6 Ağustos 2011 Cumartesi

Okuduktan sonra değerlendirmeyi düşündüğümüz kara yazıyı okuyunuz!


H. Hilmi Bulunmaz Nereye Koşuyor?

Hüseyin Hilmi Bulunmaz, Tiyatro da yapan ama asıl mesleği kuyumculuk ve elmas kalemleri ihracatı olan bir tüccar. Kamuoyu onu internetten yaptığı yayınlarla tanıdı.

Genelde saldırgan, zaman zaman da hakaret, hatta açık küfürlere varan yayıncılık anlayışıyla bir hayli tepki aldı.

Son olarak tiyatrom.com yayıncısı A. Ertuğrul Timur'a ve tiyatrodergisi.com.tr yayıncısı Mustafa Demirkanlı'ya noterden ihtarname göndererek, adı geçen haberlerin yayından kaldırılmasını talep etti. Her iki yayıncı da sözü geçen haberlerde hiçbir hakaret, rencide edici bir söylem bulunmamasına rağmen, yayıncılık sorumluluğu gereği, talep ettiği haberleri yayından kaldırdı. A. Ertuğrul Timur, ayrıca H. Hilmi Bulunmaz'a gönderdiği mail'de notere gerek olmadığını, yazı içeriğiyle ilgili kişilerin talebi halinde zaten kaldıracağını belirtti. Mustafa Demirkanlı ise yanıt yazma ve aynı şekilde kendisi ile ilgili haberlerin de tiyatroyun.blog.spot'dan kaldırılmasını talep etme gereği duymadı, çünkü H. Hilmi Bulunmaz talep etmesine ve talebi yerine getirilmesine karşın A. Ertuğrul Timur'un talebini karşılamadığı gibi eski söylemini (Küfür ve hakaret dolu) sürdürmeye devam etti.

H. Hilmi Bulunmaz'ın kim olduğunu, ilişkilerini, değişen tavırlarını, ilkesizliklerini kısa kısa özetleyeceğimiz bu haber-yorum'un dışında -yürüyen davaların haberleri hariç- başkaca bir haberde ismi dahi bu sitede yer almayacaktır.

***

Mehmet Akan, Lale Oraloğlu gibi ölüm döşeğindeki sanatçılara “kralın soytarısı ölecek” türü yakıştırmaları ile tepki topladı. Kültür Bakanlığı'ndan yardım alan tiyatroları “Çanak Yalayan Köpek” olarak resimleyip tasvir etmesiyle tepki aldı, -şu sıralar dava edilir korkusuyla bu tavrından vazgeçti- kendisinin de yıllar önce aynı destekten yararlandığı belgeleriyle açıklandığında konuyu değiştirip, ben söylemiştim gibi tuhaf açıklamalar yaptı. Uzunca bir dönem tiyatro yazınında saygın bir yer edinmiş “tiyatrom.com sitesinin yazarları şerefsizdir” türü genellemeyle tiyatro dünyasını karşısına aldı.

Kişilere ve topluluklara hakaretle sınırlı kalamayıp, Oyun Yazarları ve Çevirmenleri Derneğini Ku Klux Klan örgütüne benzetmiş, derneklere de hakaretler yağdırmıştı. Özdemir Nutku’nun Coşkun Büktel’i mağdur ettiğine dair iddiayı, kanıtlanmış ve resmileşmiş bir karar olmamasına karşın ellerindeki videoyu kendi bakış açılarıyla yorumlayıp kesin kanıt sayarak iftira denilebilecek boyutlarda iddia ve saldırılarda bulundu.

Facebook üyesi oldukları için genç kızların fotoğraflarını ters çevirip yayınlayıp altına bataklık gülleri şeklinde başlıklar attı. Kendi kızı, oğlu, eşi ve oyuncularının da facebook'a üye olduğundan söz edildiğinde aile üyelerime saldırılıyor derken, kendisi onlarca genç kızı bataklık gülü olarak onlarca kez yayınlamaktan geri durmadı. Her seferinde Coşkun Büktel tarafından eleştirilmedi bile...

Elinde hiçbir kanıt olmaksızın ve adli hiçbir girişimde bulunmaksızın “Burak Caney” adıyla yayın yapan -ahlaksız, sanal, ne idüğü belirsiz- kişiyi bazı insanlarla özdeşleştirmeyi tercih etmiş, “Burak Canay O.. Ç..dur ve şunlar şunlar Burak Caney’dir” türünde söylemlerle ve hayali kişiyi gerçek kişilerle özdeşleştirme yoluyla hakaretlerini açık, ağır küfürlere dek dönüştürdü.

