Anasayfa | Polemik | İnceleme | Büktel Hakkında | Linkler | İletişim |
Rosenbergler konusunda Hadi Uluengin'ekatılmadığım nokta:ORHAN ALKAYA'NIN İFLASI SOZYALİZM YA DA KOMÜNİZMİN İFLASI DEĞİLDİR.
Coşkun Büktel
Alain Decaux'nun "Rosenbergler Ölmemeli" adlı oyununun sahnelenmesini tüm dünyada yasakladığını açıklayan Hadi Uluengin, "Rosenbergler"in İBBŞT tarafından yazar onayı alınmaksızın sahnelenmesini -gecikerek de olsa- önlemekle tiyatromuza çok yararlı bir hizmette bulunmuş oldu. İBBŞT adlı yüz yıllık bir kurumun korsan tiyatro yaptığı böylece ortaya çıkmış, tiyatromuz bu korkunç ayıptan bir an önce kurtulmak fırsatını bulmuş oldu. Ne var ki, biz Türk tiyatrocuları olarak, yüz yıllık İBBŞT'nin korsan tiyatro yapmasının önüne geçilmesine ve bu ayıbın daha uzun süre devam etmesinin engellenmesine ne kadar sevinsek de; İBBŞT'nin bugünkü yöneticileri ve özellikle oyunun yönetmeni(?!) (hayatında benim oyun sayabileceğim bir tek oyun yönetmiş olmayan) intihalci şair Orhan Alkaya, bu konuda çok kötü bir sınav verdiler.
Hadi Uluengin'in Türk tiyatrosunu, Rosenbergler'in, yazarı tarafından oynanmasına izin verilmeyen bir oyun olduğu konusunda uyaran ilk yazısına karşı, Orhan Alkaya (yaratıcılıktan nasipsizliğini yalnızca başlığıyla bile yeterince kanıtlayan) "Hadi Ordan, Engin Sen de..." başlıklı bir yazı yazarak, Uluengin'e bir sürü hakaretler sıraladı ve oyunun daha 2000 yılında Lyon Festivali'nde sahnelendiğini ve ödül aldığını söyledi. Uluengin, bugün yazdığı ikinci bir yazıyla Orhan Alkaya'nın yalan söylediğini (veya okuduğunu anlamadığını) oyunun Lyon Festivali'nde 2000 yılında değil, 1979 yılında sahnelenip ödül aldığını, 2000'in ise, ödül alan tiyatro grubunun adı olduğunu açıkladı. (Bu konuda internette var olan tek orijinal sayfayı daha önce ben de incelemiştim. Sayfayı ben de Uluengin'in anladığı gibi anlamış ve işin aslını Hilmi Bulunmaz ve Feridun Çetinkaya'ya söylemiştim. Ama ben okuduğumu doğru anladığım halde o konuda susmayı tercih ettim. Çünkü sayfa Fransızca'ydı ve Fransızca'ma güvenerek yanlış bir açıklamada bulunmak, facebook listemdeki 300 kişiyi dezenforme etmiş olmak istemiyordum. Ama Alkaya, büyük ihtimalle, metni, bile isteye, kasten yanlış anladı ve bu yanlış bilgiyi televizyon kameralarıyla ve sosyal medya aracılığıyla, milyonlarca insana kasten ulaştırdı. Milyonlarca insanı yanlış bilgiyle bile bile zehirledi. Kasıt olmasa, bu konuda Alkaya'nın da, en azından metni doğru anlamış olan Büktel kadar kuşkuya düşmesi ve susması gerekecekti.) İBBŞT genel sanat yönetmeni Ayşenil Şamlıoğlu, Alkaya'nın "Hadi Ordan" diyerek Hadi Uluengin'le alay(!) etmesinden 24 saat kadar sonra, Uluengin'i onaylayan bir açıklama yaparak oyunu kaldırdıklarını ilan etmekle, bir bakıma, kendi bireysel saygınlığını korudu. Ama her bakıma değil: Şamlıoğlu'nun kaldırdığını ilan ettiği korsan oyun, korsan olduğu anlaşıldıktan ve kaldırıldığı ilan edildikten sonra da haftanın son gününe kadar temsil edilmeye devam etti. İnsan İBBŞT gibi yüz yıllık saygın bir kurumda, o yüzyıllık saygınlığı çöpe atmayı göze alarak, korsan olduğunu bile bile, temsil verebilir mi? Alkaya verdi. Yaratıcılığa zerre kadar saygı duymayan intihalci şair Orhan Alkaya, zaten İBBŞT'yi babasının çiftliği sayacak kadar şımarmak hastalığına yakalandığı için, bugüne