25 Aralık 2008 Perşembe

Oruç, "Bertolt Brecht Gecesi" örtüsünü aralıyor

"Bertolt Brecht Gecesi"ne gitmedim. Ama gitmiş gibi oldum. Bizde, her şeyin sahtesi, gerçeğinden daha önemli olduğu için, Bertolt Brecht'in de gecesi sahte oluyor. Gerici Samanyolu TV'deki en gerici program Sırlar Dünyası'nda figüranlık yapan (Bakınız: Samanyolu TV, "Sırlar Dünyası / 116. Bölüm") ve sürekli olarak Kültür Bakanlığı çanağını yalamayı alışkanlık haline getiren Bizim Tiyatro patronu Zafer Diper tarafından düzenlenen "Bertolt Brecht Gecesi"nin sahte olması son derecede doğal.

gibi yapanlar sitesinden aktardığımız Kemal Oruç'un "Bertolt Brecht Gecesi" örtüsünü araladığı değerlendirmeyi, mutlaka okuyunuz. (HB)


"Aristo'sal sunum"la Bertolt Brecht gecesi


Kemal Oruç
25 Aralık 2008


"Epik Tiyatro, Aristotelesçi olmayan tiyatrodur." Bertolt Brecht


Yaklaşık üç hafta kadar önce Bertolt Brecht Gecesi düzenleneceğini öğrendim ve detaylı bilgi almak üzere Kadıköy Belediyesi’ne bağlı olan Barış Manço Kültür Merkezi’ne uğradım. Kapıdan hemen içeri girerken her iki yanda da bulunan Bertolt Brecht Gecesi afişlerini fark ettim. İncelemeye koyulmuştum ki, içeride bir gürültü koptu. Merakla dönüp baktım; Zafer Diper, gişede, görevliyle tartışıyor. Sertçe söyledikleri de şunlar: “Bundan böyle gişeye kendi görevlimi oturtacağım, bu ne böyle? Olmaz ki ama!”

Gişede üç kuruş para için görevliyle tartışan Zafer Diper kim mi? “Sosyalist” olan Bertolt Brecht’in anıldığı gecede Brecht şiirleri okuyan sanatçı!

Brecht’in “yabancılaşma” kuramını bilmeyen yoktur. Zafer Diper’in gişedeki tavrına tanık olan ben, Brecht’in iki afişi arasında, gerçekten bir an için yabancılaştım!

Daha önce, yine aynı yerde düzenlenen ve ‘içki masasında arkadaş sohbeti’ne dönüşen, Haldun Taner Gecesi’nden sonra gelelim Bertolt Brecht Gecesi’ne… Neden böyle bir gece düzenlenir ki? Elbette Brecht’i anmak ve tanıtmak için. Bana sorarsanız düzenlenen bu gece Barış Manço Kültür Merkezi’ni yıllardır “elinde tutan” Zafer Diper ve diğerlerinin iş olsun diye sunduğu bir proje. Kültür Merkezi’ni rahatça kullanabilmek adına proje sunulmalı elbette ki belediyeye bağlı kültür merkezinin iş yaptığı görülsün.

Bunu nereden mi biliyorum? Aynı belediyeye bağlı olan Halis Kurtça Kültür Merkezi, emaneten depolarına koyduğumuz dekorumuzu yağmalamadan önce, bizden (Gibi Yapanlar) proje istemişti! “Proje getirin, kültür merkezini istediğiniz gibi kullanın” demişlerdi; bir müddet sonra da dekorumuzu yağmaladılar. Neden? Devlet Tiyatrosu’nun dekorlarına yer açmak için!

Bertolt Brecht Gecesi düzenlemek oldukça büyük bir uğraş gerektiren zahmetli bir iş; ama gel gör ki Kadıköy Belediyesi ve Barış Manço Kültür Merkezi, bu işlemeyen, 'amatör' organizasyonda sınıfta kaldı!

İş olsun diye düzenlenen bu gecenin sunuculuğunu Mehmet Esatoğlu yaptı. Büyük bir organizasyonla gerçekleştirilmesi gerektiğine inandığım bu gecenin sunumunda hiç bir çalışma ürünü göremedim; nitekim Mehmet Esatoğlu elindeki kağıda bakmadan konukların adını bile söyleyemedi!

Bir sinevizyon gösterisiyle başlayan gecede, görüntülerde, Helene Weigel’den iki nefis Brecht şarkısı dinledik. Seslendirmenin yanında Weigel, oyunculuğuyla; mimikleri, jestleri ve değişimleriyle bizi büyüledi. Enfes bir yorumdu; heyecanlandık.

