'inde "eline" ulaştı.
Hilmi Bulunmaz - Rakamlar aldatmaz. Rakamlar doğru söyler!
Erbil Göktaş - Ancak sen o tarihlerde Türkiye'de olmadığın için döndüğünde göndermeyi düşünüyorduk; yani bütün iyi niyetimizle sana e.posta atarak bilgilendirdiğimiz halde, "nezaketsiz" yayınlarına devam ettiğin için biz de dergi önceden çıktığı halde göndermemiştik, senin yayınlarından bıkınca "geri dönebilir" riskini de göze alarak gönderdik ve bunu e.postayla sana da bildirdik.
Hilmi Bulunmaz - Ben, Yeni Tiyatro Dergisi'nin her sayısından neden bir tane değil de, beş tane satın alıyorum ki Erbil kardeşim?
Ben yurt dışına çıktığımda, Yeni Tiyatro Dergisi'nin nüshalarını benim dışımda başkalarının okumalarında ciddi sakınca mı var?
Ben yurt dışından döner dönmez, beş dergiyi ayrı ayrı, döne döne mi okumalıyım, yoksa üst üste koyup saatlerce seyretmeli miyim?
Ben, Bulunmaz Tiyatro - İstanbul ve Sosyalist OYUN Dergisi'nin sahibiyim. Benim çevremde onlarca tiyatro sanatçısı insan var!...
Sen henüz hak etmediğin için, şimdilik kaydıyla Yeni Tiyatro Dergisi'nin her sayısından yalnızca beş tane satın alıyorum...
Sen, Yeni Tiyatro Dergisi'ni daha nitelikli ve daha da önemlisi tam zamanında yayınlamaya başla, her sayısından en az on tane satın almaya şimdi buradan söz veriyorum. Ancak, senin dergin de, diğer tiyatro dergileri gibi, hiçbir zaman için tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde asla ve kesinlikle yayınlanamıyor ki!
Ben, sana karşı nezaketsiz davranmadım, sadece temkinli davrandım. Ben, okurlarıma, izleyicilerime, tiyatrodaki yoldaşlarıma, dergimdeki çıraklarıma asla ve kesinlikle yalan söyleyemem. Henüz 6 Şubat 2013 tarihinde yayınlanmamış bir dergiyi yayınlanmış gibi sunamam. Erbilciğim, sen, izin ver, bundan sonra Kayhan Matbaası'nın sahibi Ali, dergin çıktığı zaman bana postalasın. İnan olsun, onlarca yıldır arkadaşım, yoldaşım ve bütün yayın işlerimi gören Ali'ye çok güveniyorum.
Erbilciğim, benim yokluğumda, bana dergi göndermenin ne riski olabilir? Bu riskin nedenlerini anlatabilir misin canım kardeşim?
Ben işimin başında değilken, işimi 36 yıllık eşime teslim ettim...
Ben, bir haftalık nişanlıyken ve soyadlarımız aynı olmadığı için cezaevine alınmayan eşim, her koşulda beni ziyaret etmek için, askerlerin işkencelerini bile göze alarak, sürekli olarak Hasdal Cezaevi'nde hep "nöbet tutuyordu". Beni, devrim yolunda yalnız bırakmayan karım, inan olsun senin dergine hiçbir şey yapmaz. Canı gibi korur senin dergini. Ayrıca, senin derginin içeriğinden çok sıkılan eşim, yazar olmasına karşın, senin dergini zor, hem de çok zor okuyor. Bu nedenle, senin dergine elini bile sürmez. Ama mutlaka korur senin dergini inan olsun... Erbil, Kayhan Matbaası sahibi Ali'ye söyle, senin dergin çıkar çıkmaz hemen bana yollasın.
Bana gönderdiğin senin dergin neden sana geri gelsin ki? Sen de çok iyi biliyorsun ki, ben gözaltına alındığımda, mahkemelerim olduğunda bile iş yerlerimin tümü her zaman herkese açıktır!...
Ben, "kendin pişir kendin ye" anlayışında olan biri değilim. Benim çevremde onlarca, yüzlerce emekçi var. Bu emekçi kişilerin hemen hemen tümü "benim davam" için yaşamayı yeğleyen hoş insanlar.
Erbil Göktaş - Telefonda da sana bunu bildirdim, sanki bunlar olmamış gibi yayınlar yapman "üzücü"…
Hilmi Bulunmaz - Erbil, ben sana daha önce defalarca belirttim. Ben, sadece ikili görüşmelerden, "kol kırılır yen içinde kalır"lardan hiç hoşlanmıyorum. Sen, bana telefon yerine, yazıyla ulaş ve bu yazıları halk nazarında görünür kıl. Halk, tüyü bitmemiş yetim, her şeyi bilsin. Ben, telefon görüşmelerini pek önemsemiyorum, bu görüşmeleri olmamış gibi yapıyorum. Beni, halkın bilgi alma hakkı, emekçilerin güvenli geleceği ilgilendirir. Gerisi lâf-ı güzâf...