dek, ben yaptım oldu mantığıyla aklına gelen her acaipliği tiyatral fikir sanarak sahneye zaten taşımış ve eleştirilere her zaman ya hakaretle ya sessizlikle cevap vermiş ya da "beni ilgilendirmiyor" demişti. Yeneteksiz, intihalci, korsan ve de çok kibirli bir tipolojinin somut örneği olarak gördüğümüz Alkaya'nın, (tiyatromuzun bu dönemini belirleyen kirli ve karanlık menfaat düzeninin enteresan bir göstergesi ve ayrıca yalan makinası Mustafa Demirkanlı'nın kankası olması nedeniyle) ilgiye değer bir karakter olduğunu düşünüyor, vukuatlarını o nedenle teşhir ediyoruz. Bütün bu anlattığım nedenlerle, Hadi Uluengin, Orhan Alkaya'nın korsanlığı mazur göstermeye çalışan açıklamalarına karşı, çok haklı bir noktada duruyor. Ama bizce, Uluengin'in ilki kadar haklı olmadığı bir başka nokta var. O noktayı açıklamaya çalışalım: Son dönemde Rusya'da ortaya çıkan bazı yeni belgelere ulaşmasının ardından, Rosenbergler hakkında bildiklerinin sahiciliği konusunda kuşkuya düşen ve sonunda yanıldığına karar vererek 1968'de komünist saiklerle yazdığı "Rosenbergler Ölmemeli" oyununu tedavülden kaldırmaya karar veren ulusarası tarihçi Alain Decaux'nun yanında yer almakla, Hadi Uluengin safını doğru seçmiş... Kendisinden izin almadan oyununu gaspedip korsan olarak sahneleyen Alkaya türü vandallara karşı, Alain Decaux, elbette ki, çok haklı bir yerde duruyor. Vandalizm, korsanlık ve emek düşmanlığına karşı çıkmak, ideoloji farkı gözetmeksizin her insan evladının hakkı ve görevidir. Ama bu durum, Decaux'nun, Rosenbergler hakkında kesinlikle yanılmadığını kanıtlayan bir veri değildir. Öyle bile olsa, şu an'a dek, ne biz, ne de Uluengin, Rosenberg'lerin yüzde yüz casus olduğuna ilişkin bir veri ortaya koyabilmiş değiliz. Çünkü bizler bir kere ne tarihçi ne de hukukçuyuz... Rosenbergler yargılamasını enine boyuna incelemiş de değiliz. Tek bildiğimiz, ortada (zaten idam içerdiği için Uluengin'in de bizim de kafadan karşı olduğumuz) bir mahkeme kararının bulunduğu... Bu kararın, hiç sevmediğimiz senatör McCarthy'nin antikomünist terör estirdiği karanlık yıllarda alınmış olduğu... Bu karara karşı, Sartre, Picasso ve şu an adını hatırlayamadığım pek çok ünlünün kampanya başlattığı... Nâzım Hikmet'in Rosenbergleri savunan bir şiir yazdığı... Tarihçi Alain Decaux'nun da (metninden bildiğimiz kadarıyla) sol bakış açısından olayı dramatize eden bir senaryo/oyun metni yazdığı... Ama sonradan, Rusya'da Rosenberglerin atom casusu olduklarını kesinleştiren yeni belgelerin bulunduğuna dair bazı gazete haberlerinin ortaya çıktığı... (Bu haberlerin kaynağı ve belgeleri belirsiz yerli versiyonlarına ben kesinlikle itibar etmemiştim.) En sonunda da (herhalde o belgeler nedeniyle olsa gerek) Alain Decaux'nun bu oyunun sahnelenmesini bütün dünyada yasakladığı haberi... Alain Decaux, Rosenbergler hakkında oyun yazacak kadar heyecanlı bir solcu ve uluslararası bir tarihçi olduğu için, yeni bulunan belgelerin onu böylesine ikna etmesi, beni şüphesiz ki, bir hayli etkiledi. Ama yüzde yüz değil. Evet, tarihsel belgeler konusunda, örneğin "bana" kül yutturmanız kolay olabilir; ama Decaux'nun donanımına sahip solcu bir tarihçiyi, tarihsel belgeler konusunda yanıltıp onu (yıllar süren bir emek ve araştırma ürünü olan) oyununu ve ondan kazanacağı gelirleri çöpe atmaya ikna etmeniz