26 Nisan 2010 Pazartesi

BASIN MÜZESİ, tepeden tırnağa çürüyor!

Hilmi Bulunmaz
18 Aralık 2009


1988 - 1989 tiyatro sezonunda, tiyatral anlamda "işsiz" olduğum için, Basın Müzesi Tiyatro Bölümü'nü kurup, bu bölümün Genel Sanat Yönetmenliği'ni yapmıştım. Kurucusu bulunduğum Basın Müzesi Tiyatro Bölümü'nü yönetirken, hiçbir yasal güvenceye sahip olmadığım ve zâten böyle bir güvence talebinde bulunmadığım için, hem özgürce tiyatro sanatımı icra edip asla çanak yalamıyor ve hem de her an kapının önüne konulma durumuyla karşı karşıya kalıyordum.

Tamamıyla benim örgütlediğim, hemen tümü üniversite öğrencisi olan 100'e yakın kursiyere tiyatro sanatı ve yaşama sanatı eğitimi verirken, bu öğrencilerden alınan ciddi kurs paralarının bir kuruşuna bile asla dokunmuyordum. Zâten, kursiyerlerden alınan kurs paralarından hiçbir hak talep etmediğimi sürekli olarak ve ısrarla dile getiriyordum. Oysa, dönem "Özal Dönemi"ydi ve diğer sanat bölümlerinin eğitmenleri, yarı yarıya para alıyorlardı. Yani bir öğrenci, alacağı kurs karşılığında, Basın Müzesi'ne 100 TL ödüyorsa, bunun 50 TL'sini eğitmenler alıyordu. "Özal Dönemi"ne ayak uydurmuş eğitmenler, aldıkları para karşılığında özgürlüklerini kiralarlarken, ben para almayarak, sosyalist düşüncenin oluşturduğu özgürlük ruhumu koruyabiliyordum.

Sanat tarihçisi Nurhayat Berker'in müdürlük yaptığı ve ressam Mine Arasan'ın belli bir sorumluluk aldığı bu süreçte, bu kişilerle yaptığımız tüm sert tartışmalara karşın, demokrat olmaya özen gösteren Berker ve onun yardımcısı Arasan'ın yönetimi, şimdiki Basın Müzesi yönetiminden yüzlerce gömlek üstündü. Berker'in, tüm demokrat tavırlarına karşın, onun da "bağlı ve bağımlı" olduğu kişiler vardı. Bunların başında, Basın Müzesi'nin "bağlı ve bağımlı" olduğu Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nezih Demirkent geliyordu. Demirkent, su katılmamış bir kapitalist olduğu için, doğal olarak, Basın Müzesi'nin dümenini, her zaman için sağa kıvırıyordu. Bense, sosyalist bir sanatçı olduğumdan, Basın Müzesi'nin dümenini sürekli olarak sola kıvırıyordum. Dümenin bir sağa, bir sola kıvrılması nedeniyle, bir gün dümen kırıldı ve ben de kapının önüne konuldum.

Melih Cevdet Anday, Anton Çehov, Aziz Nesin, Friedrich Nietzsche, Oktay Rifat, Sedat Simavi gibi onlarca yazarın oyunlarını sahnelediğimiz Basın Müzesi'nde oynadığımız son oyun Bertolt Brecht'in yazdığı Carrar Ana'nın Tüfekleri oldu. Bu yazar ve bu oyun nedeniyle iyice sola kıvrılan ve hemen ardından kırılan dümenden sonra, sosyalist ideolojiye hizmet edecek Bulunmaz Tiyatro'yu kurdum.

Dümenini sürekli olarak sağa kıvırma yeteneğini geliştirmiş Basın Müzesi, aradan geçen yirmi yılda hızla, hem de şimşek hızıyla çürüyüp küf tutmaya başladı. Artık sanatsal etkinlikleriyle değil, "MÜZE KAFE" ile kendinden bahsettiren Basın Müzesi, bunun yanı sıra, Mevlevi dönüşlerinin tekdüze görüntüsüyle varlığını sürdürüyor. Tepeden tırnağa çürümeye başlayan ve çürümenin getirdiği küf kokusu tüm İstanbul'u saran Basın Müzesi'nin içerisindeki tiyatro salonu, bizim dönemimizde yapılmıştı. Yapılmasına tırnaklarımızla katkıda bulunduğumuz tiyatro salonunda, biz kapının önüne konulduktan bu yana, hiçbir sanatsal etkinlik yapılmadığını bilmek, inan olsun beni çok rahatsız ediyor.

(Kaynak: GERÇEK FOTOĞRAF)


***


Ayrıca bakınız:
27 Mart ve Basın Müzesi Tiyatro Salonu
MUM'dan bir yaprak: Bulunmaz Tiyatro