***
Biz, tiyatro sanatını bütüncül olarak, tümel anlamda değerlendirme sürecine sokuyoruz. Tiyatro yayınları içerisine giren her türlü ögeyi önemsediğimiz gibi, Melih Anık'ın aşağıdaki yazısını da, son derecede önemsiyoruz.
Biz, Kültür Bakanlığı çanağı yalayarak tiyatro esnaflığı yapan tiyatro patronlarına karşı çok acımasız bir donanıma sahibiz. Tiyatro patronları içerisine sinmiş ukalâ kişilere özel bir ilgi gösterdiğimiz gibi, LİNÇÇİ Oyun Atölyesi'nin patronu Nihat Haluk Bilginer'in çiğ davranışlarına da, son derecede büyük bir titizlikle yaklaşıyoruz.
Biz, emperyalist kültür taşıyıcısı İngilizce'yi, sadece kendi çıkarlarını koruyabilecek kadar bilmenin verdiği tatlı huzurla şarkı söylemenin keyfini yaşayanlara karşı sınıfsal bir kimlikle çıkıyoruz. Afganistan ve/ya Irak'a bomba yağdıran Anglosakson barbarlığın vandal sürümü olan İngiltere mezunu LİNÇÇİ tiyatro sahiplerinden Nihat Haluk Bilginer'in, hukuku bile sadece kendi çıkarları için kullanmakla birlikte, avukatı Süleyman Anıl'ın Hilmi Bulunmaz'a; "Seni şubeye çektiririm!" diyebildiği bir süreçte, Nihat Haluk Bilginergillerden korkmayan, ürkmeyen bir yazar (Melih Anık) bulabilmenin büyük mutluluğunu yaşıyoruz.
Biz, yayıncılığımızı sürdürmek için büyük desteğine sahip olduğumuz Cemal Bulunmaz'ın Rusya'da bulunması nedeniyle, müthiş derecede bir zaman yoksunluğu yaşamamızla birlikte, Melih Anık'ın, birkaç gündür çok önemli yazılara imza attığını gözlemleyerek rahat bir yaşayış biçimi içerisine yuvarlanıyoruz.
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
***
Haluk Bilginer'e Açık Mektup - Yakıştı mı?
Melih Anık
3 Ekim 2011
Tiyatro sezonunun başlamasına denk gelen şu günlerde, Milliyet Sanat Dergisi'nde yayımlanan "ses çıkaracak" röportajı okudum. Gene esip gürlemişsiniz. Maalesef "tekrar olmuş" söyledikleriniz. Ama ne gam! Sizi beğenen ve sizi "totem"leştiren çevreniz, söylediklerinizi değil, verdiğiniz pozlara bakarak güzel ses tonunuzu duyacaklardır; ne söylediğinize aldırmadan. Bense, bir zamanlar beğendiğim ses tonunuzu, uzun bir süredir "duyamıyorum"; oyunculuğunuzu da "göremiyorum". Doğrusunu isterseniz, yılda bir ortaya çıkıp, bence gereksiz olan cümleleri neden kurduğunuzu da anlayamıyorum.
Örneğin Asu Maro, Don Juan'daki oyuncu değişikliklerini sormuş. "Sema Çeyrekbaşı'nın rolü Suna Keskin’e verildi. Benim gittiğim gün ise, onun yerini Gülen Karaman almıştı, ne oldu?" dediğinde siz, "Olmayan oyuncularla ayrıldık. Hani bazı ilişkiler vardır olmaz… Don Juan da, bir tane ve hiçbir şeye feda edilemez. Birinin beceriksizliğine feda edilemez. Onun için beceremeyen gider, becerebilen gelir" demişsiniz. Sema Çeyrekbaşı ve Suna Keskin gibi, tiyatromuzun saygıyı hak eden oyuncularını, bir kalemde karalamışsınız. Size yakıştı mı?