hiç kolay değil... Decaux ikna olduysa, çok büyük ihtimalle, Rosenberglerin casus olduğuna ilişkin yeni belgeler çok güçlü demektir. Ama yine de, bu durum, (en azından Decaux'nun bu konuda ne dediğini henüz öğrenemediğimiz şu aşamada) size, antikomünizm yapma fırsatı vermez/vermemeliydi. İşte Hadi Uluengin'le anlaşamadığımız nokta, bu... Uluengin, Decaux'nun açıklamasını kesin veri sayarak, antikomünizm yapıyor. Evet, kendini sosyalist tanıtan Orhan Alkaya'nın bu konuda yaptığı vandalizmi sergilemekle, Uluengin Orhan Alkaya kafasını mahkum etmiş oluyor. Ama Orhan Alkaya'nın iflası, sosyalizmin iflası anlamına gelmez. Ayrıca, Decaux'nun yanılmasına ben de pek fazla şans tanımıyorum ama yine de, Hadi Uluengin'in yaptığı gibi Decaux'nun açıklamasını kesin veri sayamıyorum. Çünkü, ne kadar küçük ihtimal saysam da, ihmal edilebilecek kadar da küçük saymadığım başka bazı ihtimaller var: Ya Decaux, Türkiye'deki dönek aydınlar modasına uyarak solculuktan "dönmüşse" ve solcu oyununu sırf bu yüzden reddetmişse?... Ya uluslararası hayati bir tehdit aldığı için dönmek ve oyununu çöpe atmak zorunda kalmışsa?... Ya aynı şey kendisine tehditle değil de rüşvetle yaptırıldıysa?... Evet, bunlar küçük ihtimaller ama ben bu ihtimalleri Hadi Uluengin gibi göz ardı etmekten yana değilim. Ama sonuçta, kesin olarak ve her durumda arkasında durabileceğimiz gerçek şu: Decaux hangi nedenle reddetmiş olursa olsun, yaratıcılığa saygılı, vicdan ve akıl sahibi hiçbir insan, Decaux'nun iradesini çiğneyerek, Decaux'nun oyununu gaspetme ve korsan olarak temsil etme hakkını kendinde göremez. Bu konuda Uluengin'le anlaşıyoruz ki, en önemli konu da zaten, bu! COŞKUN BÜKTEL / 3 Mart 2012
BONUS:
Orhan Alkaya'nın tek tutamağı, oyunun 2000 yılında oynanmış olduğuydu. Ben bu bilginin yalnızca Fransızca bir kaynakta bulunduğunu görmüş, başka kaynaklarla desteklenmeyen çürük bir bilgi olduğunu yazmıştım. Ama Fransızca'ya hakim olmadığım için, kaynakla ilgili çevirimden tam emin olamamıştım. Hadi Uluengin, gerekeni yapmış ve oyunun 2000 yılında oynandığı yönünde Orhan Alkaya'nın verdiği bilgiyi kesin biçimde yalanlamış. Alkaya'nın böyle çürük kanıtlar ortaya koymasının bir başka örneği de, benim intihal suçlamama karşı, Artaud örneğini verip, çaldığı şeyi benden çalmadığını Artaud'dan alıntı yaptığını söylemesiydi. Ama hem kaynak göster dediğimde gösterememişti; hem de zaten alıntı yapmış olsa, alıntı yaptığını belli etmiş olması gerekirdi ki, belli etmemişti. Şairler, alıntı yaptıklarını alıntıyı tırnak içine alarak belirtirler. Alkaya çalıntı değil de alıntı yapmış olsa, şairlerin bu alıntı belirtme ahlakına uymuş olurdu. Alkaya hem intihalci, hem kibirli, tuhaf bir model. E, ne de olsa, Mustafa Demirkanlı'yla yıllar süren bir yemiş içmişlikleri var. Alkaya'nın "Rosenbergler 2000'de sahnelenmiş" yalanına, Mustafa Demirkanlı da sahip çıkmış, o yalanı Demirkanlı da savunmuştu. (Zaten Demirkanlı'nın savunduğu bir şeyin yalan, sahte veya kirli olmaması düşünülemez.) Şimdi insanların yüzüne nasıl bakacaklar?! Yani Orhan Alkaya nasıl bakacak? Lafın gelişi söylüyorum, tabii; utanacaklarını sandığımdan değil... "Demirkanlı neyse de, bir şair(!) nasıl utanmaz olabilir yahu?" diye düşünebilirsiniz. Adam şair değil de, "intihalci şair"se, utanmaz olması hiç zor değildir...
