AFYON'DA KAZANILAN NE VE ASIL VERİLMESİ GEREKİLEN (GEREKEN) MÜCADELEYE HAZIR MIYIZ?
LİNÇÇİ Ertuğrul Timur
aetimur@gmail.com
9 Nisan 2010
Son örneğimiz Afyon olduğu için yine Afyon örneğinden yola çıkarak konuyu genelleştireceğim. Afyon'da kazanılan nedir? Sadece orada işinden edilmiş dört kişinin belediye yerine bu kez valilik üzerinden iş sahibi olması mıdır? Elbette bu da önemlidir ama işin açıkçası sorun sadece bu olsaydı bunca yazıp çizmeler çabalar gerekmezdi ve o dört arkadaşımıza Afyon'da olamasa da Ankara, İstanbul gibi illerde birer iş, çıkabilecekleri sahne aramaya koyulurduk ki bu sanıyorum bizi daha az yorardı.
Asıl kazanım elbette kararlılığın, örgütlü duruşun ve kitlelerde yaratılan duyarlılığın kazanımıdır fakat buna gelmeden üzerinde duracağım konular vardır.
Bu neyin mücadelesi yada bir kazanım varsa neyin kazanımıdır? Bu en başta bir ilin halkına daha önce sunulmuş yarı profesyonel de olsa (hatta sadece çalıştırıcısı, yönetmeni profesyonel olsa dahi oradaki çocukların, gençlerin yada ilgi duyan yetişkinlerin profesyonel bir tiyatro ve tiyatro çalışmalardan mahrum kalmayacakları anlamına gelmektedir.
Afyon halkının yılda bir kez de olsa profesyonel bir yönetmenin çıkardığı bir tiyatro oyunu izlemekten mahrum kalmayacağı anlamına gelir.
Bir okul topluluğu çalıştırıcısında dahi profesyonel deneyim ararken bir ilin tiyatrosunun ve tiyatro çalışmak isteyen gençlerinin , çocuklarının eğitiminin tamamen amatörlüğe terk edilmeyeceği anlamına gelir.
Ve bunlar da az önemli şeyler değildir.
Amatör ve çok uzun soluklu olmayacağının işaretlerini şimdiden vermeye başlamış, (bu konuda belge niteliğinde bir açıklama elimizde mevcuttur) nasıl bir yapılanma olduğu belirsiz yapılanmaya sahayı terk edilmeyeceği ve Afyon'da tiyatronun bitmediği anlamına gelir.
Daha önceki yıllar kentin bütçesinden tiyatroya ayrılmış, yöre insanının kültür sanat ihtiyacına yapılmış bir yatırımın amatör çalışmalarla devam ediyoruz kandırmaca ardına sığınılarak kesilemeyeceği anlamına gelir.
Bu mücadele devlette devamlılık esastır ilkesine aykırı olarak bir belediye başkanının devraldığı halka dönük bir hizmeti bir kararla sona erdirebilmesi, bir yerel yöneticinin iki dudağı arasından çıkan kararla bir ilde tiyatronun kaderinin çizilivermesine karşı il dahilinde bir mevzi yi (mevziyi) teslim almak anlamına gelir.
Afyon mücadelemiz bütün bunlardan dolayı önemlidir Fakat bu mücadeleyi önemli kılan hepsinden de önemli sebep Afyon'un AKP'nin tiyatro politikasında bir turnusol olmasından dolayıdır.
Şöyle ki :
Artık bir sır değil hepimiz AKP'nin idealindeki tiyatro politikasını biliyoruz. Ödenekli tiyatrolarda önce kadrolarını dondurmak, sonra bütçesini kısmak yöntemiyle eritmek ve mümkün olduğunda "sanatçılara devretmek" başlığı altında elinden çıkarmaktır. Hükümete yakın (Yakından öte çeşitli kademelerde danışman) İskender Pala'nın en son tartışmalı açıklamasını hatırlayınız. Fakat ilk aşamada bu şekilde bir uygulamaya girişilemeyeceği de düşünülmüş ve bir ara formül de direkt Kültür Bakanı tarafından dile getirilmektedir. Bu da "Yerel Yönetimlerin güçlendirilmesi ve yerel yönetimlere yetki devri" kapsamında devlet tiyatrolarının yerel yönetimlere devri konusudur.
İşte üzerinde durulması gereken budur. Acaba yapılmak istenen gerçekten Yerel Yönetimlere yetki devri kapsamında idari ve yapısal bir değişiklik midir? Hantal merkezi yapının yerel yönetimlere devredilerek işlerlik kazandırılması mıdır, Yoksa (yoksa) yerel yönetimlere devir adı altında bölüp, ufaltıp kısa süre sonra da kapatılması mıdır?
İşte Afyon örneği hükümetin tiyatro politikasının turnusolü (turnusolu) olacak bir örnektir. İşte bizim konuyu Kültür Bakanlığına (Bakanlığı'na) yansıtma çabamızın altında da bir anlamda bunun test edilmesi yatmaktadır.
Eğer amaç gerçekten ödenekli tiyatro modelinin yerel yönetimlere devriyse o halde hükümet önce elindeki buna benzer örnekleri yaşatmalı, geliştirmeli ve bu örnekleri daha da örnek teşkil edecek şekilde var etmeli belediyeleri de buna özendirecek yahut zorlayacak tedbirleri almalıydı.
