Oyun'un notu: LİNÇ KAMPANYASI ana sponsorlarından Mimesis sitesinden alıp, olduğu gibi aşağıya aktardığımız yazıdaki çok bâriz yazım yanlışlarını "maymungötürengi" ile belirgin hâle getirip, doğrularını "çimenrengi" ile biz yazdık!
***
Suçu ve Suçluyu Övmek: Antigone [2012]
Bilal Akar
22 Ekim 2012
"Antigone”, Sofokles tarafından kaleme alındığından beri, kimi zaman taban tabana zıt bir çok (birçok) farklı yorumla sahnelenmiş, bir çok (birçok) uyarlaması yapılmış tiyatro dünyasının kült oyunlarından biridir. Antigone karakteri, eylemleri, seçimleri ve iktidar karşısındaki konumlanışıyla bir çok (birçok) oyuna da esin kaynağı olmuştur. Athold (Athol) Fugard’ın Güney Afrika’daki politik mücadeleden dolayı hapse düşmüş iki mahkumu ele aldığı “Ada” oyunu bunlardan biridir. Yazımın esas noktası ise Berfin Zenderlioğlu tarafından kaleme alınan DestAR-Tiyatro’nun “Antigone 2012″ isimli oyunu olacak.
İki sene kadar önce eski İATP'li (İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu) gruplar olarak düzenlediğimiz “Üç Antigone: Sofokles, Anouilh, Brecht”[1] başlıklı seminer/atölye çalışmasında bir klasiğin çağdaş yorumlarını ve bu yorumların arka planlarını inceleyerek uygulamalı bir dramaturji çalışması gerçekleştirmeyi hedeflemiştik. Çeşitli sunumlar, tartışmalar ve sahne üstü denemelerinden sonra Antigone gibi bir klasiğin yorumlanmasının ne kadar büyük bir arka plan çalışması gerektirdiğini görmüştüm. Sofokles’ten sonraki yorumların her biri kendi politik tercihi çerçevesinde Antigone’ye, onun eylemlerine ve tercihlerine yön vermişti. Uzun bir incelemenin konusu olması gereken bu tartışmayı Gary Chancellor’ın ” Hölderlin, Brecht, Anouilh: Üç Antigone Versiyonu”[2] yazısından bir alıntıyla sonlandırmak istiyorum: “Sofokles’in Antigone’si, karakterlerden çatışmalı isteklerde bulunan dini, siyasi ve bireysel gelişim çizgileri sunar. Hikayenin sonraki versiyonlarından çoğu, diğer ikisi pahasına bu öğelerden birini vurgular. Aslında bir uyarlama olarak düşünülmesi gereken Hölderlin’in "çevirisi" ('çevirisi'), dini yorumların en önemlisidir. Brecht’in politik merkezli versiyonu, bu çeviriye dayanır. Genel olarak karşı çıksa da Brecht, Hölderlin’in modeliyle belli bir kavramsal yakınlık gösterir: sonuçtan çok sürece odaklanma. Anouilh’in bireysel perspektiften yaklaşması, Brecht’inkiyle zıtlık içerisinde olduğu için bu bağlamda oldukça açıklayıcıdır. Brecht, bireysel tercihlerin kolektif üzerindeki etkisini gösterirken Anouilh, bu tercihlerin bireyin kendisini nasıl etkilediğiyle ilgilenmektedir. Hölderlin, Brecht ve Anouilh versiyonlarının karşılaştırmalı bir çözümlemesi sayesinde Antigone yorumlarındaki üç temel eğilimin birbiriyle ilişkili doğasını anlayabiliriz.”
Bu atölye süresince edindiğim bilgi birikimi ve izlenimle Antigone oyununu, barındırdığı ve imkan verdiği politik referanslarla Türkiye’nin yakın tarihine dair oldukça net söylemleri olan bir oyun olarak ele alınabileceğimi (alabileceğimi) düşünmüştüm. Bundan (Bu atölye sürecinden) bir sene sonra bu atölyenin düzenleyicilerinden olan İTÜ Taşkışla Sahnesi, Antigone oyununu sahnelere taşıdı. Antigone, geçtiğimiz sezon Kenan Işık rejisiyle İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda da sahnelendi. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu tarafından Celal Mordeniz rejisiyle Kürtçe olarak sahnelenen Antigone, İKSV 18. İstanbul Tiyatro Festivali davetlisi olarak İstanbul seyircisiyle buluştu.[3] Esasında “Antigone” oyunu Türkiye’de politik tiyatro yaptığını iddia eden her tiyatronun ya repertuarında ya da aklının bir köşesinde durması gereken bir oyun. 30 yıldır devam eden iç savaşın 90′lı yıllara rastlayan periyodunda, Kürdistan’da yaşanan kontrgerilla katliamları, JİTEM faaliyetleri göz önüne alındığında kardeşinin mezarına ulaşamayan, (kardeşinin) cesedinin panzerlerle sürüklendikten sonra “bilinmeyen” bir yere gömülüp gömülmediğinden bile emin olamayan “TC vatandaşları”nın sayısı, yukarıdaki ifademi temellendirmek için kafidir. 2000′lere geldiğimizde kurbağa misali metamorfoza uğrayarak gelişen, delişen ve Kürt Açılımı-Demokratik Açılım-Milli Birlik ve Beraberlik Projesi çizgisini izleyen hükümet politikasının sonucu Uludere Katliamı olmuştur. Gelişen tek şey, Kürt halkının katledilen yakınlarının parçalanmış cesetlerine ulaşabilmeleridir.
