7 Ocak 2009 Çarşamba

TAKSAV'ın 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman'a "Emek Ödülü" verdiği bir süreçte, A. Ertuğrul Timur'dan "tiyatroda taciz"e nesnel yaklaşım

Tartıştığım, polemik içerisine girdiğim insanlardan biri de, www.tiyatrom.com sitesi sahibi A. Ertuğrul Timur'du. Bence, Türkiye'nin en yaygın ve en halkçı tiyatro sitesini yayınlamış olan Timur, kendince haklı nedenlerle, tam sekiz yıl yayınladığı www.tiyatrom.com sitesinin yayınını durdurmuştu. Tiyatro yayıncılığı yaparken, ittifaklarını yanlış seçen Timur, örnekse Mustafa Demirkanlı gibi tiyatroya pek katkısı olmayan biriyle "dayanışma" içerisine girince, zaten bir uçuruma doğru sürüklendiğinin işaretini vermişti. Biz, sürekli olarak, ittifaklarını sorgulaması için elimizden gelen eleştirilerimizi yapmamıza karşın, Timur, bizi yada yüreğinin sesini dinleyeceğine, ittifaklarının etkisinde kaldı. Burada amacımız, "silahsız kalan" birini, elimizdeki "silah"la yeniden vurma isteği değil.

Bu sabah, e-postalarıma bakarken, Timur'dan gelen yazıyı okuyunca, itiraf edeyim, gözlerim doldu; yüreğim daraldı. "Keşke..." dedim. "Keşke, her şeye karşın, www.tiyatrom.com sitesi yayınını sürdürseydi." dedim. Biliyorum; www.tiyatrom.com sitesinin kapanmasında, sürekli eleştirdiğim, tartıştığım ve polemik içerisine girdiğim için, benim de payım var. Ancak, kirliliğe ortak olmak yerine, "intihar etme" erdeminin de ayrımındayım.

Beni duygulandıracak denli nesnel davranmaya öykünen A. Ertuğrul Timur'un yazısını okuyunuz. (HB)


A. Ertuğrul Timur
8 Ocak 2009


Tiyatro dünyasından (seyirci olarak dahi) elimi ayağımı çektiğime, her sabah şükrederek uyandığımı belirterek başlayayım. Fakat nadiren de olsa, sekiz yıl tiyatro dünyasının içerisine dahil olmuş biri olarak, ardımdan olası beni (şahıs olarak) ilgilendiren bir cümle olursa, cevapsız bırakmış olmamak adına, zaman zaman tiyatro yayınlarına hızla göz atıyorum. Zaman zaman dolaylı da olsa, tiyatro dünyasına ufacık etkim olduğunu hissedersem, sekiz yılınl hepten boşa gitmemiş olduğunu görüp mutlu da oluyorum. (Örneğin geçen yıl, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları'ndaki panelde, bir salon dolusu seyirci önünde Şehir Tiyatroları repertuarına gençlik oyunu koyma sözü verdirmiştik ve nihayet Şehir Tiyatroları'nda repertuar açıklanırken, seneler sonra Şehir Tiyatroları, bu sezon dört gençlik oyunu olduğunu ilan etti, Devlet Tiyatroları, Sayın Ayşe Lebriz'in sorumluluğunda Gençlik Tiyatrosu birimini aktif hale getirdi) O köhneleşmiş ve Bizans'laşmış kurumsal yapılar içerisinde, gençlik tiyatroları adına çok da umutlanmamak gerektiğinin elbette farkındayım. Fakat bazen en kötü örnekler bile olumluyu tetikleyecek örnektir; kötüyü görmek, iyinin talep edilmesini, iyinin denenmesini başlatabilir. En azından, bu seyirci kapasitesi olarak büyük kurumların gençlik oyunu sahnelemeye başlamış olması, gençlik oyunu yazımını artırabilir.

Evet, sekiz yılımın büyükçe bir dilimini bir çok şeyi ihmal etme pahasına tiyatro dünyasına harcamanın ardından, tiyatro dünyasına bir nokta kadar katkım olduysa ne mutlu bana. Sekiz yılın ardından, tiyatronun, geride bana bıraktığı ise Google arama motorunda "Ertuğrul Timur" yazınca, adımın hala "penis büyütücü pazarlıyor" cümlesiyle çıkıyor olması, ne yapalım tiyatro dünyasının canı sağolsun. Bunun için de; "İnşallah bir gün bloglar yasaklanır da erişilemez." yada "İnşallah sayın Bulunmaz'ın sitesi çöker." diye dua edecek değilim. Ne yapalım; tiyatronun bana armağanı da bu oldu.

