20 Aralık 2012 Perşembe

Yeni Akit Gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak "Taraf"ı da yazdı!

Oyun'un notu: www.habervaktim.com'dan alıp olduğu gibi aşağıya aktardığımız yazıdaki "beraat ettirme yerine, suçsuz olduğum için davaları uzattıkça uzattılar" sözü bizi çok yakından ilgilendirdiği için, o sözü kırmızı renkle biz belirttik!...

***


Osmanlı İmparatorluğu da içinde olmak üzere Türkiye tiyatro tarihinde şimdiye dek hiçbir zaman için başlatılmayan ve bundan sonra da asla ve kesinlikle başlatılacağını hiç sanmadığım iğrenç ve korkunç bir LİNÇ eylemliliği başlatıldı. Bana ve benimle birlikte "Theope" yazarı ve "Ölüleri Gömün" çevirmeni Coşkun Büktel'e karşı ilk olarak Burak Caney adlı sanal kişi önderliğinde, başta Ahmet Ertuğrul Timur, Ali Rıza Soydan, Bilge Emin, Çiğdem Erken, Deniz Atam, Güney Zeki Göker, Kemal Halaç, Şüpheli Sanık Davalı Mustafa Şükrü Demirkanlı, Prof. Dr. Özdemir Nutku, Sabiha Topallar, Tuncer Cücenoğlu, Ümran İnceoğlu, Yıldırım Fikret Urağ, Zafer Algöz ve Zafer Gecegörür olmak üzere, yüzlerce kişinin imzaladığı BİRİNCİ LİNÇ KAMPANYASI, onca ciddi(!) örgütlenme biçimine, bütün saldırganlığına karşın tabii iflâs etti!


Bizim, BİRİNCİ LİNÇ KAMPANYASI sürecinde çok sert bir dille vermiş olduğumuz entelektüel mücadele sonrası, bu kez de, Şüpheli Sanık Davalı Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın kendi adıyla örgütlediği ve yanına Boğaziçi Üniversitesi gölgesinde tiyatroculuk oynayan malûm kişileri de aldığı İKİNCİ LİNÇ KAMPANYASI başlatıldı. Ancak, benimle birlikte Coşkun Büktel'in ciddi savaşımı sonucu tükürdüklerini yalamak zorunda kalan LİNÇÇİ kişi ve LİNÇÇİ kuruluşlara aman vermeyince, çaresiz kalanlar hemen

ÜÇÜNCÜ (HUKUKSAL) LİNÇ KAMPANYASI başlattılar. 

"Theope" yazarı ve "Ölüleri Gömün" çevirmeni Coşkun Büktel'e karşı Şüpheli Sanık Davalı Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın bir "KAMU DAVASI" açtırması dışında bir başka dava açılmazken, bana karşı, âdeta sayısını bile unuttuğum kadar çok dava açıldı. 


Bana karşı ilk "KAMU DAVASI" açılmasına neden olan kişi LİNÇÇİ Ömer Faruk Kurhan'dır. Yaklaşık dört (rakamla 4) yıl önce açılan bu davanın avukatları İnan Yılmaz'la Uğur Demirci Tosun, benim, LİNÇÇİ Ömer Faruk Kurhan'a asla ve kesinlikle hakaret etmediğimi bilmelerine karşın, müvekkilleri LİNÇÇİ Ömer Faruk Kurhan'ın müşteki ve mağdur olduğu yönünde adliyeyi meşgul ettiler. Yaklaşık olarak dört (rakamla 4) yıl önce başlayıp, bir yılı aşkın bir zaman önce, "BİLİRKİŞİ RAPORU" metnine yaslanarak, benim hakkımda "BERAAT KARARI" verildi. Benim bu ve benzeri davalardan "BERAAT KARARI" alacağımı bilmelerine karşın, LİNÇ KAMPANYASI düzenleyen kişi ve kuruluşlar, benim sanatsal etkinlik sürecinden uzaklaşıp, sadece ve yalnızca İstanbul Adalet Sarayı koridorlarına tutsak olmamı istiyorlar. Bunu büyük bir oranda başarmalarına karşın, ben, tabii ki, bu "BALDIRI LİNÇÇİ" kişi ve kuruluşlara asla pabuç bırakmadım, pabuç bırakmıyorum, pabuç bırakmayacağım.


Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak'ın yazdığı aşağıdaki yazıyı okurken, yukarıdaki duygular içerisinde hızla kulaç atıyordum...


Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz


***

Taraf'a ne oldu?

Abdurrahman Dilipak
21 Aralık 2012

İzninizle dün kaldığımız yerden devam edelim bugün de..

Durduk yerde olmuyor bazı şeyler.

Her işin bir başlangıcı bir sonucu var..

Taraf nasıl ortaya çıktı, ne yaptı ve şimdi neden böyle oldu!

Nokta dergisinin ardından birileri böyle bir gazeteye ihtiyaç duymuş olsa gerek..

Sol-Liberal çizgide bir gazete! Ergenekona ve Erdoğan'a aba altından sopa gösterdiler.. Yazarları arasında herkes vardı.

Kimi Amerikan desteğinden söz etti, kimi Cemaat desteğinden..

Ragıp Duran'ın "çarpık doğdu, yamuk öldü" başlıklı yazısında çarpıcı tesbitleri var Taraf hakkında.. mali yapısı ve mülkiyeti şeffaf değildi..