Erbil Göktaş - Ne diyeyim, "ip inceldiği yerden kopar" ama sen "en kalın" yerinden tutuyorsun.
Hilmi Bulunmaz - Ben, hangi ipi nasıl tuttuğumu bilmiyorum. Ayrıca durum gayet somut, hiç de soyutlamaya gereksinmiyor!...
HİLMİ BULUNMAZ: Dua et ki, imalı yayın yapıyordum. Artık imalı değil, imasız yayın yapacağım. Seni biraz olsun korumak için yaptığım imalı yayınlardan rahatsızlık duyduğuna göre, artık seni korumayan imasız yayınlar yapacağım.
Hilmi Bulunmaz - Evet, aynen öyle... Senin koruma isteğimin ardında, sadece ve yalnızca LİNÇÇİ olmaman yatıyordu. Ancak sen, korumasız çalışmayı yeğlediğine göre, doğacak durumlardan sen sorumlusun. Bundan sonra eleştirilerimi daha net yapacağım!
ERBİL GÖKTAŞ: "Korumak" buysa, beni hiç koruma sayın Bulunmaz; böyle bir "korumayı" reddediyorum.
Hilmi Bulunmaz - Tamam, tamam, anlaşıldı, asla korumam!...
Erbil Göktaş - Ama "nezaketi" de, "hakkaniyeti" de elden bırakma, olur mu?
Hilmi Bulunmaz - Olur! Neden olmasın?!!! Bu sözlerin hiçbir değeri yok... Bu sözler, tek başlarına kullanıldıklarında, hiçbir işleve sahip olamazlar... Senin için "nezaket" ne, "hakkaniyet" ne?
HİLMİ BULUNMAZ: Böyle bir soruyu Hilmi Zafer Şahin, K. Lemi Bilgin, Veysel Sami Berikan soramaz. Ancak ben sorarım.
Hilmi Bulunmaz - Evet, onlar hiçbir zaman için, hiçbir ciddi soru soramazlar. Onların sınıfsal yapıları buna asla izin vermez. Ancak ben, emekçi sınıf için, halkım için, tüyü bitmemiş için ömrümün sonuna dek hesap sorarım, soru sorarım, gittiğiniz yolun istikametini sorarım. Tiyatro köyünde benden kurtuluş yok!
ERBİL GÖKTAŞ: Onlar da sorabilir, kimseye "veremeyecek" hesabımız yok; niye soramasınlar ki; sözünü ettiğin tüm sanat yönetmenleriyle "iletişim" halindeyiz ve "her şeyi" konuşabiliyoruz.
Hilmi Bulunmaz - Onlar, hiçbir şey soramazlar. Onlar, hiçbir zaman soramazlar. Onlar, neyi, ne zaman soracaklarını bile doğru dürüst bilmezler! Her şeyi konuşabilirsiniz de, senin Yeni Tiyatro Dergisi'nin ve diğer tiyatro dergilerinin hiçbir zaman için tam zamanında, yani her ayın birinde yayınlanmaması konusu hakkında sana ve diğer dergi sahiplerinden hesap soramazlar. Çünkü onlar, kendi alın terleriyle kazandıklarını değil, benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle, tam zamanında, yani ayın tam tamına birinde yayınlanmayan tiyatro dergilerine, ayın birinde, ikisinde, üçünde, dördünde, beşinde, altısında oynanan oyunların programlarını vermelerine karşın, bu dergiler hiçbir zaman için tam zamanında yayınlamasa da, onların hiçbir şey asla ve kesinlikle umurlarında değildir. Onlar susarlar!...
Erbil Göktaş - Hatta bazen konu açılınca senden de bahsediyoruz.
Hilmi Bulunmaz - Benden bahsetmek sizin hoşunuza gidebilir de, benim pek hoşuma gitmez. Hiçbir zaman için, tam zamanında yayınlanmayan tiyatro dergilerine reklâm vermelerine karşın, hiçbir sorumluluk bilinci taşımayan tiyatro yöneticilerinin benim adımı ağızlarına almalarından haz etmem. Onlar hep canımı sıkar.
Erbil Göktaş - Senin dergilerini "ayın birinde" göndermeye çalışırız; ancak kargoyu dergi dağıtıldıktan sonra gönderiyoruz; yani derginin dağıtılmasıyla senin eline kargoyla gelmesi arasında 2-3 günlük "gecikme" olabilir.