Yazılı yayınla sınırlı kalmayıp, kamera karşısına geçerek küfür ve hakaretlerini sürdürdü. Oyuncularını da kullanarak Tiyatro... Tiyatro... Dergisi üzerine işetmek, dergiyi köpeğine parçalatmak gibi tahrik edici bir tarzı sürekli yineledi. (Bu videoları artık yaynda değildir, açılmamaktadır, nedeni ise tahmin edilmektedir)

En hafif hakaretleri “dangalak” şeklinde yapan/yapmaya devam eden Bulunmaz, kişilere lakap takmayı, alaycı başlıklar atmayı sürdürürken öte yandan “Bu kişi internette bizim bu başlıklarımızla bulunuyor” şeklinde ifadelerle adeta biz böyle hakaret eder, küfür eder sizin adınızın internette bu şekilde yer etmesini sağlarız, rezil olursunuz gibi bir tehdidi de sürekli vurguluyordu.

Hilmi Bulunmaz’ın adeta çıldırmış gibi tiyatro kişilerine, yazarlarına, hocalarına, derneklerine karşı bu akıl almaz saldırısı, hakaretleri artarak sürerken en son evvelki yıl bir grup tiyatro yayıncısı bir araya gelip öncülük ederek bu tutumu değerlendirmiş ve Hilmi Bulunmaz’ı ve ona büyük ölçüde destek veren, Hilmi Bulunmaz’ın hakaretlerini sitesine taşıyan ve yer yer kendisi de bu küfür ve hakaret sözcüklerini tekrarlayan Coşkun Büktel’e karşı bir kınama metni kaleme almış ve bu kınama metnini de imzaya açarak çok sayıda tiyatro yayınından, tiyatro sivil kuruluşundan ve bini aşkın tiyatrocu ya da tiyatroseverden destek alarak bu kınama metnini yayımlamıştı.

Kınama metni hiçbir şekilde H. Hilmi Bulunmaz yahut Coşkun Büktel’in yayıncılığına son vermesini, yayın yapmamasını dile getirmediği gibi tersine küfür yayıncılığına son verilmesini salık vererek bir anlamda yayıncılıklarını teyit ediyor; küfürsüz, hakaretsiz sürmesini, Temiz Yayıncılık yapılmasını vurguluyordu.

Fakat Bulunmaz ve Büktel bunu kendilerini susturmaya yönelik bir girişim sayıp "Linç Kampanyası" olarak adlandırmayı ve bu kez de bu temiz yayıncılık çağrısı yapanlara "Linççi" sıfatı takarak hakaretlerini sürdürdü.

Tüm gelişmiş toplumlarda vatandaşlar dilek, istek yada şikayetlerini, yani demokratik haklarını çeşitli yöntemlerle birlikte dile getirirler. Bunun bir yöntemi de imza kampanyalarıdır. Bu zaman zaman bir başbakana yönelik de olabilir yahut bir TV kanalı ya da bir bakana karşı da olabilir. Bu toplu protestolar, kınamalar veya imza kampanyaları hiçbir demokratik ülkede “Başbakanı Linç etmeye kalktılar” ya da “Şu bakanlığı, şu gazeteyi, yayını linç ettiler, etme girişiminde bulundular” şeklinde değerlendirilmez, değerlendirilemez. Bu bir silahlı saldırı değildir, terör değildir, infial ya da toplu direniş, ayaklanma değildir, hedef gösterme değildir. Bu niyette bir metin kaleme alınsaydı elbette diliyle kendini belli ederdi. Toplu olarak hakaret ve küfre maruz kalmış insanların, toplu olarak ve sadece imzayla protesto etmeleri en naif ve en demokratik hakkıdır, bu kullanılmıştır.

Oysa, Bulunmaz ve Büktel yayıncılık üsluplarını kınayan ve buna son verilmesini, temiz bir yayıncılık yapılmasını isteyen bini aşkın kişiyi dikkate almak bir yana “Linççi” olarak adlandırarak sayfalarında bu sıfatla anarak adeta bir öç girişimine dönüştürürken öte yandan mağduru oynamayı denediler.

Hukuki Süreç

H. Hilmi Bulunmaz’ın hakaretlerle bezeli yayıncılığının imzayla, kınamayla son bulması bir yana artarak ve genişleyerek sürmesinin ardından demokratik ve insancıl yöntemlerle uyarmanın bir yararı olmayacağını düşünen bazı kişiler bu hakaretlere karşılık hukuki süreç başlattı.

Kişiler ve kurumlar Hilmi Bulunmaz’ı tek tek dava etmeye başladı. Ömer Faruk Kurhan, Prof. Dr. Nurhan Tekerek, Mustafa Demirkanlı, Gülhan Avşar, Haluk Bilginer, Av. Burhan Gün, Kemal Aydoğan, Oyun Atölyesi, Av. Mehmet Bozkır bugüne dek somut bir şekilde resmi olarak hukuki süreci başlatmış olan kişi ve kurumlardır. Yeni şikayetlerin de Türkiye'nin dört bir yanından yapıldığı bilinmektedir.

Fakat demokratik protestonun durduramadığı H. Hilmi Bulunmaz’ı hukuki süreç de düşünmeye sevk edemediği gibi tam tersine saldırılarının dozu da çapı da genişleyerek arttı.