TWITTER
***
***MUSTAFA DEMİRKANLI: Cihat Duman isimli avukat durumdan vazife çıkartıp para kazanmanın peşinde, işidir yapacak tabii, senin ne işin var? Var tabii, tek derdin" düşmanımın düşmanı dostumdur" mantığı. Azıcık akıllı ol, vicdanlı ol, edepli ol. Bana işimi öğretmeye kalkacağına, önce objektif olmaya çalış. ONK Ajans'ın 15 Haziran'dan beri hareketsizliği, istenmesine rağmen -bulamadığı gerekçesi ile- Fransız Ajans'la yazışmaları gösterememesi seni hiç mi ilgilendirmiyor? Hiç mi kuşku duymuyorsun? Kusur başka, korsanlık başka şeylerdir ama sen/siz en çok işinize geleni seçersiniz, anında karalamaktır amacınız... Düne kadar yere göğe sığdıramadığınız Melh Anık,dün de meselelere kendi penceresinden bakıyordu, bugün de öyle, olması gereken yani, ama bugün baktığı yer, gördüğü sakıncalar işinize gelmediği için tahammül edemediniz. Herkes sizin gibi düşünmeli... en küçük aykırılığa tahammülünüz yok, Hitler bile bu kadar katı değildi. Erbil Göktaş'a da aynısını yaptınız, azıcık utanmadan, senin gibi bir adamı kapak bile yaptı, yine olmadı... Hayatında olduğun olacağın en üst sunumu gördün, sonra kalktın eften püften şeylerle adamı sansürcü ilan ettiniz, vicdanınız sızlamadan, utanmadan... Sen git, o avukata destek ol, şimdi senin en yakın müttefikin o olacak gibi görünüyor... İkinci şıkka bakın... birlikte...
***
***
***
***
***
***
***
***
KORSAN YÖNETMEN ORHAN ALKAYA'NIN SON 3 TWEET'İ:
kalıyorum, ilk günkü insan olma halini arayıp bulmaya
23h
Ateşi ve ihaneti görmüştük. Şimdi ahmaklığın telafisi mümkün gücünü de görüyoruz. Telafi edeceğiz.
23h
Sabırla yaptık en güzel şarabımızı, bekleyerek, biriktirerek. İSTANBUL DÜŞERKEN, AYAĞININ ALTINDAN ZEMİNİN KAYDIĞINI FARK ETMEYEREK, MELEKLERİN VARLIĞI YA DA YOKLUĞU ÜSTÜNE SOYUT TARTIŞMA YÜRÜTEN BİZANSLILAR KADAR SOYUT DEĞİL Mİ?
BİZ SOMUT GERÇEKLERİ KAFALARINA VURA VURA UYARMAYA DEVAM EDECEĞİZ BU ZEKÂ ÖZÜRLÜ, KİBİRLİ KORSANLARI!
***
MELİH ANIK TWEET'LERİ: “ONKAjans, İBBŞT'yi yalanlamış: 'Sözleşmeyi göstersinler 53 yıllık ajansı kapatırız'. Sözleşme her zaman yazılı olmaz, söz de bir sözleşmedir” (...) Anladığım kadarıyla, olaya nereden bakıldığı ve amaç bu noktada yargıları da değiştiriyor. (...) O kadar "twit"ten sonra yazılı "sözleşme" üzerinde ısrarcı olmak da bir tercihtir tabii. (...)
