17 Mart 2009 Salı

Kültür Bakanlığı çanağı yalayıp Efes Pilsen tezgâhtarlığı yapan Genco Erkal iftiracı Kazmacıbaşı ve iftiracı Nutku'dan Aydın Doğan Ödülü'nü alacak mı?

Bilimsel sosyalizmin kuruluşu için ömrünü feda etmiş Karl Marx'ın "İsalaştırılmış" fotoğrafıyla süslenen Dostlar Tiyatrosu afişine "T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın Maddi Katkılarıyla" sözünü bir maşallah gibi iliştirip, Marx'ın sakalının sol alt kısmına "EFES Pilsen'in kültür ve sanata katkıları artarak sürecek" sloganını yerleştiren Genco Erkal, MARX'ı "dönüştürme" karşılığında, Kültür Bakanlığı çanağının tam 63.000 TL'lik bölümünü yaladı.

Bitmedi...

Marx'ı "dönüştüren" Genco Erkal'a, içinde iki iftiracının da bulunduğu bir seçici kurul, Aydın Doğan Ödülü verme sevdasına tutuldu. İçinde iftiracıları da barındıran seçici kurulu tanıtalım:

Doğan Hızlan, Orhan Alkaya, Lemi Bilgin, Prof. Dr. Cevat Çapan, Prof. Dr. Dikmen Gürün, Gencay Gürün, Prof. Dr. Özdemir Nutku, Turgut Özakman, Seçkin Selvi, Prof. Dr. Sevda Şener, Prof. Dr. Ayşegül Yüksel.

Genco Erkal, yukarıdaki seçici kurul içerisinde adları bulunan iftiracı Kazmacıbaşı ve iftiracı Özdemir Nutku'dan Aydın Doğan Ödülü'nü alacak mı?

Sorup hemen "esas konumuz"a geçiyoruz...



***


Hilmi Bulunmaz
17 Mart 2009


Aşağıda sunduğum yazıdaki yatık ve koyu harfler, Zaman gazetesinde yayınlanan "Ben sizin bildiğiniz Marx değilim!" başlıklı yazıdan alınmıştır.

Genco Erkal'ın sahnelediği "Marx’ın Dönüşü" adlı tek kişilik oyunun tanıtımı için, Yusuf Gündüz tarafından kaleme alınan bu yazıyı okur okumaz yayınladım.

(Bkz: bulunmaztiyatro.blogspot.com, "MARX'ı 'dönüştüren' Erkal, iftiracı Kazmacıbaşı ve iftiracı Özdemir Nutku'nun ellerinden Aydın Doğan Ödülü'nü almadan önce, 'dönüşüm'ü Zaman'a anlattı")

Yazıyı yayınladıktan sonra, içim rahat etmediğinden, bu yazı üzerine kafa yordum.

"Ben sizin bildiğiniz kızlardan değilim!" sözünü anıştıran bu başlık, popülizm ve magazin kokuyor. İnsana değgin her şeyin içerisinin boşaltılıp meta estetiğine kurban edilmek istendiği emperyalist hallerin egemen olduğu günümüzde, bilimsel sosyalizm için ömrünü araştırma ve incelemeye yatıran Karl Marx’ın, ayak üstü söylenen; "Ben sizin bildiğiniz kızlardan değilim!" söylemine yakın bir dille yazı başlığına çıkarılmasını yadırgamıyoruz. Bunu, Zamancı Yusuf’un, Zamane Genco Erkal’dan aldığı cesaretle yazdığını tahmin etmek, bizim için çok kolay. Sosyalizm karşıtlığıyla beslenen bir gazetede Marx gündeme gelince, sakız çiğnerken araya sıkıştırılan laflar gibi bir ağız şapırdatması olduğu iyice sırıtıyor.

..........Dünya ekonomik darboğazda, dev şirketler iflaslarını açıklıyor, kapitalist sistem çatırdıyor!

Bu söze bir yorum yapmak yerine, Toprak Karaoğlu’nun kaleme aldığı "Şimdi Rüyalar… Az Sonra…" oyununun giriş tümcesini aktaralım:

.........."Doğruları yanlış insanlara söyletiniz, o zaman doğruların bir değeri kalmaz."