"Çünkü ben, gerçekten kötü oyunda fiziksel acı çekiyorum. Bu ayıptır. Ben yuhalayarak (oyundan) çıkmak istiyorum" demişsiniz. Ben de, sizin oyunlarınızda aynı duyguya kapılıyorum bazen. En son bu duyguya kapıldığım oyun Testosteron'da, oyun sonu oyuncuların emeğini alkışladığımı belirttiğim ve de oyun hakkında düşüncelerimi yazdığım için, camianızdan yemediğim küfür, hakaret kalmadı; mahkemeye verilmekle tehdit edildim. O oyundan önce de, tiyatronuza yazdığım mektuplara KA'dan (LİNÇÇİ Kemal Aydoğan) aldığım cevaplar, hep küçümseme tavrı içinde idi. O da, sizden öğrenmiş olacak ki; "bilgisayar başından değil, salondan eleştir bizi. Domatesleri, yumurtaları ben hazırlarım" demiş olmasına rağmen, salona domates ve yumurta koyamadı. Yani kendinizde bulduğunuz "yuh" hakkını, düşüncelerini yazarak ya da salonda oyuncuların gözlerine bakarak kullanmak istediğinde, seyircinize vermiyor, aynı tahammülü gösteremiyorsunuz. "Size" yakışıyor mu?
Devlet Tiyatroları’nı eleştirirken mangalda kül bırakmıyorsunuz; asıyor, kesiyor, lağvediyorsunuz. DT hakkında kimse bir şey yazmamış size göre. Okumuyorsunuz da… En basiti, 'Google'a sorun. Eminim "şaşıracaksınız" bulduklarınıza! "Sıfır kadro" ile, ama sözleşmeli kadrolarla çalışacağınız bir düzeni, "buluş" diye önümüze sürüyorsunuz. (Anadolu’nun doğusuna, mesela Hakkari’ye, Bingöl’e kaç kere turne yaptığınızı da merak ediyorum. DT gitmese, siz gider misiniz?) Düşüncelerinize o kadar inanmışsınız ki, kendi tiyatronuzda ne yaptığınıza bakmıyorsunuz; o nedenle, her oyununuzda aynı yönetmen, dekor-kostüm, müzik tasarımcısı ve tabii ki, siz dahil 21 kişiye ulaşan sigortalı "kadro"yu "göremiyorsunuz". Tiyatronuza ilginin tansiyonu düşmeye başlayınca, siz kolları sıvayıp "başrole" çıkarak, seyirciye orada olduğunuzu hatırlatıyor ve dengeyi buluyorsunuz. Nedense o zamanlar, bir TV dizinizin başlangıcına rastlıyor; oyun ne olursa olsun, siz oynadığınız dizi karakterini sahneye çıkarıyorsunuz! Bu yıl gene, devlet tiyatro yardımı almışsınız. "Devlet"siz tiyatro yapamıyor musunuz, yoksa "verdiğim verginin bir kısmını geri alayım bari" mi diyorsunuz? Beğenmediğiniz bu yardımın, tiyatro için yararlı bir hale getirilmesi için ne katkı yaptınız, ne fedakârlık yaparsınız, özel tiyatroları nasıl düzeltirsiniz, söyleseniz bari, DT'na "el atmadan" önce? Türkiye gerçeğini dikkate almadan söylenenler, söyleyen gereğini yapmazsa, maalesef yakışıksız olur.
Devlet Tiyatroları’nı "meyhanelerde sarhoş olanlar, rapor alanlar, yıllardır hiçbir şey yapmayanlar, oynamak istemeyenler, bana rol vermeyin diyenler" den oluşan bir topluluk diye toplumun önüne atmak, size yakışıyor mu? "Gündem"e geleyim diye mi yapıyorsunuz? Gözünüzü DT Genel Müdürlüğü’ne mi diktiniz, yoksa umut mu verildi size? "Kimse kapatmazsa ben kapatacağım" diyorsunuz da. Ah! Bu ne "diktatör" ağzı böyle. Yakışır mı "sanatçı"ya? Yapmayın. Hem siz olmasanız, kim eleştirecek Devlet Tiyatroları’nı?