Alaycı , küstahça ya da hakaret içeren yayınları artık tiyatro dünyasıyla sınırlı kalmıyor bu davaları açanların avukatlarına, hatta bu davalara bakan savcılara, hakimlere, İstanbul Barosuna dek - o da sahtekarlık yaptığı için adliyede, delil karartması yaptığı için İstanbul Barosu da sahtekar bir kurumdur bana göre. 1878 yılından bu yana sabıkası bulunmayan İstanbul Barosu, Linççilerin avukatı olan Burhan Gün'ü sahiplenerek, ki bu Burhan Gün, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'ndaki basın bürosundaki savcı İsmail Onaran'a benim hakkımda belge verirken, delilde karartma yapmıştır, sahtekarlık yapmıştır, İstanbul Barosu da bu sahtekarlığa, Burhan Gün'e tiyatrosunu teslim ederek yardım ve yataklık etmiştir dolayısıyla benim için İstanbul Barosu'nun hiçbir hukuki temeli kalmamıştır, İstanbul Barosu hukuka aykırı bir kurumdur, kuruluştur.- uzanan bir ivmeyle tırmanıyordu. Her fırsatta adalete güvensizliğini yineliyor “Kaybedersem de kaç paraysa veririm parasını ve aynen devam ederim” türünde lakayt söylemlere dek varabiliyordu.

Öte yandan yüzlerce kişinin adının başına “Linççi” sıfatı eklediği için peş peşe onlarca, yüzlerce davayla karşılaşma riskini de düşünerek olsa gerek “Kendisine dava açmayanları dava etmeyeceğini, dava açanları dava edeceğini” dile getirerek bir anlamda bakın ben de sizi dava ederim gözdağıyla daha fazla kişinin hukuki yola başvurmasının önünü almak istiyordu.

Yakın zamana dek dava da açsanız, mahkum da ettirseniz, hapse de atsanız ben yine devam ederim yaklaşımında olan Hilmi Bulunmaz yakın dönemde birden bire bir çok konuda çark etmeye ve o güne dek savunduklarıyla yüz seksen derece ters düşmeye başladı.

Hilmi Bulunmaz, Hilmi Bulunmaz’a Karşı
Hilmi Bulunmaz açılan davaları umursamama, gülüp geçme konumundan sıyrılıp birden mağdur sıfatına bürünmeye geçti. Bu değişimle de kendisiyle çelişen ve hatta bu alanda en büyük müttefiki sayılabilecek Coşkun Büktel’i dahi hayrete düşürecek pek çok girişime, söyleme başladı.

Daha önce Coşkun Büktel’in tavrını kaypak bulup “Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar” alaycı başlığını kullanırken, kendisi de şimdi kat ve kat fazla aynı konuma doğru yol alıyordu.

Şişli Cumhuriyet Başsavcılığına Gönderilmek Üzere Kaleme Aldığı Dilekçe’den Bir Bölüm
4. MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'nın dergisinin tiyatronun en yaygın dergisi olması ve sektörde sözünün geçer olması nedeniyle, tiyatro eğitim çalışmalarım durma noktasına gelmiş, her sezon 50'ye yakın öğrenciye ders verebilirken, MUSTAFA ŞÜKRÜ DEMİRKANLI'nın 4 yıllık saldırıları sonucu tek bir öğrencim kalmamıştır. Ayrıca bu saldırılar öncesi mutlaka her tiyatro sezonu bir oyun sergileyebilirken, 4 yıldır bir tek oyun sergileyemedim.
Gelelim, şimdi buradaki kendisiyle çelişen açıklamalarına. Yıllardır bıkıp usanmadan Tiyatro…Tiyatro dergisinin çok az sattığını, hiç satılmadığını, bayilerde bulunmadığını, en saygın ve en yaygın tiyatro dergisinin “Yeni Tiyatro Dergisi” olduğunu yazıp söylemiştir. Bu derginin pek de satmadığı iddiası ile Kültür Bakanlığı'na reklam vermemeleri çağrıları/şikayetleri yapmıştır. Hilmi Bulunmaz resmi makamlara verdiği dilekçe ile Tiyatro…Tiyatro dergisini en yaygın dergi ilan ederek kendisiyle de iddialarıyla da ters düşmüştür.

Ya sürekli yazdıkları yanlış/yalandır ya da Savcı'ya yalan beyanda bulunmaktadır.

Yine Şişli Savcılığına yazdığı başvurudaki bir diğer gerçek dışı ve resmi makamları aldatmaya dönük ifade Tiyatro Dergisi'nin aldığı reklamlarla ilgili aleyhte yayın yaptığı için Mustafa Demirkanlı'nın kendisine yönelik saldırgan bir yayın yaptığını iddia etmektedir. Oysa geçmişe dönük incelendiğinde görülecektir ki henüz Mustafa Demirkanlı ya da yayınları Hilmi Bulunmaz'a yönelik tek satır yayınlamadan Hilmi Bulunmaz türlü çeşitli konularda hakaretlerle dolu yayınlar yapmıştır. Hilmi Bulunmaz’ın gün gün, ay ay hangi tarihlerde hangi konuları bahane ederek küfür , sövgü ve hakaretlerle Tiyatro Dergisi'ne saldırdığının dökümü elbette mevcuttur. Reklam konularına çok daha ileriki tarihlerde girmiştir. Kaldı ki kendi deyimiyle "en yaygın dergi'ye" reklam vermenin de çok doğal olduğu aşikardır.

