26 Ocak 2010 Salı

İzleyicinin estetik bilincini körelten bir oyun!

Hilmi Bulunmaz
26 Ocak 2010


Devlet Tiyatroları (DT) tarafından sunulan oyunları izlerken âdeta can çekişiyorum. Devlet Tiyatroları için oyun yazanlar, oyun çevirenler, oyun yönetenler, oyun oynayanlar, teknik sorumluluk alanlar, yer göstericiler..., her nedense, benim ruhumda Azrail etkisi yaratıyorlar. Devlet denen devasa çarkın, ilelebet kapitalistler lehine işleyebilmesi için "estetik" oluşturan bu zevat, yani oyun yazarları, oyun çevirmenleri, oyun yönetmenleri, oyuncular ve bu çarkın işlemesine omuz veren diğerleri, emekçilerin iktidara yürüyebilmesi için hiçbir etkinlikte bulunmuyorlar, bulunamıyorlar. Bulunmaya niyetlenseler bile, nesnel koşullar, bu özneleri, yani oyun yazarlarını, yönetmenleri, oyuncuları ve diğer yardımcılarını kendi düşsel evrenlerine tutsak edip, her birini yaşam gerçekliğinden uzaklaştırıyor. Yaşam gerçekliğinden uzaklaşıp "tiyatral kuvöz" ortamında yaşayan Devlet Tiyatroları "çalışanları", tüm çabalarına karşın, en hafif deyimiyle sahneye dökdükleri terin toplumsal karşılığını alamıyorlar. Üstüne üstlük, Devlet Tiyatroları'nın oluşturduğu "tiyatral kuvöz" ortamında yaşamak, bu ortama sığınmak için sırada bekleyen o denli çok "menfaat bekçisi" var ki, DT hakkında dişe dokunur sosyolojik imge çağrıştıran ciddi bir eleştiri yazanların sayısı bir türlü artmıyor! Bu satırları yazarken, usumun oltasına, "tiyatral kuvöz" ortamında yaşayabilmek için estetik değerlerinden ödün vermek niyetinde olmayan muhalif kimlikli iki kişi takılıyor: Coşkun Büktel ve Feridun Çetinkaya. Bu iki tiyatro yazarı, toplumsal çıkarları es geçip, kişisel çıkarlarının tutsağı olmayı asla düşünmüyorlar.

Bu tiyatro mevsimi, Devlet Tiyatroları'nın bazı oyunlarını izledim. Hemen usuma gelenler; Bir Delinin Hatıra Defteri (Yazan: Nikolay Vasiliyeviç Gogol / Yöneten: Cem Emüler), 2x2 (Yazan: Behiç Ak / Yöneten: Serpil Tamur), Fesleğen Çıkmazı (Yazan: Meltem Yıldırım / Yöneten: Kazım Akşar), Töre (Yazan: Turgut Özakman / Yöneten: Şakir Gürzumar)... Devlet Tiyatroları sahnelerinde izlediğim hiçbir oyundan estetik zevk almadım. DT'de izlediğim hiçbir oyun, bana devrimci coşku vermedi. Bir üst paragrafta belirttiğim gibi; "Nesnel koşullar, bu özneleri kendi düşsel evrenlerine tutsak ediyor!" Kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için bir estetik fabrikası gibi çalışan Devlet Tiyatroları, bana devrimci coşku vermekle görevli ve/ya yükümlü değil. Bunu biliyorum. Devlet Tiyatroları'ndan böyle bir görev ve yükümlülük beklememekle birlikte, Internet ortamına ne denli güvenilebilirse, tarihe not düşmek için yazıyorum tüm bunları. Biliyorum ki, kapitalizmin estetik fabrikası gibi çalışan DT'nin de gerçek eleştiriye gereksinimi var. Hep aynı derecede sıcaklık ortamına sahip "tiyatral kuvöz" Devlet Tiyatroları'ndan hiçbir menfaat beklemeyen insanlar, gerçek eleştiriyle tiyatroyu sanat hâline getirebilirler. DT'den reklam yada başka bir menfaat bekleyen herhangi bir kişi, kuruluş ve kurum, asla gerçek bir eleştiri yazamaz. Dergilerinin arka kapaklarını Devlet Tiyatroları'na satmak için yedi takla atanlar, kendilerine gelen gerçek eleştirileri ancak çöp kutusuna atarlar. Bunun bir sürü örneğine tanığız. Sadece Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın Tiyatro... Tiyatro... dergisini ameliyat masasına yatıran herhangi bir kişi, ne demek istediğimizi hemen ve çok net anlar!