Haber kaynağı da öyle.. Kimilerine göre "Voice of Amerika" bir yayın organı idi..

Genelkurmay servis ettiğinde kötü de bir haberi, CIA servis edince iyi mi? Ben başından beri aynı şeyleri söylüyorum; mevcut darbe davaları, kontrol dışı unsurları teslim almaya yönelik bir operasyon.

Hatta kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle kabilinden, birilerine mesaj verilmeye çalışılıyor sanki.

Bizim Akit'in yıldızı hiç Taraf'la barışmadı..

Taraf'a destek verenler de Akit'i hiçbir zaman içlerine sindiremediler..

"En kötü gazete" ilan ettiler. Aleyhine kampanyalar düzenlendi..

Akit'e yönelik kampanyalar tam da "evin hanımı kırınca hayırdır, hizmetçi kırınca kör müsün" diyenlerin haline benziyordu..

Akit'e karşı benzer kampanyaları düzenleyenlerin yaptıkları işler anlayışla karşılanırken, Akit benzer şeyler yapınca kıyameti koparttılar..

Birilerine karşı duyduğumuz öfke, bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemeli.. Ve üslub konusunda herkesin daha dikkatli olması gerek..

Akit'e reva görülenlere karşı Akit'in eş değer bir tepkisi hiç kabul görmedi..

Ben bana yapılanları biliyorum. Ve ben hiçbir zaman galiz bir ifade kullanmadım. Kimseye vurmadım.

"Hakkımı helal etmiyorum" dediğim bahanesi ile aleyhime kararlar verildi ve bu adamlar hâlâ iddialarında ısrarcı davranıyorlar..

Bugüne kadar mahkûm olduğum davalar, "Hakkımı helal etmiyorum", "Sabataycılara dönme de deniyor", "Yarım doktor candan, yarım hoca dinden eder, Bahriye Üçok da CHP'yi altı oktan edecek", "İslam inkılabı manevi bir güçle gerçekleşecek", "Darbe yapmayın, size de, orduya da, bu ülkeye de zarar verirsiniz" Buna benzer ifadeler.

"Onbaşı bile olamayacakların general olduğu ülke" dedi diye bir arkadaşımıza 312 General dava açtı..

Ağız dalaşına girince zaman zaman kantarın topuzu kaçıyor. Adam sana sövüyor. Bir şey olmuyor.

"Ben de sana" diyince kıyamet kopuyor.

Ben diyorum ki, "Ben de sana" da demiyelim.

Onu kazanmaya çalışalım. Keşke insanlar hata yaptıklarında hatalarını savunmasalar.. Özür dileme konusunda daha erdemli davranabilsek.

Özden Örnek dosyası, bana ulaşan bilgilere göre Nokta dergisine ulaşmadan da biliniyordu.. Abdullah Gül'e de verilmişti, Tayyib Erdoğan'a da..

Hatta Erdoğan'la Büyükanıt arasında da görüşmelerinde sözkonusu olmuştu..

Gün gelecek bir gün, gizler aydınlandığında kimin eli kimin cebinde daha iyi anlaşılacak.. Sonuçta herkes kendine yakışanı yapıyor..

Demirel 28 Şubat'ta, benim hakkımda berat kararı veren bir hakimin nasıl terfi ettirildiğini soruyor başbakana bir muhtıra şeklinde..

O hakim tekrar görevden alınıyor. Benim hakkımda verilen berat kararı kanun yararına bozuluyor. 28 Şubat da hukuk böyle.

Hiç kimse buna karşı tek bir şey söylemedi mesela.. Beni berat ettiren hakimi terfi ettirmeyecekseniz, hangi hakim benim hakkımda berat kararı verebilir o zaman.

Zaten onun için beraat ettirme yerine, suçsuz olduğum için davaları uzattıkça uzattılar. Davalar devam etti, hakimler ya emekli oldu ya da başka yere gittiler..

Peki bana destek veren oldu mu? Hadi bu gazeteye karşısınız, Şanar ve benzeri arkadaşlar dışında kaç kişi bana destek verdi..

Herkes sustu. Çünki ben kara deriliyim değil mi? Kimilerinin elinde gazete çok, "tavşana kaç, tazıya tut" diyor.

Kimi "sureti haktan" gözükerek, ağuyu altın tas içre sunuyor, balı da suç ortağı yaparak! Keşke, hata yaptığımızda açık yüreklilikle özür dileyebilsek, keşke kişisel hatalarımızın üzerini örtmeyi becerebilsek..

Böyle yapanların hataları örtülecek. Yanlış yanlışı doğuruyor. Birilerinin bir yanlışı başkalarının yanlışının gerekçesi oluyor ve derken bu işler içinden çıkılmaz bir hal alıyor..

Birbirimizi yıpratarak bir yere varamayız..

Birbirimize karşı kazanacak bir zaferimiz yok, birlikte kazanacağımız bir tek zaferimiz var..

Eğer bir konuda anlaşamıyorsa, keşke bu durum başka konularda işbirliğine ve diyaloğa engel olmasa.

Cepheleşme, kamplaşma ve topyekun savaşa dönüşmese bu işler.. ya akılla çözeceğiz bu sorunları ya da hayat çözecek, ama o zamana kadar çok kafa-göz yara bere içinde kalacak..

Selâm ve dua ile..

(Kaynak: HABER VAKTİM)