21 Mayıs 2009 Perşembe

Aşağıda sunduğumuz yazı ve fotoğrafları, bize, Nedim Saban gönderdi!


Çiço bağlı.




Çiço yukarı bakıyor.
.


TEMİZ YAYINCILIK
.
21 Mayıs 2009

İnternet medyasında uzun zamandır süregelen Hilmi Bulunmaz / Coşkun Büktel, Mustafa Demirkanlı / Ertuğrul Timur polemiğinin Temiz Yayıncılık kampanyasıyla sona ereceğini umuyordum.

Hatta Mustafa Demirkanlı’ya bu kampanyaya destek vereceğimi söyledim. Bu kampanya hakkında ilk yazıyı ben yazmak istiyordum. Araya 18 Mayıs tiyatro eylemi girdi, ilk yazıyı yazmak mümkün olamadı, umarım bu son yazı olur. (Benim için ilk ve sondur)
.
Bu polemiği son derece yakışıksız ve çirkin bulduğum için, kendi adıma son yazı olacak. Yani polemiğin içine girmem! Niçin girmem?

Vaktim yok, çok önemli bir adam olduğum için mi? Yoo, insan iki saat erken uyanır ve vakit bulur isterse.

Çok önemli bir adamım, dedikodu sevmem diye mi? Aman yapmayın, herkes dedikoduya bayılır. Ama dedikodunun değişik formatları var. Bazıları dedikodu programı seyreder, kimidedikodu yaparken çekirdek çıtlatır, kimi interneti gıdıklar, kimi dedikodunun içine büyük sözcükler koyup, onu sosyalist söylemmiş gibi gösterir!

Peki niye girmeyeceğim polemiğin içine! Eee tabi, serde azıcık bulaşığa bulaşmama korkusu da var. Hilmi, benim çocukluk arkadaşımdır. Bilir misiniz, çocukluk arkadaşlarınızı 30 yıl görmeseniz de höt derseniz korkarlar sizden. Anladığım kadarıyla bu Hilmi, ara sıra kendini tutamayıp pek de bulunmaz olmayan şeyler yapıyormuş. Onlara azzz sonra değineceğim.Fakat bu polemiğe girmeme ve böylece son yazıya imza atma nedenimin, beş temel nedeni var:
.
1) Polemiğe çekilen isimler Özdemir Nutku’lar, Talat Halman’lar, yahu politik olarak katılın ya da katılmayın hayatlarını bilime adamış olan kişiler. Şu dönemde bir bilim adamı kaybetmeye hakkımız var mı? Tam da bizden bu beklenirken?

2) Coşkun Büktel’i, herhalde (?) sevmem. Herhalde diyorum çünkü tanımıyorum. Bir ikidefa selam verdim, almadı. Böyle zorla selam alan tipler vardır, gıcık ederler beni. Acaip sevdiğim bir yazar da var aralarında. Dostum aynı zamanda. Ama kendisine selam vermek için 450 kalori harcamak gerek. Uğraşmıyorum. Polemiğe niye girmiyorum biliyor musunuz, hiç sevmediğim, selam bile vermediğim, Coşkun Büktel uğruna? Çünkü onun da entelektüel birikimine saygım var. (Entelektüel zekasından kuşkuluyum ama olsun ) Bu Coşkun Büktel, Theope diye çok önemli bir eser yazdı. Theope’yi ister tersten, ister düzden okuyun, önemlidir bence. Ardından, bir akıl oyunu olan Shakespeare’siz Herifler geldi. O da zekiceydi. Sonra Büktel, kendisini öfkeye verdi. Bu da bir yol. Biliyorsunuz, dünyada öfke edebiyatı diye bir şey var! (Bkz. John Osborne) Yazsana adam. Öfkeni yeni oyunlar yazarak kus. Yok bizim Büktel, yazmakla, internetten küfür etmeyi karıştırdı. İşte ben hiç sevmediğim, 450 kalori harcamamak için selam vermeyeceğim Büktel’in yeni eserlerini beklediğim için polemiğe girmek istemiyorum ve bu konudaki son yazıma bu nedenle imza atıyorum.

3) Ertuğrul Timur, çok önemli bir insan. Sosyalist olarak yazıyor, sosyalist olarak yaşıyor. Tiyatronun pisliklerini gördü, kenara çekildi. Ama sosyal anlamda, gençleri örgütleme ve çevresine yararlı işler yapmayı sürdürdü. Onu tanımıyorum. Bir iki kez yazıştık, dostça selamlaştık. Onu sayıyorum. Yıpranmasını istemiyorum. Polemiğe girersem, onların ya da ötekilerin tarafına çekilirim. Ne fenerli, ne galatalı olmaktan korkan salak tavırlı sanatçılardan değilim. Ama Ertuğrul’un dostluğunu kaybetmek istemem.

