Türkiye Cumhuriyeti, kuruldu kurulalı, Batı hayranı bir mantıkla tiyatro estetiği kurma gayretinde olduğu için, tabii ki, emperyalist kültürün egemenliği altında kıvranmaya mahkûm olmuş bir ülke.
Türkiye Cumhuriyeti, kendisine rağmen, kendi içerisinde yetişen tiyatro sanatçılarını sürüm sürüm süründürdüğü için, emperyalist kültürün derinliğinde hızla, hem de şimşek hızıyla yok olmaya sürüklenen bir ülke.
Türkiye Cumhuriyeti, gün yirmi dört saat "Ne mutlu Türküm diyene!" sloganına bir cankurtaran simidi gibi sarılmanın verdiği transla muasır medeniyetler seviyesine yükseleceğini sandığı için, sadece bir tek faşizm değil, karşıt faşizmleri de var etme gayreti içerisinde olan bir ülke.
Türkiye Cumhuriyeti, tam 400 yıldır dünya tiyatro sahnelerini kirleten sahte duygular mimarı Shakespeare'in beşiğinde sallanan bir milli tiyatroya sahip olduğu için, Shakespeare çocuklarını dinlemenin zorunluluğuna inanan yöneticileri hak eden bir ülke.
Türkiye Cumhuriyeti, tiyatro tarihinde bir "ilk"e imza atarak, Coşkun Büktel'le Hilmi Bulunmaz'ın sanatsal ifade olanaklarını imhâ etmek isteyen 1100 kişilik kişiliksiz kişiye imza attırdığı için, yani LİNÇÇİ tiyatro esnafının pörtlemesine temel hazırladığı için, ilelebet garipsenecek bir ülke.
Türkiye Cumhuriyeti, alnında ilk LİNÇ lekesini hisseden "Tiyatro Oyuncuları Meslek Birliği"ne sahip olmanın buruk tadıyla yaşamaya tutsak olmuş bir tragedyayla kucaklaşmanın huzursuzluğu içerisinde kıvranarak, kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesine sürekli olarak yatırım yapan bir Batı (emperyalizm) hayranı dünya görüşünün kasap çengelinde dönenip duran bir ülke.
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
***
TOMEB'den Bay Bilginer'e
Tiyatro Oyuncuları Meslek Birliği
Bay Haluk Bilginer Milliyet Sanat Dergisisi’ ndeki röportajında yine Devlet Tiyatroları üzerine esip gürlemiş. Neler demiyor ki? Yetkisi olsa DT’yi kapar, onu ertesi gün, oyuncularının dönemsel sözleşmeli olarak çalışacağı sıfır kadrolu bir Ulusal Tiyatro’ya dönüştürürmüş. Hazırlanacak oyunlar kendi sahnesinde bir süre oynadıktan sonra Anadolu’da turneye çıkarlarmış. Yakın bir tarihte Güzel Sanatlar Genel Müdürü de Bakanlıkta üzerinde çalışılan yeni DT yasası ile performansa dayalı ücret politikası üzerine beyanat verdi; bakıyoruz hemen hemen aynı şeyleri söylemekteler. Acaba bu fikirler Bakanlıkta mı doğdu, gelişti; yoksa Bay Bilginer mi bunca dizi ve oyun çalışmasının arasında böylesi fikirlerini projelendirip, yıllardan buyana servis mi ediyor? Tiyatro sanatını kurtarma operasyonunun havariliğini mi üstlendi yoksa?
Bay Bilginer’e sormalı; eğitim, sağlık, adalet ve daha bir çok sistemlerin AB kriterleriyle uyuşum göstermediği ülkemizde öncelikle tiyatromuzu Batı normlarına entegre etmeye yönelirsek acaba ülkemiz yaşadığı sorunlardan kurtulacak mı? Demokrasi anında tüm boyutlarıyla kurulacak mı? Eğer" Herkes kapısının önünü temizlemeli” mantığı ile tiyatro sanatını kurtarmaya çalışıyorsa; ona deriz ki “ Tiyatro Sokağı’nda rüzgar esiyorsa, kapının önünü temizlemen yetmez; anında kirleniverir.” Dikkatimizi çekti; Bay Bilginer'in DT çalışanlarının yıllardan bu yana peşinden koştukları “ özerklik” kavramından söz etmemesi de acaba bir tiyatro patronu oluşundan mı?
Bay Bilginer, gemisini kurtaran kaptan rolünde başarılı olabilir; ama savaş gemisi rolüne sıvanıp komşu gemilere saldırmasını anlamak olası değil. Bir kere şu “çalışmayan oyuncular” masalının artık çiğnene, çiğnene çürümüş bir sakıza dönüştüğünü fark etmeli. DT portaline girip repertuara ve oyun kastlarına bakan herkes bu söylemin gerçek olmadığını biliyor. Herhangi bir nedenle bir süre oynamamış birkaç oyuncu var ise, bunların da o süre içinde aldıkları ücretin toplamı bay Bilginer’in her yıl Bakanlıktan aldığı “Devlet Desteği”nden pek fazla değil. Kuşkusuz ki DT’nin önemli sorunları var. Ama bunlar daha ciddi platformlarda ele alınmalı. Bir soru da DT yönetimine: Acaba yönetimin gündemdeki şeffaflık politikasını uygulayarak hiç değilse bazı rakamsal gerçeklerle kamuyu aydınlatmasının zamanı gelmedi mi?
TOMEB
Tiyatro Oyuncuları Meslek Birliği
(Kaynak: tiyatrodunyasi.com)