Kültür Bakanına (Bakanı'na) bu aşamada çağrımız tam da bu noktada olmuştur. Tiyatroda Yerel (yerel) yapılanmalara, hele ki Anadolu'da bunun tesisine çok önem verdiğinizi söylüyorsunuz haydi görelim bakalım, partiniz paralelinde bir yönetime sahip Afyon'da ülkenin az sayıdaki belediyeye bağlı tiyatro örneklerinden biri var fakat yok ediliyor, önce buna sahip çıkın ki biz sizin yerel yönetimler altında tiyatroyu var etme niyetinize ve politikanıza inanalım diyebilmekti.
Eğer ki ödenekli tiyatroları, Devlet tiyatrolarını (Devlet Tiyatroları'nı), operasını, balesini (Devlet Opera ve Balesi'ni) yerel yönetimlere devredip yaşatmaktan söz edilirken niyet sadece hantal yapıdan kurtulmak ve yerel yönetimlere yetki devri ise elbette yapılması gereken önce var olanları korumak, güçlendirmek olmalıydı. Aksi yönde her adım Kültür Bakanının (Bakanı'nın) değil İskender Pala'nın tiyatrolara biçtiği geleceği işaret edecekti.
Afyon ve benzeri örnekler nasıl bir sanat politikasıyla karşı karşıya olduğumuzun ve mücadelenin de nasıl bir ivme kazanması gerektiğinin bir yerel örneğidir.
Bu konuda tabi ki Afyon'da birilerinin amatör tiyatro yapacak olmasının çok da belirleyiciliği yoktur.
Afyon'da zaten amatör tiyatro yapanlar vardı. Kırk kişilik bir oyun dört maaşlı oyuncuya karşılık otuzaltı gönüllüyle konuluyorsa, bir yılda doksan kişiye tiyatro eğitimi veriliyorsa zaten amatör bir çalışma vardı.
Şimdi amatörlük biraz daha öne çıkarılmış olabilir, biraz daha az ehil ellere teslim edilmiş olabilir bunlar ayrıdır. Fakat ne Afyon özelinde dört kişinin maaşını ödemekten ibaret de olsa, ne belli bir bütçe ayrılmış tiyatronun kapatılması anlamında da olsa, ne de makro ölçekte hükümetin tiyatro politikasını anlamamızda Afyon'da birilerinin amatör tiyatro yapacak olmasının, buna belediyenin ne kadar destek vermesinin yada kaç ayrı grubun çalıştığının hangi tarihe kaç günde "Kadınlık Bizde Kalsın" oyununu yetiştirdiklerini çok da önemi yoktu elbette.
Ama bazıları Afyon'da yaşananları
"ötekiler berikiler çatışması",
"kişisel kapışmalar manzumesi",
"bakın onlar oyun sahnelediler bile" şarlatan propagandasına dönüştürerek,
Afyon'da olan biteni gruplar arası çatışma gibi anarak
sığ bir görüş sergilemekle kalmadı konuyu sulandırıp asıl tartışılması gereken mecrasından da çıkardı!
Tartışmalarda bu amatör çalışmanın öne çıkarılması sanki "öncekinin yerine ikame" gibi sunulması nedeniyle bize de zaman zaman bu çalışmaların ne derece gayri ciddi olduğunu ve asla "Belediye Tiyatrosu" adlandırmasıyla hele ki "Hiç kapanmadı" söylemiyle, yerine ikame gibi anılmaması gerektiğini gösterme görevi de düştü.
Hele ki tiyatro sanatını küçük düşürecek pervazsızlıkta hiç tiyatro deneyimi olmayanlara oyuncu seçtirmeye, tiyatro dünyasıyla alay edercesine makam şoförünü jüriye koyan zihniyete elbette söyleyecek sözümüz olacaktı!
Hele ki "Efendim zaten Afyon Belediye Tiyatrosunun (Tiyatrosu'nun) yönetmeliği çok kötüymüş", "İstanbul'dan kötü bir kopyaymış", türü kurulan cümleler de adeta Nasrettin Hoca'nın zaten düşmesek inecektim fıkrası gibi konuyu hasır altı edip kapattırmak uğruna basit ve sığ denemelerdi.
Oysa verilen yada verilmesi gereken mücadele bir yerel tiyatronun varlığının korunması olmalıydı. Üstelik sadece binası ile değil dört kişiden ibaret de olsa kadrosuyla korunması olmalıydı. Bugün LİNÇÇİ Dostlar tiyatrosunun (Tiyatrosu'nun) da, daha onlarca tanınmış topluluğun da sahnesi yok ama "LİNÇÇİ Dostlar tiyatrosu (Tiyatrosu)" diye bir varlıktan söz ediyoruz. O halde neyi tartışıyoruz sadece binayı mı? Kadrolu sanatçıların işine son verilmiş olması Afyon Şehir Tiyatrolarının (Afyonkarahisar Belediye Şehir Tiyatrosu'nun) ta (da) kendisine son vermek olduğu gerçeğini neden göremiyoruz? Neden eğer kardonun (kadronun) bir kanuni disiplin suçu varsa ve işten çıkarılmaları gerekiyorsa dahi yerlerine yeni profesyonel kadrolar alınmalı ve yapı korunmalıydı cümlelerimiz görmezden geliniyor? Neden amatör tiyatronun öncekinin yerine ikame gibi gösterilmesi yalanını yutmayı ve yutturmayı tercih ediyoruz?
