9 Temmuz 2010 Cuma

YAZ/MA TATİLİ


Sercan Koca
21 Mayıs 2010


Çocuk, şimdi bambaşka bir evdeydi. Çocuk, o çok sıkıcı dört günün geçeceği evin içine gülümseyerek girdi. İçeri girdiği anda yüzündeki gülümsemenin yerini, giderek küçülen bir tebessüm ve hemen ardından asılmış bir surata uygun bir ciddiyet aldı. İçerideki is kokusu çocuğun ciğerlerinin en ücra köşelerine kadar yayıldığında, çocuk gözlerinden gelen iki damla gözyaşına engel olamıyor ve gözyaşlarını elinin tersiyle siliyordu. Çocuk, yanındaki üç kişinin de aynı duyguları yaşadığını mimiklerinden anlayabiliyordu. Çocuk, büyük hayaller eşliğinde, merdivenleri ikişer üçer çıkıp bir an önce bir üst kata ulaşmak istiyordu. Fakat kapıyı araladığında, daha önce yaşadığı hüsranla burada da karşılaşıyordu. Çocuk ve diğerleri, zaman kaybetmeden, evi yaşanabilir bir hâle getirmek için hemen işe koyuluyorlardı. Çocuk, ciğerlerini yakan o is kokusundan kurtulmak için koşarak pencereye yöneliyor ve onları ardına kadar açıyordu. Pencerelerden gelen temiz havanın verdiği güçle, süpürgeyi eline alarak diğerlerine yardım etmek için yerleri süpürüyordu. Ev yaşanabilir bir hâle getirildikten sonra, çocuk, biraz olsun dinlenebilmek için kendini yatağa attı. Yatağa uzandığında kafasını ağırtan ve beyninin her bir kıvrımını kurcalayan o soruda takılı kaldı:

- Ben burada nasıl yaşayacağım?

Çocuk, yorgunluğunun artmasının yanı sıra, karnının da yavaş yavaş acıkmaya başladığını duyumsadı. Çok yakından mis gibi yemek kokuları geliyordu. Çocuk, çizgi filmlerdeki kahramanlar gibi kokuyu takip ederek, yemek sofrasını bulup karnını tıka basa doyurmak için masaya oturdu. Yemeğini bitirdikten sonra üstüne çöken uyuşukluk, onu yeniden yatağa gitmesini buyrukluyordu. Yatağa uzandığında, uyuşukluğun davet ettiği ruh durumuyla hemen uykuya daldı.

Çocuk, yağmur damlalarının kiremitleri parçalarcasına çarpmasıyla irkilerek uyandı. Uyanır uyanmaz hemen pencerelerden birinin kenarına gitti. Perdeyi hafif araladığında, yağmur damlalarının yerdeki tozları müthiş bir güzellikle nasıl havaya fırlattığını hayranlıkla izledi. Yağmur damlalarını hayranlıkla izlemesi, halasının sesini duydu:

- Kahvaltı hazır haydi herkes buraya!...

Ve perde kapandı...

Çocuk, merdivenleri yavaş yavaş indi. İçinde biriktirdiği "denize gitme umudu", yağmur damlalarının tozu ve toprağı kaldırırcasına yeryüzüne indiği bir anda bitti. Hafif bir kahvaltı yaptıktan sonra televizyon izlemek için salona geçti. Televizyonun bütün kanallarını tek tek zapladı. Kendisini meşgul edebilecek bir şey bulamayınca aklına yeni bir fikir geldi:

Yağmurda yürümek!

Hemen yağmurluğunu alarak dışarı fırladı. Dışarı çıkar çıkmaz, içini parçalayan bir durum oldu. Bir köpek, yavrularını yağmurdan korumak için kendini yağmurun altına atıp ıslanıyordu. Köpeklerin korunmasız bir biçimde olduğunu gören çocuk, hemen birkaç tahta bulup köpeklere küçük bir kulübe yaptı.

Köpekleri yaptığı kulübeye yerleştirdikten sonra, yağmurun altında gezmenin verdiği zevke vakıf olmak için oradan uzaklaşıp bomboş sokaklarda sakin sakin yürüdü. Yağmurun yavaş yavaş dinmesiyle birlikte eve dönmeye karar verdi.