DESTAR’IN ANTİGONE’Sİ
-Karanlık dönemlerde peki,
Şarkı da söylenecek mi?
-Elbette şarkılar da söylenecek
Belgeleyen karanlık dönemleri.
Bertolt Brecht
Bahsettiğim bağlam içerisinde Destar Tiyatro’nun, “Antigone” gibi bir imgeyi kullanarak bu soruna değinmesi takdir edilmelidir. Antigone’nin temel eylemi, en azından kardeşinin cesedine hak ettiği saygıyı gösterilmesidir (göstermesidir). Bu eylemin siyasal otoriteye bir başkaldırı olması, devlet iktidarının kökenini sorgulaması başlı başına oldukça güçlü bir muhalif söylemdir (eylemdir). Eylem, ceza yasamızın tabiriyle “suçu ve suçluyu övmek”tir. Antigone “bu dünyaya kini değil, sevgiyi paylaşmaya” gelmiştir. Grup (Grup,) oyunu bir uyarlamadan ziyade bir esinlenme olarak tanımlıyor: “Siyasal gücün gelenek ve değerler üzerindeki yıkımının Sofokles tarafından sorgulanması günümüzde de güncelliğini yitirmiş değildir. ANTİGONE2012 oyununda bu defa gömülecek bir kardeş değil, hasret, acı, intikam duygularıyla aranan bir kardeşin kemikleri vardır. Bir kadın olarak Antigone, kardeşinin kemiklerini bulabilmek için o günün şahidinin peşine düşer.”
Oyunun hikayesine (hikâyesine) gelecek olursak: 14 yaşında kardeşi (kardeşi 14 yaşındayken / kendisi 14 yaşındayken, kardeşi) askerler tarafından öldürülmüş Kürt bir (bir Kürt) kız, o (öldürüldüğü) gün abisinin gömüldüğü yeri bilen, gören bir askerin peşine düşer. Asker, köylülerin görebildiği tek kişidir. (Kürt kız,) İstanbul’a gelerek onun ("asker"in oturduğu evin) üst katında bir ev tutar. (Kürt kızla "asker) Evlenirler. Oyun tam da bu evlendikleri gece başlıyor. Kocasını sevişmeden önce bir oyun oymaya ikna eden kadın, onu sandalyeye bağlar ve hazırladığı oyunu oynamaya başlar. (Buradaki "Çıkmaz Sokak" ile "Ölüm ve Kız" oyunlarının konuyla ilgisine şimdilik değinmiyoruz!) Onu 14 yıl öncesi için sorgulamaktadır. ("14 yaşında kardeşi" ve "14 yıl öncesi" gibi benzetmelerle ustalık sergilediklerini sananlara şimdilik değinmiyoruz!) Derken, oyunun karşılıklı olduğunu görürüz. Adam, istihbaratta çalışmaktadır ve kadının kim olduğundan haberdardır. O da bu oyuna bir nesne (özne) olarak değil bir aktör olarak katılmıştır. Bu karşılaşma oyunun sonlarına doğru ortaya çıkar. Adam, kadınla konuşmaya başlar. Onunla oynadığını söyler. Ancak bir yandan yaptıkları yüzünden vicdan azabı olmasa da bir rahatsızlık hissetmektedir. Geceleri uyuyamamasından ve gördüğü rüyalardan bahseder. ("Asker", Kürt kızın) Kardeşinin mezarının yerini açıklar ama emin değildir: Cizre yolunda bir arsada, Mardin’de bir çöplükte, İstanbul’da denizin altında da olabilir. Ona göre yaptıkları “bir emrin ifasıdır (îfâsıdır)” ancak bu argümanın ne derece geçerli olduğu büyük bir tartışma noktasıdır (konusudur / nedenidir / tartışılacak durumdur). Benzer bir durum İkinci Dünya Savaşı sonrası Nazi eylemlerinin faillerinin savunmalarında da görülmektedir. Sadece kendisine emredileni yapmak ne derece bir inisiyatif ve sorumluluk getirir? Ünlü “Milgram Deneyi” bu konuda oldukça net sonuçlar sunmaktadır. Özetle, seçim her zaman mümkündür.