Ben ne Ali Çakalgöz'ü tanırım, ne LİNÇÇİ Sultan Örenkaya'yı. Bu konu kapandıktan sonra da ya bir daha haberleşiriz ya haberleşmeyiz. Diğer iş akdi fesh edilen iki kişi ise ortada hiç yok. Ama sorun tabi ki Ali, LİNÇÇİ Sultan vesaire sorunu değildir sorun mikro ölçekte yerel yönetimlerden pay ayrılmış yapılanmasını kurmuş tiyatrolara, makro ölçekte ödenekli tiyatrolara sahip çıkacak mıyız sorunudur.
İşte bu anlamda da bu sorunu bir kenara bırakıp tartışmalar "orada tiyatrocuların çekişmesi varmış zaten", "efendim hocalarından da şikayetçilermiş", "oh neyse ki tiyatro kapanmadı bakın "Kadınlık Bizde Kalsın" oyununu sahnelediler bile", "taze kan değişimi" vs şeklinde cereyan edince, hele ki bir örgüt bildirisi adı altında "bu adam ancak hami bulursa bir daha tiyatro yapar", "etik dışı davranıyormuş" vs türü kişisel basit söylemlerle gölgelenince orada bir dur demek gerekiyordu.
Baştan itibaren söylediğim hep şu oldu, bizi Ali, Veli, Gülçin, Haydar vs ilgilendirmiyor, bizim muhatabımız da mücadele edeceğiniz (edeceğimiz) makam da belediyedir.
Bizi orada birilerinin amatör tiyatro yapacak olması da ilgilendirmiyor bizim vereceğimiz mücadele belediye bünyesinde iyi yada kötü var olan ve hizmet esaslılığına göre gelişerek sürmesi gereken tiyatro yapılandırmasına devam edilip edilmemesi ilgilendiriyor.
Şimdi olması gereken modele daha sonra dönmek üzere bugüne gelelim.
Bugün Afyon'da ne kazanılmıştır?
Elbette ki çözüm bu değildir ve verilmesi gereken mücadele de bitmemiştir. Belediye bünyesinde iyi kötü bir tüzüğü ve kimliği olan tiyatronun vilayet kültür konseyinde bir kimliği ve tüzüğü dahi yoktur ve valilik inayetiyle yapılan bir sosyal faaliyet görüntüsündedir.
Ne "ödenekli kurum" tanımına ne de AKP'nin tiyatro politikasına uymamaktadır.
Hele ki valiliğin bir inayeti gibi sürecek olması yine istenildiği an bir hamlede sonlandırılabileceği anlamına da gelecektir.
İyi kötü halkın oylarına ve seçilme esasına tabi bir belediyenin halka hizmet ve hesap verme yükümlülüğü de olmayan ve atamayla gelen valilik makamının genellikle daha ketum, daha devlet otoritesini ve milli politikaları gözeten, daha disiplinci katı yapılanmalar olduğu da bir gerçektir. Mevcut valinin iyi niyetine işaret ettiğini düşünsek dahi gelecek valinin tiyatroya inayetine kim garanti verebilir?
Çok açık ve nettir ki bu bir tek adımlık gelişmeye rağmen Afyon'da tiyatronun varlığı 2009 Nisan'ına göre 2010 nisanında (Nisan'ında) her açıdan kaybetmiştir.
Bu atılan adıma rağmen kötü durumdadır.
"Yapımına hız kazandırılacak", "Ek bütçe ayrılacak" sözleri verilse de Kültür Bakanlığının (Bakanlığı'nın) on yıldır bitmemiş Kültür Kültür (iki kez "Kültür" yazmak gereksiz) Merkezi inşaatının da bir an önce tamamlanıp tamamlanmayacağı belirsiz ama Belediyenin (belediyenin / Belediye'nin) yıkacağı salonun yıkımı ise hala somut bir durumdur. Kaldı ki birinin yapılıyor olması diğerinin yıkılmasına gerekçe de olmamalıdır.
Bu yazdıklarıma bakarak işte kendisi de farkında, işte söylediğime geldi türünden maval okunabilir. Siz yeni fark ediyor olsanız bile elbette ki baştan bu yana söylediğimiz her cümlenin taban tabana zıt olmadığı barizdir. Ama farklı olarak söylediklerimizin ve duruşumuzun karşıtı politika da tabi ki "Genel Sanat Yönetmeninin (Yönetmeni'nin) zaten etik dışı davranışları varmış", "karşı taraf oyun sahneledi bile", "Şehir tiyatrosu kapanmadı, kapandıysa bu oyunu hayaletler mi sahneledi" ancak hami bulursa yeniden gelir gibi zırvalamalar olmadığı da açıktır.
Ben bu gelişmenin sadece bir küçük adım olduğunun bilincindeyken ve asıl mücadelenin daha kocaman bir dağ gibi önümüzde durduğu gerçeğini görebilirken Afyon da (Afyon'da) somut anlamda küçük ama simgelediği şey bakımından dev gibi kazanılanı göremeyenler ise ancak art niyetli yada bunu görmek hoşuna gitmeyen hazım sorunlusu zavallılardır ancak!
