31 Ocak 2008 Perşembe

Demirkanlı, reklam alabilme ihtimalini seviyor!

Hilmi Bulunmaz
31 Ocak 2008


Tiyatro… Tiyatro… dergisi sahibi Mustafa Demirkanlı, Türkiye tiyatrosuna kene gibi yapışan biri. Tiyatroyu zerre kadar sevmeyen Demirkanlı, sadece reklam alabilme ihtimalini seviyor. Tiyatro sözcüğünün tılsımına güvenerek, insanların düşlerini tutsak almaya çalışan Demirkanlı, tiyatro yöneticilerine de sarkarak, reklam alabilme ihtimalini artırmak istiyor…

Bir dönem, Özgürlük ve Dayanışma Partisi destekli BirGün gazetesini kafaya alan Demirkanlı, zırvalarını bu gazeteye de transfer etmeyi başardı. Orhan Alkaya ile halef-selef olan Mustafa Demirkanlı, BirGün gazetesini de emellerine alet etti…

Hiçbir özelliği bulunmayan Demirkanlı, kurnazlıktan başka bir beceriye sahip değil. Yazılarının tümüne hamaset sosu bulayan Demirkanlı, yüzeysel okurları kandırabilme gücüne dayanarak, müthiş bir yanılsama oluşturuyor…

BirGün gazetesinin kemikleşmiş, gazeteyi ibadet eder gibi okuyan kitlesinin edilgenliğine güvenen Demirkanlı, yaptığı işin ne denli zor olduğu palavrasıyla başlıyor aşağıdaki yazısına. Yönetici sınıfın içsel çelişkileri nedeniyle durum değiştiğinde, iz süren tilkiler gibi, değişen duruma göre davranış geliştiren Demirkanlı, özellikle Rahmi Dilligil’in hapis yatmasından sonra, özgüveni gelişmiş, her vurduğu yerden ses getirebileceği yanılsaması içerisine girmiş. Okurları da buna göre ivmelendirmeye çalışıyor…

“Devlet Tiyatroları’nda bir gecede Genel Müdür değişikliği ol”unca elindeki kalemi kılıç haline getiren Demirkanlı, Şehir Tiyatroları’nda darbe yapar gibi, ansızın iktidara gelen Orhan Alkaya için, kalemini toprağa gömüyor. Hatta yıkama-yağlama yaparak, yangından mal kaçırır gibi ilk röportajı yapma ayrıcalığına ulaşmanın dayanılmaz hafifliğini yaşıyor. Röportaj öyle bir izlenim veriyor ki, sanki Orhan Alkaya iktidara gelmeden önce, kapalı kapılar ardında yapılmış gibi görünüyor…

“Tiyatro… Tiyatro… dergisi olarak doğru bildiğimizi yazıyor” olduğunu dile getiren Demirkanlı, Burak Caney ruh ikizi olarak, tiyatroya yararlı bir iş yapmadığı gibi, büyük zararlar veriyor. Tiyatronun iflasa sürüklenmesi için tüm gücüyle çalışıyor. Yalanı ilke haline getiren Demirkanlı, gücü yetmediği için güçlülerin önünde düğmelerini sık sık iliklemek zorunda kalıyor…

Dergisine aldığı reklamları, Basın İlan Kurumu üzerinden değil, ilişkiler üzerinden ilelebet muhafaza ve müdafaa etmeye çalışan Demirkanlı, zamanın Devlet Tiyatroları Genel Müdürü İ. Rahmi Dilligil’in hapis yatmasına çok sevinmiş görünüyor.

Peki İ. Rahmi Dilligil neler yapmış? Mustafa Demirkanlı’yı neden kızdırmış?...

Gerçi aşağıdaki yazıda bulunsa da, biz Demirkanlı’yı kızdıran nedenleri, Demirkanlı’nın kör kaleminden aktaralım:

(Dilligil) “Önce, Tiyatro... Tiyatro...’nun Devlet Tiyatroları’nda satışını durdurdu. Sonra ilanları kesti.”