Hilmi Bulunmaz - Ben bu hesaptan hiç anlamam... Kayhan Matbaası sahibi Ali'ye görev ver. O benim çok yakın arkadaşımdır. Yeni Tiyatro Dergisi yayınlanır yayınlamaz derhal bana gönderir yada ben, ikide bir Kayhan Matbaası'na telefon etmek zorunda kalırım. Yeni Tiyatro Dergisi, benim saptamama göre, ayın yedisinde yayınlandı ve bana ayın sekizinde geldi. Bu iyi bir hız. Daha iyisi Şam'da kayısı... Ancak, ben, bunun peşinde değilim. Ben, derginin ayın tam birinde yayınlanmasının peşindeyim!...
Erbil Göktaş - Dediğim gibi, dergiyi çıktığı gün almak istersen, sana e.posta attıktan 10 dakika sonra Mephisto Kitabevi'ne gidip edinebilirsin.
Hilmi Bulunmaz - Erbilciğim, biliyorsun ki, sen, bana e-posta gönderdiğinde, ben, Petersburg'daydım. Ancak, benim, otuz altı yıllık bir eşim, otuz bir yaşında bir oğlum, yirmi bir yaşında bir kızım ve onlarca, yüzlerce yoldaşım var. Ben, tek başına yaşayan münzevî biri değilim. Benim tiyatrom, dergim, yayınevim, işyerim, hattâ onlarca işyerim var. Daha kapsayıcı, daha toplumsal düşün.
HİLMİ BULUNMAZ: Ancak ben, onlar gibi devlet parasıyla değil, kendi alın terimle tiyatro yapıyorum.
Hilmi Bulunmaz - Evet, aynen öyle... Ben, kendi alın terime önem veriyorum, devlete önem vermiyorum. Devleti sevmiyorum.
ERBİL GÖKTAŞ: İzlediğim kadarıyla yaklaşık iki yıldır, haftada sadece "üç saat" çalışma yapmak dışında, hadi buna "antrenman" diyelim, "tiyatro" yapmıyorsun, yapamıyorsun.
Hilmi Bulunmaz - Evet, Kültür Bakanlığı Çanağı yalayarak tiyatro yapacağıma, kanıksanmış biçimde tiyatro yapmıyorum!...
Evet, Efes Pilsen Tezgâhtarlığı yaparak kanıksanmış burjuva tiyatrosu yapacağıma hiç tiyatro yapmamayı yeğliyorum!...
Evet, resmî tiyatro kurumlarından reklâm adı altında avuç dolusu para (avanta, bahşiş, diş kirası, iane, ianşe, sadaka, sus payı, ulûfe) alıp tiyatro dergisi yayınlayacağıma yayınlamıyorum!...
Ayrıca, bu tür soruları şimdiye dek onlarca, belki yüzlerce kez soran LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin Kurucusu, Eski Sahibi, Şimdiki Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Şüpheli Sanık Davalı Mustafa Şükrü Demirkanlı da, aynı senin ağzınla bu soruları sormuş ve ben, ona ince ince yanıt vermiştim. Ona verdiğim yanıtları bul ve kendine uyarla. Belki canım isterse, buraya da, o yazıların linkini ekleyebilirim. Ben, burjuvazinin istediği gibi tiyatro yapacaksam (ki bunun dışına çıkmak çok zordur), hiçbir zaman için tiyatro yapmam daha iyi. Ayrıca, seninle ve senin gibi resmî kurumlardan beslenmesine karşın, hiçbir zaman dergisini tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde yayınlamayan dergicilere karşı savaşım vermek de, tiyatro sanatının hasıdır!...
Erbil Göktaş - "Paran" olduğu halde, bizim reklam gelirlerimizden 100 kat daha fazla para ayırabilecek durumun olduğu halde, ne bir dergi çıkarabiliyorsun, ne de "gösteri" yapabiliyorsun.
Hilmi Bulunmaz - İşte şimdi geldik zurnanın "zırt" dediği yere... Erbil, tiyatro bir iman işidir, para işi değildir. Türkiye tiyatrosunun kendine özgü bir kişiliği yok ki, ben, bu kişiliksiz tiyatro içerisinde kişilikli bir iş yapayım. Türk tiyatrosuna LİNÇÇİ alçaklar egemen.
Canım kardeşim Erbil, şimdiye dek yaptıklarımı ağır ağır, sakin sakin, yavaş yavaş anlatmaya çalışayım ki, okurlar da yararlansın:
3 Aralık 1972 tarihinde sahne sanatları etkinliğine başladım. Bu işimi gerçekleştirebilmek için, Turan Reis'le birlikte önce "Cırcır Böcekleri" ikilisini, ardından "Astronotlar" ikilisini oluşturduk...
