Hilmi Bulunmaz
28 Aralık 2007
“Üstünde göstermelik olarak bir oturan varsa da, aslında kültür bakanlığı koltuğu bomboş…”
(Kaynak: Coşkun Büktel, "Ertuğrul Günay sayfası")
“Çanak yalamak zorlaşacak!” başlıklı yazımızı “değerlendiren” Büktel, link yazısının başlığına yukarıdaki tümceyi uygun görmüş…
Tiyatronun bir sanat olduğunu bilmeyen Ertuğrul Günay’ın adaşı Ertuğrul Timur; sitesinde yayımlanan yazıları okumuyor anlaşılan. tiyatrom.com yazarlarından Orhan Aydın; yazılarına konu ettiği Ertuğrul Günay’ı, ısrarla İmam Hatip Lisesi mezunu yapmak istemesini (bakınız: Aydın, "Küçümsemenin hafifliği..." / 5. paragraf, 1. tümce) ayrımsayamayan bakanın adaşı 3. Abdülhamid, slogan atmaktan başka işe yaramıyor…
***
Şimdi gelelim, 3. Abdülhamid’in yeni incisine:
“HABER DEĞERİ OLMAYAN KÜLTÜR BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY”
3. Abdülhamid diyor ki:
..........AKP'li Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın geçenlerde tiyatroya ilişkin yaptığı bazı açıklamalar medyada yer aldı. Tabi tiyatro haberi saydıkları için tiyatro siteleri de yer verdi. Ama bende bu elenen haberler arasına girdi. Zira haber değeri taşımayan bir yığın nafile söylemden ibaret, yapmış olmak için yapılan konuşmalardı. Peki haber bile değeri yoksa neden konuyu ele alıp köşe yazısı yapıyorsun denilebilir. Haber değeri yok çünkü yeni somut bir açıklama yok, habersel bir veri yok. Ama Bakanın tiyatroya, tiyatrocuya, ve özel tiyatrolara yardım şekline bakışını yansıtacak çok enteresan ipuçları var. Bu enteresan ipuçlarını irdeleyip altını kalınlaştırmakta ve geleceğe not düşmekte yarar olduğunu düşünüyorum.
3. Abdülhamid’i değerlendirelim:
Hatta tiyatro blogları da yer verdi. (Bakınız: “Çanak yalamak zorlaşacak!") Koltuk ısıtıcılığından başka işlevi olmayan Ertuğrul Günay’ın “bir yığın nafile söylemden ibaret” sözleri ne denli gereksizse, site ısıtıcısı 3. Abdülhamid’in sözleri de o denli nafile. Yazarlıktan anlamayan yazıcıları sitesine boca eden 3. Abdülhamid, Ordu Lisesi mezunu Ertuğrul Günay’ı zorla “İmam Hatip’li efendi” ilan eden Orhan Aydın’ı bağrına basarak, padişahı olduğu tiyatrom.com’a ıslahatçı görünüm vermeye çalışıyor!...
Medyayı, tiyatro sitelerini, hatta blogları; Ertuğrul Günay haberine yer verdikleri için aptal yerine koyan 3. Abdülhamid; “Ama bende bu elenen haberler arasına girdi.” diye böbürlenirken, tiyatro dünyasının duyması gereken haberi yayımlamayarak, dozu düşük bir sansürcülük daha yapmış oldu!…
“Haber değeri yok çünkü yeni somut bir açıklama yok, habersel bir veri yok.” tümcesinden sonra, bakınız nasıl bir tümce kuruyor 3. Abdülhamid; “Ama Bakanın tiyatroya, tiyatrocuya, ve özel tiyatrolara yardım şekline bakışını yansıtacak çok enteresan ipuçları var.” Hem “haber değeri yok” ve hem de “çok enteresan ipuçları var.” 3. Abdülhamid’in yaptığı cambazlığın da “fıkra değeri var”!...