Bu dört kişinin bir anlamda iş sahibi olmuş olması elbette önemlidir ama bizim konumuz bu değildir bu onlar için bir kazanım olabilir ama genel anlamda tiyatronun bir kazanımı değildir.
Afyon halkının profesyonel bir göz altında, bir çalıştırıcı altında oyunlar izleyecek olması, profesyonel bir eğitmen altında tiyatro çalışmalarının başlayacak olması hele ki Belediye'de başlatılan çalışmaların uzun erimli olmayacağı açıkken bu şekilde bunların sürecek olması , Afyon'da tiyatronun valilik inayetiyle ve şimdilik son bulmayacak olması elbette önemlidir. Fakat asıl kazanım bu da değildir.
Afyon da (Afyon'da) ilk etaptaki asıl önemli kazanım örgütlü bir mücadelenin sonuca götürebileceğinin küçük de olsa bir ipucunu vermiş olmasıdır.
Afyon'da kazanılan karşı duruşun , kararlılığın ve örgütlülüğün gücüdür. LİNÇÇİ TOMEB'in , LİNÇÇİ OYÇED'in, LİNÇÇİ TEB'in duruşudur! Bunu bu örgütler de görebilmiştir zaten. Bunu göremeyenler ancak bolca örgütlülük lafı etse de örgütlülüğün aslında ne için olduğunu bilemeyen on yılını kendi bürokrasi duvarını inşa edip bu duvarın çatlamasıyla altında kalıp ezilenler olabilir. Örgütlülüğü küçük burjuva akımlarından öteye taşıyamamışlar olabilir. AKP ile günlük politikasını özdeş kılmış bir "Taraf"lılar olabilir!
Bu "Aman ya yürüyeceksin de ne olacak?", "Aman ya imza atmakla ne düzelir ki?", "Yürümekle yollar aşınmaz yürüsünler", "Biz sendikacıları da gördük kendi keselerini doldurmaya bakıyorlar" türünde onlarca örgütlülükten soğutan, örgütlülüğü küçümseyen, ve örgütlülüğün bir çare olduğu fikrini gizlemeye çalışan örneklerle örgütlülükten uzak tutulan bir ülkede mücadeleciliğin, ve örgütlülüğün sayesinde elde edilecek en ufak bir kazanıma, bir çözüme sarılmak ve bunu umutların yeniden yeşermesine gübre yapmak zorundayız.
Bu mücadele boyunca da yukarıdakine benzer küçümsemeleri yapanlar oldu elbette. Atılan imzaları küçümsemeye kalkan(lar), hiç bir işe yaramasa bile bir yerel sorunu yaygınlaştırma ve kamuoyuna mal etme, haberdar etme çabasına yarayacak bu kampanyalara burun kıvırmaya hatta alçakça nitelemelere kalkışan(lar) Hele ki LİNÇÇİ TEB , LİNÇÇİ TOMEB, LİNÇÇİ OYÇED gibi örgütlü yapılanların desteğini alaycı yada saptıran tavırlarla bertaraf etmeye çalışan(lar) oldu elbette.
Evet bana göre Afyon için kısa vadede en büyük kazanım küçük de olsa bir karşı duruşun, tiyatro örgütlerinin, yayınların ve duyarlı kişilerin tavrının da etkisiyle, çözüm yolunda bir adıma sebep olmasıdır. Zaten biz de haberi "bir adım" vurgusuyla verdik. Bu uzun soluklu ve özelden genele varacak uzun bir yürüyüştür kuşkusuz.
Yeterli midir?
Asla!
Çözüm müdür?
Asla!
Ama bu konu
"Afyon'da tiyatro sürüyor",
"Şehir Tiyatrosu kapanmadı şekil değiştirdi",
"taze kana ihtiyaç varmış",
"Zaten bazıları hocasından da memnun değilmiş",
"isterse Ali Çakalgöz'ün de salonlardan yararlanmasına da olanak verilecek söz verdiler"
gibi zırvalarla kaleme alınmış bir bildiriyle hasır altı edilip kapatılacak bir noktadan alınıp diğer tiyatro örgütlerine ve azımsanmayacak sayıda kamuoyuna mal edilmiş ve yetkili merciler küçük çapta da olsa çözüm bulmaya mecbur bırakılmıştır.
Tabi valiliğin bu davetinin minik bir kazanımı daha vardır, bu da sanatçılara isnat edilmeye çalışılan ve bir örgüt bildirisine dek girme şanssızlığına tanık olduğumuz suçlamaları yapanların ağzını kapatacak olmasıdır. Zira Ali Çakalgöz ve arkadaşlarına bu görevi tevdi eden il Kültür konseyi (İl Kültür Konseyi) içerisinde onlara "Salon yıkılacağı için iş akdiniz fes edilmiştir (feshedilmiştir)" tebilgatını yapan Belediye başkanı (belediye başkanı / Belediye Başkanı) da vardır.
Bu durumda bu dedikodu kaynaklı iddiaları bundan sonra yinelemek Belediye başkanı (belediye başkanı / Belediye Başkanı) , vali, ve diğer yetkililer böyle birini korudu kolladı demekle eşdeğerdedir.
Peki asıl çözüm nedir?
Şu zırva suçlamaları, zırva bildirileri artık bir kenara bırakabilirsek çözüm nedir?