"Bu saldırılar öncesi her yıl mutlaka bir oyun sergilerken, 4 yıldır tek oyun sergileyemedim" diyerek resmi bir makama yalan beyanda bulunmaktadır. İki yıl önce çok sayıda salonda, sergiledikleri oyunun afişleri, bez afişleri, bez afişlerle çekilmiş fotoları, Kazım Şimşek ve kendisinin her oyun sergiledikten sonraki keyifle kaleme aldıkları izlenimleri yayınlarda yer almıştır

Yine her sezon 50'ye yakın öğrenciye ders vermekten söz etmektedir ki çok daha önceki yılları bilemesek de henüz bu polemiklere bulaşmadan önce halihazırda pek de öğrencisi olmadığı, uzunca bir dönem de tiyatro çalışmalarına ara verdiği bilinmektedir.

Yine defalarca kendisinin bir tüccar olduğunu, kuyumcu ve elmas kalemleri ihracatçısı olduğunu tiyatrodan para kazanmak gibi beklentisi olmadığını, öğrencilerden para almadığını, oyunlarını da karşılıksız (ücret almadan) sahnelediğini dile getirirken, savcılığa verdiği dilekçede adeta geçim kaynağı tiyatro oyunlarından gelen gelir ve verdiği derslermiş ve sekteye uğramış, geçim zorluğu çekiyormuş izlenimi vermeye çalışmıştır.

Eğer ki yakın zamanda kuyumculuk ve elmas kalemleri ihracat işini oğluna yahut başkasına devretmediyse ya da iflas etmediyse oyun sahneleyememesi yahut öğrenci azlığının onun geçim darlığına düşme bahanesi olamayacağı açıktır. Oğlunun ve kendisinin dünyanın çeşitli ülkelerine seyahatlerini fotoğraflarla övünme konusu yapan, hiç reklam almadan dergi çıkarabildiği ve bu dergileri parasız dağıttığını vurgulayan, hakkında açılan davalar için "veririm parasını devam ederim" diyebilen, Her ay bir tiyatro dergisine ve zaman zaman gazetelere reklam verdiğini vurgulayan, yanında yer alan bir kişiye masraflarını üstlenip kitap bastırıp bunu da bedava dağıtıyoruz diyerek gururlanan, sofrasının menü zenginliğini dahi yazılarında sayıp dökerek gururlanan bir kuyumcu ve elmas kalemleri ihracatçısının geçim darlığına düştüğü iddiası yayınlarındaki efelenmelerine ve mangalda kül bırakmayan tavırlarına karşın adli makamlar karşısında acındırma ve mağduru oynama yoluyla resmi makamları, mahkemeleri yanıltma çabası olsa gerek.

H. Hilmi Bulunmaz’ın resmi makamları yanıltmaya çalıştığının bir başka belgesi ise Ömer Faruk Kurhan’ın açtığı davada verilen bilirkişi raporunun salt o davaya ve o davada iddia konusu olan hakaret sözcüklerine dair olmasına karşın bu bilirkişi raporunu sanki tüm yayıncılığının tüm küfür ve hakaretlerinin onayı, aklanmasıymış edasında savcılığa sunmasıdır. Bu davanın sadece bir kişi tarafından (Ömer Faruk Kurhan) açılmasına karşın Linç Kampanyası imzacısı kişilerin açtırdıkları dava şeklinde bir ifade kullanarak tüm hakaret ve küfür dolu saldırgan yazılarını aklayan belgeymişçesine ve herkese genellemeye çalışmaktadır.

Hilmi Bulunmaz’ın resmi makamları aldatıcı bir başka cümlesi de şudur

Facebook sosyal ağında tarafıma karşı toplamış, bizzat adımı, adresimi ve aile üyelerimin adlarını yayınlayarak “Tiyatronun küfürbazını LANETLİYORUZ” adında bir entelektüel linç girişiminde bulunmuştur.
H. Hilmi Bulunmaz, Burak Caney adlı sahte kişinin (ki bu kişinin Hilmi Bulunmaz’ı çok yakından tanıyan biri, kendisi olacak kadar yakından tanıyan biri olduğu izlenimi çok kuvvetli olmakla birlikte, kendisini yakından tanıyan biri olduğu kanıtlanamamıştır.) yazdıklarıyla Mustafa Demirkanlı ya da imza kampanyası yapanların yazdıklarını harmanlayarak savcılığa sunmaktadır. Oysa Mustafa Demirkanlı da dahil binin üzerinde kişi, dernek, yayın ve topluluğun imza kampanyasının metni net, açık, ortadadır. Bu metinde ne aile üyelerinin ismi geçmekte ne de “Tiyatronun küfürbazını lanetliyoruz” gibi bir ifade yoktur. Son derece naif, temiz yayına davet eden ve yapıcı bir metindir. Burak Caney adıyla uydurulmuş bir karakterin sözlerini Mustafa Demirkanlı'yla birlikte 1100 imza sahibine monte ederek onları da lekelemekte ve yalan beyanla resmi makamları yanıltmaya çalışmaktadır.