Yetmişli yılların tam ortalarına gelirken Bayrampaşa Gençlik Merkezi'nde tiyatro çalışmaları başlatıp, tiyatro oyunları oynadık. Oynadığımız oyunlardan birinin adı da "Himmet'in Oğlu" idi. Ben, daha o dönemde, herhangi bir Shakespeare oyununda oynamak yerine, "Himmet'i Oğlu" ve benzeri oyunlarda oynamayı çok daha doğru buluyordum. Bayrampaşa Gençlik Merkezi'nde kurmuş olduğumuz tiyatrodan beş kuruş bile almamakla birlikte, bu tiyatro çalışmasının seçimlerine demokratik biçimde katılıyorduk.
O zamanlar Bayrampaşa Şehir Tiyatrosu da vardı ve biz, buradaki çalışmalardan da iyice yararlanıyorduk. İstanbul Şehir Tiyatrosu Bayrampaşa Sahnesi'nde, başta Haşmet Zeybek'in "Düğün Yada Davul" adlı oyunu olmak üzere birçok oyun oynanıyordu ve bu oyunlarda Zihni Küçümen, Zihni Göktay, Taner Barlas, Haşmet Zeybek gibi birçok "önemli oyuncu" oynuyordu. Bayrampaşa Gençlik Merkezi'nde bulunan Bayrampaşa Şehir Tiyatrosu'ndan çok şey öğrendik. "Merhaba Gösteri Topluluğu" ve bu topluluğun yöneticisi S. Günay Akarsu ile dirsek teması içerisinde olmayı da, bu binada elde ettik. Tüm bunlara, sosyalist sanat için katıldım!...
1977 yılından başlayarak "Halkın Yolu" siyasetiyle birlikte hareket edip, Tüm Halk Bilimleri Derneği bünyesinde Haşmet Zeybek'in yazdığı "Alpagut Olayı" adlı oyunu oynadık. 5 Ağustos 1978 tarihindeki Açık Hava'da oynadığımız oyunda, bu mekân tıklım tıklım dolmuş ve dışarıda birçok insan kalmıştı. Bu oyunu, sadece İstanbul'la sınırlı bırakmayıp, Anadolu'nun birçok yerine "turneye" gittik. Bolu / Kıbrısçık'ta oynadığımız oyundaki coşkuyu hayat boyu unutamam. Bu oyunu Haşmet Zeybek'e sorabilirsin...
İstanbul Akademik Sanat Topluluğu içerisinde edebiyat ve tiyatro ile ilgili işler yapıp, "Edebiyat Bölümü Başkanlığı" yürüttüm...
Onlarca tiyatro topluluğu bir araya gelerek, Amatör Tiyatrolar Birliği'ni kurduk. Bu konu hakkında bilgi almak istersen, Mehmet Esatoğlu'na danışıp, yeteri denli bilgi elde edebilirsin... Sonra 12 Eylül Faşizmi Darbesi ve hemen ardından gelen cezaevi günlerim!
Cezaevinden çıktıktan sonra, Ferhan Şensoy yönetimindeki Küçük Sahne'de iki sezon "Afitap'ın Kocası İstanbul"da oynadım.
Bilsak Tiyatro Atölyesi adına İstanbul Festivali için Ayla / Beklan Algan yönetiminde "Karar Ânı / Galileo Galilei/Jan Dark"ı yaptık.
Hasan Çınar'la birlikte Yedi Bölge Oyuncuları'nı kurup yönettik.
Çağdaş Devinim Tiyatrosu'nu kurdum: "Yaşam Bir Kavgadır"...
Basın Müzesi Tiyatro Bölümü'nü kurup, yüz oyuncu yetiştirdim.
Bulunmaz Tiyatro - İstanbul'u kurup, onlarca oyunu yüzlerce kez sunmanın yanı sıra, yüzlerce oyuncu, onlarca yazar yetiştirdim...
Ben, sizin anladığınız anlamda kendini gösteren değil, beynini çalıştıran yüzlerce, belki binlerce tiyatro sanatçısı yetiştirdim!
28 sayı yayınlanan MuM Kültür - Sanat Dergisi'ni kurup yönettim. Bu dergi nedeniyle birkaç kez basın savcısıyla karşı karşıya kaldık.
14 sayı yayınlanan Sevi Şiir Dergisi'ni kurup yönettim. Yasaklandı!
2 sayılık Burun Karikatür - Mizah Dergisi'ni kurdum. Yasaklandı!