“Bu enteresan ipuçlarını irdeleyip altını kalınlaştırmakta ve geleceğe not düşmekte yarar olduğunu düşünüyorum.” diyor 3. Abdülhamid! Okurunu eşek yerine koyan bir tümce daha. Okurun, bahsedilen haberden haberi olmasını istemiyor, bahsedilen haberi eliyor ve tam bir fıkra kahramanı gibi, okurunun haberi olmadığı haber hakkında yorum yapıyor. Önce kadayıfı yiyor, ardından çorbayı içiyor 3. Abdülhamid!...
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, özel tiyatrolara yardım konusunda geçen dönem tiyatrocular arasında yaşanan tartışmalardan rahatsız olduğunu, bu konuda objektif dağıtım sistemine dayalı yeni bir düzenleme düşündüklerini söyledi....
3. Abdülhamid’i değerlendirelim:
Tiyatro esnafından sadece Ertuğrul Günay değil, tiyatro sanatçıları da rahatsız oluyor!...
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Nedir objektif dağıtım sistemi? Nasıl olacaktır? Kültür Bakanlığı oyunculara yönetmenlere değil yapımlara destek verir. Yapımlardaki kelle mi sayılacak? Senin yapımında 13 oyuncu var 39 milyar, seninkinde 10 oyuncu var 30 milyar, seninki tek kişilik 1 milyar mı denecek? Ya da sen 10 yıllık tiyatro topluluğusun 10 milyar, sen 5 yıllıksın 5 milyar mı denilecek? Tiyatro Derneklerine üye sayısına göre kurulda temsil yetkisi mi verilecek? Örneğin TODER 900 üyesiyle diyelim 10 temsilci yolladı bu 10 temsilci kendileri de oyuncu yada yönetmen olduğuna göre nasıl kullanacak oy hakkını? 900 üyenin her biri başka topluluklardan oluşurken onları mı göz önünde tutacak kendi oyununu mu kurulda öne çıkarıp parlatacak?
3. Abdühlamid’i değerlendirelim:
Hem “haber değeri yok” ve hem de “çok enteresan ipuçları” içeren Ertuğrul Günay’ın sözlerini, “çok enteresan ipuçları” ile değerlendiren 3. Abdülhamid, “bir yığın nafile söylemden ibaret” sözlerle kafamızı karıştırıyor. İslamcı bir bakana yada “haber değeri yok” olduğu için, Ertuğrul Günay’ın yaklaşımından habersiz kalan tiyatrom.com okuyucusuna mı soruyor: “Nedir objektif dağıtım sistemi?” sorusunu 3. Abdülhamid? Yüzlerce kez söyledik. Yineliyoruz: Devlet çanağını yalatmak, yalamak, yalanmasına yardım ve yataklık etmek, objektif olamaz. Sübjektif olur. Egemenlerle birlikte, halka karşıt tiyatral örgütlenme içerisinde bulunmak demektir…
Kelle sayısına çok önem veren 3. Abdülhamid: “Yapımlardaki kelle mi sayılacak?” diyor. Tiyatrocuları kelle olarak gören, tiyatro esnafını kelle-paçacı olarak algılayan 3. Abdülhamid, bizleri pişmiş kelle gibi güldürüyor…
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Sendikalarla kıyaslarsak bir sendika yönetimindeki kişi diyelim A firmasında çalışıyor ama sendika yönetiminde olduğu için B firması işçileri için pazarlığa gitti. B firmasından koparabildiği kadar büyük hakları koparmaya çalışır çünkü orada koparacağı haklar kendi firmasıyla pazarlık içinde referans olacaktır. Hem sendikacılığının gereği budur. Üstelik kendinin hiç alakası olmadığı B firmasının vereceği fazla paranın kendine zararı yoktur ama üyelerinin o firmaya bağlı olanlarının hayrınadır. Ama tiyatro dernekleri öyle mi? Başka başka firma (topluluklardan) olsalar da ortada paylaşılan para ve patron tektir. Bu durumda B firmasının (topluluğunun) kasadan alacağı her lira geride kalanların alacağını da etkileyecektir. (Çünkü bakanlığın o yıl vereceği toplam yekun bellidir) O halde görüşmelere giden bir Tiyatro Derneği temsilcisi bir sendikacı gibi düşünülemez. Bireysel çıkarlar öne alınır. (Bunu zaten yapımcı derneği başkanlığı yapan ve kurulda yer alan Ali Poyrazoğlu, Hadi Çaman örneklerinde defalarca gördük)