İVEDİLİKLE ELE ALINMASI GEREKEN KONULAR
Öncelikle AKP'nin kültür sanat politikası, tiyatro politikası oturulup iyice analiz edilmek zorundadır. Yerel Yönetimlere (Yerel yönetimlere / Yerel Yönetimler'e) yetki devri ile yerel yönetimlere devri halinde peşi sıra yaşanabilecek Afyon örneğindeki gibi oldu bittilerin olmaması için bu tür bir gidişatın daha baştan önünü kesebilmek için, bu yasa çıkacaksa bile buna ne gibi maddeler ve güvencelerin eklenmesi zorlanmalıdır bunun üzerine dernekler kafa patlatmak, mesai harcamak zorundadır.
Örgütler festival organize etmek ve festivallerde boy göstermek değil Karanlığa Karşı Sanat Cephesinin (Cephesi'nin) AKM konusunda yaptığı girişimleri örnek alarak diğer sivil toplum kuruluşlarının mesleki ve örgüt desteği ile hukukçulardan, bu alanlarda uzmanlardan kişilerle sanki bu öneri yarın meclise gelecekmiş gibi hazırlıklı olmak zorundadır.
Halen az da olsa var olan yerel yönetimlerin kontrolündeki tiyatrocuların hukuki ve özlük hakları, tiyatronun sanatsal bağımsızlığı incelenmelidir. Gerekiyorsa örgüt üyeleri görev alıp gidip yerinde inceleme yapıp il il, belde belde nerede nasıl bir uygulama var gözlemlemeli raporlandırmalıdır.
Ve Amerika'yı yeniden keşfetmek yerine, yıllardır söylenegelen "mali, idari, sanatsal Özerk (özerk)" yapılanma günümüz koşullarına göre somutlaştırılarak bütçelerine dek örneklendirilerek sunulmalıdır, bu amaçla verilecek mücadeleye hazırlıklı olmak üzere örgütlenmelere örgütler arası dayanışmalara hız verilmelidir.
"Özerklik" kelimesini yeryüzünde ilk kim etti bilmiyorum ama denenmemiş bir model de değildir. Esasen denenmiş ve çok da verimli olmuş yegane modeldir. Bir dönem üniversitelerde ve bazı yapılanmalarda kısmen de olsa örneklerini yaşadığımız özerk yapılanmalar 12 Mart faşizmiyle (Faşizmi'yle) sonlanmış ve dönemin kukla başbakanı Nihat Erim 27 mart anayasası (27 Mayıs Anayasası -Kurucu Mecliste Kabul Tarihi-) için ağzıyla "Bu anayasa bize lükstür, boldur" deyip başta bu özerklikler olmak üzere pek çok kazanılmış hakkın budanmasının startını vermiştir.
Özerklik elbette sadece benim dile getirdiğim bir söylem değildir. Benim ısrarla özerklik vurgusu yaptığım on yıl boyunca yazdığım pek çok yazıda mevcuttur. Şehir Tiyatrolarında (Tiyatroları'nda), devlet tiyatrolarında (Devlet Tiyatroları'nda), yerel bazda yaşanan her sorunda "çözüm özerkliktir" söylemimizi yinelemek zorunda kaldık ve daha da kalacağız.
Bakınız sadece iki örneği
İSTANBUL -ADANA-MERSİN VE ŞİMDİ DE İZMİT! BU ÖRNEKLER YETMEZ Mİ? PARTİZANLIK SANATIN CAN DÜŞMANI ! TEK ÇÖZÜM ÖZERKLİK!
LİNÇÇİ TİYATROM ARŞİVİ TİYATRO'NUN YAKIN TARİHİNE TANIKTIR, SON 14 YILIN İKTİDAR TİYATRO İLİŞKİLERİ İNCELENMEDEN ORHAN ALKAYA OLAYI DEĞERLENDİRİLEMEZ...
Örgütlerimizin bir an önce tartışma masasına yatırması gereken konu bunlardır.
Oysa genel bir yapılanma tartışmasından çok, gündemi ve yarını tayin etme tartışmasından çok sürekli yaşanılanların ardından protesto etmeye yönelik kalınmaktadır. Önceden taraf ve dahil olmak yerine uygulananlar protesto etmekten öte gidilememektedir.
İSTİŞAN (İŞTİSAN) Kurucularından (Kurucuları'ndan / kurucularından) Orhan Alkaya Genel Sanat yönetmeni (Yönetmeni) olduğunda susan ve sanki Orhan Alkaya'nın yönetici koltuğuna oturması ile çözümün geleceğini sanıp onun görevde olduğu sürece sesi kesilmiş bir İSTİŞAN (İŞTİSAN) ancak Orhan Alkaya da geldiği gibi bir tek emirle görevden alınınca bu görevden alma olayından iki gün sonra bildiri yayınlayıp utanmadan, sıkılmadan, çekinmeden "özerklik" kelimesini telaffuz edebilmiştir.
İş koltuk ikram edildiğinde iteleyip "Biz makam değil tiyatroya özerklik talep ediyoruz!" diyebilmekteydi.
Ben yukarıda linkini verdiğim ikinci yazımda Orhan Alkaya görevden alındığında değil göreve geldiğinde koltuğa oturan bizden biri bile olsa, arkadaşımız bile olsa çözümün bu olmadığına, çözümün özerklik talebini yükseltmek olduğuna dikkat çekmekteydim.