Aylar sonra, beni bir tiyatro yayınına yazmak zorunda bırakan nedene gelirsek;

Sayın Ömer F. Kurhan'ın sitenizde yer alan "Yeniden Taciz Gündemi" (Bakınız: "TAKSAV'ın 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman'a 'Emek Ödülü' verdiği bir süreçte, Ömer F. Kurhan'dan 'Bir Mehmet Esatoğlu Davası'" / Linki biz verdik. - Oyun) başlıklı yazısında bulunan aşağıdaki paragraftı:

.........."Ben bu eleştirinin benzerini, artık kapanmış olan, ama bir dönem tiyatro alanında en kapsamlı yayımcılık faaliyetini gerçekleştiren TİYATROM sitesinin editörüne de yapmış ve tatmin edici bir yanıt alamamıştım. Bununla birlikte, TİYATROM’un GÖLGE TİYATRO sitesinin Esatoğlu’nu aklamaya dönük dezenformasyona dayalı yayımcılık anlayışına prim vermediğinin de farkındaydım. Benzer bir durum Hilmi Bulunmaz’ın yayımcılık politikası için de geçerliydi. Bir şeylerin ters gittiğini görüyor, ama bir türlü “Esatoğlu tacizcidir” diyemiyordu. Üstelik, taciz eylemi ikinci kez ve çok daha ayrıntılı bir şekilde belgelendiği halde."

Sanırım sayın Kurhan'ı tatmin edecek tek yanıt "Evet, Esatoğlu tacizcinin tekidir." şeklinde bir yanıttır. Fakat bu kendilerine göre ispatlanmış, ama resmiyette yada kamuoyu nazarında ispatlanamamış bir konudur.

Kendileri için ispatlanmış olmasının tek gerekçesi ise, kendilerinin bulunduğu ortamda tacize uğrayan kişinin mağdur olduğunu beyan etmesi, onların da "kadın beyanı esastır" anlayışıyla bunu kabul etmiş olmalarıdır. (Şimdilerde bir kasetten söz ediliyor; daha önce, kasetli bir iddia dile getirilmemişti; en azından benim okuduğum yazılarda.)

Dünyanın neresinde, hangi yönetim modeli altında "kadın beyanı esastır"a dayalı bir hukuk biçimi var? Doğrusu ben bilmiyorum. Bu nedenle Ömer F. Kurhan için yada İATP çevresi için ispatlanmış olması, takdir edersiniz ki, ille de kayıtsız şartsız Ertuğrul Timur için "Tamam o zaman ispatlandı, 'Esatoğlu tacizcidir!'" demesini gerektirmeyecektir.

Elbette gidip taciz konusunda bunu iddia eden kadınlarla konuşabilirdik; fakat onların kendi ağzından sözlü olarak "Beni taciz etti." dediğini kulağımızla işitmemiz, ne derece ispat sayılabilecektir? Sizin hukuk yaklaşımınıza, biz de tabi olmak zorunda mıyız? O kadının yada kadınların, kendi ağzından duymak, bizde olsa olsa kişisel kanı uyandıracaktı; ama kişisel kanıyla ancak yorum yazılabilir; kesin dilde haber yazılamaz.

Öte yanda şöyle beyanda bulunan kadınlar da çıktı "Biz çok uzun süredir Esatoğlu ile çalıştık ve en ufak bir tacizine tanık olmadık." Bu durumda biz hangi kadın yada kadınların beyanını esas alacağız? İsterseniz bu hukuk anlayışını "kadının beyanı esastır" değil de "Tacize uğradığını iddia eden kadının beyanı esastır" olarak değiştiriniz.

Elbette ki tacizin ispatının zor olduğunu, hele ki kadınların gidip bu durumda, bu toplumda, resmi suç duyurusunda bulunmasının zor olduğunu, ispatının mümkün olmadığını da biliyorum. Fakat öte yandan, bir yada iki, üç kadının beyanıyla bir insanı, bir sanat alanından afaroz etme hakkını da kendimde göremedim. Zira sekiz yıllık tiyatro yayıncılığım boyunca, bana en az bir düzine tacizci iddiası gelmiştir. Bunların arasında çok ünlü sanatçılardan tutun da, üniversite tiyatro bölümünde hocalık yapana, bir dönem boyunca arkadaşım saydığım kişilere dek varan bir çeşitlilikte “tacizci” iddialarıyla karşılaştım. İddianın ciddiyetine ve isimlerin doğruluğuna göre kimini de "iddia olarak" haber yaptım.

