8 Ekim 2008 Çarşamba

Coşkun Büktel
8 Ekim 2008


Nedim Saban, ödenekli tiyatroların 1 Ekim'de sahneler açılıyor diyen "bilboard"larına bakarak soruyor:


"Nerde hani?"


Nedim Saban, bende her zaman, "esen rüzgârlardan etkilenmeye müsait bir kişilik" izlenimi uyandırmıştır. O nedenle, örneğin, "Kadir Topbaş tarafından eline bir kazma verilerek İBŞT genel sanat yönetmenliği koltuğuna buyur edilse, Nedim Saban ne yapardı?" biçiminde bir soruyla karşılaşsam kesin bir cevap veremem. Bence Saban, kazmayı elinden fırlatıp atarak Topbaş'ın rantsal yıkım planlarının "Kazmacıbaşı"sı olmayı nezaketle reddedebilir; ama rüzgâr ters eserse, Orhan Alkaya'nın yaptığını yapıp, Topbaş'ın planlarına dahil olmayı (yani genel sanat yönetmeni kostümü içinde tebdil kıyafet gezen bir "Kazmacıbaşı" olmayı) kabul de edebilir. Nedim Saban'ın her iki türlü de davranabileceğini hayal edebiliyorum. Yani bu konuda ikircikliyim.

Ama ikircikli olmadığım bir konu var:

Bence Orhan Alkaya (tıpkı koşullar öyle denk geldiği için "Kazmacıbaşı" olduğu gibi) koşullar öyle denk geldiği için tiyatrocu olmuş biridir. Alkaya'nın tiyatroyu sevdiğine daha önce de inanmazdım; tiyatroyu bilmediğini ise zaten biliyorum.

Ama rüzgâr farklı estiğinde kendisinin de bir "Kazmacıbaşı" olmasını ihtimal dışı saymadığım halde, Saban'ın tiyatro sanatına karşı samimi bir ilgi ve sevgi beslediğine inanıyorum. Saban yarın ("Allah muhafaza") Orhan Alkaya'nın yerine "Kazmacıbaşı" olmayı kabul etse bile, bu inancım değişmez; o tercih hatasını Saban'ın tiyatroyu sevmediğine değil, kişilik zaafına yorardım.

Saban iyi ki "Kazmacıbaşı" değil, ve iyi ki "Kazmacıbaşı"lardan hesap soruyor:

"NERDE HANİ?"