Türkiye tiyatrosunu kirleten Tiyatro… Tiyatro… dergisinin satışını kim durdurursa ve bu derginin ilanlarını (çanaktaki mamayı) kim engellerse, bu kişi mezardan çıkıp gelen Hitler bile olsa, o kişiyi alkışlamayı görev bildiğimizi hemen belirtmeliyiz…

Tiyatro yöneticilerinin reklam verebilme ihtimalinden başka bir şeye odaklanmayan Demirkanlı, Kırım Kongo Kenesi gibi Türkiye tiyatrosunun kanını emmeyi sürdürmek istiyor. Konjonktür değiştiğinde çok sinirleniyor. Ne zaman ki Orhan Alkaya iktidara geliyor; Demirkanlı’nın ağzı kulaklarına varıyor!…

Şehir Tiyatroları eski Genel Sanat Yönetmen Yardımcısı Kemal Kocatürk, Demirkanlı’ya verilen ilanların tartışılmasına neden olunca, Demirkanlı fena halde köpürüyor. Devlet Tiyatroları’nı gördüğü gibi, Şehir Tiyatroları’nı da birer çanak olarak gören Demirkanlı, işler aleyhine geliştiğinde, insanların onuruyla oynamaktan çekinmiyor. Şimdiye dek karşısına dişli birileri çıkmadığından, büyük bir şımarıklıkla hareket eden Demirkanlı, şimdi karşısına biz çıkınca, Burak Caney şemsiyesine sığınmaktan başka çare bulamıyor…

Yönetmelikleri (hukuku) savunduğunu iddia eden Demirkanlı, bir kez daha yineleyelim; aslında tiyatro yöneticilerinin reklam verebilme ihtimalini seviyor…

BirGün gazetesindeki köşe elinden kayıveren Demirkanlı, neyse ki Orhan Alkaya kardeşi sayesinde popülerliğini yitirmeden yaşayabiliyor. Bir de yalanlarına sarılarak!...

Tam bir yalan makinesi olan Demirkanlı, yalan söylemeyi bir alışkanlık haline getirmiş. Yalan söylemek, Demirkanlı’nın hobisi. Yalan söylemeden bir saniye olsun soluk alamayan Demirkanlı, özellikle reklam alabilme ihtimali söz konusu olunca; “doğru bildiğimizi yazıyor”uz diye inandırıcı yalanlar da söyleme girişiminde bulunuyor!...

***

Mustafa Demirkanlı'nın reklam alabilme ihtimalinden başka konuya odaklanmadığı BirGün gazetesindeki yazısını, virgülüne bile dokunmadan, ibret-i alem için yayımlıyoruz:


Bugün Dertleşelim...


Mustafa Demirkanlı
Tiyatro Tiyatro Dergisi Yayın Yönetmeni ve Birgün Gazetesi Yazarı
mdemirkanli@tiyatrodergisi.com.tr


Zor iştir insanları memnun etmek. Hele hele gücü elinde bulundurduğunu sananları. Yıl 2000, Kültür Bakanı İstemihan (Soyadı galiba Talay’dı.)... Devlet Tiyatroları’nda bir gecede Genel Müdür değişikliği olmuş, kurum alt üst, yeni Genel Müdür kendini padişah sanıyor, astığı astık, kestiği kestik. Biz de, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi olarak doğru bildiğimizi yazıyor, herkese olanağımız ölçüsünde yer veriyoruz sayfalarımızda. Ama doğruları değil, gücü elinde bulundurduğunu sananların istediği gibi yayın yapmanız isteniyor, yapmazsanız... güçlerini kullanıverirler.

