....................................T.C.
...............................İSTANBUL
NÖBETÇİ ASLİYE CEZA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA
"T.C. İSTANBUL 28. SULH CEZA MAHKEMESİ"nin "TÜRK MİLLETİ ADINA / DEĞİŞİK KARAR" üst başlığı ile tarafıma göndermiş olduğu:
DEĞİŞİK İŞ NO: 2011/469
HAKİM: GÜLCAN ÖZCAN TAVRİS 35262
KATİP: SEHER AYBİKE SALGIN 134437
TEKZİP TALEP EDEN: UĞUR DEMİRCİ TOSUN,
KARŞI TARAF: HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ
TALEP: Tekzip Talebi
TALEP TARİHİ: 21/10/2011
KARAR TARİHİ: 24/10/2011
HÜKÜM kararına katılmamın mümkün olmadığını, dolayısıyla bu "HÜKÜM" kararına itiraz ettiğimi gerekçelendirmek istiyorum.
1) Kullandığım "acemi", "maymungötürengi" ve "kiralık" ifadelerinde bir saldırı yada aşağılama amacı asla ve kesinlikle yoktur.
Acemi ifadesi, kişinin yaptığı iş konusunda deneyimsiz olduğu, yeterli bilgiye sahip olmadan o işi yaptığı anlamına gelmektedir. Sayın Avukat Uğur Demirci Tosun’un avukatlığını yaptığı Sayın Ömer Faruk Kurhan’la aramızdaki dava da, tamamen sanatsal ifadelerin kullanımı sonucunda oluştuğundan, genel hukuk literatüründen oldukça farklı bir yol izlemiştir. Sayın Avukat Uğur Demirci Tosun, bu davada gerçekten acemilik yapmıştır; ki zâten bu dava Türkiye Cumhuriyeti tarihinde benzeri olmayan bir davadır. Dolayısıyla, yalnızca kendisi değil, davacı ve davalı taraflar bile bu konuda acemilik çekmiştir. Söz gelimi acemi ifadesi, kendisine karşı genel bir söz değil, bu davaya özgü bir ifadedir. Zâten ifadeleri kullandığım tümcelerde sürekli bu davadan bahsetmem de, bu durumu açıkça anlaşılabilir hâle getirmektedir.
Kiralık ifadesinin kullanımıysa çok açıktır. Kiralık ifadesi, işini yapan bir kişi için kullanıldığında ise, emeğini kiralayan anlamına gelmektedir. Bu gayet doğru bir durumdur ve Sayın Avukat Uğur Demirci Tosun, zâten emeğini kiralayarak yaşamını sürdürmektedir. Ben de, yıllarca emeğimi kiralayarak kuyumculuk atölyesinde işçi olarak çalıştım. Yine yıllarca sadece emeğimle tiyatro eğitimi verdim. Günün birinde bana kiralık tiyatrocu dediklerinde, bu durumdan kuşkusuz onur duydum. Bu ifadenin hakaret yada aşağılama olarak mahkemeye sunulmasına kesinlikle anlam verebilmiş değilim. Sayın Avukat Uğur Demirci Tosun’un, bu ifadeyi dahi mahkemeye sunmasının, iyi niyetli olmadığına bir işâret olabileceğini, hukuk bilimini, kişisel çıkarları için kullandığını düşünüyorum. Kanımca “kiralık katil” ifadesinden çağrışım yaparak, mahkemenin, kendi lehine ve tarafıma karşı yanlış fikirlere sahip olmasını sağlamaya çalışmaktadır.
Yine maymungötürengi ifadesinin, Sayın Avukat Uğur Demirci Tosun'la uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur. Yalnızca söz konusu ifade, aynı yazıda, apayrı bir bölümde kullanılmıştır. Ben, Türkiye Yazarlar Sendikası, BESAM gibi edebiyat ve sanat örgütlerine üye tiyatro ve edebiyat sanatçısıyım. Benim, kendime özgü bir edebiyat ve sanat dilim var. Benim bu edebiyat ve sanat dilim, tüm edebiyat ve tiyatro çevrelerince kabul görmüştür. Benim bu ifadelerimle ilgili olarak tarafıma dava açılmış, ekte sunduğum bilirkişi raporu ve mahkemenin sonucu lehime olmuş ve yine ekteki beraatim gerçekleşmiştir. Dolayısıyla maymungötürengi ifadesini kırmızı rengini tanımlamak için kullandığım apaçık ortadadır. Bu benim edebiyat dilimdir ve davaya konu yazılarım edebî, sanatsal nitelikler taşıyan yazılardır. Üstelik böyle “demokratikleştiğimiz”, hiç olmadığımız kadar “özgür olduğumuz”, “Avrupa Birliği’ne girmemizin an meselesi olduğu” bir Türkiye Cumhuriyeti’nde, hiç kimsenin sanatsal üretim sürecine müdahale etme hakkı yoktur. Bunun yanında, 1982 T.C. Anayasası’nın 26. Maddesi’nde eleştiri yapma hakkının düşünce özgürlüğünün doğal bir kısmını oluşturduğu açıkça görülmektedir.
