5 Şubat 2009 Perşembe

AKP'li Kadir Topbaş'ın, Şehir Tiyatroları'na Kazmacıbaşı olarak atadığı Alkaya, muhalefetteyken devrimci pozlara bürünüp timsah gözyaşları döküyordu!

Kazmacıbaşı, kazmasını vurmadan önce Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'nun önünde, öldürdüğü avını çiğneyerek poz veren avcı gibi fotoğraf çektirmişti.


Güle güle hocam


Orhan Alkaya
20 Eylül 2007


Sizi tanıdığımda on dört yaşındaydım Hocam. Lisenin ikinci sınıfındaydım, okulu kırmanın ve cep kanyağının muazzam tadına nihayet varabilmiştim. Fenerbahçe'nin efsane kadrosundan Yaşar ağabeyin Caddebostan'daki kahvehanesinde bilardoya henüz başlamış, tavlayı ilerletmiştim. Okul tiyatrosunda oyunculuk hevesim de o sıra başlamıştı. Âsûde sokaklarımızda, caddemizde uzun yürüyerek kitap okuyordum ve kendimi devrimci hissediyordum. Ne seneydi ama...

Siz, ağır ağır, tane tane konuşan, uzunca boylu, atletik yapılı, açık alınlı, mavi gözlü, hayli itinalı bir adamdınız ve bir liderdiniz. Lisemin eski müdürü Orhan Baha'nın (Okay) başlattığı muazzam enerjiyi devralmış, daimi sükûnetinizin zıddı bir fırtınaydınız. İstanbul Liselerarası Tiyatro Örgütü'nün (İLTÖ) ve hepimizin lideriydiniz. Ne çok şey öğrendik sizden Hocam, Haluk Şevket Ataseven'im.

"Herkesin anladığı bir şeyi anlayan, hiçbir şey anlamış sayılmaz" diyordunuz, bizi kışkırtıyordunuz ve hep gülümsüyordunuz. Biz o sıra, aşkın, kızların kalbini çalmak, çalamaz isek bedbaht olmak gibi bir şey olduğunu zannediyorduk. Kızlar da tersini tabii... Sizden en çok, aşk halinin indirgenebilir olmadığını öğrendik. Sükûnetle ve anlayacağımızdan emin olarak psikiatri profesörü Süleyman Velioğlu'nun ontoloji tezlerini anlatıyordunuz, biz tüysüz taifesine. Haydi, futbol erbabı Simon Kuper'den esinlenelim, sanatın asla sadece sanat olmadığını öğretiyordunuz. Öğreniyorduk.

0 Liselerarası Tiyatro Şenliği de bir mucize idi. Kimler yetişmedi ki oradan. Rutkay'dan Cezmi'ye, Ali'ye, Işıl'dan, Salih'ten, Ümit'e, Turgut'a, Nurseli'ye, naçiz bendenize, işte öyle.

Tiyatromuzun ismi Kadıköy Deneme Sahnesi idi. Üstü hiç kapanmayan külüstür otomobilinde, yağmur altında şemsiyeyle dolaşmaya bayılan, sarı saçlı ve İtalyanca bilmesi ile şarmını artıran Bilgin en aykırımızdı galiba. Bizim liseden Mahmut, Reha, Alev, Tan-gül, Küçümen Cem, PTT'den Orhan, Ercan ilk hatırladıklarım. Bugün, birer ikişer sahnelerimizden olduğumuz sırada, bize mükemmel bir sahnede doğaçlama çalışmaları yaptırdığınızı, kulis adabını öğrettiğinizi filan nasıl unutabildik, bilemiyorum.

Nejad isimli bir şizofren yazarın Doktor Na-go oyununu tam iki yıl prova etmiştik. Bir türlü gövde bulamadı o oyun. Biz sabırsız taifesi delirip durduyduk ama siz hiç tavizkâr olmadınız. Baktınız olmuyor, rotayı Gogol'e çevirdiniz. Bir Delinin Hatıra Defteri'ni dört Aksen-ti İvanoviç ile yorumladınız. Bende ve hafızamda müthiş bir iş olarak kalmış.

O yıllarda modern dans ile dans tiyatrosu ayrımını dahi bilmiyorduk ama siz büyük bir inançla, göze almışlıkla Cem Ertekin'in Çağdaş Dans Grubu'na alan açmıştınız. Sonra bu alanı, Sanat Yönetmenliği'ni üstlendiğiniz Kadıköy Şehir Tiyatrosu'nda da sürdürdünüz. İki Zeynep'i ve arkanızdan en samimi acısı ile ba-kakalan Alim'i, bir de ismini bir türlü çıkarta-madığım, Ferhat ile Şirin'de, Şirin rolünde, galiba on beş yaşında sahne alan o muhteşem çocuğu hatırlıyorum en fazla.

Siz hep alan açtınız. Sizin için kapatılan birçok alanı, inandığınız diğerlerine açtınız hep. Bilsak Tiyatro Atölyesi'nde Beklan Algan ve ihtişamlı sürekliliği ile paylaştığınız eğiticilik döneminizden, bugünün birçok yaratıcısı boy verdi. Naz, Kerem, Mehmet, Nihal, Ceysu, Şerif... ne çok...

Kapı kilidi hoyratça değiştirilen ve mecazî anlamda değil, düpedüz kapı önüne konulduğunuz Tiyatro Araştırmaları Laboratuvarı'nda da ısrarınızdan vazgeçmediniz. Orası Beklanlı, Aylalı, Erollu, Sizli bir lükstü. Hepiniz fazla geldiniz. Halûk Şevket Ataseven, canımın ta içi Hocam, siz buraya fazla geldiniz. O kadar ki, tenha gittiniz.

Beni, sonradan erbabı kesildiğim Haldun Taner ile siz tanıştırmış ve arkasından da pişman olmuştunuz. Ben ergen, küstah ve ukalâ, o bereli çelebi adamı çileden çıkartmış, öfkeden yanaklarını filan kızartmıştım. Bir de Muhsin Ertuğrul var tabii. Saye-i âlinizde ilk kez el sıkıştığım büyük ustam... Şimdi Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'nu da yıkacaklar ya, iyi ki zamanında gittiniz Hocam. Sizi kıskanıyorum. Sümerbank paviyonunu İstanbul'un en donanımlı bağımsız tiyatro binasına çevirip, ta öldükten pek pek sonra ismiyle de onurlandıran büyük ustamızın kınayan hissine maruz kalmadınız. Halûk Şevket Ataseven; siz şiir yazdınız, makale yazdınız, Yakup'u yazdınız, bizim alnımızı yazdınız. Sizin için ise, esasen, bunlardan yalnız birisi yazılabilir. Sizin için yalnız şiir yazılabilir, canım! Sizi yalnız şiir anlatabilir. Güle güle Hocam. Bu uğursuz günden, iyi ki kurtuldunuz.

Birgün

(Kaynak: TEB)

***

Oyun'nun notu: bakınız; "Kazmacıbaşı'nın Şehir Tiyatroları'nı yönetemediğinin kanıtı olan haber linkleri"

Ayrıca bakınız: "Şimdilik YAZISIZ!"

2009 Şubat ayının oyun düzenini indirmek için tıklayınız.
2009 Ocak ayının oyun düzenini indirmek için tıklayınız.