"Oyun Atölyesi’nde 21 tane sigortalı insan var" diyorsunuz da, kaçı sahnede? Yoksa yönetici yardımcısı, gişeci, tercümeye de yardımcı olan garson, dadı, şoför, bahçıvan, güvenlik, aşçı, uşak, hizmetçi, temizlikçi, bekçiden mi oluşuyor bu sigortalı "kadro"? "Parası olsa, oyunculuk yapmayacağını söyleyen" Fırat Tanış, meslek heyecanını(!) nereden aldı acaba? "Milyon-milyon TL'ler harcayıp, üç temsilde (ve bazen prömiyer yapmaksızın) oyun kaldırıp, ödeneklerini hasır altı ediveren, emeğini ve umudunu sömürdüğü ve artık sözleşmeli mi, sözleşmemeli mi, ne halt olduğu bile belli olamayan genç oyuncularının "sigortalarını" dahi kurumsal veznelerinde iç-ederekten hastane köşelerinde süründüren" ifadesi ile tiyatro dünyasını bir iki cümlede özetleyen eski oyuncunuz Fırat Tanış, şimdi nerede? Sizden ayrıldı, dizi, film çekiyor. "İspanyolca öğrenmek, kilo vermek, spor yapmak ve Amerika'ya gitmek istiyorum" diyen ve otuz yıl sonraki hayalinin "Oyun Atölyesi'nin dördüncü şubesi açılmış; ben de, orada sahnedeyim" diye ifade eden Mert Fırat’ın hayâlinin darlığı, bir baba olarak beni çok üzüyor, ya sizi? Siz Devlet Tiyatroları kasasından "bol keseden dağıttığınız"(!) ayda 10.000 TL’leri vermediğiniz için, Metin Coşkun, Onur Ünsal, Mert Fırat, Emre Karayel, İnan Ulaş Torun, Timur Acar, Tuna Kırlı, -yaptıkları tiyatronun geçimlerini sağlayamaması nedeniyle- sinema ve dizilerle hayatlarını idame ettiriyor' olmasın? Başkalarına "talkın" verirken, kendinize baksanız! Tiyatro(nuz)da çalışanların sessiz feryatlarını duyup, onlar ve onlar gibiler için ne öneriyorsanız bilsek ve de öneriler size yakışsa!
"Benimle bir kontrat yapıyorsunuz, ama siz kontratın şartlarına uymuyorsunuz, yani bana ihanet ediyorsunuz" diye tarif etmişsiniz tiyatro seyirci ilişkisini. Hatırlarsanız, geçmişte sezonu açtığınız oyunun kadrosunu sezon içinde değiştirmiştiniz (Tülay Günal ve Güven Kıraç). Tiyatroda "sözleşme"ler geçerli olsa, siz oyunculardan bu kadar kolay "kurtulabilir" miydiniz? Peki ya seyirci ile tiyatro arasındaki kontrat"? Kadroyu ilân ettiğiniz anda tiyatro ile seyirci arasında "kontrat" yapmış değil miydiniz? Neden o "kontrata" ihanet ettiniz? Sema Çeyrekbaşı, Suna Keskin ile sözleşmeniz yok muydu? Kadroya bakarak bilet alanlara karşı hukuki durumunuz nedir? "Beceremiyen gider" kapsamında "kovdunuz" mu sanatçıları? Ya da bıktırıp bırakmaya mecbur mu ettiniz? Bilet paralarını geri ödemek çözüm olur mu? Seyirci ve sanatçı kontratlarını tek taraflı fesh mi ettiniz? Başkası için neyin doğru olacağını bilen “terzi”, kendi söküğünü neden dikemez ve de hiçbir şey olmamış gibi konuşur, yakışık alır mı?
"Haluk Bey, Haluk Bey! Babamız ölünce sahneye çıkmak bir Türk tiyatrosu geleneğidir!" diyen bir oyuncu derneği başkanına; "İnsan utanır yahu" derken, "Tekrar ediyorum herkes k.çımı yesin" diyerek, artık sizi hatırlatan bir "haykırışı" okuduğunuzda, siz, kendinizden utanmıyor musunuz? Bu "ikram"ı kendinize ve topluma nasıl yakıştırıyorsunuz?
Ölmüş bir oyuncunun arkasından perde açılmasını "tutmuş bir polemik" olduğu için tekrarlayıp "İnsanlığa yakışır mı?" diye sormuşsunuz. Testosteron başlıklı yazım altındaki camianızın yazdıklarını okuyun ve düşünün, "size" yakışmış mı?
Siz, Türkiye’de bir tane daha "böyle iyi" yönetmen bulamıyorsunuz (görünüşe bakılırsa dekor tasarımcısı da, müzik tasarımcısı da..) Türkiye’de birden fazla iyi yönetmen bulamadığınızı söyleyip eldekinin “totem”ini dikmiş (Kaldı ki o çocuğa da yazık oluyor, bu kadar övülünce yanlışını da göremiyor), dışarıdaki meslektaşlarınızı bir kalemde harcamış olmuyor musunuz? Ayrıca Türkiye’de yapılan tiyatroyu bu kadar az mı biliyorsunuz? Yakışır mı size?