İspatlanmış bir suç olmadıkça bize bu durumda düşen "şu kişi tacizcidir" diye manşet atmak değil, "şu kişi tacizcilikle suçlanmıştır" diye haber yapmak, bu somut ispatı olmayan konuda bilgileri, söylenenleri, yazılanları aktarıp kararı kamuoyu vicdanına bırakmaktır. İşte ben de bunu yaptım.

Kaldı ki Sayın Kurhan da kabul etmelidir ki, Esatoğlu'nun hakkındaki tacizcilik iddiası, kendileri bazı yazılarında Mehmet Esatoğlu’nun adını bile anmadan, dolaylı anlatımlarla ifade ederken, biz adıyla soyadıyla ve manşet yaparak bu iddiayı dile getirmiştik: "Esatoğlu'na bu iddia var görmezden gelme, cevap ver." deyip açık mektup yayınlamıştık.

Belki biz yayınlayana dek, bu konu sadece İATP çevrelerinde ve yayınlarında, yakınlarında bilinen bir konu iken, tiyatrom.com sayesinde ilk kez tüm tiyatro kamuoyuna bu iddia ulaşmıştır. Belki iddialardan olumsuz kanıya kapılan ve Esatoğlu ile ortak çalışma, organizasyon yapmaktan geri duranlar da olmuştur. Tiyatro kamuoyuna, "bakınız ispatı olmasa da bu adamla ilgili böyle bir iddia vardır" mesajı taşınmıştır. Ama sayın Kurhan'a bu tavır yetmemiştir; zira yukarıya aldığımız paragrafında da açıkça yazdığı gibi, bizden ille de kendi hukukunca ispatlı olarak dikte ettiği "Esatoğlu tacizcidir." cümlesini söylememizi istemiştir.

Benim o dönem de, şimdi de asıl dikkat çekeceğim konu, Sayın Kurhan ve İATP'li dostların bunu adeta bir kan davasına çevirmiş olmasıdır. Elbette ki taciz önemli bir konudur ve siz bunun gerçekliğine ikna olmuşsanız, doğru sayıyorsanız takipçisi olup her ortamda bu kişiyi deşifre edebilirsiniz. Fakat sizin için Esatoğlu'nun tacizciliği mi sorundur, yoksa tiyatroda taciz konusu mu? Başlığı her ne kadar "Tiyatro'da taciz" olarak atsanız da bir genel girişin ardından bu taciz her defasında Esatoğlu ile başlayıp biten bir konu olarak kalmıyor mu?

Mersin'de, belediye bünyesinde, tiyatroda taciz iddiasını önce tiyatrom.com yayınlamış, ardından ayyuka çıkmıştı. Ardından yerel basın ve basılı yayınlara dek yansımıştı. Bazı kişi ve tiyatro kuruluşlarından tepkiler de almıştık; tacizcileri kınama mesajları, yazıları da. İATP veya Sayın Kurhan'dan bir tepki gördüğümüzü hatırlamıyorum. Mersin'de, orada burada taciz iddialarını manşet yaptığımızda, bırakın kadınlar yazıp yollamışsa “Tacizcidir!” diye kesin tavrınızı "Bu iddia doğruysa kınıyoruz" bile dediğinize tanık olmadık.

Orada da kadınların iddiası vardı. Ne dersiniz, isterseniz demin "tacize uğramış kadının iddiası esastır" şeklinde değiştirdiğimiz hukuk kuralınızı bu defa da şöyle değiştirelim : "Esatoğlu'nun tacizine uğradığını iddia eden kadının beyanı esastır".

Bu konu dışında, cinsel yada başka türlü tacizler, taciz haberleri bizde de başka yayınlarda da gündeme geldi; ama açıkçası İATP'den bir duyarlılık gördüğümü hatırlamıyorum. Hatta bırakınız tacizi, İATP'nin bir şekilde kendilerinin de içersine bulaştığı konular dışında, tiyatro gündemine dair yaşanan çok büyük yada irili ufaklı onlarca konunun, çok vahim denilecek konuların dahi neredeyse hiç birinde de bir tepkisini göremiyoruz.