..........Dünya ekonomik darboğazda, dev şirketler iflaslarını açıklıyor, kapitalist sistem çatırdıyor!

Bu sözleri, Marx’ı geliştirmek ve sosyalizmi anlaşılır kılmak için gayret gösteren biri söylese, belki bir değer kazanabilir bu sözler; ancak, Zaman gazetesindeki bağlamda söylendiğinde, Zamancı Yusuf'la Zamane Genco'nun ağzından çıktığında, bu sözler, benim için, hiç de inandırıcı olamıyor. Doğruları, yanlış yerde duran, yanlış insanlar söyleyince, doğrunun bir değeri kalmıyor.

..........Ekonomistler, yazarlar hatta çizgileriyle karikatüristler bile ibresini sosyalizmin fikir babası, Das Kapital'in yazarı düşünür Karl Marx'a çevirmiş durumda.

Ekonomistler, yazarlar, hatta çizerler, Marx’ın dünyaya müdahale etmesinden sonra, ne zaman bu "düşünür"le ilgilenmediler ki? Zamancı Yusuf, ekonomistlerin, yazarların, hatta karikatüristlerin bile, Marx'la ilgilenmesiyle pek ilgilenmiyor. Zamancı Yusuf, Zamane Genco’ya çanak tutuyor. Zamancı Yusuf, hem kendi taraftarlarının bulunduğu tribüne şirin görünüyor ve hem de Kültür Bakanlığı çanağı yalayıp, Efes Pilsen tezgahtarlığı yaparak, Aydın Doğan Ödülü alan Genco Erkal’a gusül aptesti aldırıyor.

..........Böyle bir zamanda yanlış anlaşılmaları düzeltmek için o da geri dönmüş meğerse dünyamıza.

"Böyle bir zamanda…" Nasıl bir zamanda? Önemli olan "Böyle bir zaman" mı, yoksa "böyle bir sınıfsal ilişkiler" mi? Kendi emelleriniz doğrultusunda, işinize gelen bir biçimde "dönüştürmek" için, illa ki Marx’ı, bu emellerinize alet etmenize gerek yok. Marx’ın ününden yararlanarak, Marx’ı yaralama çabası göstermenize gerek yok. Bunu kendi adınızla, kendi çabanızla yaparsanız, daha dürüst davranmış olursunuz. Tabii böyle bir niyetiniz, böyle bir gücünüz varsa! Böyle bir niyetiniz, böyle bir gücünüz yoksa, bildiğiniz, her zaman gittiğiniz yolda yürümeyi sürdürürsünüz.

..........Herkesin ekonomik krizi konuştuğu bugünlerde Genco Erkal, Amerikalı akademisyen Howard Zinn'in tek kişilik oyunu, 'Marx'ın Dönüşü'nü, sahneye taşıyor.

Gerçekten herkes, ama "herkes" krizi konuşuyor mu? Herkes, ama "herkes" krizden aynı derecede etkileniyor mu? Bu kriz, İsa yada "İsalaştırılmış" Marx gibi yukarıdan görünmez iplerle dünyamıza indirilen yada indirileceği varsayılan bir bağlamda mı geliyor dünyamıza? Kriz sözcüğüyle emperyalizm kavramı arasında hiçbir ilişki yok mu? Var da, bunu Zamancı Yusuf’la, Kültür Bakanlığı çanağı yalayıp Efes Pilsen tezgâhtarlığı yaparak Aydın Doğan Ödülü alan Genco Erkal mı gözlerden ırak tutuyor?

..........14 yıl önce yazılan metin, oyunu hem yönetip hem de oynayan Erkal'ın eline 4 yıl önce geçmiş.

Bu metnin yazarı Howard Zinn, Genco Erkal’ı ne denli tanıyor? Ben, ne bu oyunu izledim ne de Howard Zinn hakkında bir bilgiye sahibim. Benim derdim, Marx’ın her niyete yenilen bir muz olmasına karşı çıkmak! Benim derdim, Marx'ın adı kullanılarak Kültür Bakanlığı çanağı yalanmasına, Efes Pilsen tezgâhtarlığı yapılmasına, Aydın Doğan Ödülü alınmasına, izleyiciyi müşteri olarak görüp çok büyük paralarla bilet satılmasına karşı çıkmak!!!