3. Abdülhamid’i değerlendirelim:
Site yapmaktan, mail gruplarıyla chat’leşmekten, msn kullanmaktan, e-mail’lere bakmaktan, Google’da arama yapmaktan, Internet’te gezinmekten zaman bulduğunda, sanırım, Mario Puzo’nun Baba’sına gerekli zamanı ayırmış olmalı ki, sendikacıları sadece birer pazarlıkçı olarak görüyor 3. Abdülhamid. Amerikan tarzı sendikal örgütlenmenin, salt parasal durumla ilgilendiğini anlatan heyecanlı bölümler var Baba'da. Hele bir de, Üstün Akmen’in yaklaşımını a priori olarak ele alması yok mu?... (Bakınız: "Tiyatrocuları insanüstü varlık olarak görmek, sanatsal soytarılıktır")
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Düşünmeye devam edelim. Nedir bakanın objektif dağıtım şekli? Tüm var olan tiyatro topluluklarını tespit edip hepsine eşit pay vermek mi? Bu eşitlik aslında eşitlik midir? Eşitlik her zaman doğru olan mıdır? Oldu mu şimdi? 20 kişilik kadro kurup çok güçlü bir yapım ortaya koyan, güçlü bir eser seçip yazarına hakkıyla telif ödeyip oyun çıkaranla, belki de sırf yardım almak için kuruluvermiş üç kişilik kadroyla çalakalem yazıverdikleri oyunu sahneleyenler eşit olmalı mıdır?
3. Abdülhamid’i değerlendirelim:
Bizce, çanak yalayanların tümü eşittir; rezillikte, kişiliksizlikte, kiralanmışlıkta, satılmışlıkta… eşittir. Hepsi, ruhlarını kasaba satan kedi gibi olduklarından, hiçbirinin konuşma, hatta sanat yapma hakkı yoktur. Yaptıkları cambazlığa, cingözlüğe, rüküşlüğe… sanat denemez…
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Biraz daha düşünelim. Ne kadar seyirciye ulaşma başarısı göstermişse ona göre pay etmek mantıklı olabilir mi? O zaman deneysel çalışmaları destekleyebilir mi bakanlık? Asıl belki de desteklenmesi gereken yeni açılımlar sağlayacak bu çalışmalar değil midir? Ve ne kadar izlenirsen o kadar yardım kıstası ile tiyatronun reyting canavarını elimizle yaratmak olmaz mı? Çok izlenme uğruna TV'lerin düştüğü batağı tiyatroya taşımaz mı? Popüler isimler, popülist oyunlar öne çıkmaz mı?
3. Abdülhamid’i değerlendirelim:
tiyatrom.com padişahı, kedinin boynuna ciğer asıyor ve kedinin ciğeri yemeden, verdiği adrese götürmesini istiyor. 12 Eylül Faşizmi’nin iktidara gelir gelmez, el attığı konulardan biri de, tiyatroculara sopa ve çanak sunmaktı. Hemen hiçbir tiyatro esnafı, direnç göstermedi ve sopa yerine çanağa yöneldi. Kimse enayi değildi! Kimse sopa yemek istemiyordu. Herkes çanak yalamak istiyordu. Devrimciliklerinden yanlarına yaklaşılmayan Ankara Sanat Tiyatrosu ve Dostlar Tiyatrosu da, çanak yalamak için sıraya girdiler…
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Evet Kültür Bakanı objektif dağıtım kriterleri demiş. Bu objektifin ne olduğunu bilen varsa beri gelsin.