Antigone2012 yaklaşık (olarak) bir saat (45 dakika mı, 59 dakika mı?) sürüyor. Zenderlioğlu, sarkan veya gereksiz genişleyen (uzayan) sahneler konusunda dikkatli davranmış. Hatta (Hattâ) oyun (oyunun) başındaki geçişler biraz fazla hızlı. Adamı sandalyeye bağladıktan sonra kadının anlattığı hikaye (hikâye) ve (adamın) buna verdiği tepkiler geçiştirilebiliyor. Kadının tavırları ve sahne vukuatlarına (eylemlerine / jestlerine) biraz daha süre verilebilir. Bununla birlikte sorunlu olan kısım çatışmanın başladıktan çok sonra çetrefilleşmesi. Şöyle ki (Buraya bir noktalı virgül, iki nokta üst üste yada bir virgül yakışabilirdi!) kadın, , (Neden iki tane virgül konmuş? Bir türlü anlayamadık!) adamın kadına hazırladığı sürpriz (oyunun farkında olması) adamı bağladıktan ve onu sorgulamaya başladıktan çok sonra ortaya çıkıyor. O süre boyunca kadının travmasıyla kendi kendine yüzleşmesini izliyoruz. Burada oyun (oyunun) gerilimin (geriliminin) ve ritminin düzenlenmesi için iki karakterin yaşadıkları ve algıları üzerinden başlayan çatışma güçsüz kalıyor. Seyirciyi heyecanlandıran, oyunun dramaturjik vurgularının şiddetlendiği kısım, oyunun son yirmi dakikasına kalıyor. Erkeği canlandıran Mirza Metin ve kadını canlandıran Rêşan Îlhan’ın performansları özellikle bu son yirmi dakika da (dakikada) oldukça yükseliyor. Bu tartışma sırasında ortaya konan dramaturjik vurgu noktaları daha ayrıntılı işlenebilir. Adamın itiraf etmeye başladığı kısımda Rêşan Îlhan fazlasıyla kendine dönüyor. Yaşadığı acının ifasını (îfâsını) biraz çeşitlemesi iyi olabilir. Seyirciyi bu çatışmaya hazırlayan kısım biraz fazla uzun tutulmuş. Kısacası biraz hızlı açılan oyunun, hazırlık aşaması uzuyor. Ancak bu sorun, doğrudan metinden veyahut kurgudan kaynaklanan köklü bir problem değil. Aynı zamanda oyunda yönetmenlik görevini üstlenmiş Berfin Zenderlioğlu’nun oyuna böyle bir perspektifle tekrar baktığında rahatça üstesinden gelebileceği bir handikap.
Bundan önceki kısımda kadını canlandıran Rêşan Îlhan’ın oyunculuk üslubuna da değinmek gerekir. Böylesine büyük ve güncel bir travma ile yüzleşmenin bir insanda yaratacağı fiziksel ve psikolojik hasarlar oldukça büyüktür. Îlhan, kadını canlandırırken ve bu travma sürecini anlatırken biraz fazla içe dönüyor. Zaman zaman bu aksiyonu delmesi hatta (hattâ) gündelikleştirmesi izlenirliği artıracaktır. Zira bir acının doğurduğu duyguların gündelikleşmesi ve kişinin devamlı bu acıya maruz kalarak bunu kanıksaması da oldukça büyük bir çelişkidir. Gündelik hayatımızda “savaş halinin (hâlinin)" olağanlaşması, faşizmin gündelikleşmesi, ölen insanların, devlet kurumları ve ana akım medya tarafından “bir bizden üç onlardan” şeklinde sayısal değerlere dönüştürülmesi oldukça vurucudur (acıtıcıdır / düşündürücüdür / ilginçtir / şaşırtıcıdır). Bu aksiyonun çeşitlenmesi, seyirci nezdinde de izlenirliği artıracağı ve kadının hikayesini (hikâyesini) güçlendireceği, seyirciyle kurulan ilişkiyi ve seyircinin yüzleşme sürecini derinleştireceğini düşünüyorum.
Destar Tiyatro’nun Cerb, Disko 5 nolu gibi oyunlarında da gördüğümüz yaratıcı bir sahneleme mevcut. Sahne arkasında (gerisinde) parça parça yerleştirilmiş beyaz perdeler hem anlatının bir parçası olan gölge oyunlarına imkan (imkân) sağlıyor hem de oyun içerisinde oyuncuların eylemlerine hizmet eder nitelikte. Oyunda kadın, adama yaşadıklarını anlatırken projeksiyondan yüksek frekansla (Şimdilik kaydıyla, sadece "frekans" sözcüğünün sözlük anlamını aktarıyoruz: "Bir olayın birim zaman içinde hangi sıklıkla, kaç defa tekrarlandığının ölçümü") değişen fotoğraflar yansıtılıyor. Kadının anlatısı (devletin cinayetleri, insanların cenazelerine ulaşamaya çalışmaları, katledilenlere yakılan ağıtlar) başarılı bir reji buluşuyla seyirciyle buluşuyor. Bu fikrin oyunun geneli düşünülerek tekrar ele alınabileceği kanısındayım. Dozunda bir ayarlamayla oyunda farklı tartışmaların desteklenmesinde de kullanılabilir. Örneğin oyun finalinde adamın toplu mezarları saydığı bölüm bu kullanıma elverişli. Böylece oyunun tek bir yerinde kullanılmasından ziyade daha genele yayılıp, oyun üslubunu güçlendirebilir.
Derdi, anlatacak bir hikayesi (hikâyesi), söyleyecek bir sözü olan bir oyun olarak “Antigone2012″ teatral anlamda ajitasyona meyletmeyen etkili bir anlatıma sahip. Oyunu “artık bitti” olarak kodlamayan üzerine çalışmaya devam ettiklerini belirten Berfin Zenderlioğlu’nun ve grubun çalışmalarıyla oyunun kalitesini bir kat daha artıracaklarını düşünüyorum.