Yazıyı yazarken bir gazete haberi ilişti gözüme: Sean Penn , Mısır’ın Tahrir Meydanı’ndaki üçbini aşkın kişinin protesto gösterisine katılmış. Eylemciler Mübarek dönemi yasalarının ve olağanüstü hal uygulamasının kaldırılmasını istemiş. Sean Penn Irak Savaşı’ndan on beş gün önce de Irak’a gitmişti, kendi devletinin işgal ettiği ülkeye. Siz nerdeydiniz, NERDESİNİZ Haluk Bilginer! (Sanat Dergisi’nin içinde “k.çımı yesinler” diyorsunuz.)
İngiltere’de filmler çevirmişsiniz, sahneye çıkmışsınız ama Sean Penn’in yaptığını beklemiyorum sizden, ARTIK. Tiyatronun(ve dünyanın) -sizin sıkıştırdığınız dar ve sığ gündem dışında- başka ve daha önemli sorunları var Haluk Bey. Sanatçılar dünyada bunlarla uğraşıyor. Gündem olacaksınız onlarla olun ve kalıcı/yapıcı şeyler söyleyin, örnek olun, ona buna laf sokuşturacağınıza. Yapmazsanız, “dünya müzesi”ne sizden miras diye “k.çımı yesinler“ kalacak, Sean Penn’den kalanların sergilendiği müzenin bodrum katında. Bugün ektiğiniz tohumlar nedeniyle oluşan bu tablo Türkiye ve tiyatrosu tarafından üzüntü ile hatırlanacak. Bugünü kurtarmak için yarınları yok etmeyin Haluk Bilginer, size yakışmıyor.
Not: Haluk Bilginer Türk tiyatrosunun önemli isimlerinden biri(ydi) ve maalesef “değerini” yitirmek için elinden geleni yapıyor. İşin üzücü yanı kendisinin “totem”leştirilmesine yardım etmekte olduğunun da farkında değil.
(Kaynak: Düşünceler)
***
funda eskioğlu - ( 10/3/2011 )
biz sadece işimizi doğru yapmaya çalışan polemikten ün şöhret den uzak olan devlet tiyatrosu çalışanları polemik yaratıp gündemde olmayı bilmediğimiz için edebimizden ve seyircimize olan saygımızdan susarız...size çok teşekkür ediyorum..gerçekleri o kadar güzel dile getirmiş yazıya dökmüşsünüzki....teşekkürler..saygılarımla...
Seval Deniz Karahaliloğlu - ( 10/3/2011 )
Düşüdüklerimi bir bir söylemişsiniz. BU nefis yazının altına imzamı atarım
Metin Kılıç - ( 10/3/2011 )
benim haluk bilginer gibi bir tiyatrom yok, ve de ona yönelttiğiniz suçlamaların hiçbiri benim için geçerli değil.
ama ben de onun bu yorumunun altına imza atarım.
haluk bilginerin bahsettiğiniz yanlışları (bunların yanlış olup olmaması da tartışmaya açık konular) ile belirttiği düşünceyi birbirinden ayırabilmek gerek
Abdullah Topal - ( 10/3/2011 )
Bir İstanbul Şehir Tiyatroları çalışanı olarak sayın Melih ANIK ve sayın Funda ESKİOĞLU-nun yazılarının altına aynen imzamı atıyorum. Hiçbir şey düşünmeden canla başla sanatını yapmaya çalışan gündüz provasını yapıp akşam başka bir sahneye oyununa yetişmeye çalışan o kadar çok Şehir ve Devlet Tiyatroları çalışanı var ki bu çalışanları görmezden gelip bu kurumların çalışanlarını kamuoyu önünde --çalışmayan kişiler-- olarak göstermek onların emeğini hiçe saymak değil midir acaba?