Eve döndüğünde aklına gelen yeni bir fikirle eline bir kağıt ve bir kalem alarak, yaşadıklarını yazmaya başladı. Çocuğun kafası öylesine doluydu ki, uykusuzluk ve hâlsizlik sanki onun düşünme yetisini elinden almıştı. Yarım saat sürekli olarak bembeyaz duvara baktı. Yarım saat sonra, nihayet yazının başlığını attı:

YAZ/MA TATİLİ

Bununla birlikte burada geçirdiği günleri kaleme almayı planlayan çocuk burada geçirdiği her gün aynı ve monoton olduğu için yazıcak bir şey bulamadı. Tekrardan bir şeyler karalamaya başladı. Yazdıklarını okumaya başlayınca farketti ki, yazdığı her iki cümleden birinin üzerini karalamıştı. Bunları düzenlemek için üzerine yazı yazılmasını bekleyen yeni bir sayfa alan çocuk, daha önce yazdığı yazıları bu kağıda geçirmeye başladı. Yazıları yeni kağıda geçirme işini bitirince, yeni şeyler yazmaya yöneldi. Tam o sırada, yoğun bir şimşek çakmasının ardından büyük bir gökgürültüsüyle birlikte yakın bir yere düşen yıldırımın ağır hasar verdiğini hissetti.

Çocuk, yakın bir yere düşen bu yıldırımı, sanki beyninin tam ortasına çakılmış bir ateş gibi algılamay başladı; bütün beyin hücrelerine imha olmuştu âdeta. Bu uzun süreli yazı yazma karmaşası ve bu karmaşanın oluşturduğu düşünceler, onu bir hayli yormaya ve göz kapaklarının yoğun bir ağırlık altında aşağı doğru düşmesine sebebiyet neden oldu. Çocuk daha fazla dayanamayacağını anlayınca kağıdı ve kalemi bir köşeye bırakıp yatağına uzandı. Göz kapakları eski bir dükkânın paslı kepenkleri gibi yavaş yavaş ve ağır ağır bir kapandı.

Uyku meleğine teslim olmasının ardından aniden uyandı. Saate baktı ve sabahın dördü olduğunu gördü. Bir vızıltı duydu ve gözlerini yarım yamalak açarak vızıltının geldiği yere baktı. Vızıltı artmış ve çok kısa zaman sonra kapkara bir sineğe dönüşmüştü. Uykusunu bölen vızıltının sahibini hemen yakalayıp kanatlarını kopararak ona işkence etmek istedi. Kanatlarının kopradığı sineği, eline aldığı terlikle ezdi. Bu berbat vızıltı ve hemen ardından gelen kaatil olma hâli, yeniden uyumasına engel oldu. Asla uyuyamıyacağını anlayan çocuk, bir köşeye bıraktığı kağıdı tekrak eline alıp, bu yaşadıklarının hepsini yazmaya başladı. Kendisinde bir yazarlık yeteneği bulunmadığını hissetmeye başlar başlamaz yeniden uykuya daldı.

Seslerin şiddetinin artmasıyla uyanan çocuk, elindeki kağıdı görünce, yüzüne küçük bir tebessüm kondu. Yüzündeki tebessüm, kitap okuma duygusuna dönüştü. Eline rastgele aldığı kitabın hangi konuyu işlemiş olduğunu anlamak için, arka kapağına baktı. Arka kapakta, kitabın içeriğini anlatmaya yönelik herhangi bir bilgi yoktu; sadece yazarın ününü pekiştirmek düşüncesiyle, ona yalakalık yapmak isteyen editörün ipe sapa gelmez methiyesini görünce, içinden küfür etmek geldi. Her şeye rağmen, kitabın ilk sayfasını açtı. Kitabın ilk sayfasını okuduğunda hiçbir şey anlamadı. Aynı sayfayı bir kez daha okudu ve yine hiçbir şey anlamadı.