LİNÇÇİ Orhan Aydın NHKM çevresini ve sivil toplum örgütlerini toplayıp Harbiye önüne getirdiğinde, LİNÇÇİ Orhan Kurtuldu LİNÇÇİ TOMEB üyelerini ve Plastik Sanatçılara dek diğer sivil toplum örgütlerini Harbiye önüne taşıdığında, Bizler (bizler) gücümüz oranında okurlarımızı oraya yığarken ne yazık Şehir Tiyatrosunun (Tiyatrosu'nun / Tiyatroları'nın) çalışanları (bir kaçı -birkaçı- hariç) kendileri için yapılan bu eyleme destek için binalarının dışına çıkma nezaketi bile göstermiyor, sorunun salt Harbiye'yi yıkılmaktan kurtarma mücadelesi olmadığını fark edemiyor belki de yeni göreve gelen arkadaşları sayesinde bu sezon bir oyunlarını sahneletmenin planlarını kuruyorlardı.
LİNÇÇİ Orhan Aydın ve LİNÇÇİ Orhan Kurtuldu'nun son bir kaç (birkaç) yılda tiyatro alanında örgütlü mücadeleye kazandıkları (kazandırdıkları) ivme açıktır. Bunun Orhan Alkaya önderliğinde İSTİŞAN'ın (İŞTİSAN'ın) katılımıyla daha da güçlenip "Orhan'lılar harekatı" muzip başlığıyla tiyatro tarihimizde bir ivme olarak yazılacağını ummuştuk oysa ki.
Dün olduğu gibi bugün de eylem kaçkını, örgütlüyken örgütsel davranış karşıtı pasifistler aramızda. Belki de kim bilir asıl şimdi özellikle aramızdalar pasifist hastalıklarını bulaştırmak üzere!
Karanlığa Karşı Sanat cephesi (Cephesi) altında bizler eylem üzerine eylem koyarken ortada olmayanlar bugün halen 27 martta (Mart'ta) kitlelerini meydana taşımayıp "temsilci" yollayanlar, eyleme katılanların flama büyüklüğünü sorgulama yüzsüzlüğü gösterebilmektedir.
Be hey adam! Toplantıya gelmiyorsunuz eyleme geliyorsunuz! Toplantıya temsilci yollanır eyleme değil! Hani yönetime ve toplantılara birden fazla temsilci sokabilme sinsiliğiyle temsil ettiğini iddia ettiğin 6-7 tane topluluktan oluşan kitlen nerede? hangi (Hangi) eylemde kullandın bu kitleni? Sahi var mı gerçekten böyle bir kitlen? Varsa nerede ne zaman kullanmayı düşünüyorsun? Topla kitleni getir benden sana söz NHKM'nin pankartının iki mislini ben size yaptıracağım yeter ki kitleni görelim hele bir ! Hele ki Kendi (kendi) kitleni taşıyamazken dışardan katılımları neden sağlayamıyoruz üzerine ahkam hiç kesme!
Zamanına ve gerekliliğine göre hesaplaşmalar, hesap sormalar, özeleştiriler de gündeme gelebilir elbette. Ama bundan daha önemlisi her şeye karşın herkesin bir an önce aklını başına alıp örgütlü ve örgütler arası dayanışmayı yaşama geçirebilmesidir. Tabi Örgütlülükleri (örgütlülükleri) de "etik dışıymış" , "hami bulursa gelirmiş" "hiç kapanmadı ki yoksa içerde hayaletler mi oyun çıkardı" gibi kepaze, maskara ve ahlak polisliğine soyunan, örgütlülüğü pasifize etme, içini boşaltma, yozlaştırma çabalarına geçit vermeyip olması gereken asıl tartışmalara ve tartışmalardan da öte somut masa başı ve saha çalışmalarına, eylemliliklerine ve girişimlere başlamak gerekiyor.
Yapılanları çarpıtma ve kişisel intikamlara dönüştürme yerine şu kısacık bir karşı duruşun dahi bir anlamda karşımızdakilere çözüm aratmayı sağlatabilmiş olma gücüne , etkisine dönüştürebildiğini fark edip dışlayan , küçümseyen, alay eden değil kazanmaya dönük çabalara dönüştürmeye ihtiyaç vardır.
Afyon'un bu anlamda AKP'nin tiyatro politikasının turnusolu olduğu nitelememi hatırlatarak bu basit söylemli tartışmalara ve basit söylemli bildirilere bir daha dönmemek umuduyla kapatmak istiyorum.
YEREL YÖNETİMLERE YETKİ DEVRİ ÖNCESİ ŞU ÇALIŞMALAR YAPILMAK ZORUNDADIR
Yerel yönetimlere daha fazla yetki sağlamayı da hedefleyen Kamu yasası reformu , Kamu Yönetimi Temel Kanunu'nun geçici 5.Maddesinde;
"Bu Kanunun yürürlüğe girmesi ile birlikte kamu yönetiminde yeni bir sistem de başlayacağından, önceki düzenlemeler çerçevesinde oluşmuş bulunan kamu kurum ve kuruluşlarının yapısında da değişiklikler zorunlu hale gelmektedir. Bu nedenle, bu kurum ve kuruluşların kuruluş mevzuatlarında bu Kanunda belirtilen ilkeler doğrultusunda değişiklikler yapılması için bir süre verilmektedir." Kültür Bakanlığı bu Kamu yasası reformuna dayanarak Taşra birimlerinin yerel yönetimlere devrini gündeme getirebilmektedir.
