Hilmi Bulunmaz
11 Eylül 2011
Adam, tiyatro sanatçısı olduğu ve devletin herhangi bir tiyatro kurumunun hiçbir çanağını yalama isteğinde bulunmadığı için, Sultanahmet'teki evinden Çemberlitaş'taki işyerine giderken, sürekli olarak gözüne batan Devlet Tiyatroları İstanbul Devlet Tiyatrosu reklâm kulesiyle ilgilenmek zorundaydı.
Çok uzun yıllardır İstanbul Devlet Tiyatrosu reklâm kuleleriyle ilgilenmek, bu adamın, âdeta bir işi olup çıkmıştı. Ülkesindeki hiçbir tiyatro dergisinin bu kulelerle ilgilenmemesi, adamı çileden çıkarıyordu.
Peki, bu reklâm kuleleriyle bu kadar yakından ilgilenmesini gerektiren ne vardı?
Reklâm kulelerinin en altında, âdeta bir imza gibi duran "DT" harfleri, Devlet Tiyatroları anlamına geliyordu ve bu adamın verdiği vergilerle beslenen Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı yönetimindeki bu kurum, sevse de sevmese de, bu adamın da kurumuydu. Hiçbir zaman için, bu kurumun kurum tutmuş bünyesinde yer almak istememiş, bu kuruma herhangi bir konuda "iş başvurusu" yapmamış, hattâ bu kurumdan, kendisine hiç ciddi gelmeyen bir öneri almış olmasına karşın, bu kurumla birlikte adının anılmasından hiç hoşlanmayan bu adam, sosyalist bir dünya görüşüne sahip olduğundan, halkı ilelebet kapitalizme tutsak etmek isteyen bu kurumun gölgesinden bile yararlanmayı asla doğru bulmuyordu.
Yine de...
Madem ki, bunca sıkıntı çeken kendisi, kendi halkı, tüyü bitmemiş yetim, verdikleri vergilerle bu kurumu beslemek zorundaydılar, bu adam, bu kurumla ve bu kurumun kuleleriyle de uğraşmayı, bir angarya olarak görmeyip, bunu bir iş olarak değerlendiriyordu.
Reklâm kulelerinin altındaki imza "DT" olduğuna ve bu kulelerin gökyüzüne en yakın yerlerinde "İstanbul Devlet Tiyatrosu" yazdığına göre, neden bu kulelerde, ticarî kuruluşların reklâmları vardı? Neden, bu kulelerde, sürekli olarak "DT İstanbul Devlet Tiyatrosu" oyunlarının afişleri boy göstermiyordu? Daha da önemlisi, Devlet Tiyatroları'ndan âdeta bir rüşvet alır gibi reklâm alan tiyatro dergileri, bu durumu neden eleştirme yürekliliği gösteremiyorlardı?
Neden, neden, neden?...
Adam, bu çirkin işleyişin, bu yanlışlığın, bu halka karşıt yapılanmanın karşısında durdukça, karşısına alçaltılmış ruhlarıyla kara kılıklı adamlar çıkıyordu. Birkaç kişinin dışında hiçbir kimseye derdini anlatamayan adam, bu derdini, kedilerle, köpeklerle, kuşlarla paylaşmaya başladı. Evet, ya "kafayı yiyecek" yada kedilerle, köpeklerle, kuşlarla bu konuyu paylaşacaktı. Çünkü, birkaç istisna dışında, tiyatrocuların hiçbiri , kediler, köpekler, kuşlar kadar bile duyarlı değillerdi. Hemen hepsi, ruhunu Hades'in derinliklerinde çürüyüp küflenmiş olan cesetlere satmıştı!...
Adam, Sultanahmet'teki evinden, Çemberlitaş'taki işyerine gittiği bir cumartesi günü, sıkıntıdan patlamak üzereyken, ihtiyar bir kedi gördü. Henüz sabahın körü ve kedinin karnı patlayacak kadar dolu olduğu için, kedi, derin bir uykuya dalmıştı. Öyle ki, alaca karanlığın mahmurluğundan henüz kurtulamamış işçiler, dikkatlerini toparlamakta zorlanmalarına karşın, yolun tam ortasına yerleşmiş kedinin soluk alıp vermesini duyumsayamadıklarından, kedinin yanına dek giderek, ayaklarının uçlarıyla dokununca kedinin yaşadığını algılamanın görev bilinciyle yollarına devam ediyorlardı.
Adam, bütün bunlar yaşanırken, gözlerini ayıramadığı İstanbul Devlet Tiyatrosu reklâm kulelerini incelemeyi sürdürüyordu. Kulelerin ticarî kuruluşların inisiyatifine tutsak olmasına sinirlenip duruyordu.
Kedi, uyandı ve adamın yanına gitti. Adamın bacaklarının arasından bir mekik gibi gelip geçen kedi, içindeki tüm sıcaklığı adama da bulaştırdı. Adam, kediye baktı ve hiçbir çıkar peşine düşemeyecek kadar yalın bir hayatı olan kedinin sırtını müthiş bir sevgiyle okşadı.
Çıkarlarından başka peşinde koşacakları şeyleri bulunmayan alçak tiyatrocuları bir kez daha gözünün önünden hızla geçiren adam, çanak yalayan tiyatro esnafından ne kadar nefret ettiğini, yüreğinin en derin yerine yerleştirip, yönünü kedilere, köpeklere, kuşlara yöneltmenin tatlı huzurunu yaşamaya başladı. Sultanahmet'teki İstanbul Devlet Tiyatrosu reklâm kulesinin karşı kaldırımında rahat ve mutlu bir hayat sürdüren bir kedinin dingin günlerinden biri, adama büyük bir yaşama sevinci vermişti...