Tüm bunların yanında, yukarıda belirttiğim gibi, söz konusu ifade kesinlikle Sayın Avukat Uğur Demirci Tosun’a yönelik kullanılmamıştır. Bu yüzden söz konusu iddia mahkemenin yanılmaması için dikkatle incelenmelidir.
Bu kullanım biçimleri, birer saldırı amacıyla değil, birer "yorum" olarak kullanılmıştır.
Ben, bir sanatçı olduğum için, sözcüklerin basit ve gündelik kullanımdaki yüzeysel düzeydeki anlamlarını değil, kavramsal anlamlarını felsefî bir anlambilimsellikle kullanma alışkanlığı içerisinde bulunan bir insanım.
Ben, herhangi bir yazı yazarken, kişileri hedef almayı, onlara karşı bir saldırı düzenlemeyi değil, estetik düzlem geliştirmeyi hedefliyorum. Ben, saldırı sözcüğünün içerdiği kavramı, aklımın ucundan bile geçirmeye hiç, ama hiçbir zaman için asla ve kesinlikle niyetlenmiyorum bile.
Örnekse, Türk dilinde şöyle bir söz var: “Ev tutmak=Ev kiralamak.” Bir de şöyle bir söz var: “Avukat tutmak=Avukat kiralamak.” Nasıl ki, “Ev tutmak=Ev kiralamak.” derken, herhangi bir kastî davranış, kastî düşünüş söz konusu değilse; “Avukat tutmak=Avukat kiralamak.” derken de, herhangi bir kastî davranış, kastî düşünüş söz konusu değildir. Hiçbir kastî davranış, hiçbir kastî düşünüş içermeyen eylemimi, saldırı olarak nitelemek, bence, son derecede yanlış bir yorumlama, hattâ yorum yapmak için büyük bir zorlanmadır.
Söz gelimi, bu ifade bir suç olsaydı, kiralık ev ifadesini kullandığımda ev sahibinin bana dava açma hakkı doğardı. Ya da kiralık turist rehberi ifadesinde yine turist rehberinin tarafıma dava açması söz konusu olabilirdi.
Eğer ben, “İstekçi Uğur Demirci TOSUN” ve istekçiyi haklı bularak benim aleyhime hüküm veren yargıç “Gülcan Özcan Tavris” gibi düşünen biri olsaydım, bu sözcüklerin hiçbirni kullanmaya cesaret dahi edemezdim. Nasıl ki, “cüppeli avukat” yada “kara cüppeli avukat” demek, “Cüppeli Ahmet Hoca” adlı kişiyi çağrıştırmaması, “avukatların giydikleri hukuksal giysiyi” çağrıştırması gerekiyorsa, benim kullandığım sözcükler de, “pata pat” anlamlarıyla değil, düşünsel zenginlik katan anlamlarıyla irdelenmelidir. Yukarıda açıklamış olduğum gibi, diğer sözcükler için de, benzer durumlar söz konusudur. Yinelemekte yarar var; kullandığım sözcükleri kanıksanmış, gündelik ve kavramsal boyutlarından soyutlanmış olarak değil, kanıksanmamış, tarihsel ve kavramsal boyutlarından soyutlanmamış olarak değerlendirmek gerekir. Zâten, gereksinim duyulursa, bu konuda saptanacak bir dilbilimci bilirkişi de, aynen benim saptamalarıma katılmak durumunda kalacaktır.
2) Ben, "LİNÇÇİ" sıfatını, Sayın Avukat Uğur Demirci Tosun için değil, benim Internet ortamında LİNÇ edilmemi hedefleyen bir LİNÇ KAMPANYASI başlatıp, 1100 LİNÇÇİ kişiyi bir araya toplayarak, bana karşı bir LİNÇ ÖRGÜTÜ kuran Sayın Ömer Faruk Kurhan için kullandım. Söz konusu ifadenin de, yine Sayın Avukat Uğur Demirci Tosun ile hiçbir ilgisi yoktur.