Bir başka satırda “Burak Caney’in Mustafa Demirkanlı olduğunu zannediyorum" ifadesiyle bu özdeşleştirme, yanıltma çabası görülüyor. Oysa mahkemeler kişilerin zannıyla değil delillerle ilgilenir. Kişilerin zannını dikkate alacaksak bu uydurulmuş kişinin (Burak Caney) bizzat Hilmi Bulunmaz’ın kendisi olduğunu zanneden hatta iddia eden kişiler de çıkmıştır. Fakat Bulunmaz delilsiz zannını dile getirmekle kalmıyor bu uydurulmuş kişinin ifadelerini bir başka paragrafta Demirkanlı ve 1100 kişiye monte etmeye cüret ediyor. Tabi ki mahkemeler kişilerin zannediyorum yaklaşımıyla ya da ispatlanmamış özdeşleştirmelerle karar verecek değildir. Aksi olsaydı yarın herkes birer sahte adla kendisine hakaret eder ve savcılığa başvurup en sevmediği kişinin adını vererek hakaret eden sahte kişinin bu kişi olduğunu zannettiğini söyleyerek şikayetçi olurdu. Burak Caney olayının da böyle olduğu ispatlanamadığı gibi, tersi de, H. Hilmi Bulunmaz'ın olmadığı ispatlanamamıştır. Bu konudaki karineler mahkeme safahatında belge olarak sunulacaktır, bu kuvvetli karineler sonucu yargılama derinleştirilirse, Burak Caney'in gerçek kimliğinin de ortaya çıkacağı umulmaktadır.

Bulunmaz Resmi Güçleri de Arkasına Alarak Sansürcülüğe Başladı
H. Hilmi Bulunmaz, bugüne dek teknik nedenlerle yahut başka benzer nedenlerle silinen herhangi bir yazı olduğunda adeta isyan edip yazıyı kaldırdılar, Kedi boku gibi temizlediler diye hakaretler ederken, hakkında bir kez yazılmış eleştirel bir yazıyı kendisi onlarca kez tekrar kopyalayıp kendi eliyle yayınlarken ve güya küfür dahil sıfır sansürden yana olduğunu iddia ederken şimdi mahkeme ve noter aracılığıyla yazı kaldırtmayı denemiş ve bununla da kalmayıp yayın kapattırmaya kalkmaktadır.

Savcılığa yazdığı dilekçenin sonuç ve istem bölümündeki şu satırlar ibret vesikasıdır
...tarafıma hakaret içeren yayınların derhal durdurulmasını, gerekli görülmesi halinde www.tiyatrodergisi.com.tr internet sitesine erişimin engellenmesi ve kapatılması için Sulh Ceza Yargıçlığı'na başvurulmasına ve durumun aciliyeti göz önünde bulundurularak sitenin savcılık tarafından kapatılmasına karar verilmesini saygı ile arz ve talep ederim. Oysa talebi, insani bir istek olarak kabul edilerek yayından kaldırılan yazılardan hiçbirinde hakaret olmadığı aşikardır, aksi iddia varsa, tiyatrom.com ve tiyatrodergisi.com.tr yayından kaldırılan yazıların hukuki sorumluluğunu bu satırlarda kabul ettiğini beyan etmektedir.

Resmi Yoldan Linççilik mi?
Kendisini küfürsüz, hakaretsiz temiz yayıncılığa davet edenleri resmi ya da gayri resmi yollardan Bulunmaz yada Büktel’in yayıncılığına son verilmesini dile getirmezken, hatta tersine temiz yayıncılığa davet ederken bu cümleyle yayıncılığının devamını vurgulamışlarken Hilmi Bulunmaz yazıları noter ihtarnamesiyle kaldırtmakla yetinmeyip bir yayınının komple derhal kapatılmasını, durdurulmasını talep etmektedir yani ifade olanaklarının resmi kanallardan engellenmesini isteyebilmektedir.
Düne kadar kaçak futbol karşılaşması yayınlayan abuk sabuk sitelerin erişime geçici engellenmelerini dahi protesto ederken bugün bir tiyatro yayınının erişime engellenmesini isteyebilmektedir. Bir yayının, yayın yaşamının resmi makamlara başvurarak sona erdirilmesini talep etmek, bir yayını yazarlarıyla, yazılarıyla yok etmeye çalışmak linççilik değilse nedir?

Resmi Yoldan Sansürcülük

Devletler zaman zaman sansür mekanizmasını işletir. Bunun için çalıştırılan denetçi devlet memurları da vardır. Ama en kötüsü sivil bir vatandaşın, üstelik de sosyalist olduğumu ve sansür karşıtı olduğunu sık sık yineleyen bir vatandaşın devletin makamlarını yazı sansürlemek üzere göreve çağırmasıdır.

