AKP'li İstanbul Anakent Belediye Başkanı Kadir Topbaş tarafından Şehir Tiyatroları'na Kazmacıbaşı olarak atanan Orhan Alkaya...
Halkla, emekçilerle ortak dil kullanmayan Orhan Alkaya, kendisini Şehir Tiyatroları'na Kazmacıbaşı olarak atayan AKP'li Kadir Topbaş'la ortak dil kullanıyor. Bu ortak dil kullanımını da şöyle kanıtlıyor Kazmacıbaşı; "Bu anlamda bir meşveret kapısını açmak, bir ortak dil bulmak Asya'da çok kolay rastlanabilen bir şey değildir. Bu anlamda da Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın dönüştürücü bir etkisi olduğunu söyleyebilirim."
Kazmacıbaşı Zaman gazetesine konuştu:
'Kent yöneticileri ile ortak bir dil bulduk'
Geçtiğimiz dönem tartışmaların hiç dinmediği İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları, yeni sezonda büyük bir değişim yaşıyor.
Türkiye'de ilk kez açılacak bağımsız çocuk tiyatrosu sahneleri, Beyoğlu sahnesi ve repertuar bu değişimin somut örnekleri. Şehir Tiyatroları'nda yeni dönemde gözden kaçmış yazarların oyunlarına yer verilecek. Çocuklar ayakları yere basarak oyun izleyecek. İstanbul 2010 yolunda bir İstanbul repertuarı da bu dönemde görücüye çıkmaya hazırlanıyor. Genel Sanat Yönetmeni Orhan Alkaya ile projelerini konuştuk. Alkaya, bu kadar kısa zamanda böyle büyük adımların atılabilmesini, kent yöneticileriyle ortak bir dil kurmalarına bağlıyor.
Şehir Tiyatroları'nın yeni dönemdeki en büyük sürprizi çocuk tiyatrosu sahnesi oldu. Muhsin Ertuğrul'un bir hayali gerçekleşti. Bu süreçten bahseder misiniz?
Bu sahnelerin ilkini Kağıthane'de, ikincisini Gaziosmanpaşa'da açacağız. Bu, tiyatromuz için çok önemli bir başlangıç; çünkü sahneler on yaşındaki çocuklar esas alınarak hazırlanıyor. Biz bugüne kadar çocuklara 'Büyükler için tasarlanmış hacimlere girin, oturun, ayaklarınız sallansın, kendinizi daha küçük hissedin. Yukarı bakın ki, devasa bir şeyler çıksın karşınıza ve çocuk oyunu seyredin' dedik. Bu koşulları değiştirdiğimiz zaman arkasından neyin geleceğini heyecanla bekliyorum. Çocuklara tabiri caizse bazı şeyleri yutturmak da zorlaşacak. Çünkü mekân hacim ilişkileri, çocukla sahne arasındaki algı eşitlenmiş olacak.
Beyoğlu Sahnesi'ni Türkiye'deki en önemli sanat binası olmaya aday gösteriyorsunuz. Sahne bundan sonraki sanat kurumlarının inşasında yeni bir dönemi mi başlatıyor?
Başlatmak zorunda. Kamusal sanat binalarının tamamı proje yarışmasıyla gerçekleşmeli. Beyoğlu için düzenlenen proje yarışmasına 56 proje katıldı. Birbirinden çok farklı yaklaşımlar vardı. Biz bu yaklaşımlar arasında değerlendirme yapma şansına da kavuştuk. Böyle bir dönemin başlaması gerekiyordu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu anlamda önemli bir adım attı, diliyorum ki devam eder.
Beyoğlu Sahnesi projesi ve jüri konusunda çeşitli tartışmalar yaşandı...
Bu tartışmaların bir kısmının içinde bulundum. Bir kolokyum yapıldı. Kolokyumda moderatör olarak da bulundum. Sevindirici yanı; ilk defa bir sanat mekânı yapılması konusunda bu kadar tartışma olması. Fakat tartışmanın üslubu zaman zaman çok şımarık bir noktaya doğru gitti. Bunu da yadırgamıyorum. Geçmişimizle bağlarımızı çok kalın hatlarla çizdiğimiz için süreklilik arz eden uygulamalarımız çok az. O yüzden hep böyle tartışmalarımız olur.
Bu kadar kısa sürede böyle önemli projelere imza atılması siyasilerle sanatçıların doğru birlikteliğinin sonucu mu?
Ben daha çok kent yöneticileri demeyi tercih ediyorum. Kentin hayatına, sosyal hayatına, kamusal hayatına belli bir dönem için seçilmiş kişiler olarak yön veren yöneticiler demeyi tercih ediyorum. Bu anlamda bir meşveret kapısını açmak, bir ortak dil bulmak Asya'da çok kolay rastlanabilen bir şey değildir. Bu anlamda da Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın dönüştürücü bir etkisi olduğunu söyleyebilirim.
Yeni dönem repertuarınızda Türk tiyatrosunda gözden kaçmış yazarların eserlerine yer verileceğini açıkladınız. Bu tiyatro için nasıl bir eksiklik oluşturuyordu?
Dramatik edebiyata çok değerli katkıları bulunmuş, ama gözden kaçmış yazarlar var. Mesela Nuri Pakdil'in 'Korku'sunu kimse bilmiyor. Aydın Arıt'ın, Kemal Demirel'in, Vüsat O Bener'in oyunlarını sahnelemek bizim zenginliğimiz olacaktır. Çünkü moderniteden beslenen yazarlardır. Bu, kültürel sürekliliğimizi ve vefa duygumuzu ortaya koyma noktasında da çok önemli. Aynı zamanda bir de İstanbul 2010 repertuarı oluşturduk. Bu yıl bu bağlamda dört oyun hedefliyoruz. Bu kapsamı 2010'a doğru genişleterek sürdürmeyi hedefliyoruz.
Bu sezon oyunları 'yazar-yönetmen-ekip buluşması' adlı bir projeyle hazırladınız...
Nadir örnekler dışında Türk tiyatrosunda yazar-yönetmen-ekip buluşması sağlanmıştır diyemem. Dünyada çok önemli eserler böyle ortaya çıkıyor. Bugün modern edebiyatın önemli yazarlarından biri bütün oyunlarını ilk kez bir kolej tiyatrosunda oynar. Onlar için yazar, onlara sahneler, ondan sonra dünyaya açılır. Bu konudaki ilk çalışmamız, Dede Korkut anlatısından yola çıkarak Ragıp Yavuz ve Erol Keskin'in hazırladığı 'Mecbur Adam' adlı oyun. Ocak ayında provaya girecek. Yazarlık atölyelerimizden böyle sonuçlar geliyor. Bazı yazarlarımızdan da ben ekiplerin içine gelmelerini talep ettim. Yazarın mutfakta olması çok önemli, ama alışkanlıkları kırmak kolay değil.
Önümüzdeki dönemde başka hangi yeniliklerle karşılaşacağız?
Dolmabahçe'de bir hangar stüdyo yapıyoruz. Kaba inşaatı bitti ve bizim prova salonu ihtiyacımızı karşılayacak. Muhsin Ertuğrul'un olmadığı bir dönemde bu konuda sıkıntı yaşıyoruz. Burası aynı zamanda çağdaş sanat, dans tiyatrosu gösterilerine, deneysel gösterilere de açacağımız bir mekân olacak. Ayrıca bir alan bulup bütün atölyeleri bir yere toplamak gibi bir hedefimiz de var.
Ali Pektaş
(Kaynak: Zaman)