..........'Bunun nasıl bir zamanda oynanacağını bilmiyordum ve çok dar çerçevede insana hitap edeceğini düşünüyordum.' diyen Erkal, ekonomik krizin başlamasıyla oyunu sahnelemenin tam zamanı diye düşünmüş.

Nâzım Hikmet, Aziz Nesin, Bertolt Brecht gibi yazarların oynanmak için yazılmış oyunlarından çok, "tek kişilik oyuna alet olabilecek metinlerini" sürekli olarak pazarlayan Erkal, yine "zamanlama" ustalığını konuşturmuş. Kültür Bakanlığı çanağının 63.000 TL’lik bölümünü yalayan Erkal, bu parayı, bir kadroya dağıtmak yerine, tek başına yemeği yeğlemiş.

Genco Erkal'ın, Kültür Bakanlığı çanağından aldığı bu parayı 12 aya bölersek, 5.250 TL sonucu çıkar. Bu parayı 52 haftaya bölersek, 1.211 TL sonucu çıkar. Bu parayı 365 güne bölersek, 172 TL sonucu çıkar. Belleğimde kaldığı kadarıyla, Kültür Bakanlığı çanağı yalamak için, en az 25 oyun oynama zorunluluğu var. Bu parayı 25’e bölersek, 2.520 TL sonucu çıkar. Oh ne güzel; ekmek Kültür Bakanlığı’ndan, su Efes Pilsen’den. Üstüne keşkül de Aydın Doğan’dan. Yeme de yanında yat!

..........Oyunda güncellemeler de yapan Erkal, kriz haberlerini, doların yükselişini, Irak savaşını ve Gazze dramını da eklemiş metne. Gazeteleri dikkatle takip eden yönetmen her sahnelenişte oyunun ruhuna uygun haberleri eklemeyi de ihmal etmiyor. Genco Erkal, bu güncellemelerin oyun boyunca ilgiyi diri tuttuğunu söylüyor.

Güncelleme = gişe garantisi! Genco Erkal bunu hep yapıyor! Oh ne âlâ! Gözyaşı ve acıyı paraya dönüştürebilme yeteneğini bayağı geliştirmiş bir Simyacı olan Erkal, bence, dramatik örgüye sahip olmayan, görsel gereçlerden yararlanarak, sadece insanların ilkel güdülerini harekete geçiren Sivas’93 oyununda da, bu yüzeyselliği, bu Simyacılığı başardı! Erkal, hem Kültür Bakanlığı çanağı yalıyor, hem Efes Pilsen tezgâhtarlığı yapıyor, hem çok pahalı bilet satıyor, hem de Türkiye’nin en büyük holdinglerinden birinin sahibi adına düzenlenmiş Aydın Doğan Ödülü'nü alıyor. Bunları ne adına yaptığını iddia ediyor? Ne yazık ki, "sol" adına yaptığını iddia ediyor! Sol değerleri, emek değerlerini, gişe üzerinden, Efes Pilsen üzerinden, Kültür Bakanlığı üzerinden, paraya dönüştüren Erkal, hızını alamayıp, bu arada bir de Marx’ı "dönüştürüyor"!

..........Marx, dünyaya gelir gelmez "Ben Marxist değilim!" diye uyarıyor seyircileri. Görüşlerinin eksik okunduğundan şikâyet ederken, Stalinist uygulamaları, Sovyet Rusya'sını da eleştiriyor bir yandan. Genco Erkal'a göre oyun, Marx'ın fikirlerini günümüz şartlarında tekrar değerlendirme ihtiyacını karşılıyor.

Revizyonizm, reformizm... gibi kavramlar, sadece 12 Eylül Faşizmi öncesi kullanılan "mevsimlik" sözcükler olarak tarihe gömülmüş değiller. Günümüzdeki tartışmaların kavramsal boyutunu, magazin ötesine taşıyabilmek için de ihtiyaç var bu sözcüklere. "Marx, Marxist olmayacak; Lenin, Leninist olmayacak; hatta Stalin, Stalinist olmayacak."(!) Genco Erkal, "sol" değerleri temsil ettiğini iddia eden bir siyasal ve tiyatral tüccar olarak Kültür Bakanlığı çanağı yalayıp, Efes Pilsen tezgâhtarlığı yaparken, bir yandan da Aydın Doğan Ödülü’nü almak için ağzının sularını akıtabiliyor.