4) Feridun Çetinkaya çok önemli bir insan. Analitik zekaya sahip, tiyatro adına önemli yazılara imza atıyor.Onu tanımıyorum. Bir iki kez yazıştık, telefonda konuştuk. Böyle adamlar kolay kolay yetişmez Onu sayıyorum. Yıpranmasını istemiyorum. Polemiğe girersem, onların ya da ötekilerin tarafına çekilirim. Ne fenerli, ne galatalı olmaktan korkan salak tavırlı sanatçılardan değilim. Ama Feridun’un dostluğunu kaybetmek istemem.

5) Demirkanlı’nın kişiliğini bilmem, fazla tanımam ama dile kolay 16 yıldır bir dergi yaşatıyor. Bakın internet sitesi ayakta tutmak başkadır, matbaasıyla, SSK’sıyla, vergisiyle uğraşmak başka. Mustafa mutlaka yanlışlar yapmıştır. Çocukluk arkadaşım olmadığı için hött desem korkutamam ama saygı duyarım bu adama! Yıpranmasını istemiyorum. Polemiğe girersem, onların ya da ötekilerin tarafına çekilirim. Ne fenerli, ne galatalı olmaktan korkan salak tavırlı sanatçılardan değilim. Ama Mustafa’nın dostluğunu kaybetmek istemem. ( Kaldı ki ben Rahmi Dilligil’i insan olarak çok severim, bu konuda Mustafa ile karşı karşıya da gelmişimdir. Tiyatro Dergisi’nde oyunlarım hakkında kötü eleştiriler çıkmıştır ve umarım hem kötü, hem iyi yazılar çıkmaya devam eder. Fakat bu dergiyi yaşatmak bir sosyal sorumluluktır kanımca. )

Ulan Nedim Saban, sen ne kadar çanak yalayıcıymışsın ki, sırf dost kaybetmemek için, polemikten korkuyorsun?

2009, 2010, 2011, 2012, 2013,2014 ( yapılırsa genel seçimlere kadar) dost kaybetme yılı değildir. 27 Mart tarihinde AKM önündeki konuşmamda avazım çıktığı kadar bağırdım, sonra da sesim geri gelsin diye dört gün iğne yedim. Birbirimizi sevmek zorunda değiliz ama memleketin ortak çıkarlarında birleşmek zorundayız diye düşünüyorum.

Nedir ortak çıkarlar? En basitinden üretme hakkı, konuşma özgürlüğü, “ben Atatürk’ü seviyorum ya da sevmiyorum, Marksistim, Leninistim, Komünistim, ateistim, laik değilim ” diyebilme hakkı!

Bu nedenle dün Amatör Tiyatrolar Çevresi’nin de çağrısını son derece doğru bulduğumu yineliyorum.

Kaldı ki, insan Tiyatro Dergisi’nin ya da tiyatroyun sitesinin ya da Coşkun Büktel’in sitesinin ziyaretçisi olduğu zaman Augusto Boal hakkında geniş bir yazı okumak ister, oyunculuk teknikleri hakkında bilgilenmek ister! Kime ne Demirkanlı ile Bulunmaz kavgasından? (Çok mu ünlüsünüz de, sizin birbirinizle kavganızla ilgilensin necip milletimiz? Ya da pek mi yakışıklısınız da, yakışıksız hareketlerinizle dikkat çekiyorsunuz?)

Demirkanlı beni Temiz Yayıncılık konusunda aradığında ilk yazıyı yazacağımı söyledim, destekleyeceğimi söyledim, maili çok kişiye ulaştıracağımı söyledim ama imza vereceğimi söylemedim. Belki de aramızda iletişimsizlik olmuştur, imza da vermişimdir.
.
( Ne güzel değil mi, imzaları ver ver, sonra Öztürk Serengil’in aydınlar dilekçesini kooperatifçağrısı sanması gibi önce sağa, sonra sola…)

Eee doğrusu serde azıcık Bulunmaz/ Büktel korkusu da yok değil….

Bu korkumu psikyatrımla paylaşmak için paracıklarımı ayırmayı düşünürken, kapı çaldı.
.
Bu saatte (07.14) kapı çalmaz…. Neyse polis değilmiş. Dün saatimi tamire vermiştim. Erken uyandığımı bildiği için saatçi çocuk, işe gitmeden önce çatkapı yapmış .