COŞKUN BÜKTEL: Sayın Anık, alaturkalıktan uzak iki ciddi kurum arasındaki sözleşmeler "her zaman yazılı olur". "Yazılı sözleşmede ısrarcı olmak", (sizin gayet öznelce iddia ettiğiniz gibi) bir "tercih" değil, böyle ciddi kurumlar arası ilişkilerde yasal bir "zorunluluktur". Lütfen konuyu saptırmayın! Linççilere kabul ettirmeye çalıştığımız, "insan hakları", "emek" ve "demokrasi" sözcüklerinin yalnızca "laftan" ibaret olmadığı gerçeğini size de mi kabul ettirmek zorundayız? Kimbilir hangi nedenle korsanları (ya da en azından korsan temsil vermeyi umursamayanları) savunma ihtiyacıyla nesnel gerçekliği ve nesnel kanıtları kabul etmeyişiniz, nesnel gerçeklerin nesnelliğini yok etmez. Siz kimbilir hangi nedenle karşı çıkıyorsunuz diye, nesnel gerçekliğin öznelliği kanıtlanmış olmaz. Bu çabanız ancak sizin kendinizin (tahmin etsek bile kesin bilemeyeceğimiz) bireysel nedenleriniz yüzünden "öznel" olduğunuzu kanıtlar. GÜNCEL NOT 4 Mart 2012: Melih Anık, yukarıda aktardığım tweetlerinin ilkinde şöyle diyor: “ONKAjans, İBBŞT'yi yalanlamış: 'Sözleşmeyi göstersinler 53 yıllık ajansı kapatırız'. Sözleşme her zaman yazılı olmaz, söz de bir sözleşmedir” Ben bu tweet'in Anık tarafından bir ilke olarak ifade edilen ikinci bölümündeki "Sözleşme her zaman yazılı olmaz, söz de bir sözleşmedir” cümlesine karşı olduğum için, yalnızca o ilkeye karşı çıktığım için, okurlara ifadeyi net olarak aktarmayı tercih etmiş, ifadenin birinci bölümünde verilen üstü sarı boyalı bilgiyi ise zaten twitter ve facebook'ta defalarca tekrar edip üstüne defalarca yorum yaptığım için; burada neyi cevapladığımın net olarak görülmesi amacıyla, burada tekrarlamaktan kaçınmış ve söz konusu tweet'in yalnızca, cevap verdiğim ikinci bölümündeki ilkeyi alıntılamıştım. Sarı boyalı birinci bölüme gerek görmemiştim, çünkü onu çok sık tekrarladığım için, okurlar aktardığım ilkenin bağlamından zaten haberliydiler. Ama okurlara daha kolay algılanabilen daha net bir metin aktarmak amacıyla yaptığım bu kısaltma sayın Anık'ı güya rahatsız etmiş. Sayın Anık, nedense, (sansür kelimesini kullanmasa bile) tweet'ten sarı boyalı birinci bölümü çıkarmamın, "anlamı değiştirdiğini" söylemiş. Ama nasıl, ne yönde değiştirdiğini açıklamamış. Suçlayıp geçmiş. Sayın Anık bu suçlamada bulunduğu için, ifadeyi yukarıda ekledim ve ne eklediğim belli olsun diye sarıya da boyadım. Bana göre ben, benim verdiğim cevap açısından, alıntı yaparken sarı eki çıkarmam anlamı kıl kadar bile değiştirmiyor. Bu o kadar açık ki; şu sıralar eser gaspına mazeret üretmekle meşgul sayın Anık'ın bana bu bahaneyle sansürü çağrıştıran bir suçlama yöneltip düzeltme istemesini; bana karşı haklı çıkabileceği bir kırıntı bulmak umuduyla sinekten yağ çıkarma gayreti olarak yorumluyorum. CB
***
***
***
***
***
Anasayfa
***
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda (İBBŞT) ocak ayından beri sahnelenmekte olan “Rosenbergler Ölmemeli” adlı oyunla ilgili tartışmalar sürüyor. Basında yer alan haberlerde oyunun tarihi gerçeği çarpıttığı ve Fransa’da sahnelenmesinin yazarı tarafından yasaklandığı yolundaki tepkile...
***
***
***
***
***
Geçtiğimiz hafta Hadi Uluengin ve İskender Pala’nın, İBB Şehir Tiyatrolarını açıkça hedef alan yazıları ve sanata yönelik son yıllarda artan saldırıları, tiyatro sanatçısı ve şair Orhan Alkaya ile konuştuk. Alkaya, “Bu yıkıcı zihniyete karşı direnmek ve inatla mücadele etmekten başka yapacak bir şey...
(Bakınız: Büktel, "İSTİŞAN BİLDİRİSİNE KATKI"... Bu yazının 2. dipnotunda, Kadir Topbaş vaatlerinin asılsızlığı, iki kere iki dört gibi belgeleniyor.)
ÖNEMLİ LİNK:
"ORHAN ALKAYA DOSYASI"
BONUS:
ORHAN ALKAYA'NIN, İNTİHALCİLİĞİ
Alkaya'nın bir başka özelliği de intihalci bir şair olması. Onun bir Büktel şiirinden yaptığı intihali ibretle okumak için de, lütfen şu başlığı tıklayınız: BEN ALKAYA'YI ÇAKMA HİLMİ YAVUZ SANIRDIM, MEĞER O BİRAZ DA ÇAKMA COŞKUN BÜKTEL'MİŞ.
ALKAYA'NIN YALANLARINI DESTEKLEYEN
YAŞAM KAYA kimdir? MUSTAFA DEMİRKANLI kimdir? |
“2000” ibaresi ise gösteriyi sunan “Theatre 2000” kumpanyasının adıdır.