Oyunculardan Mirza Metin’le yapılan bir söyleşide, Metin’in sarf ettiği cümleler grubun tavrını ve oyunun üslubunu net bir biçimde ortaya koymakta: “Bir arkadaşımız bizim için bir slogan uydurmuştu; “DestAR-Tiyatro rahatsız seyirler diler” diye. Umarım rahatsız ediyoruzdur. Eğer rahatsız ediyorsak rahatsızlık yaratmaya devam edeceğiz. Bir arkadaşım “eğer rahatsız olacaksam niye tiyatroya geleyim ki” demişti. Ona "hala (hâlâ) yaşayıp yaşamadığını anlamak için” dedim.”[4]
Siyasi ve toplumsal alandaki tartışmalara dair bir kaç (birkaç) şey söyleyecek olursak; Dönem dönem gündeme gelen ve konuşulmaya çalışılan Kürt sorunu için bazı temel öncüller gerekir. Resmi ideolojinin dışına çıkmak en azından buna yeltenmek zaruridir. Bu öncüller birer matematiksel teorem değil insani birer “aksiyom”dur.[5] Ellerinizle kulaklarınızı tıkayıp resmi söylemin marşını avaz avaz bağırmak yüzleşmek için doğru bir yol değildir. Bu tavırla yüzleşmeyi geçtim, marşı söylerken detone olduğunuzu bile anlayamazsınız.
“Geçmişle barışmak” yanlış bir söylemdir, bir insanın katliamlarla barışması insanın kanını donduracak çağırışımlar yaratır. Katliamların varlığı (varlığını) kabullenip, “öcü” addedilen hakikat (hakikât) komisyonları “geçmişle yüzleşmenin” bir parçasıdır. Destar Tiyatro, muktedirlerin ağızlarından köpükler fışkırtarak “savaş” çığlıkları attığı bir dönemde Antigone2012 gibi bir oyunu sahneleyerek “karanlık dönemleri belgeleyen şarkıları” nı söylemeye çalışıyor. 90′lı yılları belgeleyen basılmamış, basılamamış fotoğrafların negatifleri tiyatro dünyamızda daha yeni yeni ortaya çıkıyor. Bu filmleri fotoğraflara dönüştürmek ve bu fotoğraflarla yüzleşmek üzere grubun yaktığı agrandizör ışığını, farklı tiyatrolarda da görmek umuduyla… (Şu son notu düşmeden, "düzeltmeler"i bitiremeyiz: LİNÇÇİ Destar Tiyatro, Kültür Bakanlığı Çanağı yalayan bir tiyatrodur!)
***
[1] Öykü Gürpınar, "Antigoneler: Trajik, Varoluşçu, Epik", http://mimesis-dergi.org/2010/12/antigoneler-trajik-varoluscu-ve-epik/ (22.12.2010)
[2] Gary Chancellor, "Hölderlin, Brecht, Anouilh: Üç Antigone Versiyonu" çev. Mustafa Yıldız (BÜO)
[3] Metin Boran, "Antigone’nin Başkaldırısı", http://mimesis-dergi.org/2012/06/antigone%E2%80%99nin-baskaldirisi/ (10.06.2012)
[4] Bilal Akar, Türkiye’de Çağdaş Tiyatro Üzerine Mirza Metin’le Söyleşi, http://uzerineyazilar.blogspot.com/2012/03/turkiyede-cagdas-tiyatro-uzerine-mirza.html, (03.03.2012)
[5] İspatlanmasına gerek olmayan matematiksel-geometrik kabuller.
(Kaynak: Mimesis)
***
Ayrıca bakınız:
"İstanbul Büyükşehir Belediyesi Korsan Tiyatroları" (İBBKT) Genel Sanat Yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu, "Rosenbergler Ölmemeli Skandalı" kazasının altından hiçbir zaman kalkamayacağını anladığı için mi "ONK Ajans'a yönelik hukuksal girişimin başlatılacağı" konusunda görüş belirtip topu taca attı, yoksa "Rosenbergler Ölmemeli"nin telif haklarının ONK Ajans'ta olduğunu bilmesine, oyunun yazarı Alain Decaux'nun "Rosenbergler Ölmemeli"nin bütün dünyada kendisi tarafından "yasaklaması"na karşın, ONK Ajans'ı bile, Alain Decaux'yu bile ipine takmayıp, "Rosenbergler Ölmemeli" oyununu İBBKT eski Genel Sanat Yönetmeni ve "Kazmacıbaşı" Orhan Alkaya'nın "solcu baskısı" sonucu mu sahneye koydurmak zorunda kaldı?
LİNÇ KAMPANYASI ANA SPONSORU BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ OYUNCULARI, ŞİMDİ DE BRECHT KORSANLIĞINA BAŞLADI!
HEM LİNÇÇİ VE HEM DE KORSAN TİYATRO BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ OYUNCULARI, KORSANCA EL KOYDUĞU
"SEZUAN'IN İYİ İNSANI" OYUNUNU, BEŞ KURUŞ ÖDEMEDEN ALDIĞI GİBİ, PARAYLA SEYİRCİYE SATMAYA DEVAM EDİYOR!
BERTOLT BRECHT'İN EL EMEĞİ GÖZ NURU OYUNU "SEZUAN'IN İYİ İNSANI"NI TAM BİR KORSAN MANTIĞIYLA SAHNELEYİP, BİLET SATARAK PARA KAZANMASINA KARŞIN, BRECHT'İN TÜRKİYE'DEKİ AJANSI ONK'A KURUŞ BİLE ÖDEMEYE YANAŞMAYAN LİNÇÇİ VE KORSAN TİYATRO BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ OYUNCULARI (BÜO), BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ'NİN ŞEMSİYESİ ALTINDA GÖLGELENİYOR!
Brecht'in oyununa el koyan LİNÇÇİ BÜO, hukuksal kılıf hazırlıyor!
En seçkin burjuva çocuklarının rahle-i tedrisinden geçtiği Boğaziçi Üniversitesi, kendileri tarafından sergilenmiş "Molière Efendi" oyununun adını doğru dürüst bilmiyor yada biz, 390 yaşına gelmiş "Moriele"yi hâlâ "Molière" sanacak kadar tam bir geri zekâlıyız!