Bankamı aradım geçen gün. Kredi kartı borcunu geciktirdiğimi biliyorum. Ödemek üzere onlar aramadan, ben çatkapı ettim. Telefondaki operatör doktor “Yakın takiptesiniz” dedi. Serde serserilik var, telefonlar da banka tarafından dinlemeye alınıyor ya, bir çığlık benden: “Polise mi verdiniz?” Kadıncağız, sakinleştirdi: “Öyle değil efendim , biz takip ediyoruz”

Şimdi, bu Bulunmaz/ Büktel de bizim toplumsal paranoyamızdan faydalanarak bir yol geliştirmişler. (Pardon şu anda yanıma köpeğim Çiço geldi)

Kendilerine karşı gelen herkesi teşhir etme, adlandırma, sınıflandırma.
.
Onların yanındaysan bulunmazsın, yanlarında değilsen, bulunursun.
.
Çanak yalayıcısın!

Evet, bir dönem, ben çanak yalayıcısı köpek olmuştum çünkü Bakanlıktan yardımı alıyor tiyatrom. (Tamam Çiço, sakin ol, oğlum)

Çiço, biz hangi bakanlıklardan yardım alıyorduk?

Evet Sanayi, Dışişleri, İçişleri, Tarım ve Hayyyvancılıkkkk….

Sonra Atatürk Kültür Merkezi eyleminden sonra, ödeneğimizi yarıya düşürdüler.Herhalde bizden artan parayla AKM’yi onarıyorlardır!

Mustafa Demirkanlı , ben kooperatif yardımı sandığım halde , temiz yayıncılık kampanyasının altına imzamı koymuş, Baktım ki , birden linç kampanyacısı oluvermişim.

( Yahu çocuklara bile arkadaşını sıfatlandırma diyoruz. “güzel” “akıllı” deme, tanımlarsan tanıyamazsın çünkü)

Şimdi imzamı geri çeksem, demokrat olacağım.

İmzam yerinde dursa… (dur Çiço, sana oyuncağını, yazı bittikten sonra vereceğim.)
.
Temiz Yayıncılık Kampanyası pek de temiz durmuyor çünkü taraflar birbirlerine masadan masaya meyve göndermeye devam ediyorlar. Demirkanlı’ya temiz yayıncılık kampanyasına başlar başlamaz, tüm kirli yayınları kesmek yaraşırdı ama o , halen devam etti.
.
Kaldı ki, işin sonunda, savcılar polisler var, ki solcunun solcuyu savcı polis mahkemeyle korkutması zaten nahoş!
.
Evli olmadığım için günün önemli bir bölümünü internette geçirdiğim halde temiz yayıncılık kampanyasında imzam olduğunu Feridun Çetinkaya’dan öğrendim. Ama farz edin ki imza vermişim, Bulunmaz Tiyatro’nun, bin kişinin kenetlendiği 18 Mayıs eylemine, sırf onların aleyhinde imzam var diye katılmaması, tuhaf değil mi? Yahu orada 20 yıldır kavgalı olan kişiler kenetleniyor. Sen, eylemin söylemini beğenmiyorsan katılmazsın, bu demokratik hakkındır, ama ben varım ya da diğer imzacılar var diye gelmemek, sana karşı gelene hemen bir sıfat yakıştırmak, işte Hilmi Bulunmaz, genel seçimler yapılana kadar, sana bunu yasaklıyorum.
.
Çocukluk arkadaşım Hilmi’ye höt demek için telefon açtığımda, onun sosyalist ahlağından bir kez daha emin oldum. “Sana karşı ayrımcılık yapılırsa, yine yanındayım” diye kapattı telefonu.
.
Burak Caney diye kusmuktan bir sanal kahraman yaratılması, insanların özeline girilmesi,aptal saptal fotomontajlarla zaman harcayarak yetenek köreltmeler konusunda mutlaka iki tarafın da söyleyecekleri vardır.

“Düşmana, düşmanın teknikleriyle saldırıyoruz!”

Ben de diyorum ki, siz birbirinizden nefret ediyorsunuz ama düşman değilsiniz, olamazsınız! Daha doğrusu olmamalısınız, olsanız da çaktırmamalı, bu konuda çok fazla kalori harcamamalısınız.