Devlet Tiyatroları 1949'da kurulurken bunların 'tüzel kişiliği haiz' bir kurum olduğu açıkça belirtilmiştir. Bu da ayrı bir müdürlük olarak bir anlamda kendi yönetselliğini ve bir noktaya kadar bağımsızlığının tescilidir. Dolaysıyla DT'nin bölge tiyatroları kültür Bakanlığının taşra birimleri değil, Kültür Bakanlığına bağlı Devlet Tiyatrolarının alt birimleridir.
Yerel Yönetimlerin nasıl kolayca tiyatroları bir kararla kapatabildiğine bakarsak Devlet Tiyatroları gibi büyük bir kurumun yerel yönetimlere devri demek bir anlamda birer birer tasfiyelerinin de göze alınabileceği bir sürecin başlangıcı anlamına da gelebilecektir.
Bu anlamda Afyon'da yaşanan yukarıda da yazdığım gibi verilmiş bir açıktır. Zira eğer ki Tiyatromuzun yerel yönetimler altında korunup yaşatılması hedefleniyorsa en başta bu tür var olanlar korunmalıdır. Bu anlamda öncelikle bu hükümetle aynı paralelde siyasi partinin üyesi olan belediyelerin hükümetin genel Kamu Yasası reformuna uygun davranıp davranmadığı gözlemlenmelidir. Tiyatro örgütleri de bunun takpiçisi, izleyicisi, ve yaptırımcısı olmalıdır. Eğer ki Afyon örneğindeki gibi bir durum söz konusu ise o halde Devlet Tiyatroları yerel yönetimlere devredilmeden önce mutlaka varlığının güvence altına alınmalarına yönelik tedbirlere ve hatta özerk yapılanmalarına yönelik bir karara zorlanılmalıdır.
15 Mart 2007 tarihli Resmi Gazetenin 26463 sayılı nüshasında Kültür ve Turizm Bakanlığı sadece Özel Tiyatrolara değil Vakıfların, derneklerin ve Yerel Yönetimlerin Tiyatro projelerine yardımı söz konusudur. Madde 2 başlığı altında "Bu Yönetmelik, yerel yönetimlerin, özel tiyatroların ve asıl amacı kültür, sanat, turizm ve tanıtım faaliyeti olan dernek ve vakıfların projelerine Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinden yardım yapılması ve bu yardımların kullanılması, izlenmesi, denetlenmesi ve kamuoyuna açıklanmasına ilişkin usul ve esasları kapsar." şeklinde bir ifade de yer almaktadır. Bu durumda örgütler Ali'ye, Veli'ye verilen tiyatro yardımlarından çok Kültür Bakanlığının az sayıdaki belediye tiyatrolarına bugüne kadar ne katkı sunduklarının da takipçisi olmalıdır. 85.000 TL harcamayı öne sürerek tiyatro faaliyetini amatör düzeye indiren Afyon belediyesine, Ekonomik şartları öne sürerek elemanlarını zabıta yapan Kemer Belediyesine Kültür Bakanı ne kadar duyarlı olmuştur? Belediyeler gerçekten maddi bir güçlük yaşıyor ise Kültür Bakanlığı derhal ve öncelikle bu belediyelere bütçe aktarıp önce bunların sürekliliğini sağlamalıdır. (Zaten bizim Kültür bakanlığının Afyon konusuna dahil olmasını isteme nedenimiz de buna dayanmaktadır)
Esasen benim kişisel önerim eğer sponsor olmayı kabul ederse LİNÇÇİ Tiyatro Dergisinin tertipleyeceği ve tüm tiyatro örgütlerini buluşturup konuyu irdeleyeceği belki bir defasına Kültür Bakanının da dahil edileceği ve sonucunu da kitapçık haline getirip dağıtacağı bir paneller dizisi son derece yararlı olacaktır. Fakat bu naçizane benim önerimdir, Tiyatro Dergisi yada örgütler bu konuya nasıl yaklaşır bilemem.
Devlet ve Tiyatro , yerel yönetimler ve tiyatro ilişkilerini fırsat bulursam geniş bir yazıda ele almak isterim. Fakat tamamen kendi merakıma dayalı kısa bir araştırmamın sonucu bir kaç örnekle konuyu tamamlamak istiyorum.
Afyonkarahisar Belediyesi’nin yayınladığı en son gider bütçesine bakarsak
Özel Kalem Müdürlüğü..................... 937.033,00
İnsan Kaynakları ve Eğitim Md.......... 308.578,00
Hukuk İşleri Müdürlüğü.....................143.627,00
Mali Hizmetler Müdürlüğü............. 10.861.547,00
Yazı İşleri Müdürlüğü....................... 645.928,00
Fen İşleri Müdürlüğü................... 18.086.176,00
İmar İşleri Müdürlüğü.................... 1.727.256,00
İtfaiye Müdürlüğü.........................1.430.789,00
Zabıta Müdürlüğü........................ 1.423.213,00
Temizlik İşleri Müdürlüğü............... 5.965.083,00
Su İşleri Müdürlüğü.......................5.394.111,00
Veteriner Müdürlüğü..................... 1.197.529,00
Kültür ve Sosyal Hiz .Müd......... 2.130.290,00
Park Bahçeler Müdürlüğü.............. 4.870.078,00
olmak üzere toplam 55.121.238,00 YTL olarak kabul edilmiştir.