***
Suçu ve Suçluyu Övmek: Antigone [2012]
Bilal Akar
22 Ekim 2012
"Antigone”, Sofokles tarafından kaleme alındığından beri, kimi zaman taban tabana zıt bir çok (birçok) farklı yorumla sahnelenmiş, bir çok (birçok) uyarlaması yapılmış tiyatro dünyasının kült oyunlarından biridir. Antigone karakteri, eylemleri, seçimleri ve iktidar karşısındaki konumlanışıyla bir çok (birçok) oyuna da esin kaynağı olmuştur. Athold (Athol) Fugard’ın Güney Afrika’daki politik mücadeleden dolayı hapse düşmüş iki mahkumu ele aldığı “Ada” oyunu bunlardan biridir. Yazımın esas noktası ise Berfin Zenderlioğlu tarafından kaleme alınan DestAR-Tiyatro’nun “Antigone 2012″ isimli oyunu olacak.
İki sene kadar önce eski İATP'li (İstanbul Alternatif Tiyatrolar Platformu) gruplar olarak düzenlediğimiz “Üç Antigone: Sofokles, Anouilh, Brecht”[1] başlıklı seminer/atölye çalışmasında bir klasiğin çağdaş yorumlarını ve bu yorumların arka planlarını inceleyerek uygulamalı bir dramaturji çalışması gerçekleştirmeyi hedeflemiştik. Çeşitli sunumlar, tartışmalar ve sahne üstü denemelerinden sonra Antigone gibi bir klasiğin yorumlanmasının ne kadar büyük bir arka plan çalışması gerektirdiğini görmüştüm. Sofokles’ten sonraki yorumların her biri kendi politik tercihi çerçevesinde Antigone’ye, onun eylemlerine ve tercihlerine yön vermişti. Uzun bir incelemenin konusu olması gereken bu tartışmayı Gary Chancellor’ın ” Hölderlin, Brecht, Anouilh: Üç Antigone Versiyonu”[2] yazısından bir alıntıyla sonlandırmak istiyorum: “Sofokles’in Antigone’si, karakterlerden çatışmalı isteklerde bulunan dini, siyasi ve bireysel gelişim çizgileri sunar. Hikayenin sonraki versiyonlarından çoğu, diğer ikisi pahasına bu öğelerden birini vurgular. Aslında bir uyarlama olarak düşünülmesi gereken Hölderlin’in "çevirisi" ('çevirisi'), dini yorumların en önemlisidir. Brecht’in politik merkezli versiyonu, bu çeviriye dayanır. Genel olarak karşı çıksa da Brecht, Hölderlin’in modeliyle belli bir kavramsal yakınlık gösterir: sonuçtan çok sürece odaklanma. Anouilh’in bireysel perspektiften yaklaşması, Brecht’inkiyle zıtlık içerisinde olduğu için bu bağlamda oldukça açıklayıcıdır. Brecht, bireysel tercihlerin kolektif üzerindeki etkisini gösterirken Anouilh, bu tercihlerin bireyin kendisini nasıl etkilediğiyle ilgilenmektedir. Hölderlin, Brecht ve Anouilh versiyonlarının karşılaştırmalı bir çözümlemesi sayesinde Antigone yorumlarındaki üç temel eğilimin birbiriyle ilişkili doğasını anlayabiliriz.”
Bu atölye süresince edindiğim bilgi birikimi ve izlenimle Antigone oyununu, barındırdığı ve imkan verdiği politik referanslarla Türkiye’nin yakın tarihine dair oldukça net söylemleri olan bir oyun olarak ele alınabileceğimi (alabileceğimi) düşünmüştüm. Bundan (Bu atölye sürecinden) bir sene sonra bu atölyenin düzenleyicilerinden olan İTÜ Taşkışla Sahnesi, Antigone oyununu sahnelere taşıdı. Antigone, geçtiğimiz sezon Kenan Işık rejisiyle İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda da sahnelendi. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu tarafından Celal Mordeniz rejisiyle Kürtçe olarak sahnelenen Antigone, İKSV 18. İstanbul Tiyatro Festivali davetlisi olarak İstanbul seyircisiyle buluştu.[3] Esasında “Antigone” oyunu Türkiye’de politik tiyatro yaptığını iddia eden her tiyatronun ya repertuarında ya da aklının bir köşesinde durması gereken bir oyun. 30 yıldır devam eden iç savaşın 90′lı yıllara rastlayan periyodunda, Kürdistan’da yaşanan kontrgerilla katliamları, JİTEM faaliyetleri göz önüne alındığında kardeşinin mezarına ulaşamayan, (kardeşinin) cesedinin panzerlerle sürüklendikten sonra “bilinmeyen” bir yere gömülüp gömülmediğinden bile emin olamayan “TC vatandaşları”nın sayısı, yukarıdaki ifademi temellendirmek için kafidir. 2000′lere geldiğimizde kurbağa misali metamorfoza uğrayarak gelişen, delişen ve Kürt Açılımı-Demokratik Açılım-Milli Birlik ve Beraberlik Projesi çizgisini izleyen hükümet politikasının sonucu Uludere Katliamı olmuştur. Gelişen tek şey, Kürt halkının katledilen yakınlarının parçalanmış cesetlerine ulaşabilmeleridir.