Sinevizyon gösterisinden hemen sonra ilk konuk Prof. Dr. Mutlu Parkan’dı. Parkan’ın “Aristoteles’in kuramını yıktığı için Brecht, 2700 yılda bir gelen bir adamdır.” sözüne seyirciler arasından bir kişi “2700 değil; 2400 yıl!” diye yanıt verdi. Birden ‘yabancılaşan’ Parkan “2600 olmasın?” diye geçiştirmeci bir yanıt verip ‘sonuna kadar tek ses tonu kullandığı’ ve önündeki kağıtlardan okuduğu sunumuna devam etti.

İkinci konuk Yılmaz Onay’dı. Yılmaz Onay, Brecht’in politik tutumunu ve duruşunu anlattığı sunumunda, çok önemli bilgiler verdi; ama özellikle, dikkat çekerek, elindeki kağıtlardan okuduklarını biz izleyiciler hiç anlamadık. Zaten oldukça karmaşık cümleler içeren kuramsal bilgileri Yılmaz Onay o kadar hızlı ve ağzını kapatarak okudu ki, bir süre sonra, aradan bir kelime seçmek bile marifet haline geldi.

Üçüncü olarak programı düzenleyenlerden Zafer Diper bir şiir okudu ve Mehmet Esatoğlu’yla kendilerince küçük bir oyun oynadılar. Bu oyunda Diper şiiri sahne ortasındaki Esatoğlu’na yönelik okuyor, Esatoğlu da mimik ve küçük jestleriyle tepki veriyor. Son olarak da kol kola giriyor ve şiiri bitiriyorlar. Birincisi, hiç çalışılmadığı belli olan ve o anda yapılan bu oyunlaştırma oldukça beceriksizceydi. Tiyatroya yeni başlayan iki kişnin bile daha iyi oynayacağı bu sahneyi yılların eskitemediği iki değerli sanatçı beceremedi! İkinci olarak da, programı düzenleyen Diper, nasıl oldu da o kısacık şiiri ezberleyemedi? Önündeki kağıttan şiiri takip etmek isterken o kadar çok es verdi ki, Esatoğlu sahne ortasında öylece beklemek zorunda kaldı. Halbuki Zafer Diper, en az bir buçuk saat süren tek kişilik oyunlarıyla bilinir. Yani büyük bir oyunu rahatlıkla oynayabilen bir sanatçı elbette küçük bir şiiri ezberleyebilirdi; isteseydi!

Ara sunumda Esatoğlu, elindeki kağıttan Brecht’in üç kuruşluk operasına dair yazılmış iki şarkıyı seslendirecek olan Arzu Akın hakkında: “Ankara Üniversitesi Eskişehir Devlet Konservatuvarı’ndan mezun.” dedi. Böyle bir kurum mevcut mu?

Esatoğlu, büyük bir coşkuyla “Biraz da müzik dinleyelim!” dedi ve heyecanlandık. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda öğretim görevlisi olan Sarper Özsan, yarım saat kadar elindeki kağıtlardan, tek ses tonuyla, Brecht oyunlarındaki şarkılar üzerine konuştu. Bir çok genç seyirci salondan ayrıldı. Daha sonra Esatoğlu’nun tanımıyla ‘Ankara Üniversitesi Eskişehir Devlet Konservatuvarı’ndan(!) mezun olan Arzu Akın sahne aldı. Sarper Özsan piyanonun başına geçti ve Arzu Akın da şarkıları yorumladı. Sinevizyonda izlediğimiz Helene Weigel’in aksine hiç mimik ve jest kullanmayan Arzu Akın ile piyanoyu çalan Sarper Özsan arasında bir uyuşmazlık oldu ve bir anda sustular. Arzu Akın, ilk kez mimik kullandı; ama bu “Hocam yanlış nota bastınız.” anlamı veren bir mimikti. Yabancılaşan seyircilerin bir kısmı söylendi ve duruma güldü.

Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda öğretim görevlisi olan Sarper Özsan, Arzu Akın ile birlikte selam verdikten sonra “Bu alkışlara sevinmeli miyim yoksa yerinmeli mi, bilmiyorum.” dedi ve ekledi “Belki de domates atmalıydınız!”