Bogachan Sozmen - ( 10/3/2011 )
Dahi bir bilim adamı ile maganda bir kuru temizlemeciyi tıpatıp aynı sekilde oynayıp, ülkenin en büyük aktörü olmak istiyorum. 50-100 kişilik bir salonda, medyaya adeta pornografik demeçler vererek köpürttüğüm seyircilerle normal bir tiyatronun bir gecelik seyircisiyle 10-15 gecemi doldurup, -ben kapalı gişe oynuyorum- emek istiyorum. Beğenmediğim devlet yardımı gelebilsin diye güç odaklarına göz kırpıp, onların söylemlerine şehvetle destek vermek istiyorum. Ama benim bunlara zamanım yok. Sevgili ülkemin, çok değerli bir köşesinde DT çatısı altında, güzel insanlara onurlu tiyatro yapmak gibi bir işle meşgulüm. Hem de özel yaşamımdan ciddi bedeller ödeyerek. O yüzden, bu beyefendiye kendinmenusunden bir seçenek sunuyorum: buyursun -......ı yesin-
Murat Akdağ - ( 10/3/2011 )
Melih bey, bu son derece isabetli yazınız için sizi tebrik ederim. Szinde belirttiğiniz gibi, Devlet Tiyatroları-nın varoluşu ile ilgili birçok eleştiri yapıldı. Yapılıyor. Hatta o kurumun içinde, o kurumdan kurtulmak isteyenler olduğunu da bilir herkes. Hatta buna, İstanbul Şehir Tiyatroları, İzmit Şehir Tiyatroları, Eskişehir Belediye Tiyatrosu ve Bakırköy Belediye Tiyatrosu-da katılabilir. (Afedersiniz, kurumların adını yalnış yazdım. Asıl yazılışı -tiyatrosu- yerine -memurluğu- olarak geçmeli idi. Neyse) Bütün bu kurumların işleyişi bana görede -türk tiyatrosu-na zarardan başka birşey vermiyor. Ama Haluk Bilginer ve başarısız oyunlarıda tiyatromuza zarardan başka birşey vermiyor. Kime göre? Tabiki benim sanat zevkime göre. (Heralde kimse benden bir açıklama beklemez beğenmediğim sanat eseri için.) Diyorlarki, -tiyatro salonu açtı- efendi, Sakıp Sabancı-nın da açtığı salonlar var. Salon açmak ile iş bitmiyor. İçinde ne yapıyorsunuz o önemli. Yoksa belli bir maddi güç ile herkesin ytapabileceği bişey salon açmak. Ayrıca salon açmadan, orda burada oyunlar yaparak şimdiden -türk tiyatro tarihine- geçmeye aday tiyatrolar var. Yokmu? Demek salon açmadanda oluyormuş. Asıl mesele kafa açmak. Onuda bugüne kadar hiçbir Oyun Atölyesi- oyununda yaşayamadım. Melih bey, Haluk Bilginer-in uslubu, tiyatromuzun güzide isimlerini rencide etmesi, hiç bir oyunuu ilk oyundaki kast ile devam ettiremiyor Halu oluşu, bunlar, bunlar varoluş meselesidir ve kabullenmek gerekir. Haluk Bilginer-i bizden sonraki kuşaklara böyle anlatırız bizde. Neyapalım. Tiyatro camiasında herkesin, -meslek içi olan- herşeyi heryerde anlatılır. Haluk abimizin aktörlüğü anlatılırdı. Şimdi fac,törlüğü anlatılır. Yani ben anlatacağım. Napalım, ortada sanatsal bir faktör olmayınca ne olacaktıki başka? Saygılar Melih bey.
Çağlar Ozan Aksu - ( 10/4/2011 )
Haluk bilginer-in kızgınlıkla ifade ettiği eleştirilerini ciddiye almayan,özeleştiri yapmayan,sağduyusuz bezirgan neşriyatını kendine kılavuz edinenler kulak asmadıkları için kurumların kapısına kilit vurulduğu vakit(DT ve ŞT yerel yönetimlere madden ve maanen devredildiğinde) Haluk bilginer olunmaya çalışılıcak.Devlet tiyatrolarının afişlerinde niçin oyuncuların İsim:leri yazılmaz!Çünki sezon sonuna kadar kadro 3 kez değişir değil mi!
Sözleşmeliler bölgelerde süper sanat yapıyor ve yaşıyor değil mi?700 kişilik kurumda her sanatcı her sezon çalışıyor değil mi?Birbirini seyretmeyen bölgelerin güruhları çete mantığında birbirini ağırlıyor.Her bölge müdürcülüğe teslim olmuş.Teşkilat meselesi!Son kardo sınavının yedeklerinin atanması torpil ve usüsüzlük nedeni ile açılan dvanın kazanılmasıyla durduruldu!Basına -ahanda çıktı oyun- deyip poz verldikten sora çıkmayan oyunlar nedir?Ödenekli kurumlar dakiler sabah akşam -istanbulda bir dizi- için neler yapmıyor değil mi?Son 10 yılda bu kurumlarda kimler İstifa verdi bi bakın isterseniz,neden istifa ettiklerine?.İçinde bulunulan bataklığın sineklerini ruzgar yaparak kovamıcamızı anlamış olmamız gerekirdi oysa bütün bunlar varken,değil mi!
Çağlar Ozan aksu - ( 10/4/2011 )
2.