Katırtırnağı Dergisi, Günebakan Dergisi, Görsel İzdüşüm Dergisi, kurup yönettiğim diğer dergilerden hemen aklıma gelen bazıları!...
Bulunmaz Yayıncılık'ı kurup, onlarca kitapla fuarlara katıldık!...
Sosyalist OYUN Dergisi'ni kurup, gençlerin sivrilmesini sağladım.
Ücretsiz oyunculuk ve yazarlık çalışmaları yaptırırken, yazarlara kitap bastırıp, onların ellerini ceplerine attırmadım. Örnekse Ozan Akgül'ün "Doğum" adlı oyun kitabını, "Erbil Göktaş Kitaplığı"ndan yayınlamama karşın parasını ben verdim. Amaç, yazarlara teşvik...
Oğuzcan Önver'e roman yazmayı öğretmekle yetinmeyerek, onun "TUTKAL" adlı romanını basıp, kitabın bütün parasını cebimden vermeme karşın, Oğuzcan'a sattığı kitapların parasını kuruşuna kadar teslim ettim ki, kendisinden beş kuruş katkı almadım. Ha bu arada, ben, ücretsiz olarak verdiğim kitapların baskı giderlerini yazarlarından ve çevirmenlerinden istemeyi asla ve kesinlikle kendime yediremem. Daha hangi birini yazayım canım kardeşim?
Onlarca, belki yüzlerce kez göz altına alındım... İşkence gördüm... Ülkeden kaçmam için her şey yapıldı... Ölüm tehditleri aldım...
Hakkımda LİNÇ KAMPANYALARI ve HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI düzenlendi. Coşkun Büktel'in "Theope" adlı
oyununu kendi yapıtlarımdan daha çok savunduğum için, tam tamına 1100 KİŞİLİK KİŞİLİKSİZ KİŞİ tarafından ölümcül bir ruhsal travmaya tabi tutulmak istendim Hangi birini sayayım.
Yeni Tiyatro Dergisi'nin her sayısına reklâm vermeyi sürdürdüm.
Yurt dışındaki işliklere, özellikle Hindistan'dakilere katılıyorum.
Her gün onlarca ciddi yazı yazıp, İnternet'te yayınladığım için, neredeyse yüze yakın davayla kucak kucağa yaşıyorum hâlâ...
LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin sahibi, LİNÇÇİ Kemal Aydoğan'ın eski patronu Shakespeare Çocuğu Nihat Haluk Bilginer'in icadı "Oyuncuların çoğu YAVŞAKtır genellikle..." kem sözüne yiğitçe karşı çıkan TEK KİŞİ olduğum için iki (rakamla 2) yıl hapisle yargılanıp altı (rakamla 6) ay hapisle cezalandırıldım!...
Talât Sait Halman Skandalı'nı TEK BAŞIMA ortaya çıkardım!
"Rosenbergler Ölmemeli Skandalı" sürecinde savaşım verdim!
Erbil Göktaş - Bırak kendini kandırmayı, kendinle bir yüzleşmeyi dene, e mi?..
Hilmi Bulunmaz - Ben, otuz bir çeker gibi tiyatro işleri yapan, mastürbasyon yapar gibi tiyatro dergisi çıkaran zavallılara asla ve kesinlikle benzemek istemiyorum. Ben patinaj yapmayı sevmem...
HİLMİ BULUNMAZ: …benim adım Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz. Ben, kendimin, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergileri savunabilecek düzeyde bir insanım.
ERBİL GÖKTAŞ: Ya bir de, "sosyalizm" adına kaval çalıp "maval" okuyorsun ya; bir süredir sayende aklıma takılan soruları sana da sormak istiyorum:
Hilmi Bulunmaz - Şimdiye dek sormadığın hatâ. Haydi sor sor!
Erbil Göktaş - 1) "kendimin, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergileri" hep gündeme getiriyorsun da, "çalışanların"(ın) ARTI DEĞERLERİ hakkında ne düşünüyorsun?...
Hilmi Bulunmaz - Kapitalizm, artı-değer üretmek zorundadır...
Erbil Göktaş - Örneğin dünyanın pek çok ülkesini geçtim, Türkiye'deki çalışanların(ın) "artı değerlerini" onlarla paylaşıyor musun?...