Böylece, "Devrim olmadı, sivil toplumculuk verelim" lafının siperlerine sığınabilmek için buna benzer durumlardan cesaret alabilen Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf (TAKSAV) gibi kuruluşlar da, yanılsama fabrikalarında ürettikleri düşleri, topluma biraz daha rahat itelemiş oluyorlar. Örnekse TAKSAV, nasıl olsa hiç kimse muhalefet etmez düşüncesiyle, 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talât Sait Halman'a, hem de "Emek Ödülü" verebiliyor.

Yineliyorum; oyunu izlemedim. İzleyip izlememe ikilemi yaşıyorum. İzlediğimde, oyuna yönelik de eleştirim olacaktır mutlaka. Sadece bir gazete yazısından bile, burnuma küflenmiş kokular geliyor. Oyunu izledikten sonra, nasıl bir koku saldırısına uğrayacağımı bilemiyorum.

..........Erkal'ın oyununda geleneksel tiyatronun etkisiyle olsa gerek, bir meddah tavrı seziliyor. Sanki Marx bir meddah kılığına girmiş de seyirciye derdini anlatıyormuş gibi çıkıyor sahneye.

Bir bu eksikti! Önce proletaryaya ve ardından Lenin’e "elveda" çekenler, şimdi de meddahlık kostümü giydirdikleri Marx’a "elveda" dedirtme hazırlığı içerisindeler. Lafı eveleyip geveleyeceklerine, "elveda" deseler de, Marx da kurtulsa ellerinden, biz de!

..........Din, ruhsuz kitlelerin ruhu kalpsiz bir dünyanın kalbi

Marx, gerçekten gelebilse de, onun görüşlerini revize ve reformize edenlerle çatır çatır hesaplaşabilse!

..........Marx'ın Dönüşü'nün en akılda kalan repliği ise 'ben dememiş miydim!..' Marx, yıllar evvel haber vermiş meğerse bugün yaşadığımız sıkıntıları. Kapitalizmin varlığını sürdürebilmek için bu kadar ustaca manevra yapabilmesine de şaşırmış ayrıca. Dünyaya geri dönen Marx'ın din üzerine söyledikleri de ezberleri bozan cinsten. Yıllarca 'dinin bir afyon olduğu' sözlerinin yanlış anlaşıldığından yakınan Marx, Genco Erkal'a göre dine inanmıyordu; ama dinin gerekli olduğunu düşünüyordu. "Din bir afyondur diyor. Afyon belki çare değildir, ama acıyı dindirmiş olabilir. Acıları azaltmaya yardımcı olur din diyor. Ruhsuz kitlelerin ruhu, kalpsiz bir dünyanın kalbi diyor din için."

Nasreddin Hoca'nın, uzun bir yolculuk sırasında çişi gelmiş ve bir kiraz ağacının altına işemiş. Rahatlayan Hoca, ağacın altında dinlenmek isteyince, uyuya kalmış. Uyanır uyanmaz acıkan Hoca, yerdeki kirazları "çişim şuna değmemiştir, buna değmemiştir" diyerek yemeğe başlamış ve tüm kirazları bitirivermiş.

"Marx’ın dine yaklaşımı öyle değil de böyleydi; ideolojiye yaklaşımı aslında şöyle de yorumlanabilir…" gibi sözler edilmeye başlanırsa, iş, Hoca’nın düştüğü duruma dek gelip dayanır. Marx’ı tanımlarken, bir de bakarız ki, elimizde Marx’tan başka her şeye benzeyen, ama Marx’a asla benzemeyen biriyle karşı karşıya kalmışız!

..........Marx'ın Dönüşü, ideoloji ile bezenmiş bir oyun değil. Sahnede kendisi, çevresi, ailesi ve arkadaşları ile alay eden, esprili bir insanla karşılaşıyor izleyici. Yaşadığı yıllara, ailesine ait görüntülerin sinevizyonla yansıtılması da seyircinin işini kolaylaştırıyor. Marx'ın fikirlerine önceden aşina olduğunu söyleyen Genco Erkal, bu oyunla onun aile hayatına dair çok şey öğrendiğini de itiraf ediyor.

