Haluk Bilginer'e Açık Mektup - Yakıştı mı?
Melih Anık
3 Ekim 2011
***
Murat Akdağ
3 Ekim 2011
Melih bey, bu son derece isabetli yazınız için sizi tebrik ederim. Sizin de belirttiğiniz gibi, Devlet Tiyatroları'nın varoluşu ile ilgili birçok eleştiri yapıldı, yapılıyor. Hattâ, o kurumun içinde, o kurumdan kurtulmak isteyenler olduğunu da bilir herkes. Buna, İstanbul Şehir Tiyatroları, İzmit Şehir Tiyatroları, Eskişehir Şehir Tiyatroları ve Bakırköy Belediye Tiyatroları da katılabilir. (Afedersiniz, kurumların adını yalnış yazdım(!) Asıl yazılışı; "tiyatroları" yerine, "memurluğu" olarak geçmeli idi.
Neyse...
Bütün bu kurumların işleyişi bana göre de, Türk tiyatrosuna zarardan başka bir şey vermiyor. Ama, Haluk Bilginer ve başarısız oyunları da tiyatromuza zarardan başka bir şey vermiyor. Kime göre? Tabii ki benim sanat zevkime göre. (Herhalde kimse benden bir açıklama beklemez; beğenmediğim sanat eseri için.) Diyorlar ki; "tiyatro salonu açtı" efendi, Sakıp Sabancı'nın da açtığı salonlar var. Salon açmak ile iş bitmiyor. İçinde ne yapıyorsunuz o önemli. Yoksa belli bir maddi güç ile herkesin yapabileceği bir şey salon açmak. Ayrıca salon açmadan, orada burada oyunlar yaparak şimdiden "Türk Tiyatro Tarihi"ne geçmeye aday tiyatrolar var. Yok mu? Demek, salon açmadan da oluyormuş. Asıl mesele kafa açmak. Onu da bugüne kadar hiçbir Oyun Atölyesi oyununda yaşayamadım.
Melih bey, Haluk Bilginer'in üslubu, tiyatromuzun güzide isimlerini rencide etmesi, hiçbir oyununu, ilk oyundaki kast ile devam ettiremiyor oluşu... Bütün bunlar, varoluş meselesidir ve kabullenmek gerekir. Haluk Bilginer'i bizden sonraki kuşaklara böyle anlatırız biz de. Ne yapalım? Tiyatro camiasında herkesin, meslek içi olan herşeyi her yerde anlatılır. Haluk abimizin aktörlüğü anlatılırdı. Şimdi faktörlüğü anlatılır. Yani ben anlatacağım. Ne yapalım, ortada sanatsal bir faktör olmayınca, ne olacaktı ki başka? Saygılar Melih bey.
(Kaynak: tiyatrodunyasi.com)