Hilmi Bulunmaz - Bana bak canım kardeşim; hiçbir işveren, elde ettiği bütün artı-değerleri çalışanlarıyla paylaşmaz. Eğer, sosyalizm, patronların işçilere acıyarak, onlara kıyak adı altında avuç dolusu para (avanta, bahşiş, diş kirası, iane, iaşe, sadaka, sus payı, ulûfe) vermesiyle oluşacağını sanıyorsan, çok büyük bir yanılgı içerisindesin. Henüz on beş yaşındaki yeni yetme bir devrimci sempatizan bile bilir ki, "hak verilmez, alınır"... Eğer, işçi sınıfı, kendindeki sınıf bilincini edinmez de, küçük burjuva dangalakların aydın hastalığının nesnesi olursa, sosyalizm inşa edilemez. Sovyetler Birliği'ndeki en önemli hastalıklardan biri de buydu. Eğer, emekçi kitle, birilerinin verdiği avantayla yaşamaya başlarsa, aynen, hiçbir zaman için tam zamanında, yani her ayın tam tamına birinde yayınlanmayan dergi sahiplerinin resmî kurumlara yaslandığı gibi "Oblomov" hâline gelirler.
Ben, işçi yoldaşlarıma sadaka vermek yerine, onlara sınıf bilinci aşılıyorum.
Ben, devletten çanak yalamak yerine, kendi gücümle kurduğum küçük tiyatro evreninde, insanlara ücretsiz sanatsal çalışmalar yaptırıyorum. Hattâ işi öylesine ileri götürüyorum ki, "'Zengin Mutfağı' oyununu basan ülkücü kadınlar"a bile tiyatro yazısı yazdırıyorum.
Ben, kapitalist devlete değil, emekçi halka güveniyorum.
Erbil Göktaş - Vazgeçtim artı değerlerin paylaşılmasından, kapitalizmin "erken döneminde" olduğu gibi, (çokça mücadeleyle kazanılmış) "kimi hakları" ücretlere yansıtıyor musun?
Hilmi Bulunmaz - Vallahi Erbilciğim, "kibar olayım, ağzımı hiç bozmayayım" diyorum ama artık dayanamıyorum:
- Osuruktan tayyare selam söyle o yare...
- Tut sikinden vur duvara
- Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı...
Konumuzla ne ilgisi var şimdi bunun? Örnekse, henüz otuz yaşına gelmemiş ve oturduğu yerde çalışan Koray Aysak adlı işçime, yaklaşık olarak 2500 TL aylık veriyorum; sigortası ve öğle yemeği var, ayrıca yılda en az bir kez yurt dışına tatile yolluyorum, arada bir "içki" vs. kıyakları da yapıyorum. Sanırım, Koray Aysak yada bir başka işçim, bir tiyatro dergisinde bu paranın çeyreğini bile alamaz.
Sahi, bugün senin yazarlarından Ömer Öztürk yanıma geldi ve senden doğru dürüst telif alamadığını söyledi, ben de kendisine "gönlümden kopan şeyi" verdim.
Sen, Hilmi Zafer Şahin'den, K. Lemi Bilgin'den, Veysel Sami Berikan'dan ve benzerlerinden reklâm parası alırken, neden yazarlarına telif vermiyorsun ki Erbilciğim?!!!
Erbil Göktaş - Örneğin biz de "vergi" ödemekten, vergi yükünün ağırlığından, dergimize katkı sunan yazarlarımıza çok istediğimiz halde "telif ücreti" ödeyemiyoruz.
Hilmi Bulunmaz - Çok istesen "telif ücreti" ödersin. Demek ki, ödemek istemiyorsun. Çünkü sen, işçi sınıfının mutluluğu için değil, kendi mutluluğun için yaşıyorsun. Senin yazarlarından Ömer Öztürk, iki yıl önce benim dergimde yazı yazdığında, kendisine, onun için anlamı olan değerde bir "telif ücreti" veriyordum. Çünkü ben, yazarlara, yaşamını sağlayacak güçleri yoksa, "telif ücreti" ödenmesinden yanayım. Ben ödüyorum...
Erbil Göktaş - Yani onların artı değerlerinin "gönüllü" katkılarıyla dergimizi ancak çıkarabiliyoruz.
Hilmi Bulunmaz - Çıkarma! Çıkarma!! Çıkarma!!! Çıkarma!!!... Çı-kar-ma!!!!!! Kimin umurunda... Benim hiç umurumda değil...
Erbil Göktaş - Sizin için de "böyle" bir durum mu söz konusu acaba?
Hilmi Bulunmaz - Bizdeki insanlar, bizdeki sanat çalışmaları yürütenler, demokrat, devrimci, komünist, sosyalist insanlar... Bize yazı yazan ülkücüler bile, işsiz güçsüz takımından değil, emekçilerden oluşuyor. Bizdeki hiçbir kimse devlet çanağı yalamayı asla ve kesinlikle sevmiyor.
Erbil Göktaş - Bu konuda benim olduğum kadar dürüst açıklamalarda bulunabilir misiniz acaba?