Brecht’in Üç Kuruşluk Opera’sından bir bölüm oynayan Mehmet Esatoğlu’nun da yönetmenlik yaptığı Tiyatro Simurg, oyuna banttan verilen yabancı bir şarkıyla başladı ve bir oyuncu oyuna Türkçe şarkıyla devam etti. İşte yabancılaşma(!). Esatoğlu’nun yaklaşık iki metre uzaktan bir kitaba bakıp “Vaauv! Bunlar ne güzel yazılar.” demesi de Esatoğlu’nun bir şahinin bakışlarına sahip olduğunu gösteriyor. Açık unutulan hoparlörden gelen “MSN çevrimiçi olma sesi” de, ‘doğaçlama’ bir yabancılaştırma sağladı(!) Teknik ekip gösteri sırasında meğer MSN’de takılıyormuş. Böylece neden gösterinin yarı karanlıkta geçtiği ve gece sonunda salon ışıklarının açılmayıp insanları mağdur ettikleri belli oldu!

İşte tam bu sırada Katharina Weithaler sahneye davet edildi. Merakla beklerken sahneye Zafer Diper çıktı, şaşırdık. Diper, “Daha anlamlı olması için Katharina Weithaler’in yorumlayacağı şiirleri önden size okumak istedim.” dedi; müsameredeki bir çocuk gibi ‘elindeki kağıttan okudu’ çok anlamlı oldu(!) Weithaler sahneye çıktı. Bir elbise, üstünde bulaşık önlüğü ve elinde bulaşık eldivenleri… Bunları bütünleyen kırmızı taytı… Oldukça renkli olduğu belliydi. Böyle diyorum çünkü; Diper şiirleri okurken Weithaler karanlıkta kaldı ve yaptığı jestleri neredeyse göremedik.

Diper sahneden ayrıldı ve işte sonunda ışık açıldı. Weithaler oldukça canlı ve neşeliydi! Yüzü gülüyordu! “İşte” dedim, “sahnede gerçekten yaşayan birisi var!” Dansı, şarkıları oldukça iyiydi. Arada Türkçe espriler yapan Alman sanatçı seyirciyi uyandırdı ve derin bir nefes aldırdı. İki farklı yerde çalan cep telefonlarına verdiği tepkiler de yabancılaşmaya, doğaçlama birer örnek oldu.

Katharina Weithaler’in hemen ardından sahneye davet edilen Kemal Özer ağır ağır sahneye çıktı. Zaten gösteri boyunca her bölümde salonu terk eden seyircilerden geriye kalanlar da bu sırada salonu terk etmeye başladı. Kemal Özel “Program sonuna kalmanın kötü yanı da bu işte!” diyerek tepki gösterdi ve “Ne yapalım, madem program böyle, uyacağız.” diye ekledi.

Dilruba Saatçi ve Murat Aygen, Brecht’in ‘Pezevengin Şarkısı’nı oldukça cesur ve heyecanlandıran bir koreografiyle sundular.

Seyircilerin çoğu salonu terk etmişken sahneye Prof. Dr. Metin Balay çıktı, eline mikrofonu aldı “Sabrınıza teşekkür ederim; bu sabrı çok fazla zorlamayacağım.” dedi ve sonra müthiş bir konuşma yaptı. Elinde kağıt olmadan sunum yapan tek kişi olan Balay, hem tarihsel bilgileri hem de Brecht’in kuramsal bilgilerini sıcak bir sohbet havasında bize aktardı. Anlatımda farklı ses tonları kullanan Balay, sunum boyunca salondaki herkese yönelerek konuşmaya çalıştı, dolayısıyla büyük bir ilgiyle dinlendi. Balay, diğer konuşmacıların aksine dördüncü duvarı kaldırdı ve seyirciyle göz göze geldi. Hayatın içinden verdiği örneklerle kuramsal bilgileri somutlaştırdı ve anlaşılır hale getirdi. Zaten Balay’ın söylediği şu sözler gecenin genel durumunu çok iyi anlatıyordu: “Sanılanın aksine, Brecht büyük bir sıkıcılıkla işlenmesi gereken biri değildir. Brecht, ‘Tiyatroda eğlendiricilik esastır’ demiştir. Bu gecenin seminer havasında geçmesi de ülkemizdeki sıkıcı Brecht düşüncesini göstermektedir.”

Aristoteles mantığıyla, seyircileri dışarıda bırakan bir kapalılıkla, sunum yapanların aksine, bize Brecht tavrıyla, açık biçimde, sunum yapan Metin Balay’a teşekkür etmeyi bir borç bilirim.