Genco Erkal, ideolojiyle bezenen bir oyun sahneye koysa, ne Kültür Bakanlığı çanağı yalayabilir, ne Efes Pilsen tezgahtarlığı yapabilir, ne çok pahalıya bilet satabilir, ne de Aydın Doğan Ödülü alabilir. Tüm bunları rüyasında bile göremez. Daha izlemedim ama, Marx, kuyruğuna teneke bağlanan kediye dönmüş olabilir. Yine sinevizyon, yine "belgesel"! Genco bu numarayı bayağı iyi tutturdu. Tam bir imge canbazı. Erkal, Marx’ın fikirlerine aşina(!) olduğu gibi, biz de Genco’nun zikirlerine aşinayız!

..........Marx, oyunda, yanlış anlaşılmaları düzeltmek için bir saatlik izin alarak dünyaya dönüyor. Yanlış anlaşıldığı konulara açıklık getirirken, kendi yanlışlarını da itiraf ediyor. Kostüm ve makyajıyla Marx'a çok benzeyen Genco Erkal'a has tavırla devam eden oyun, Marx'ın geldiği yere dönmesiyle sona eriyor. Marx'ın Dönüşü 21, 22 ve 28 Mart'ta Muammer Karaca Tiyatrosu'nda sahnelenmeye devam edecek.

Aldığı "bir saatlik izin" bayağı işe yarıyor. Bu sayede Erkal, Kültür Bakanlığı çanağının 63.000 TL’lik bölümünü yalayıp, Efes Pilsen tezgahtarlığı yaptığı gibi, üstüne üstlük bir de Aydın Doğan Ödülü almayı beceriyor. Adam, tam bir canbaz, tam bir jonglör! Adam, bir koltuğa üç karpuz birden sığdırabiliyor. Marx’ın görüşlerini bir kostüm gibi giyinen, suratına bir maske olarak takınan Erkal, Marxistlerden toparladığı paralar sayesinde, sosyalist imgeleri kapitalistlere pazarlamayı sürdürüyor.

..........GENCO ERKAL:Bir meddah gibi sahneye çıkıyorum

İstersen bir kasap yada berber gibi çık. Ne fark eder ki? Senin için Marx yada meddahın hiçbir önemi yok. Toplumu politize, estetize, tiyatralize etmek istiyorsan, ilk önce Kültür Bakanlığı çanağı yalamayı bırakman gerekiyor.

..........Marx, bize ideolojisi, felsefesi ile sunuluyor hep. Evet bu kitapları yazmış, düşünceleri ileri sürmüş, ama onun altında olan insan nasıl bir insan? Açlıklar var, evin kirasıyla çocuklarını tatile yolluyor ya da piyano alıyor müziği sevsinler diye. Bu insancıl noktalar Marx'a daha sıcaklık katıyor.

Demek ki "ideolojisi, felsefesi" daha az sıcak yada daha soğuk. Tabii ki Marxizm, öncelikle işçi sınıfının ideolojisi, işçi sınıfının felsefesidir. Nâzım Hikmet'in "Sevdalınız komünisttir" sözünün ikincilleştirilmesi çabası gibi bir çaba hissediyorum Zamancı Yusuf’la, Zamane Genco’nun bu muhabbetinde!...

..........İlk söylediği şeylerden biri 'ben Marxist değilim'. Gelişime açık görüşlerinin bağnazca savunulduğundan ve adı kullanılarak çok bağnazca şeyler yapıldığından şikâyet ediyor. Kendi yanılgılarını da ortaya koyarak özeleştiri yapıyor.

Bir bu kalmıştı. Ölülerden de özeleştiri bekleme sürecine giriyoruz; ne mutlu(!) bizlere.

..........Tuluatın son temsilcilerine yetiştim. Bunun da etkisiyle her oyunda kendimi sahnede bir meddah olarak görmüşümdür.

Bence, önümüzdeki sezon, Fethullah Gülen’i sahneye taşımalı Genco Erkal. Yakışır. Hem de çok yakışır!

(Kaynak: Zaman)