4 Ocak 2012 Çarşamba

Rahmi Dilligil ile ilgili bilgileri sunmanın toplumsal yararlarına inanıyoruz!

'2001' tiyatronun en 'popüler' yılıydı

Geçtiğimiz yıl tiyatro, beklenenin üstünde bir ilgiyle karşılandı. En popüler tiyatro etkinlikleri (!) arasında, Bursa Emniyeti'nin başlattığı "I. Perde Operasyonu"; İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun sahnelediği “Patron” adlı oyun ve Dormen Tiyatrosu’nun kapanması yerini aldı.

Tiyatronun biraz da kaderidir, az tanınmak. Çünkü, tiyatroya gitmek için bir çaba harcamanız, tercih hakkınızı kullanmanız gerekir. Televizyon gibi, bir kumanda mesafesinde yakın; davetsiz misafir nezaketsizliğinde ‘sulu’ değildir tiyatro. Bundan dolayıdır ki, yıllarını tiyatro sahnelerinde, kulislerinde geçirmiş ‘usta’lar, televizyon ekranında ‘parılda’dıkları an, ilgimiz dahiline girerler. İlginçtir, 2001 yılı, bütün bu söylenenlere rağmen, tiyatronun en popüler yılıydı. Tiyatro haberleri manşetleri süsledi; hiçbir zaman bulamayacakları ayrıcalıkları ‘geçici’ bir hak olarak kazandılar. Ne diyelim, emeği geçenler sağolsunlar(!?)

Bursa Devlet Tiyatrosu'nda gün yüzüne çıkan birtakım olaylar üzerine, Bursa Emniyeti'nin başlattığı "I. Perde Operasyonu" geçtiğimiz yılın en fazla reyting oranına sahip tiyatro etkinliğiydi. Bu etkinlik sonunda, o dönemin Devlet Tiyatroları Genel Müdürü İ. Rahmi Dilligil ve Bursa Devlet Tiyatrosu Müdürü Emin Gümüşkaya olmak üzere adı tiyatro ile birlikte anılan bazı kişiler, yargı sürecine dahil oldular. Bugünlerde, Devlet Güvenlik Mahkemesi’nden beraat eden ve "Devlet Tiyatroları Genel Müdürüydüm" adlı kitabıyla gündemde olan Rahmi Dilligil, o günlerin en ‘popüler’ tiyatrocusuydu. Yıllardır o güzelim oyunların birinci perdesini dahi seyretme nezaketini gösteremeyen güzide meslektaşlarımız, birdenbire tiyatro ile ilgilenir oldular. "Rahmi Dilligil'in bir yatı varmış! Ne kadar para götürmüşler? İşin içinde kimler var?" türünden ‘tiyatro’ ile uzaktan yakından ilgisi olmayan sorular, birbiri ardına uçuşuyor, en ufak duyumlar yine ‘tiyatro’ adına manşetlere taşınıyordu.

2001’e göz atarken, zaman sıralaması takip etmeden, ‘reyting’ puanlamasına göre gittiğimi bir kez daha hatırlatarak, ikinci önemli olaya geçiyorum. O günlerde bu sayfadan “Patrona Sürmeli İsyanı” diye duyurduğumuz, İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun Zafer Kayaokay’ın yönetmenliğinde sahnelediği Tarık Buğra’nın yazdığı ‘Patron’ adlı oyunun galasından sonra yaşananlardı. Oyunda rolü olan; ancak rolünü içine sindiremeyen (!) Ali Sürmeli, gala sonrası Kültür Bakanı İstemihan Talay’ı istifaya davet etmişti. Ertesi gün yine medyanın ilgi odağıydı tiyatro. Oyun, Sakıp Sabancı’nın hayatını konu alıyordu.

Yıllarını tiyatroya vermiş, sayısız ‘usta’ya ustalık yapmış Haldun Dormen’in, Dormen Tiyatrosu’nu kapattığı haberi, ne yazık ki aylar sonra ancak gündemde yerini bulabildi. Ve büyük bir sansasyon yaşandı. Eminim ki, Haldun Dormen de şaşmıştır bu işe. Ardından Ali Poyrazoğlu’nun, Dormen’e ithafen “yeteneksiz” mi yoksa “beceriksiz” mi dediği yolunda çıkan polemikler de bir hayli konuşuldu. Bu ülkede tiyatro yapmanın zorluğu, kapanan tiyatroların neyin göstergesi olduğu, seyircinin mi tiyatroyu terk ettiği; yoksa tiyatronun mu seyirciden uzaklaştığı konuşulan ‘derin’ konular arasında yer alıyordu.

Kenan Işık’ın, adı “Kim 500 Milyar İster”le anılmazdan evvel, İ. Rahmi Dilligil’in genel müdürlüğü sırasında Devlet Tiyatroları’ndan ayrılışı ve ardından da İstanbul Şehir Tiyatrosu genel sanat yönetmenliğini bırakışı, fazla olmasa da reyting sıralamasında dereceye giren olaylardandı. Şüphesiz, “Kim 500 Milyar İster” adlı yarışma programı birçok katılımcının hayatını ‘maddi’ bakımdan değiştirmiştir. Ancak, ilk başta bizzat programın sunucusu Kenan Işık’ın hayatına ivme kazandırdı. Bu tarihten sonra, “Kim 500 Milyar İster’in sunucusu” olarak anılan Işık için olmasa da, takip edenler için, ‘mazi’nin derin ve karanlık bir çukurdan başka anlamı olmasa gerek. Bu meyanda elbette, İstanbul Şehir Tiyatrosu’ndan emekliliğini isteyen, televizyonda ‘İki Kere Kiki’ ile ünlenen; Kahpe Bizans’taki ‘roller’iyle sinema dünyasına göz kırpan ve uzunca bir aradan sonra tiyatroya duyduğu özlemle yeniden sahnelere dönen (!) Cem Davran’ı da unutmamak gerek.

Aslına bakarsanız, tiyatro Türkiye’de hiçbir zaman görmediği ilgiyi gördü, geçtiğimiz yıl içinde. Bu ilgide herkesin payı var: ‘Yönetici’ olmak koşullanmasıyla konservatuvarda yetişip sahnede ‘eğleşen’ tiyatro(cu)ların; ömründe bir kez olsun ‘tiyatro nedir’ diye merak etmeyen ‘yurdum insanı’nın; halktan aldığı erki Demokles’in kılıcı gibi tiyatro sahnesine sallandıran siyasi mekanizmanın; ahbap çavuş modunda her oyunu peşin evetleyen, bıçağın sadece kör tarafını kullanan ‘eleştirmen’lerin; öğrendiği ‘yanlış’ haber tanımını, hazır kalıp bir şablon olarak ‘tiyatro’nun üzerine yerleştirip, ‘kendine özgü’ tiyatro haberleri çıkaran meslektaşlarımızın...

Ne dersiniz! Bir ‘özür’ü hak etmiyor mu tiyatro?

Tuğrul Cenker / İstanbul

01.01.2002

(Kaynak: Zaman)