Zamanın Genel Müdürü İ. Rahmi Dilligil, hoşuna gitmeyen yayın yaptığımız için bakın sırasıyla neler yaptı: Önce, Tiyatro... Tiyatro...’nun Devlet Tiyatroları’nda satışını durdurdu. Sonra ilanları kesti. Baktı olmuyor, bu kez aracı koyup her ay 3.000 dergi alıp, izleyiciye dağıtmak istediğini iletti, bir oyun yazarı aracılığı ile, tabii hoşlarına gitmeyen yayınları durdurmamız karşılığı. Olmadı, bu kez bakan devreye girdi, yine bir oyun yazarını, yaşlı başlı bir zatı araya koyup, dergiye destek olmak istediğini iletti, yayınları durdurmamız için. Olmadı, bu kez art arda davalar açmaya başladılar. Ama yine olmadı. Genel Müdür’e ne mi oldu? Önce tutuklandı, bir yılı aşkın cezaevinde yattı, yargılanması devam ediyor, sanırım bir kaç ay sonra sonuçlanır.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda da tartışmalar, karşılıklı suçlamalar art arda devam ediyor. Taraflara, sayfalarımızı açmış, okurları bilgilendiriyoruz. Ama gücü elinde buldurduğunu sananlar bu durumdan çok memnun değil, dergiye ilan veriyorlar, dergi satışı gişelerden yapılıyor ya, bizim onları kayırmamız gerek. Genel Sanat Yönetmen Yardımcısı Kemal Kocatürk, parmağını kaldırmış, hiddetle sallıyor; “Patron kim, bunu herkes öğrenecek!”. Birinci adım, yayımlanmış ilan bedelini ödememek, ikinci adım ilanları durdurmak, üçüncü adım dergi satışını engellemek. Geçenlerde aradım Kemal Kocatürk’ü, “Dobra Dobra” bir söyleşi yapalım diye, çok kırgın, bize değil, birlikte çalıştığı arkadaşlarına küsmüş, kendini dışlanmış, haksızlığa uğramış hissediyor. Söyleşi önerimi de kırgın olduğu için reddetti. Sahi, “Patron(!) kimmiş”, ben bir türlü öğrenemedim.

İzmit Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları; Genel Sanat Yönetmeni görevden alınmış, tiyatronun yönetmeliği uygulanmayıp, by-pass ediliyor ve Ragıp Savaş atanıyor. Biz, kişileri değil, yönetmelikleri savunuyor, yönetmeliğin uygulanmasını istiyoruz.

Ragıp Savaş’la, uygulamalar üzerine dergide uzun bir söyleşi yayımlanıyor, söyleşinin sonunda Ragıp Savaş dergiye ilan vermek istediklerini söylüyor. (Bu arada, söyleşi çanak sorularla değil, gerçekten Dobra Dobra bir söyleşi.) Tabii, neden olmasın. İlan ve söyleşi yayımlanıyor. Bizim için birbirinden ayrı iki olay. Gala yapıyorlar, gidiyoruz, ama ne görelim, bale salonu mescide dönüştürülmüş. Fotoğraflıyor ve gazetemizde haber yapıyoruz, Başkan Yardımcısı İlyas Şeker’le de konuşarak. Olmadı, hoşlarına gitmeyen haber yaptık. Oysa susmalı, görmemezlikten gelmeliydik, değil mi ki ilan veriyorlar, değil mi ki dergi satışı yapılıyor. Yapmamız gereken susmak. Ya susmazsak ne olur? Bildiniz değil mi? Önce, dergi satışı durdurulur, ardından ilanlar kesilir, sonraki aşama davalar birbirini kovalar. Dört ay önce yazdığınız yazılarınız birden bire akıllarına düşüverir.

Acaba, Dilligil’in şu anda yargıda olan olaylarıyla ilgilenmeseydik, Kemal Kocatürk’ün yasal olmadığını düşündüğümüz olaylarının üzerine gitmeseydik, mescidi görmeyiverseydik İzmit’te, başımıza bunlar gelir miydi? Gelmezdi, gelmezdi ama akşamları rahat uyuyabilir miydik? Tiyatro... Tiyatro... Dergisi’ni 15. yılına ulaştırabilir miydik? Tabii ki hayır. Acaba gücü elinde bulundurduğunu sananlar, benzer soruları kendilerine soruyorlar mı? Hiç sanmam. Ne zamana kadar sormazlar? Oturdukları koltuk altlarından kayıverdiği ana kadar. Sonra, kim nerede ne yapıyor hatırlamayacağız bile, ama Tiyatro... Tiyatro... Dergisi yayınlarında, ben yazılarımda hiçbir zaman taviz vermeyeceğiz, vermeyeceğiz ki 25. yılımızı da göğsümüzü gere gere kutlayabilelim.

Birgün Gazetesi de bu amaçlar için başlamadı mı yayın hayatına? Patronsuz bir gazeteyi yaşatmak için bunca mücadeleyi neden veriyor ki?

Kaynak: Demirkanlı, "Bugün Dertleşelim..."

Ayrıca bakınız:
Bulunmaz, "...VE KARGA PEYNİRİ BIRAKMADI!"
Bulunmaz, "DEMİRKANLI YALANLARI"
Büktel, "BİR İPTE İKİ CANBAZ"