Kendisine dava açanların bir kısmı mahkemeden dava ettikleri yazıların kaldırılmasını dahi talep etmezken, hele ki hiç birisi Hilmi Bulunmaz’ı dava ettiklerinde dahi yayınlarının tümden kapatılmasını ya da erişiminin durdurulmasını istememişken sosyalist olduğunu iddia eden, küfür dahil sıfır sansür yanlısı olduğunu iddia eden Hilmi Bulunmaz’ın sayfalar kaldırtması ve bir yayını tümden kapattırma girişimi "Hilmi Bulunmaz nereye koşuyor?"sorusunu akla getirmiyor mu?
Traji-Komik Başlık

Ertuğrul Timur, geçmişte Hilmi Bulunmaz’ın yazdığı küfür ve hakaret içeren bir yazısına yer vermediği için sansürcü 3. Abdulhamid lakabı takan H. Hilmi Bulunmaz, Tiyatrom.com'daki bazı yazıların noter aracılığıyla kaldırılmasını isterken bu kendi sansür istemi haberinin başlığında hâlâ 3. Abdulhamid vurgusu yapması da kamuoyunda gülerek karşılanmıştır. Bunun açılımı şudur: Küfürlü yazı sansürlediği için 3.Abdulhamid dediğim kişinin yazılarının sansürlenmesini talep ediyorum. Bu talepten sonra, bu lakap olsa olsa küfre yer vermem diyen yayıncıya değil, resmi kurumları arkasına alarak yazı sansürleten kişiye yani Hilmi Bulunmaz’ın kendisine yakışacaktır kanısındayız. Ama dahası da var...

Beni Mahkemeye Vereni Veririm, Bana İhtar Çekene İhtar Çekerim
H. Hilmi Bulunmaz son bir yıl boyunca bu cümleyi yüzlerce kez kullandı. Herhalde mahkeme, hukuk, dava gibi terimlere mesafeli insanların kendisine daha fazla dava açmaması için bir karşı tehdit gibi kullandığını düşündüğümüz bu cümleye karşın H. Hilmi Bulunmaz’ın küfür, hakaret ve alaycı üslubuna oldukça fazla maruz kalmış Ertuğrul Timur yine de dava açmayacağını defalarca yazmış olmasına karşın H. Hilmi Bulunmaz, Ertuğrul Timur’a noterden ihtarname çekmiş ve savcılığa başvuracağını beyan ederek de yüzlerce kez yinelese de sözlerinin ne kadar geçerli ve gerçekçi olup olmadığını da gösterdi.

Coşkun Büktel’de Şaştı Bu İşe
H. Hilmi Bulunmaz’ın daha önce “Karakolda doğru söyler mahkemede şaşar” ifadesiyle yerdiği yakın dostu ve yayıncılıkta müttefiki, arkadaşı Coşkun Büktel’de sıfır sansür iddiasını birlikte paylaştığı yakın arkadaşı H. Hilmi Bulunmaz’ın noter ve savcılık kanalıyla yazı yasaklatmaya, kaldırmaya çabalamasını hayretle ve esefle karşılayarak facebook'da dile getirdi.

H. Hilmi Bulunmaz sadece bu konuda değil başka konularda da yayıncılıktaki en önemli iki müttefikini şaşırtmaya devam edecekti. Sırf Tiyatro… Tiyatro dergisine rakip olarak gördüğü için desteklediği, yazı ve videolarında övgüyle söz edip okunmasını salık verdiği, bununla da yetinmeyip reklamla maddi destek de sağladığı Erbil Göktaş’a ait dergiye ve Erbil Göktaş’ın akademik kimliğine yoğun bir saldırıya geçecekti. Oklarını benzer şekilde diğer yayıncılık müttefiki Coşkun Büktel’e de çevirse de H. Hilmi Bulunmaz’ı tuttuğunu parçalamadan bırakmayan Pitbul köpeğine benzeten Coşkun Büktel onunla söz düellosuna girmekten ısrarla kaçınacaktı. Ta ki geçtiğimiz günlerde bıçak kemiğe dayanana dek.

Coşkun Büktel ile Shakespeare ve Facebook Polemiği

H. Hilmi Bulunmaz Facebook’da yazanları ağır dille eleştirip dikkate almayacağını defalarca yinelerken Coşkun Büktel bunu uzun süre görmezden geldi ve coskunbuktel.com yerine facebok üzerinden yayıncılığı tercih etti. Fakat sonunda o da Bulunmaz’a karşılık verdi.