Hilmi Bulunmaz - Sahi Erbilciğim, bana gönderdiğin bu yazıları neden kendi sitende, kendi derginde yayınlayacak kadar dürüst davranmıyorsun. Neden sitende bulunan bazı yazılar buhar olup gitmiş. Neden sitende bulunan bazı yazılar siliyorsun? Yanıyorsam, daha şimdiden özür dilerim. Henüz derginin tirajı konusunda bir araştırma yayınlamadım. Ancak, Kayhan Matbaası ile iyi bir ilişki geliştir yada bu matbaadaki Sezgin'in tiraj konusundaki dilini tut. Yoksa ben, kendimi tutamayacağım. Erbil, sahi, sen ne kadar dürüstsün? Kapitalizm içerisinde özgür olduğunu sanan herhangi bir kişi özgür olabilir mi? Erbilciğim, matbaadan aldığın faturalara çok dikkat et! Hani bir gün, Hilmi Zafer Şahin, K. Lemi Bilgin, Veysel Sami Berikan ve benzerleri de, benim gibi dürüst davranmayı düşünüp, matbaayı basıp, matbaada kaç tane dergi basıldığını öğrenebilirler!!! Bana sosyalizm dersleri vereyim derken, matbaadaki dergilerin tirajının anlaşılmasına neden olma!!! Benim için en yüce değen olan sosyalizmle taşak geçildiğinde, senin hakkında kurguladığım tüm koruganları, tüm korumaları hızla, hem de şimşek hızıyla kaldırırım. Lütfen, benim dünya görüşüm sosyalizmle taşak geçme!!!...
Erbil Göktaş - 2) Anapara (sermaye) "sıçrama yapmak için 'karapara'ya gereksinim duyar" diye bir "şeyler" kalmış aklımda çok eski zamanlardan?...
Hilmi Bulunmaz - Bak Erbilciğim, her şeyi söylesen de, bunu bana yapmayacaktın! ANAPARA / KARAPARA sözcükleri çok imgesel. Ancak, benimle ilgili bir yazıda bu sözler kullanıldığında, ben buradan, Hilmi Zafer Şahin'e, K. Lemi Bilgin'e, Veysel Sami Berikan'a ve diğerlerine seslenmek zorunda kalırım:
"GİDİN VE KAYHAN MATBAASI'NDA YAYINLANAN YENİ TİYATRO DERGİSİ NÜSHALARINI TEK TEK SAYIP, TİRAJI KAÇ OLAN BİR DERGİYE REKLÂM VERDİĞİNİZİ ÖĞRENİN, YOKSA SİZLERİ DE (KOŞULLAR OLUŞTUĞUNDA) YARGILATABİLİRİM!!!"
Erbil Göktaş - Bu konuda "söyleyeceklerin" olabilir mi?...
Hilmi Bulunmaz - Tabii ki, "söyleyeceklerim" olabilir: Örnekse sen, 500 tane bastırdığın Yeni Tiyatro Dergisi için, Kayhan Matbaası'ndan 1000 yada 1500 tane basılmış gibi bir fatura alırsın, "ANAPARA / KARAPARA" diyalektiğini kurmuş olursun. Biliyorsun ki, rüşvetin belgesi olmadığı gibi karşılıklı anlaşmalarla KARAPARANIN da belgesi olmaz.
Erbil Göktaş - Sonuçta "sosyalist" de olsan, sen de "kapitalistsin" ya?...
Hilmi Bulunmaz - Evet, ben kapitalistim. Ben, hiçbir zaman devrim olmayacakmış gibi kapitalist, yarın devrim olacakmış gibi sosyalistim. Ancak, ben, Kayhan Matbaası'na ne zaman bir dergi, kitap bastırsam, tirajı aynen yazdırıyorum. Hile yapmıyorum. 500 tane dergi bastırdığım zaman, hiçbir zaman için faturaya 1000 yada 1500 yazdırmıyorum. Bence, sen, en kısa zamanda matbaanı yada tirajını değiştir. Bu ANAPARA / KARAPARA meselesi beni çok kızdırdı. Bunu bilmeni isterim.
Erbil Göktaş - Beni bu konularda "biraz" aydınlatabilir misin?
Hilmi Bulunmaz - Seni, aydınlatmam için, Kayhan Matbaası'ndaki muhasebeci Sezgin'i ikna etmem gerekecek. "Aman abi, Erbil'e ayıp olur!" lâflarını artık asla dinlemem. Bana, hiçbir kimse "ANAPARA / KARAPARA" muhabbeti yapamaz. Buna asla izin vermem. Bunun özrünü bile kesinlikle kabul etmem. Sen, çok büyük bir şansını kaybettin Erbilciğim.