AKM yıkılacakmış; Harbiye yıkılmış; Tiyatrocular vasıfsız işçi yapılmış; bilmem nerde oyun sansürlenmiş... ve daha onlarca tiyatro sorununun hangisinde olumlu yada olumsuz bir bildiri yada görüş iletmiştir İATP? Tiyatro gündemine dair çok büyük sorunlar yaşanır; ama ne bizler gibi genel haber sitelerinde, ne de kendi yayınlarında bir tiyatro örgütlenmesi olan İATP'nin tavrı olmaz, yok sayar yada bu ülkede yaşamıyormuş gibi soyutlanıp kenarda durur. Ta ki bir şekilde kendilerinin de bulaştığı bir tiyatral konu olursa, İATP adına bir açıklama duyarız. Bir de İATP'nin kendi yayınları dışına taşan sesini ancak sırası geldikçe, yeniden yeniden Tiyatro'da taciz ve Esatoğlu yazılarıyla duyarız. Diğer tacizler ve onca büyük tiyatral olaylar karşısında sessiz kalıp sadece dönüp dolaşıp Esatoğlu tacizi ile diğer yayınlarda görünür olursanız ve bir de ilk kuruluş döneminde Amatör Tiyatrolar Çevresi çatısı altında Esatoğlu ile sizler birlikteyken ayrıldığınız da biliniyorsa, bu İATP'yi Esatoğlu'nun kan davalısı gibi bir görüntüye büründürecektir.

Tamam, sizin en duyarlı olduğunuz konu taciz olabilir; buna da kabul. Ama o halde, hadi konuyu büyütün, yayın, genişletin, tüm ülkeye "taciz konularında birlikte davranalım şahit olduğunuz tacizleri iletin birlikte üstüne gidelim" çağrısı yapın; yani her yerde, her zaman, tiyatroda tacizin takipçisi ve öncüsü olun. Ama altı ay, bir sene neredeyse hiç bir şey duymuyoruz; ne zamana kadar? Ta ki Esatoğlu’nun bir yerde bir faaliyete katıldığı duyulana kadar.

Ne zaman ki Esatoğlu bir etkinlikte anılacaktır, öne çıkmıştır orada İATP taciz komitesi harekete geçiyor; orada deşifre edilmeye yada yayınlara Esatoğlu'nun tacizciliği haber edilmeye çalışılıyor.

Tiyatrocuysanız, size empatiyi öğretmek haddime değil; ama iki adım geriye çekilip oluşturduğunuz manzaraya bakın bir; tiyatro dünyasını takip eden herhangi biri olarak bakın bakalım verdiğiniz izlenim nedir? Bana göre haklı bile olsanız, kanlısının peşine düşen kan davalı ne kadar haklı olsa da, olumsuz görülürse siz de böyle görünüyorsunuz.

İATP çevresinden bir yakın arkadaşımla Esatoğlu konusunu konuşuyorduk bir gün. Ona şöyle demiştim: "Valla Mehmet Esatoğlu ile o kadar yağlı ballı samimiyetimiz yok; ama adama nerde rastlasam, öyle bir sarılıp ıslak ıslak öpüyor ki, ben erkek olduğum halde, kendimi tacize uğramış gibi hissediyorum." Bu cümleyi elbette espri olarak kurmuştum o gün. Ama sonra düşündüm de eğer ben gerçekten kadın olsam ve Esatoğlu beni aynı hararetle öpse, espri değil gerçek bir taciz gibi de düşünebilirdim; bu ıslak samimiyeti.

Kıssadan hisse; tacizin ölçüsü, ispatı elbette zor bir konu. Ama ben içimden haklı gibi görünüyor diye kanıya varsam dahi, salt kadın beyanını esas alarak "şu kişi bir tacizcidir" diye haber yapacak olsam, yukarıda da yazdığım gibi, bir düzine tiyatro insanını tacizci diye damgalayıp geçmiştim ki, bunun da ikisi yakın arkadaşlarımdı. Ben o dönem, bir tiyatro yayıncısı olarak "Esatoğlu tacizcidir!" demedim; bugün de tiyatroyla hiç bir ilgisi olmayan sıradan bir vatandaş olarak, yine diyemem. Sayın Kurhan, dikte ettiği cümleyi kurmadığım için bağışlasın.

Not: Aylardır içerisinde "tiyatro" kelimesi geçen ilk yazımdır; sürdürmeyi düşünmüyorum; ola ki yanıtlama gereği duyarsanız ve yanıtınızı karşılıksız bırakırsam mazur görün.

***

Oyun'un notu: Ayrıca bakınız; "Toplumsal Araştırmalar Kültür ve Sanat İçin Vakıf'ın (TAKSAV) 12 Mart Faşizmi Kültür Bakanı Talat Sait Halman’a verdiği 'Emek Ödülü' haber linkleri"