7 Ekim 2008 Salı

Billboardlar, Nedim Saban'ı ikna edemedi!...

Nedim Saban, bir tiyatrocu. Saban, bir tiyatronun ürünü olarak oyunu baz alır. Billboardlara iliştirilmiş niyetlere kanmaz...

Sade suya tirit oyunların tanıtımına önem veren ve bunları billboardlar aracılığıyla halkın bilincine aşılamaya çalışan DT müdürü Lemi Bilgin ve İBŞT müdürü Orhan Alkaya, AKP'li iktidarın niyetine uygun davranıyorlar: Yapmıyorlar, yapıyormuş gibi yapıyorlar!...

Lemi Bilgin'in DT'si, Falih Rıfkı Atay'ın Çankaya adlı yapıtını Refik Halit Karay'a mal ediyor. Coşkun Büktel, Bilgin'in kara cahilliğini yüzüne vurunca, bu yanlışından vazgeçmek zorunda kalıyor. (Bakınız: Coşkun Büktel, "DT'nin tiyatro sanatına yönelik son ihanet belgesi: 2008-2009 DT REPERTUARI")

Orhan Alkaya, Kadir Topbaş'ın atadığı Kazmacıbaşı olarak görevini layıkıyla yerine getiriyor...

Her yıl, tiyatro sezonu giderek kısalıyor. 1 Ekim'de perde açmakta zorlanan tiyatrolar, oyunlarına değil, billboardlara güveniyorlar. AKP'li prensleri ikna eden billboardlar, halkı ikna edemediği gibi, Nedim Saban'ı da ikna edemiyor...

Kültür Bakanlığı çanağı yalayıp, Efes Pilsen tezgahtarlığı yapan tiyatrocuların, tiyatral iktidarı eleştirmeye korktuğu günümüzde, Nedim Saban, yumuşatarak da olsa, duygularını gizlemiyor; gözünü eleştiriden sakınmıyor. Nedim Saban'ın kişisel sitesinden aldığımız yazısını okurlarımızın dikkatine sunuyoruz:


NERDE HANİ?


Nedim Saban
4 Ekim 2008


Eskiden bayramlarda el öpmeye gittiğimizde, büyüklerimiz bize zorla gülsuyu şerbeti içirirlerken, nefesimizi tuttuğumuzda kusmamak için hani, onlar da bize zorla şeker bayramı muhabbeti yaparlarken, başbakan bu bayramın adını değiştirmeden hani, bayram harçlığımızla, bayram sezona denk gelirse hani, hangi tiyatroya koşacağımızı bilemezdik.

1 Ekim'de, ilk aşkını yaşayan gençler gibi hani, hani bir ilk oyuna koşarken, hani o ilk oyunun ilk perdesini sıkıcı bulurken ve hani bu durumu sanatçıların ilk oyun telaşesine verirken, hani 2 Ekim'deki ikinci oyunun ikinci perdesini düşünürken, hani Üsküdar Sahnesi'ne motörle, Kadıköy sahnesine vaporla, Taksim Sahnesi'ne eeee haliyle yürüyerek gitmeyi hayal ederken, hani "2010 Kültür Devrimi"nden önce, Taksim Sahnesi'nin köfteci, Atatürk Kültür Merkezi'nin dizi setlerine yetişmek için iyi bir durak olmasından önce , sezonun açılması için çaba gösterenleri kucaklardık.

Sonra Kenan Işık, Şehir Tiyatroları'nın başıyken hani, tiyatro kadrolarına belediye kontenjanından onun bunun partizanı olduğu için sızan ve otobüs kullanmayı bilmediği için belediyede otobüs şoförü yapılmayan, ölü gömmekten korktuğu için, mezarlık kadrosuna girmek istemeyen ve tiyatroda bazen Yunan tragedyalarındaki haberci gibi, Türk tragedyalarında da belediyeye haber yetiştiren belediye memurlarının bayramını kutlamak için hani, bayramda kapalıyız muhabbetini başlattı.

Özel tiyatrolar, bir yandan devletin onlara buyuracağı ödeneği beklerken hani, bir yandan Ekim'de hava sıcak olur, Ramazan'da çorba sıcak olur diyerek hani, sezonu geciktirirken, ödenekli tiyatroların başındaki kişiler, biraz çabalayarak hani, bazen bütçe çıkmadığı için kumaş satıcılarına bile borçlanarak hani, ne yapıp edip, 1 Ekim perde açma bayramını kutlarlardı.

Bu yıl ortada billboard var, oyun yok. Hani İstanbul'un dört bir yanındaki billboarda kanıp, kazara tiyatroya gitmek istesek, 1 Ekim'de, hani tesadüfen içinde bulunduğum Tiyatrokare'nin sezon açması dışında, bir tanecik Kağıthane Sahnesi'nde perde açıldı. Oyunun adı "Dinmeyen Alkışlar"dı! İronik değil mi, hani? Hani oyunun adına kanıp, 12 milyon kişinin kıç kıça yaşadığı İstanbul'da, Şehir Tiyatrosu'nun başındaki kişiye bu alkışların nerede dinmediğini sorsak, "birtek Kağıthane'de" diye yanıt alırdık.

Şehir Tiyatrosu yine kıskanılası bir iş becerdi! 3 Ekim'de ikinci perdeyi bile açacak. Zavallı Devlet Tiyatrosu! Hani Cevahir Alışveriş Merkezi'nde çocuklar merdivenden düştüğü için ölmese ve sinemalar tesadüfen dolsa, hani sinemadan bozma tiyatrolar olmasa, hani 60 kişilik kadrolar, 6 kişiye indirilerek, Cevoş Sahnesi'ne kıç kıça sığılmaya çalışılmasa, hiç perde açamayacak!

Hani Atatürk Kültür Merkezi'ni erkenden boşaltıp, tadilata başlasalar, Harbiye'yi erkenden yıkıp, yerine tiyatro yapsalar, göstermelik olarak tutulan ve yıllar önce Ferhan Şensoy'un ilk oyununa ev sahipliği yapan Yapı Endüstri Merkezi'nin kaçak elektriğini kesip, orayı şantiye yerine tiyatroya dönüştürseler içim yanmayacak. Geç olsun, güç olmasın diyeceğim.

Hani, ödenekli tiyatro oyuncuları, Kurtlar Vadisi'nin karanlık emellerini beslemese, hani en baba oyuncular en baba oyunlarda oynayacak diye şehre haber yayılsa, hani dizi setlerinden izin alan oyuncular yerine, tiyatrodan dizi setine gitmek için izin alan oyuncular olsa alkışlarım dinmeyecek.

Hani, ödenekli tiyatrolarda onlarca oyun asılsa da, askıda kalsa, hani diye de sormayacağım.,

Sevgili Lemi Bilgin ve Orhan Alkaya, geçmiş bayramınızı kutlarken, HANİ? diye soruyorum.

1 Ekim' de perde açılması için HANİ çaba gösterecektiniz? Koltuklar sizin olsun, bize perde sökükleri arasından ayakkabısı görünen aktörleri gösterin yeter!

(Kaynak: Nedim Saban)