Son olarak sahneye davet edilen Türkiye’nin ilk Cesaret Ana’sı Ani İpekkaya, siyah kıyafetinin üzerine geçirdiği kıpkırmızı şalla sanki şu mesajı veriyordu: Cenaze töreni gibi geçen bu geceye biraz renk getirmek gerek! Nitekim sahneye çıkan sanatçıların çoğunun siyah giydiği, siyah bir fon önünde ve siyah bir sahne zemini üzerinde geçen gece tıpkı cenaze törenini andırıyordu. Ani İpekkaya ise tam da bu sırada o güler yüzüyle sahneye öyle bir çıktı ki hepimiz birden enerjiyle dolduk. Anlattığı hikayenin sıcaklığı hepimizi sardı. Ani İpekkaya, tıpkı üzerindeki kırmızı şal gibi, siyahlar içinde geçen geceye güzel bir renk kattı.

Mehmet Esatoğlu finalde şöyle bir açıklama yaptı: “Yüz yirmi dakika olarak planladığımız bu gece, kusura bakmayın biraz uzun sürdü.” Doğrusunu söylemek gerekirse, hiç ara vermeksizin, program yüz doksan dakika sürdü! Salonun aşırı sıcak oluşu da seyircileri resmen bezdirdi. Salonu terk edenlerin çoğu gençti. Bunun sebebi de oldukça durağan, tekdüze tonlamayla yapılan sunumlardı. Açıkçası bu anlatımlar hiç de gençlere hitap etmiyordu; yani ben gençlerin salonu terk etmesini gayet normal karşılıyorum.

Sunumlardaki bu tekdüzelik aklıma şu olayı getirdi: Üniversitede dersteydim. Yardımcı doçent olan bir bayan dersi sunuyor. Sesi duyulmuyor, duyulduğu kadarı, ağzını hiç açmadan konuştuğu için, anlaşılmıyor. Tahtaya projektörle yansıttığı yazılar hiç okunmuyor. Artık sınıfta kıpırdamalar başladı ve sonunda birisi dedi ki “Ya hocam hiçbir şey anlamıyoruz!” Bundan cesaret alan diğer öğrenciler de büyük bir gürültüyle veryansın etmeye başladı. Hoca “Arkadaşlar, size verdiğim notlardan takip edin” dedi. “Hocam, notlar çok düzensiz, sayfalar üçten beşe, beşten on bire geçiyor.” denildi. Hoca, şöyle bir sınıfı süzdü ve şunu söyledi: “Eğer şimdi dersi anlamazsanız hepinizi devamsızlıktan bırakırım!” Bir anda sınıftaki tüm sesler kesildi; kimseden çıt çıkmıyor! Herkes kuzu kuzu dinlemeye devam etti! Açıkçası ben tek başıma tepkime devam ettim ve bir daha o hocanın dersine girmedim!

Biliyorum, Bertolt Brecht Gecesi’ne katılanlar arasında bu tepkileri gösteren tek kişi ben olacağım; kimse tenezzül etmeyecek, eleştirmeyecek ve hiçbir şey düzelmeyecek! Ama ben tepkilerime hep devam edeceğim. Maalesef bu eleştiri yazıma benzer bir yazı daha hazırlamak durumunda kalacağım; çünkü Mehmet Esatoğlu son olarak “Bir sonraki sefer de Nazım Hikmet Gecesi düzenleyeceğiz.” dedi. EYVAH!

GÜNLERİNİZ AYDIN OLSUN SEVGİLİ DÜŞÜNCE DOSTLARI!

(Kaynak: gibi yapanlar)

***

Oyun'un notu: bakınız;
Barışarock'ta neler oldu?... 1
Barışarock'ta neler oldu?... 2
Barışarock'ta neler oldu?... 3
Barışarock'ta neler oldu?... 4
Barışarock'ta neler oldu?... 5
Barışarock'ta neler oldu?... 6
Barışarock'ta neler oldu?... 7
Barışarock'ta neler oldu?... 8
Barışarock'ta neler oldu?... 9
Barışarock'ta neler oldu?... 10
"Kadıköy Belediyesi, ikiyüzlülük yapıyor!"
"Ömer F. Kurhan, belleğini yitirmek istemiyor!"
"Kadıköy Belediyesi, ikiyüzlülük yapıyor!"
"Sosyal demokratların ikiyüzlülüğü sürüyor"