Amatör Tiyatrolar Çevresi’nin bildirisinde olduğu gibi, bu saldırılarda magazin teknikleri kullanılması, depolitizasyon oyunlarına başvurulması, aslında tarafların beyinlerinin sadece yüzde onluk kısmını kullanmalarından ibarettir!

Şimdi tarafların beyinlerinin, varsa diğer yüzde doksanını gösterme zamanı gelmiştir çünküvarsa düşmanlar örgütlenmekte ve varsa düşmanlar aynen bu kavgaları beklemektedir.Hep olumsuzluklardan mı sözedeceğiz, biz en önce tatlıcıyız, değil mi efendim:
.
1) Bu siteler toplumun bilinçaltını ortaya çıkardıkları için bir kontrol mekanizması oluşturmuşlardır. Yazının başında kim dedikoduyu sevmez demiştik ya,bu siteleri sırf kim kime düşmüş diye okuyan pek çok kişi vardır. Şimdi, site sahipleri,varsa beyinlerinin yüzde doksanını kullanarak, işi akademik eleştiri boyutlarına taşımak zorundadırlar.

2) Hazır Özdemir Hocalar, Talat Hocaları bile aşağılamışken, daha iyisini yapın da görelim. Kendi kendinizin çıtasını yükselttiniz.

3) Coşkun Büktel, Türk Tiyatrosu’nun korkulan adamıdır ama Türk Tiyatrosu’na faydası sadece Theope değil: Ali Taygun gerçeği olmuştur! Amerika’da tiyatro öğrencisiyken (gençtim, güzeldim), Barış Derneği davasından tutuklu Ali Taygun için imza topluyordum ve Robert Brustein (ki artık ben de artık Şehir Tiyatroları kurumunu yıpratmamak için genel sanat yönetmeni hakkında sansür ve sanatçı hakları dışında genel seçimlere kadar tek bir söz yazmamaya karar verdim...isterlerse Amerika’nın politik figürü Robert Brustein hakkında bir araştırmayı tiyatroyun’a armağan ederim ) başta olmak üzere, herkes Taygun için genius (dahi) diyordu ve düşünmeden imza veriyordu. Sonra değerli Ali Taygun hapisten çıktı, kendisine selam vermek için sırasıyla 150/ 250/350/450 kalori harcamak lazım geldi. Ancak Theope’ye çattıktan sonra, haddim olmayarak söyleyeyim rejisör olarak ciddi biçimde genius çizgisini tutturmak için zorlanır oldu. Yani Coşkun Büktel, bir yazar olarak bir yönetmeni ciddi biçimde zorladı. Büktel’den herhalde her yönetmen korkar. Ama belki Büktel yazar, Bulunmaz yönetir, ya da yeni bir genius bulunur ya da hapiste birisi varsa ona imza desteği verilir.

Çiço havladığı için, lafı şöyle bağlıyorum.

Temiz Yayıncılık çağrısına imza verdiysem, ben bunu bal gibi kooperatif çağrısı sanmıştım. İmza geri çekilecekse, bunu bal gibi geri çekiyorum.

Ama imzamı geri çektiğim için, Hilmi Bulunmaz beni kahraman ilan edecekse, “erken kalkanın kahraman olduğu bir çağda” aman bu kahramanlık kalsın. O zaman iki üç imza daha veriyorum!
.
İmza vermeseydim, zaten bu kampanya çok temiz olmadığı için şimdiden sonra kesinlikle vermezdim.

Sitelerinizin değerini bilin. Zamanında deniz manzaralı siteleri kapmışsınız. Erkenden doğalgaz bağlatmışsınız. Ziyaretçileriniz var diye şımarmayın. Türkiye’de kaçak inşaat diktirmekten daha kolay bir şey yok. Sitenizin üzerine iki kat çıkarlar vallahi!

Birbirinizle kavga etmeye devam edecekseniz, temiz yayıncılık dahil olmak üzere ne yaparsanız yapın, ama o zaman ben de buradan şu çağrıyı yaparım: Ey eleştirmenler, tiyatro sahipleri, tiyatrocular, sivil toplum örgütleri gelin birleşelim,onlar kavga etsinler, biz bu kavgaya taraf olmamak için temiz yayıncılığı başlatalım:

BUGÜNDEN İTİBAREN MEMLEKETİN EN BÜYÜK KAVGASININ BU OLDUĞUNU SANANLARA, HİÇBİR BASIN BÜLTENİ, FOTOĞRAF, HABER, YAZI, ARAŞTIRMA GÖNDERMEYELİM.

Bırakın, sadece birbirlerini yazsınlar.