DESTAR’IN ANTİGONE’Sİ
-Karanlık dönemlerde peki,
Şarkı da söylenecek mi?
-Elbette şarkılar da söylenecek
Belgeleyen karanlık dönemleri.
Bertolt Brecht
Bahsettiğim bağlam içerisinde Destar Tiyatro’nun, “Antigone” gibi bir imgeyi kullanarak bu soruna değinmesi takdir edilmelidir. Antigone’nin temel eylemi, en azından kardeşinin cesedine hak ettiği saygıyı gösterilmesidir (göstermesidir). Bu eylemin siyasal otoriteye bir başkaldırı olması, devlet iktidarının kökenini sorgulaması başlı başına oldukça güçlü bir muhalif söylemdir (eylemdir). Eylem, ceza yasamızın tabiriyle “suçu ve suçluyu övmek”tir. Antigone “bu dünyaya kini değil, sevgiyi paylaşmaya” gelmiştir. Grup (Grup,) oyunu bir uyarlamadan ziyade bir esinlenme olarak tanımlıyor: “Siyasal gücün gelenek ve değerler üzerindeki yıkımının Sofokles tarafından sorgulanması günümüzde de güncelliğini yitirmiş değildir. ANTİGONE2012 oyununda bu defa gömülecek bir kardeş değil, hasret, acı, intikam duygularıyla aranan bir kardeşin kemikleri vardır. Bir kadın olarak Antigone, kardeşinin kemiklerini bulabilmek için o günün şahidinin peşine düşer.”
Oyunun hikayesine (hikâyesine) gelecek olursak: 14 yaşında kardeşi (kardeşi 14 yaşındayken / kendisi 14 yaşındayken, kardeşi) askerler tarafından öldürülmüş Kürt bir (bir Kürt) kız, o (öldürüldüğü) gün abisinin gömüldüğü yeri bilen, gören bir askerin peşine düşer. Asker, köylülerin görebildiği tek kişidir. (Kürt kız,) İstanbul’a gelerek onun ("asker"in oturduğu evin) üst katında bir ev tutar. (Kürt kızla "asker) Evlenirler. Oyun tam da bu evlendikleri gece başlıyor. Kocasını sevişmeden önce bir oyun oymaya ikna eden kadın, onu sandalyeye bağlar ve hazırladığı oyunu oynamaya başlar. (Buradaki "Çıkmaz Sokak" ile "Ölüm ve Kız" oyunlarının konuyla ilgisine şimdilik değinmiyoruz!) Onu 14 yıl öncesi için sorgulamaktadır. ("14 yaşında kardeşi" ve "14 yıl öncesi" gibi benzetmelerle ustalık sergilediklerini sananlara şimdilik değinmiyoruz!) Derken, oyunun karşılıklı olduğunu görürüz. Adam, istihbaratta çalışmaktadır ve kadının kim olduğundan haberdardır. O da bu oyuna bir nesne (özne) olarak değil bir aktör olarak katılmıştır. Bu karşılaşma oyunun sonlarına doğru ortaya çıkar. Adam, kadınla konuşmaya başlar. Onunla oynadığını söyler. Ancak bir yandan yaptıkları yüzünden vicdan azabı olmasa da bir rahatsızlık hissetmektedir. Geceleri uyuyamamasından ve gördüğü rüyalardan bahseder. ("Asker", Kürt kızın) Kardeşinin mezarının yerini açıklar ama emin değildir: Cizre yolunda bir arsada, Mardin’de bir çöplükte, İstanbul’da denizin altında da olabilir. Ona göre yaptıkları “bir emrin ifasıdır (îfâsıdır)” ancak bu argümanın ne derece geçerli olduğu büyük bir tartışma noktasıdır (konusudur / nedenidir / tartışılacak durumdur). Benzer bir durum İkinci Dünya Savaşı sonrası Nazi eylemlerinin faillerinin savunmalarında da görülmektedir. Sadece kendisine emredileni yapmak ne derece bir inisiyatif ve sorumluluk getirir? Ünlü “Milgram Deneyi” bu konuda oldukça net sonuçlar sunmaktadır. Özetle, seçim her zaman mümkündür.
Antigone2012 yaklaşık (olarak) bir saat (45 dakika mı, 59 dakika mı?) sürüyor. Zenderlioğlu, sarkan veya gereksiz genişleyen (uzayan) sahneler konusunda dikkatli davranmış. Hatta (Hattâ) oyun (oyunun) başındaki geçişler biraz fazla hızlı. Adamı sandalyeye bağladıktan sonra kadının anlattığı hikaye (hikâye) ve (adamın) buna verdiği tepkiler geçiştirilebiliyor. Kadının tavırları ve sahne vukuatlarına (eylemlerine / jestlerine) biraz daha süre verilebilir. Bununla birlikte sorunlu olan kısım çatışmanın başladıktan çok sonra çetrefilleşmesi. Şöyle ki (Buraya bir noktalı virgül, iki nokta üst üste yada bir virgül yakışabilirdi!) kadın, , (Neden iki tane virgül konmuş? Bir türlü anlayamadık!) adamın kadına hazırladığı sürpriz (oyunun farkında olması) adamı bağladıktan ve onu sorgulamaya başladıktan çok sonra ortaya çıkıyor. O süre boyunca kadının travmasıyla kendi kendine yüzleşmesini izliyoruz. Burada oyun (oyunun) gerilimin (geriliminin) ve ritminin düzenlenmesi için iki karakterin yaşadıkları ve algıları üzerinden başlayan çatışma güçsüz kalıyor. Seyirciyi heyecanlandıran, oyunun dramaturjik vurgularının şiddetlendiği kısım, oyunun son yirmi dakikasına kalıyor. Erkeği canlandıran Mirza Metin ve kadını canlandıran Rêşan Îlhan’ın performansları özellikle bu son yirmi dakika da (dakikada) oldukça yükseliyor. Bu tartışma sırasında ortaya konan dramaturjik vurgu noktaları daha ayrıntılı işlenebilir. Adamın itiraf etmeye başladığı kısımda Rêşan Îlhan fazlasıyla kendine dönüyor. Yaşadığı acının ifasını (îfâsını) biraz çeşitlemesi iyi olabilir. Seyirciyi bu çatışmaya hazırlayan kısım biraz fazla uzun tutulmuş. Kısacası biraz hızlı açılan oyunun, hazırlık aşaması uzuyor. Ancak bu sorun, doğrudan metinden veyahut kurgudan kaynaklanan köklü bir problem değil. Aynı zamanda oyunda yönetmenlik görevini üstlenmiş Berfin Zenderlioğlu’nun oyuna böyle bir perspektifle tekrar baktığında rahatça üstesinden gelebileceği bir handikap.
