4 Haziran 2012 Pazartesi

Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz, Gabriel García Márquez'in "Kolera Günlerinde Aşk" romanını incelemeye devam ediyor!

Hilmi Bulunmaz, Sultanahmet'te Márquez okurken (Foto: Fikriye Bulunmaz)


***


Ben, Sultanahmet Parkı'nda kitap okumaktan çok büyük bir keyif alıyorum. Bugünlerde, bütün Sultanahmet semtinin iyice altını üstüne getiren bir inşaat süreci yaşandığı için, kıçımı koyup oturabileceğim bir tek bank bile bırakılmadığından, ister istemez, toprağın üzerine oturarak okuduğum Gabriel García Márquez'in 
"Kolera Günlerinde Aşk" romanını, toprağın üzerimden çekip aldığı elektrik yokluğu sayesinde, çok daha coşkulu bir titreşim, çok daha derinlikli bir duygu, çok daha farklı bir tinsellik ve çok daha kalıcı bir algıyla anlıyorum. Hemen hemen bütün yazarların sonuna kadar sömürüp, anlatırken melodram hâline getirdiği aşk izleğini sömürme niyetinde olmayan Gabriel García Márquez, o kadar içtenlikli ve o kadar yalın bir dille söylüyor ki söyleyeceği sözleri, aşk üzerine düşüncelerini; müthiş derecede büyük bir anlam yüklenmiş gibi hissediyorum kendimi.


Ben, yanımda köpeğim Toprak, toprağın üzerine oturup, Gabriel García Márquez'in "Kolera Günlerinde Aşk" romanını okumaya yoğunlaşmışken, önümdeki dar kaldırımdan geçip gitmekte olan eşim, beni görür görmez, cep telefonunun "deklanşörüne" bastı.


***


Aracataca, Kuzey Kolombiya'da, Magdalena bölgesinde yer alan 1885 yılında kurulmuş olan bir nehir kasabasıdır. Yerleşkesi, aynı isimdeki nehrin yanındadır. Barranquilla'nın 80 km doğusundadır.


Aynı zamanda ünlü yazar Gabriel García Márquez'in doğduğu yerdir.


Zamanında muz şirketlerinin odak merkezi olmuş ve daha sonra çıkan isyanlar ve başka bazı nedenlerden dolayı şehri terk etmişlerdir. O dönemde halk arasında muz şirketlerinin geri döneceği dedikoduları yayılmıştır.


(Kaynak: VİKİPEDİ)


***


Bir sabah, bahçesinde gülleri keserken, ertesi gidişinde ona bir gül götürme isteğine karşı koyamadı. Kısa bir süre önce dul kalmış bir kadın söz konusu olduğunda, çiçeklerin dilinde çözülmesi güç bir sorundu bu. Ateşli aşkın simgesi olan bir kırmızı gül, yası bakımından incitici olabilirdi. Bir başka dilde uğur getiren sarı güller ise, günlük dilde kıskançlık anlamına geliyordu. Bir kez, Türkiye'de yetişen siyah güllerden söz etmişlerdi ona; belki de en anlamlısı onlar olurdu, ama bahçesinde yetiştirmek için bulamamıştı onları. Uzun uzun düşündükten sonra bir beyaz gül götürme riskini göze aldı; yavan ve dilsiz oldukları için ötekilerden daha az severdi onları: Hiçbir şey söylemezdi beyaz güller. Son anda, Fermina Daza, bir anlam verme alınganlığı gösterirse diye dikenlerini kopardı.


(Kaynak: Gabriel García Márquez, "Kolera Günlerinde Aşk" Can Yayınları, 20. baskı, Mart 2011, sayfa 393)


***


Ayrıca bakınız:


Türkiye'deki yazarlar roman yazabilmek için Kolombiya'ya gitmeli!