3) Hukuksal süreç, sadece bir meslek süreci olarak değil de, “neden-sonuç ilişkisi”, yani toplumsal duyarlılıkla hukuksal duyarlılık karşıtlığında, etkileşim sürecinde değerlendirdiğinde, bana karşı, tam 1100 kişilik bir LİNÇ KAMPANYASI başlatılması ve bu LİNÇ KAMPANYASI sürecinin bir LİNÇ KAMPANYASI ÖRGÜTÜ sürecine evrilmesini göz önünde bulundurulduğunda, yapılan sözcük düzeyindeki eleştirinin, doğal bir savunma düzeneğinin sonucu olduğu derhal saptanabilir.
4) Hukuksal deyimle “DEĞİŞİK İŞ” olan durumun derinlerine inildiğinde, toplumsal deyimle “ÇOK DEĞİŞİK İŞ” anlamı da, kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Bana karşı 1100 kişinin örgütlenerek, yani toplu olarak bir “ÖRGÜT SUÇU” işleyerek hareket etmeleri, bu davayla birlikte ilintilenmelidir. Bu örgütlenmeyle süren hukuksal hesaplaşmam, hâlâ İstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi, İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi, İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesi, İstanbul 9. Asliye Ceza Mahkemesi, İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi ve birçok mahkemede birden süren bir sürecin uzantısıdır.
5) Bana, aileme, yakın çevreme ve en önemlisi sanatsal uğraş alanım olan tiyatroma büyük darbe vuran LİNÇÇİ kişiler ve bu LİNÇÇİ kişilerin savunmanları, her türlü araç gereçten yararlanarak, legal-illegal düzeyde benim estetik anlamda, düşünsel düzlemde, sanatsal bağlamda imhâ edilmem için büyük, hem de çok büyük çabalar harcamaktadırlar.
6) Yaklaşık olarak iki yıldır süren ve benim lehime, Sayın Avukat Uğur Demirci Tosun'un müvekkili Sayın Ömer Faruk Kurhan aleyhine sonuçlanan İstanbul 3. Sulh Ceza Mahkemesi'ndeki davayla birlikte, Sayın Avukat Uğur Demirci Tosun, ne yazık ki acemi duruma düşmüş olması nedeniyle, duygularına egemen olamamaktadır. Hukuksal nesnel gerçekleri değil, bireysel öznel gerçekleri öne sürmektedir. Bence, Sayın Avukat Uğur Demirci Tosun, hukuk kavramını, hukuk kuramını, hukuk kurumunu, hukuksal süreci, sadece ve sadece kendi lehine yorumlayarak, sayın yargıcı da, bu yanlış yoruma ortak etmiştir.
7) Yargıç Gülcan Özcan Tavris, benim suç işleme olasılığı olan biri olduğumu varsayarak karar vermiş. Bence, Yargıç Gülcan Özcan Tavris'in tavrı, nesnel hukuk kurarlarına göre değil, “hukukçular arası ruhsal dayanışmayı ivmelendiren bilinçaltı” biçiminde gelişen bir mekanizmaya göre sonuçlanmıştır.
Yukarıda madde madde sıraladığım ve sözlü savunmam alınırsa, daha onlarcasını sıralayabileceğim nedenlerle, Sayın Avukat Uğur Demirci Tosun, hukuksal çaresizliğini, hukuksal olgunlukla değil, cezaya dayalı kanunlara dayanıp, bu kanunlara yaslanarak beni mahkûm ettirmek istemektedir. Sözcüklerin gündelik, düzeysiz, yüzeysel anlamlarına, yani üzerinde düşünülmeden konuşulan sözcüklerin yanıltıcılığına güvenerek, bence, acemi avukatlık yapmaya, hukuksal sürecin dedikodu düzeyinde seyretmesine devam ediyor hâlâ.
Yukarıda sıraladığım nedenler göz önünde bulundurularak bozulmasını ve beraatimi talep ve arz ediyorum. 21 Kasım 2011
Hilmi Bulunmaz
***
Ayrıca bakınız:
LİNÇÇİ Kurhan'ın avukatı Uğur Tosun, "acemi hukukçu, kiralık avukat, LİNÇÇİ, maymungötürengi" sözcüklerini beğenmediğinden Bulunmaz'ı mahkemeye verdi!