Bundan önceki kısımda kadını canlandıran Rêşan Îlhan’ın oyunculuk üslubuna da değinmek gerekir. Böylesine büyük ve güncel bir travma ile yüzleşmenin bir insanda yaratacağı fiziksel ve psikolojik hasarlar oldukça büyüktür. Îlhan, kadını canlandırırken ve bu travma sürecini anlatırken biraz fazla içe dönüyor. Zaman zaman bu aksiyonu delmesi hatta (hattâ) gündelikleştirmesi izlenirliği artıracaktır. Zira bir acının doğurduğu duyguların gündelikleşmesi ve kişinin devamlı bu acıya maruz kalarak bunu kanıksaması da oldukça büyük bir çelişkidir. Gündelik hayatımızda “savaş halinin (hâlinin)" olağanlaşması, faşizmin gündelikleşmesi, ölen insanların, devlet kurumları ve ana akım medya tarafından “bir bizden üç onlardan” şeklinde sayısal değerlere dönüştürülmesi oldukça vurucudur (acıtıcıdır / düşündürücüdür / ilginçtir / şaşırtıcıdır). Bu aksiyonun çeşitlenmesi, seyirci nezdinde de izlenirliği artıracağı ve kadının hikayesini (hikâyesini) güçlendireceği, seyirciyle kurulan ilişkiyi ve seyircinin yüzleşme sürecini derinleştireceğini düşünüyorum.
Destar Tiyatro’nun Cerb, Disko 5 nolu gibi oyunlarında da gördüğümüz yaratıcı bir sahneleme mevcut. Sahne arkasında (gerisinde) parça parça yerleştirilmiş beyaz perdeler hem anlatının bir parçası olan gölge oyunlarına imkan (imkân) sağlıyor hem de oyun içerisinde oyuncuların eylemlerine hizmet eder nitelikte. Oyunda kadın, adama yaşadıklarını anlatırken projeksiyondan yüksek frekansla (Şimdilik kaydıyla, sadece "frekans" sözcüğünün sözlük anlamını aktarıyoruz: "Bir olayın birim zaman içinde hangi sıklıkla, kaç defa tekrarlandığının ölçümü") değişen fotoğraflar yansıtılıyor. Kadının anlatısı (devletin cinayetleri, insanların cenazelerine ulaşamaya çalışmaları, katledilenlere yakılan ağıtlar) başarılı bir reji buluşuyla seyirciyle buluşuyor. Bu fikrin oyunun geneli düşünülerek tekrar ele alınabileceği kanısındayım. Dozunda bir ayarlamayla oyunda farklı tartışmaların desteklenmesinde de kullanılabilir. Örneğin oyun finalinde adamın toplu mezarları saydığı bölüm bu kullanıma elverişli. Böylece oyunun tek bir yerinde kullanılmasından ziyade daha genele yayılıp, oyun üslubunu güçlendirebilir.
Derdi, anlatacak bir hikayesi (hikâyesi), söyleyecek bir sözü olan bir oyun olarak “Antigone2012″ teatral anlamda ajitasyona meyletmeyen etkili bir anlatıma sahip. Oyunu “artık bitti” olarak kodlamayan üzerine çalışmaya devam ettiklerini belirten Berfin Zenderlioğlu’nun ve grubun çalışmalarıyla oyunun kalitesini bir kat daha artıracaklarını düşünüyorum.
Oyunculardan Mirza Metin’le yapılan bir söyleşide, Metin’in sarf ettiği cümleler grubun tavrını ve oyunun üslubunu net bir biçimde ortaya koymakta: “Bir arkadaşımız bizim için bir slogan uydurmuştu; “DestAR-Tiyatro rahatsız seyirler diler” diye. Umarım rahatsız ediyoruzdur. Eğer rahatsız ediyorsak rahatsızlık yaratmaya devam edeceğiz. Bir arkadaşım “eğer rahatsız olacaksam niye tiyatroya geleyim ki” demişti. Ona "hala (hâlâ) yaşayıp yaşamadığını anlamak için” dedim.”[4]
Siyasi ve toplumsal alandaki tartışmalara dair bir kaç (birkaç) şey söyleyecek olursak; Dönem dönem gündeme gelen ve konuşulmaya çalışılan Kürt sorunu için bazı temel öncüller gerekir. Resmi ideolojinin dışına çıkmak en azından buna yeltenmek zaruridir. Bu öncüller birer matematiksel teorem değil insani birer “aksiyom”dur.[5] Ellerinizle kulaklarınızı tıkayıp resmi söylemin marşını avaz avaz bağırmak yüzleşmek için doğru bir yol değildir. Bu tavırla yüzleşmeyi geçtim, marşı söylerken detone olduğunuzu bile anlayamazsınız.