"Hilmi Bulunmaz facebook’ta yazanlar hakkında hiçbir dayanak göstermeden karakuşi biçimde ürettiği bazıları doğru, bazıları yarı doğru, bazıları tamamen yanlış, haksız ve mantıksız ifadeleri için “Çok Önemli Açıklama” nitelemesini kullanmakla; yaptığı gerçekten çok önemli bir sürü açıklamayı sıradanlaştırmış oluyor. Hilmi’nin kendinden menkul facebook hükümleri linkin ucunda. "

Ve Sonunda, Coşkun Büktel de Hilmi Bulunmaz’ı Sansürcülükle Suçluyor

"Hilmi Bulunmaz, sürekli olarak gündemde tuttuğu yukarıda bir kez daha linkini verdiğimiz video hakkında yukarıdaki başlıkta cevap olarak yaptığımız eleştiriyi ne yazık ki yayınlamıyor ya da o videoyla birlikte yayınlamıyor. Facebook'ta yazan hiçbir kişi ve kurumu ciddiye almadığı için o kişilerin cevap hakkını da ciddiye almamak gerektiğini düşünüyor olmalı. Tabii, eleştirecek kadar ciddiye aldığın insanların cevap hakkını ciddiye almamak için bunun ne kadar sağlam bir gerekçe olduğuna okurlar karar verecek ama yalnızca bu sansürsüz sayfanın okurları... Hilmi'nin okurları değil."

Shakespeare Polemiği
Coşkun Büktel’in H. Hilmi Bulunmaz’la anlaşamadığı bir diğer konu ise Shakespeare konusu. H. Hilmi Bulunmaz geçen yıla kadar Coşkun Büktel’in "Shakespeare’siz Herifler" oyununu prova ederken bu yıl Büktel’in verdiği bir kitapla (Büktel’in deyimiyle kafasına taş düşmüş gibi)

Tolstoy hayranı, Shakespeare düşmanı oluyordu.

Büktel’e göre Bulunmaz hasımlarına “Shakespeare Çocuğu” derken hakaret ettiğini düşünüyor ama aslında onurlandırıyordu.

Hilmi Bulunmaz her ne kadar facebook'dan nefret etse de Büktel onu sayfalarında konu edinerek sık sık facebook sayfalarına taşıyor ve kendisi eleştirmekle kalmıyor, facebok a girip asla yanıt hakkı kullanmayacak olan Bulunmaz’ı dostlarının, arkadaşlarının önüne de didiklenmek üzere atmış oluyordu. Büktel’in Hilmi Bulunmaz’ı konu edinmesinin ardından bir arkadaşı Hilmi Bulunmaz’ın sosyalistliğini Marksistliğini de sorgulama gereği duyuyor ve Toros Ozturk: Sorun sade dilde değil, Hilmi'nin onu gerici bulmasında. Sosyalist olduğunu söyleyen biri Shakespeare icin gerici derse adama bir yerleriyle güler Marxistler. Bu 'Tolstoy'a iman ettim' tavrı zaten Marxistliğine yakışmıyor şeklinde görüş belirtiyordu.

Sıfır Sansürcüyüm Diyen Coşkun Büktel, Hilmi Bulunmaz’ın Sansürcülük Girişimini Onaylıyor mu?

Coşkun Büktel yayıncılık ittifakına girdiği Hilmi Bulunmaz ile birlikte küfür ve hakaret dahil sıfır sansürden yana olduğu iddiasını sık sık yinelemektedir. Cevap haklarını yazıların yayınlandığı asıl sitelerde değil “çöp kutusu” adını verdikleri ve adresi tamamen değişik başka (daha az okunan) sitelerde ve okunulurluğunu, dizgisini bozarak yayınlama yoluyla her ne kadar sansürcülüklerini daha önce göstermiş olsalar da Coşkun Büktel halen sıfır sansürden yana olduğunu vurgulamaktadır. Oysa H. Hilmi Bulunmaz noter kanalıyla tiyatrodergisi.com.tr de , tiyatrom.com da, tiyatrohaber.net de hiçbir küfür ya da hakaret olmamasına karşın kendi adı geçen tüm sayfaları yasaklatma, kaldırtma bir yayını komple kapattırma, erişime engelletme çabasına girmiştir. Coşkun Büktel’in bu konudaki tek açıklaması tiyatrom.com'daki yazıları kaldırtmak için ihtarname çektirmesini yanlış bulduğuna dairdir. Tiyatro Dergisi'nden sayfa kaldırtma ya da dergi sitesine erişimi durdurtma, tamamen kapattırma girişimi karşısında susarak ve müttefikine itiraz etmeyerek adeta onay vermektedir. Daha da önemlisi H. Hilmi Bulunmaz’ın noter kanalıyla ihtarname çekerek kaldırılmasını istediği tiyatrodergisi.com.tr deki yazıların bir kısmı Hilmi Bulunmaz’la ilişkili değil Coşkun Büktel’le ilgilidir. Yani Hilmi Bulunmaz sırf kendisiyle ilgili değil Coşkun Büktel’le ilgili sayfaları da kendi adı geçtiği için kaldırtma girişiminde bulunmuş ve Coşkun Büktel buna itiraz dahi etmemiştir. Bu durum Coşkun Büktel adına manidardır. Muhtemelen yakın arkadaşı onayını almış sonra ilgili linkleri kaldırılması için göndermiştir.