Pencereleri sıkı sıkıya örten perdelere göz kırpan güneş, çocuğu heyecanlandırıp kalbinin daha hızlı atmasına neden oldu. Bütün perdeleri ve pencereleri sonuna kadar açtı. Güneş içeriye girdikçe çocuğun da içini bir huzur kaplar sanki. Günlerce banyoya giremediği için banyoya girdiğinde uzun bir zaman içerde kalır. Duş alırken bu evi filmlerde gördüğü askeriyeye benzetir. Bu evde saat on dedin mi bütün ışıklar söner. Sabah saat sekizde ayakta olmalısın. Banyo yapma günleri bellidir. Her yer pislik içinde. Çocuk bunları 'askerliğe hazırlık' gibi düşünür ve güler. İşin makarasındadır ama bu evden kurtulması için bahane bulması gerekir. Yoksa burda biraz daha kalırsa kafayı yiyebilecğini düşünür. Çocuk banyodan çıktıktan sonra üst kata çıkar. Hava kararmaya başladı. Hava karardıkça çocuğun da içi karardı. Diğer üç kişiyle birlikte oturup dertleştiklerinde bir yılanın zehrini kusması gibi rahatladı. Yatağına gider içi biraz da olsun bugüne kadar doldurduğu ve kimseye anlatamadığı şeyleri dışarı vurduğu için huzur duydu. Akşamları değişik yerlerden ne olduğu bilinmeyen sesler çocuğun beyninde yankılanmaya başladı. Aslında hiçbir ses yoktu da, çocuk kafasında mı kuruyordu bunları. Beş dakka sonra yine aynı sesler geldi kulağına. Seslerin şiddeti arttıkça, çocuğun duyduğu acıların da şiddeti artıyordu. Her yerden sesler geliyordu. Bu evdeki bütün eşyalar sese döndüşüp çocuğun beyninin tam ortasına saplanmıştı.

Artık ses gelmese de, çocuğun kafasına daha önce saplanmış seslerden dolayı her yerden sesler duymaya başladı. Bu sesleri duymamak için başka şeyler düşünmeye çalışır ama yapamaz. Sesler kafasının içinde birçok kez yankılandı. Çocuk bu gelen ufak selerden sonra gelen o büyük gökgürültüsü ve şimşeğin çakması onu yatağında zıplattı. Kalbi şimdi daha hızlı atmaya başlar ve kalbi her hızlı kan pompaladığında çocuk o korku kanlarının vücudu gezdiği yerleri hissetmeye başlar ve biraz sonra kendi kendine açılan kapı çocuğu iyice çileden çıkartır. Artık kendi kendine konusmaya başladı.

- Acaba bu sesler gerçek mi?

- Hayır hayır kafamdan uyduruyorum artık yatmalıyım

- Ya gerçekse bu seslerÇocuk bu korkuyla uyumaya çalışır.

Sabah halasının sesiyle uyanır çocuk ' Gözde, Yaren valizlerinizi toplayın artık' Çocuk birden kalkar ve o dört gündür duymak istediği söz halasını ağzından çıktı:

' Eve dönüyoruz'.

Çocuk çok garip bir rüya gördüğünü düşündü. Tekrar uyumaya çalıştı; ama onu kaldırmak için geldiklerinde bunun bir rüya olmadığını anladı. Yorgunluk ve hâlsizlik altında ezilen çocuğun yerini, sevinçli ve dinç bir insan almıştı. Hemen valizini hazırladı. Demir parmaklıklı kapıyı aralayıp dışarı çıktığında eve dönüp son kez baktı. Duyulur duyulmaz bir sesle dedi ki

- Senden kurtuldum!

Çocuk bir daha arkasına bile bakmadan otobüs durağına doğru koşar adım ilerledi!


* Sercan Koca, Bulunmaz Tiyatro oyuncusudur!


***


Ayrıca bakınız:

Sercan, yazarlığı da "Bulunmaz"da öğreniyor!

Oyuncu Sercan Koca, şiir de yazıyor!

Henüz on altı yaşında, henüz lise ikide okumasına karşın, Bulunmaz Tiyatro'daki oyunculuk ve yazarlık çalışmalarına katıldığı için Sercan yazı yazıyor