Körler sağırlar birbirlerini ağırlarken bir düdük tiyatroya gel bir düdük git
bir akıllı da çomak sokarsa,
ucuz neşriyatlarıyla böyle haşladıklarını düşünür zavallılar:))
Kimseninde kıcında olmaz sanırım kurumlar yerel yönetimlerin elinde
ağlarken ve Sanatcılar kütüpanelere müdür olduğunda.
O yine Oyun Atölyem var der bence Shakespeare-den bir kolajla...
SİNAN YARDIMEDİCİ - ( 10/4/2011 )
elinize emeğinize sağlık . bu yazınızın altına bende imzamı atarım .saygılar
- ( 10/5/2011 )
Çok haklısınız kaldı ki tiyatrosunda seçmelere katılmış genç bir oyuncu olarak kulisinde yazdığı onca kutsal tiyatro sözlerine karşı kendisi bir masanın karşısında Işıl kasapoğluyla gelenleri viski içerek seyrediyor olması da ne acıdır değilmi...
Gılman Kahyaoğlu Peremeci - ( 10/5/2011 )
Sayın Melik Anık; -Kibirliye kibrini söylemek sadakadan üstündür - denilir.. Boş ve ucuz söylemleriyle ( gündemde kalmak için diye düşündüm) değerini yitiren bu söylemciye en güzel ifadelerle yanıt vermişsiniz.Emeklerinize sağlık.Teşekkürlerimle esenlik dileklerimi sunuyorum
Umut Sk. - ( 10/5/2011 )
Çağlar Ozan Aksu ellerine sağlık..
.Yorum yapan Dt sanatçıları, olaylara kurumun içinden baktıkları için bu kadar düşüncesiz olabiliyorlar sanırım, [düşünürken düşüncesiz olmakta buna deniliyor sanırım] bakış açılarını biraz değiştirseler iyi olur. Ve Haluk Bilginerin bahsettiği o sözde sanatçılarada tek kelime edemediklerine adım kadar eminim, çıtlarını çıkartamıyorlardır o rapor alan karaktersizlere.
Sn. Murat Akdağ Haluk Bilginer- i gelecek nesillere kötü anlatıcaz diye tehdit ediyor adeta gülerim ben buna. Emin olun siz anlattıkça onlar izleyecekler ve iyiyi kötüyü ayırt edeceklerdir, ve Melih Anık beyefendiyle oyunculuğunuda beğenmiyorlarmış, -7- Şekspir Müzikali ne bilet alın gidin, perde açıldığında kendisi sol tarafta oturuyor ve seyirciye bakıyor olucaktır, sizde ona bakın, ama pantolonuna ayakkabısına falan değil, sadece gözlerine bakın ve utanın ve de lütfen salonu terkedin... Melih Anık la devam edicem, kendisi hakkında pek bir bilgim yok ama sanırım tiyatrosuda yok olsa bile Şırnak, Hakkari gibi yerlere gitmemiştir, ve devlet tiyatrosu Şırnak ve Hakkariye gitti diyor Oyun atölyesi neden gitmiyor diyor, o kadar rahat söylüyorki sanki Oyun atölyesine para havadan gelircesine rahat, eminim DT oraya gittiğinde bilet satamıyor, bırakın bileti ücretsiz bile seyirci bulmakta zorlanıyor olabilir, çünkü insanlar daha okuma yazma bilmiyorlar tiyatro aşamasına gelene kadar 2 3 aşama daha gerekli değilmi sizce?.tiyatro gitmesin demiyorum ama bunu Dt olan bir ülkedeki özel bir tiyatrodan beklemeyin bu saçmalık olur. Şunuda söyliyim Dt orada kesin çocuk oyunu yapıyordur...
--- - ( 10/6/2011 )
:)Evet, İstanbul Devlet tiyatroları Ekim ayında 2011 yeni sezon için sözleşmeli oyuncu seçmeleri yaptı Cevahirde,pazardan hayvan seçer gibi...Bunu bilemeyen var mı ?Sorun!İlan vermiş devlet tiyatroları: -DT-oyuncu alınacak-İlanı gören,duyan,duyuran gelmiş :)2500 kişi.Çünki devlet meğmuru kişi başta akıl edemedi -opere,bale,müsizyen ve konservatuar mezunları tercihimizdir-demeyi.2500 kişi ile baş edemeyen yıldızlı -memur-lar pazardan hayvan seçer gibi İnsan ve aktör seçtiler.Tam bir devlet işiydi kuşkonmaz!
Kaldı Işıl kasapoğlu kaldı viski bardağı..
(Kaynak: tiyatrodunyasi.com)