Sonuç Olarak;

H. Hilmi Bulunmaz farklı düşünen birisi. Onun farklı düşünmesini bugüne dek hiç kimse sorun yapmadı. Sorun düşüncelerini yayın yoluyla dile getirirken saldırgan, hakaret dolu ve yer yer küfre dek uzanan bir üslup kullanmasıydı. Bu sert ve tavizsiz dili gün geldi ki en yakınındakileri de bezdirdi. Toprak Karaoğlu, Ozan Akgül gibi öğrencileri ile karşı karşıya geldi, yayıncılıkta desteklediği ve dostluklarını her zaman vurguladığı Erbil Göktaş’ın akademik ve yayıncı kimliğini zedeler hale geldi, en sonunda Bulunmaz’ın pitbul hışmından çekinen Coşkun Büktel’i dahi rahatsız edecek boyutlara ulaştı.

Onları dahi bezdirmişse bir de cepheden savaş açtığı kişileri düşününüz. Bundan dolayı her geçen gün dava açanların sayısı çoğalmaktadır. Birkaç gün önce Soma’dan Av. Mehmet Bozkır da davacı olarak Hilmi Bulunmaz’ın karşısına çıkarken hemen onun ardından Yeni Tiyatro Dergisi'nde yazan Esra Dicle’de hukuki yola başvuracağından söz etti.

Gelişmelerin tanığı olanlar için bunların hiç biri sürpriz değil. Fakat sürpriz olan H. Hilmi Bulunmaz’ın bıçağın kemiğe dayandığı noktada son çare olarak açılan davalar karşısında kendisinin de mağdur konumuna oturarak karşı davalar açması ve bu karşı davalarda da tutunabilmek adına kendi kimliğiyle, karakteriyle, düşünceleriyle ve bugüne dek gösterdiği hiç kimseden, hiçbir şeyden yılmayacak, maddi manevi anlamda güçlü adam pozundan mağdur kişi rolüne geçivermesidir. Mahkemeler karşısındaki tutumudur.

Ölüm döşeğindeki sanatçıların, çocuklarının, eşinin, ailesinin psikolojisini düşünmeyip hakaretler eden adam bugün bu polemiklerden dolayı kendi psikolojisinin bozulduğundan söz ediyor. Bir derginin üzerine işeyen, o dergiyi köpeğine parçalatan adam kendi yayınının aksadığından, zarar gördüğünden söz ediyor. Ben elmas kalemleri ihracatçısıyım güçlüyüm kimseden gelecek paraya ihtiyacım yok diyen adam resmi kayıtlara geçen arabesk söylemlerle geçim sıkıntısından söz ediyor. Çocuğu yaşında genç kızları, onların anne-babasını ailesini, arkadaşlarını düşünmeden bataklık gülü ilan eden adam, bu yazılanlardan ailesinin zarar gördüğünden söz ediyor. En fecisi ise sıfır sansürden söz eden adam, resmi güçlere başvurarak sayfalar kaldırtmaya, linçten ve yayın hakkının elinden alınıp -göstereceği hiçbir ifade, girişim olmamasına karşın- susturulmak istendiğinden söz eden adam, yayın kapattırmak için mahkeme kararıyla bir sanat yayınına erişimi engelletmek üzere başvuruyor.
Sahi sizce H. Hilmi Bulunmaz nereye koşuyor? Daha da önemlisi, bu güne kadar her koşulda desteğini esirgemeyen, Coşkun Büktel ve Erbil Göktaş ne düşünüyor bu davranışlar karşısında, öfke ve de bilgisiz -"kendinden menkul görüşler"-kendilerine de ulaştı artık. Dün alkışladıkları saldırganlık kendilerini de vurmaya başladı... Sizce şimdi "Açıkça, metçe, Türkçe" yazabilecekler mi görüşlerini?

Not: Bu yazı H. Hilmi Bulunmaz için kaleme alınmış son yazıdır, talep ya da noter ihtarnamesi gibi yollardan kaldırılmayacaktır. Ancak, yargı kararıyla kaldırılabilir. Bunun dışında da yargı süreçlerine ilişkin haberler dışında herhangi bir yazı bu sitede yer almayacaktır. Bizi ve okurları rahatsız eden H. Hilmi Bulunmaz'la ilgili yazılardan, bizzat kendisinin talebi ile kurtulmamız ise başka bir olumlu gelişmedir.

tiyatrodergisi.com.tr

H. Hilmi Bulunmaz'ın tiyatrom.com'a gönderdiği noter ihtarnamesi.
Tiyatrom.com yayıncısı A. Ertuğrul Timur'un H. Hilmi Bulunmaz' gönderdiği mail
H. Hilmi Bulunmaz'ın tiyatrodergisi.com.tr'ye gönderdiği noter ihtarnamesi
H. Hilmi Bulunmaz'ın tiyatrodergisi.com.tr'yi savcılığa şikayet ettiği dilekçesi.

Haber Giriş Tarihi: 07 Agustos 2011


(Kaynak: tiyatrodergisi.com.tr)