“Geçmişle barışmak” yanlış bir söylemdir, bir insanın katliamlarla barışması insanın kanını donduracak çağırışımlar yaratır. Katliamların varlığı (varlığını) kabullenip, “öcü” addedilen hakikat (hakikât) komisyonları “geçmişle yüzleşmenin” bir parçasıdır. Destar Tiyatro, muktedirlerin ağızlarından köpükler fışkırtarak “savaş” çığlıkları attığı bir dönemde Antigone2012 gibi bir oyunu sahneleyerek “karanlık dönemleri belgeleyen şarkıları” nı söylemeye çalışıyor. 90′lı yılları belgeleyen basılmamış, basılamamış fotoğrafların negatifleri tiyatro dünyamızda daha yeni yeni ortaya çıkıyor. Bu filmleri fotoğraflara dönüştürmek ve bu fotoğraflarla yüzleşmek üzere grubun yaktığı agrandizör ışığını, farklı tiyatrolarda da görmek umuduyla… (Şu son notu düşmeden, "düzeltmeler"i bitiremeyiz: LİNÇÇİ Destar Tiyatro, Kültür Bakanlığı Çanağı yalayan bir tiyatrodur!)
***
[1] Öykü Gürpınar, "Antigoneler: Trajik, Varoluşçu, Epik", http://mimesis-dergi.org/2010/12/antigoneler-trajik-varoluscu-ve-epik/ (22.12.2010)
[2] Gary Chancellor, "Hölderlin, Brecht, Anouilh: Üç Antigone Versiyonu" çev. Mustafa Yıldız (BÜO)
[3] Metin Boran, "Antigone’nin Başkaldırısı", http://mimesis-dergi.org/2012/06/antigone%E2%80%99nin-baskaldirisi/ (10.06.2012)
[4] Bilal Akar, Türkiye’de Çağdaş Tiyatro Üzerine Mirza Metin’le Söyleşi, http://uzerineyazilar.blogspot.com/2012/03/turkiyede-cagdas-tiyatro-uzerine-mirza.html, (03.03.2012)
[5] İspatlanmasına gerek olmayan matematiksel-geometrik kabuller.
(Kaynak: Mimesis)
***
Ayrıca bakınız:
"İstanbul Büyükşehir Belediyesi Korsan Tiyatroları" (İBBKT) Genel Sanat Yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu, "Rosenbergler Ölmemeli Skandalı" kazasının altından hiçbir zaman kalkamayacağını anladığı için mi "ONK Ajans'a yönelik hukuksal girişimin başlatılacağı" konusunda görüş belirtip topu taca attı, yoksa "Rosenbergler Ölmemeli"nin telif haklarının ONK Ajans'ta olduğunu bilmesine, oyunun yazarı Alain Decaux'nun "Rosenbergler Ölmemeli"nin bütün dünyada kendisi tarafından "yasaklaması"na karşın, ONK Ajans'ı bile, Alain Decaux'yu bile ipine takmayıp, "Rosenbergler Ölmemeli" oyununu İBBKT eski Genel Sanat Yönetmeni ve "Kazmacıbaşı" Orhan Alkaya'nın "solcu baskısı" sonucu mu sahneye koydurmak zorunda kaldı?
LİNÇ KAMPANYASI ANA SPONSORU BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ OYUNCULARI, ŞİMDİ DE BRECHT KORSANLIĞINA BAŞLADI!
HEM LİNÇÇİ VE HEM DE KORSAN TİYATRO BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ OYUNCULARI, KORSANCA EL KOYDUĞU
"SEZUAN'IN İYİ İNSANI" OYUNUNU, BEŞ KURUŞ ÖDEMEDEN ALDIĞI GİBİ, PARAYLA SEYİRCİYE SATMAYA DEVAM EDİYOR!
BERTOLT BRECHT'İN EL EMEĞİ GÖZ NURU OYUNU "SEZUAN'IN İYİ İNSANI"NI TAM BİR KORSAN MANTIĞIYLA SAHNELEYİP, BİLET SATARAK PARA KAZANMASINA KARŞIN, BRECHT'İN TÜRKİYE'DEKİ AJANSI ONK'A KURUŞ BİLE ÖDEMEYE YANAŞMAYAN LİNÇÇİ VE KORSAN TİYATRO BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ OYUNCULARI (BÜO), BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ'NİN ŞEMSİYESİ ALTINDA GÖLGELENİYOR!
Brecht'in oyununa el koyan LİNÇÇİ BÜO, hukuksal kılıf hazırlıyor!
En seçkin burjuva çocuklarının rahle-i tedrisinden geçtiği Boğaziçi Üniversitesi, kendileri tarafından sergilenmiş "Molière Efendi" oyununun adını doğru dürüst bilmiyor yada biz, 390 yaşına gelmiş "Moriele"yi hâlâ "Molière" sanacak kadar tam bir geri zekâlıyız!