2.130.290 TL bütçenin ayrıldığı Kültür ve Sosyal Hizmetler Müdürülüğü harcaması dahilinde personel aylıkları, yakıt, elektrik, ulaşım vs giderleri ve zorunlu bir çok gider elbette söz konusudur. Fakat yine de harcamalar bakımından altıncı sırada yer alan Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğünün bütçesi oldukça iyi görünmektedir. Belediye başkanının "Tiyatromuza 9 ayda 85.000 Lira harcandı" açıklamasını hatırlarsak Doğrusu bu dile getirilen rakamın henüz genel Kültür Sanat bütçesinin çok azı olduğu açıktır.
Elbette kentin tüm sosyal ve kültürel giderleri tiyatrodan ibaret değildir fakat 2.130.290 TL'lik bitçenin sadece küsürat kısmı dahi tiyatroya ayrılmaya devam edilseydi Afyon Belediyesinin tiyatro alanında örnek bir il olması mümkün olabilecekti, kentin tiyatro yaşamı salt amatör ve yeterince deneyimi olmayan ellere teslim edilmemiş olacaktı, bu amatör çalışmalar yine sürse de görece daha ciddi bir yapılanma herkes için mutlaka daha yararlı olacaktı.
Bir de meselenin tersinden bakarsak biz Afyon Belediye başkanına neden tiyatroyu kapadın kardeşim diye hesap soruyoruz da daha fazla bütçesi olan bir belediyeye neden sen hiç tiyatro kurmadın diye hesap sormuyoruz?
Yine Afyon örneğinden yola çıkarak; Madem ki Yerel yönetimlere yetki aktarımı gündemdedir ve tiyatronun kaderi de buna paralel değişecektir o halde bir kentin binlerce insanının kaderi de belediye başkanlarının tercihine bırakılmamalıdır. Bir yazımda okul müdürlerinin, hatta bazen bir tek hocanın çocukların kaderini belirleyebildiğinden söz etmiştim. Örneğin esasen Edebiyat (edebiyat) öğretmeni olarak bulunsa da LİNÇÇİ Ali Kırkar'ın varlığı Beşiktaş Atatürk Anadolu Lisesinden (Lisesi'nden) bir kaç (birkaç) tiyatrocu çıkmasına, Futbolcu (futbolcu) bir müdüre sahip olmak Şehremini Lisesinden (Lisesi'nden) son yıllarca çokça sporcu çıkmasına olanak hazırlamıştır şeklinde örneklemiştim. Aslında bunu Yerel yönetimlere de uyarlayarak düşünürsek yöneticilerin karakteri, kişilik yapıları ve hobileri adeta bir kentin komple kaderini ve kişilik yapılarının oluşumunu da etkileyebilecektir. Spora ilgi duyan bir başkan ve belediye meclsi kentin spor komplekslerini artırırken bir diğeri gelip bu kente tiyatro lazım diye tiyatro ekibi kurarken bir sonraki bunu ilk kalemde vazgeçilebilecek harcama olarak görebilecek midir?
O halde yerel yönetimlerin yetkileri artırılırken bazı yaptırımlar yada kesin kıstaslar, harcama kalemleri de belirlenmelidir belki de.
İşte tüm bunları görüşüp, etüt edip geçmişi bugünü ve dünyadan örneklerini de inceleyerek bir rapor halinde ve arkasına örgüt gücünü de alarak Kültür bakanlığına (Bakanlığı'na), hükümetlere ve yerel yönetimlere sunacak olan örgütlü yapılar olmalıdır düşüncesindeyim. Üstelik de bu çalışmaları yaparken öte yandan günlük yaşananlara dahil olup gerektiğinde alanlarda da varlığını hissettirerek. Örgütlerin yapacağı en son şey herhalde üyelerinden biri yada bir kesimin hırs ve kişisel hazımsızlıklarının arkasına takılıp gitmek, kişilerin söylentilerle orantılı olarak atılıp atılmadığını dile getiren bildiriler kaleme almak olsa gerek.
(Kaynak: tiyatrom.com)
***
Oyun'un notu: Yukarıdaki metni, LİNÇÇİ Ahmet Ertuğrul Timur'un (nam-ı diğer 3. Abdülhamid) sahibi olduğu LİNÇÇİ tiyatrom.com sitesinden alarak olduğu gibi yayınladık. Ancak, metinde bulunan LİNÇÇİ adlara biz link verip, bu adları biz kırmızı renkle belirginleştirdik. Ayrıca, metindeki bariz yazım yanlışlarını kırmızı renkle belirtip, doğrularını yeşil harflerle biz yazdık!
Ayrıca bakınız:
LİNÇÇİ Ertuğrul Timur, öznesiz tümce kuruyor!
Yalan makinesi ve küfürbaz Mustafa Demirkanlı'nın sözde küfre karşı kampanyasına alet olanların imzaladıkları metni ve alet olanları teşhir ediyoruz!
Linç imzacıları listesi