31 Mayıs 2012 Perşembe

Bulunmaz Tiyatro Genel Sanat Yönetmeni Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz diyor ki: "Aşkın Nur Yengi ile Nihat Haluk Bilginer'in yapay gündem oluşturduğu rüzgârdan kafamı kaldırdıkça, doğal bir dille yazılmış 'Kolera Günlerinde Aşk' romanını okuyorum!"

Hilmi Bulunmaz, "Kolera Günlerinde Aşk"ı okuyor! (Fotoğraf: Ahmet Özkara)


***


Kendilerine "romancı" sıfatını yakıştırıp, yayımladıkları kitaplara "roman" etiketi vurarak piyasa yapan hiçbir Türk yazarı "romancı, yazdıklarını da "roman" diye nitelemeye dilim varmıyor. Batılı bir dille düşünüp, ülkesinin somut gerçekliğinin ayrımına varamamış Türkçe yazılar çiziktirenlerin "roman" diye niteleyerek piyasaya sürdükleri kitapları okurken, inan olsun, başım dönüyor, midem bulanıyor, kusma duygusuyla kıvranıyorum. Bu duyguma, Nobel Edebiyat Ödülü almış Orhan Pamuk ve onun "roman" diye nitelediği roman görünümlü kitaplar da neden oluyor. "Roman" etiketiyle piyasaya sürülmüş bulunan Orhan Pamuk damgalı kitapların birçoğunu okudum. Bu kitapları ve bu kitapları örnek olarak alıp yazılan diğer düzeysiz kitapları okurken, nasıl ki, büyük acılar çekiyorsam, "roman" etiketiyle okurun gözünü boyamasına karşın, bırakın yazınsal kurgu tadı vermesini bir yana, henüz özne-nesne diyalektiğini bile çözmekten yoksun kitaplarla yazınsal evrenim âdeta bit pazarı görünümüne bürünüyor.


Çevirilerinin oluşturduğu tüm barikatları da göz önünde bulundurarak, özellikle "üçüncü dünya romancıları" diye sınıflandırabileceğimiz yazarların evrenine düşünsel olarak iltica etmek, beni son derecede rahatlatıyor. Bu rahatlamayı bana armağan edenlerden biri de Gabriel García Márquez. "Kırmızı Pazartesi" ve "Yüzyıllık Yalnızlık" romanlarının yanında daha geride duruyormuş izlenimi veren "Kolera Günlerinde Aşk", roman nitelemesini hak etmiş önemli kitaplardan biri. 


Günlük koşuşturmalarım, yurtdışı gezilerim, mahkemelerim, LİNÇÇİ orospu çocuklarıyla boğuşmalar, görünmez kazaların hayatımı sarsması, işlerimin aşırı yoğunluğu ve bu yoğunluğun oluşturduğu yorgunlukları aşmış olabilirsem, tabii ki bir de keyfim yerine gelirse, başta "Kolera Günlerinde Aşk" olmak üzere, bir "Gabriel García Márquez romancılığı" yazısı kaleme alabilirim.


Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz


***


Gabriel García Márquez'in kaleme alırken kesinlikle böbürlenmediği "Kolera Günlerinde Aşk" romanından estetik duygu, yazınsal tat veren küçücük bir tadımlık:


Sevinçten öleceğini sandı. Düşünmeye vakit bulamadan, becerebildiğince ellerini yıkadı, "Şükürler olsun, Tanrım, sana şükürler olsun, ne iyisin" diye mırıldanarak; Hildebranda'nın yemeğe kimin geleceğini söylemeden, ondan istediği Allah'ın belası patlıcanlar yüzünden hâlâ banyo yapamadığını düşünüyordu, güneşten derisi soyulmuş yüzüyle, çok çirkin ve yaşlı olduğunu, kocasının onu bu durumda görünce geldiğine pişman olacağını düşünüyordu. Allah kahretsin. Ellerini becerebildiğince önlüğüne kuruladı, becerebildiğince kendine çeki düzen verdi; delice çarpan yüreğini biraz olsun yatıştırabilmek için, annesinin dünyaya getirirken ona donattığı tüm kibri takındı, sonra nazlı ceylan yürüyüşüyle, başı dik, bakışları aydınlık, burnu havada kocasını karşılamaya gitti; eve dönmenin büyük sevincinden ötürü yazgısına gönül borcu duyuyordu; seve seve dönecekti onunla, kuşkusuz kocasının umduğu kadar kolay olmasa da; yaşamını tüketen acıları sessizce ona ödetmeye kararlıydı.


(Kaynak: Gabriel García Márquez, "Kolera Günlerinde Aşk" Can Yayınları, 20. baskı, Mart 2011, sayfa 323)


Ayrıca bakınız:

Türkiye'deki yazarlar roman yazabilmek için Kolombiya'ya gitmeli!