Bugün saat 20.00'de, Devlet Tiyatroları'nın davetlisi olarak, İstanbul Devlet Tiyatrosu'nun Üsküdar Tekel Sahnesi'ndeki Kredi Kartı-Vak'aaaa'yı, Cemal Bulunmaz, Coşkun Büktel ve Feridun Çetinkaya ile birlikte izledim. Estetik bilincimi yavaş yavaş da olsa dumura uğratan bu oyun, tam seksen (rakamla 80) dakikamı, koltuklarının yarısı boş olan Üsküdar Tekel Sahnesi'nin taş duvarlarına gömmeme neden oldu. Tiyatroya gidip gelirken yollarda yitirdiğim zamanı da "bonus" olarak değerlendirmekte yarar var!

Şunu hemen belirtmeliyim: Kredi Kartı-Vak'aaaaa, asla bir tiyatro oyunu değil. Stand-up'a benzeyen, ancak stand-up da olamayan garip bir şey! Belki "talk-show" (konuşma gösterisi) olarak nitelendirilebilecek olan bu garip şeyi, "şizofren Acem kedisi" sahibi Cüneyt Çalışkur yazıp yönetmiş.

"Yazar" Cüneyt Çalışkur'un oyun yazarı olabilmesi için, dersine iyi çalışıp, televizyon izliyormuş izlenimi edindiğimiz magazinel bağlamın ötesine geçmesi gerekir. Cüneyt Çalışkur, yer yer zekâ belirtileri içeren bir metne imza atmış olsa da, bir oyun metni kurgulama düzeyi ve düzlemine asla ulaşamamış. Çalışkur'un belki de böyle bir niyeti yok. Televizyon dizilerinin insanlığı yönlendirip düzeysizleştirdiği bir çağda, Çalışkur da televizyonun bu yalınkatlığından yararlanmak istemiş olabilir. Dramatik örgünün, yazınsal derinliğin ayrımında olmayan, Güzin Abla muhabbetinin ötesine geçmek istemediğini sandığım "yazar", oylumsallığın ivmelendirdiği bir sahnesel evren oluşturamamış ve/ya oluşturmak istememiş. Bu "şey"i izleyeceğinize, bir televizyon programı izlemeniz, size hiçbir şey kaybettirmez.

"Yazar" Cüneyt Çalışkur, dramatik bir düzey ve düzlem oluşturabilme yeteneği geliştiremeyince yada geliştirmek istemeyince, "yönetmen" Cüneyt Çalışkur da, bir sahne estetiği meydana getirememiş. Bu arada bir kez daha belirtmekte yarar var: Kapitalizmin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için en büyük güç olan devlet, kendisine ait estetik bilinci kitlelere aşılamak için, Devlet Tiyatroları'ndan daha işlevsel bir araç bulamayacağının ayrımında.

Masa başı oyun yazarlığı, masa başı yönetmenlik, masa başı oyunculukla kitleleri uyutmak için derin bir ninni tutturan Kredi Kartı-Vak'aaaaa'cılar, izleyicilerin seksen (rakamla 80) dakikalarını bloke etmenin ötesinde hiçbir işe yaramıyorlar. Hayatı kalın bir buz kalıbının içerisine tutsak etmek isteyen burjuva estetleri gibi, DT'ciler de, "işçisin sen işçi kal" mantığını kalıcılaştırmak için tahkimat yapıyorlar!

Oyunun konusuna gelince....

Bence, günlük yaşantımızda çok daha renklilerini görebileceğimiz konuların çok uzağında, çok daha sığ bir konuya sahip olan bu " garip şey", "kredi kartı geyiği"nin ötesine geçemiyor. Eklektik sözcüğünü bile mumla aramamıza neden olan "Kredi Kartı-Vak'aaaaa'yı asla izlemeyin" demeyeceğim. Tam tersine gidip izleyin ki, Devlet Tiyatroları'nın halktan ne denli uzak olduğunu bir kez daha anlayın.

***

Kredi Kartı-Vak'aaaaa

Yazan - yöneten: Cüneyt Çalışkur
Dekor - giysi tasarımı: Efter Tunç
Işık tasarımı: Önder Arık
Müzik: Tamer Çıray
Müzik editörü: Orçun Oğuz
Yönetmen yardımcısı: Canan Sanan

Sahne amiri: Ergül Muslu
Kondüvit: Cem Dağlı
Işık kumanda: Nejat Karaorman
Dekor sorumlusu: Burhan Kabadayı
Aksesuar sorumlusu: Serkan Dürser
Terzi: Ünal Şatır
Peruka: Ramazan Akbaş

Oyuncular: Uğur Polat - Çağ Çalışkur