Erbil Göktaş - Kötü bir "niyetim" yok, benim gibi pek çok kişinin "teorik" olarak edindiği bu "bilginin" , senin gibi işin "pratik" kısmında "alın teri" akıtan "sosyalist" bir tanıdığım aracılığıyla aydınlanmak istiyorum sadece.
Hilmi Bulunmaz - Sosyalizm, taşak geçilecek bir konu değildir. Sosyalizm tartışılırken taşak kebabı yapılmaz. Sosyalizm kavramı gündemdeyken taşaklarla oynanmaz. Benim elli sekiz yıllık ömrümde inşa ettiğim bir dünya görüşü üzerinden benimle taşak geçilmesinden asla ve kesinlikle hoşlanmam!
Erbil Göktaş - 35 yıldır çalışıyorum, babam da 40 yıl çalıştı ancak bir "sermaye birikimi" oluşturamadık; deneyimleriniz ışığında bu konuda neler önerebilirsiniz?...
Hilmi Bulunmaz - Dürüst olmanı önerebilirim. ANAPARA / KARAPARA işlerine bulaşmamanı önerebilirim. Tiraj konusunda kötü emellerine Kayhan Matbaası'na alet etmemeni önerebilirim.
Erbil Göktaş - "Halkımızın ve tüyü bitmemiş yetimin" hakkını yemeden tabii ki!...
Hilmi Bulunmaz - Evet, tabii ki, halkımızın ve tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemeden, yani matbaada fatura şişirmeden!!!
Erbil Göktaş - Biraz da bu "konuları" ele alsak, "kıymetli" eleştirilerinizle olduğu kadar (saldırılarınızla değil) değindiğim konulardaki "pratik" eksikliğimi giderecek bilgilendirmelerde bulunursanız, çok sevineceğim.
Hilmi Bulunmaz - Erbilciğim, ANAPARA / KARAPARA diyalektiğini sen benden kat be kat iyi biliyorsun. Ancak, sen, büyük okyanusların değil, sığ derelerin adamısın. Sen ancak, gariban Kayhan Matbaası'na kafaya alabilirsin...
"Şenlikli" günler dileğiyle!…
"Şenlikli" günler efendim!...
Erbil Göktaş
Yeni Tiyatro Dergisi
Genel Yayın Yönetmeni ve "Emekçisi"
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
Erbil Göktaş - Not: Eleştirileriniz doğrultusunda, üzerime pek uymadığını söylediğiniz "Emekçi" sözünü tırnak içine aldım, umarım üzerime olmuştur. Hoş, uysa da, uymasa da, günümüz "kapitalist" ilişkileri içerisinde maalesef (!) bir "Emekçi" olduğumu belirtmek zorundayım. Mark yoksunu Marks'la, fabrikatör "engelli" Engels'in "uzlaşmaz" çelişkileri ve birlikteliğiyle; "emekçi dostu" kardeşim benim!...
Hilmi Bulunmaz - Not; "Emekçi" sözcüğü, emekçilerin ve sosyalistlerin üzerine yakışır. Erbilciğim, merak etme, tüm eleştirilerime karşın, senin dergine reklâm vermeye devam edecek, derginin her sayısından yine beşer tane satın alacağım. Ama ne olursun; benimle tartışırken, her türlü taşak geç de, sosyalizm konusunda asla ve kesinlikle taşak geçme!!!!
***
Ayrıca bakınız:
Erbil Göktaş'ın bize gönderdiği dergi kapak fotoğrafını sunuyoruz!
LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından www.tiyatronline.com sitesinin sahibi Enver Başar'la bu sitenin editörü LİNÇÇİ Yaşam Kaya, Yeni Tiyatro Dergisi'nin Şubat 2013 tarihli 46. sayısını ellerine alıp, bütün sayfalarını iyice okuyarak tam kavradılar mı?
Göktaş'ın e-postasını zamansızlık nedeniyle okumadan sunuyoruz
Hilmi Bulunmaz, Erbil Göktaş'ın suçlamasına çok ciddi yanıt verdi!
İşlerimizin yoğunluğu nedeniyle okuyamadan yayınlamak zorunda kaldığımız Yeni Tiyatro Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Sn. Erbil Göktaş'ın bu yazısını, işlerimiz durağanlaştığında yanıtlayacağız!
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, Beyoğlu Mephisto Kitabevi'ni
numaralı telefonundan arayıp, kitap bölümünü bağlayan 3 numaralı tuşa basarak, bu bölümün sorumlularından Aytekin ile görüşüp, Yeni Tiyatro Dergisi'nin Şubat 2013 tarihli 46. sayısının 7 Şubat 2013 tarihinde ekrana giriş yaptığını öğrendi!!!