3. Abdülhamid’i değerlendirelim:
Yukarıda belirttik. Yinelemek istiyoruz; çanak, çanakçı, çanakçılık yada faşizmin çanağından beslenmek!...
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Ertuğrul Günay : ''Topluma sahne aracılığıyla olumlu, güzel mesajlar verilmesine katkı yapmaya çalışıyoruz, küfürleşmeye katkı yapmak istemiyoruz. Kamuoyu, 'bunlara mı yardım ediyorsunuz' diye bizi yargılamamalı, sorgulamamalıdır''
3. Abdülhamid’i değerlendirelim:
“...haber değeri taşımayan bir yığın nafile söylemden ibaret” saydığı haberdeki “küfürleşmeye katkı yapmak istemiyoruz” sözü bile, başlı başına üzerinde durulması gereken bir söz. Tiyatro yayıncılığına da yansıyan bu küfür; tiyatrodergisi’nde yalan, tiyatrom’da sansür, tiyatronline’da iftira ve tiyatroevi’nde sanal canavar destekçiliği olarak tezahür ediyor. Ertuğrul Günay’ın niyeti ne olursa olsun, söz ağızdan çıkar. Başka yerden değil. Ağzından çıktığı sözü, ikide bir gündeme getirmek bile, egemenlerle hesaplaşmayı gerektirir. Hamaset, yalan, sansür, iftira, sanal canavar destekçiliği ile yürütülen yayıncılıktan daha zor, daha tehlikeli bir iştir tabii ki bakanı uyarmak!... (Bakınız: Büktel, "KÜLTÜR BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY, DT GENEL MÜDÜRÜ LEMİ BİLGİN'İ DERHAL GÖREVDEN ALMALIDIR")
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Kamuoyu dediğiniz homojen bir karışım değildir, salt tek bir kütle değildir, kamuoyu içindeki kesimlerde en değerli yapıma da vereceğiniz yardım eleştirilebilir. Bakanın burada Küfürleşmeyi öne koyup da "Hımmm bakın kulağınızı çekerim, yaramazlık yapana, arkadaşıyla iyi geçinmeyene para yok" gibi bir tutumda konuşması abestir. Para yardımı konusunda hırlaşan ve seviyesizleşen tiyatrocuları elbette biz de eleştirdik ama bunun önüne geçecek olan kamuoyunun arkasına sığınıp para kozunu elinde tutan bakan olamaz. Bunun önüne geçecek tiyatro dünyasının kendi iç dinamikleri ve belki bir gün kurulacağına inandığımız meslek örgütleridir.
3. Abdülhamid’i değerlendirelim:
Bakan ne demek istemiş? “Hımmm bakın kulağınızı çekerim, yaramazlık yapana, arkadaşıyla iyi geçinmeyene para yok” demek istemiş. Bakanın ne demek istediğini, kim anlamış? tiyatrom.com padişahı 3. Abdülhamid anlamış. Nasıl anlamış? “...haber değeri taşımayan bir yığın nafile söylemden” anlamış. Peki, 3. Abdülhamid'in okurları o haberden bir şey anlayabilir mi? Hayır anlayamaz. Çünkü; “bende bu elenen haberler arasına girdi.” Okurunu eşek yerine koyan, okurunun tiyatro hakkında söylenmiş sözleri okumasını istemeyen, eleyen 3. Abdülhamid, yazılanların ötesine geçip, satır aralarını da okuyabilecek beceriye sahip olduğunu kanıtlıyor: "Hımmm bakın kulağınızı çekerim, yaramazlık yapana, arkadaşıyla iyi geçinmeyene para yok". Tam bir 2. Cumhuriyetçi, tam bir 3. Abdülhamid mantığı!...
“Para konusunda hırlaşan…” diyerek, tiyatrocuları köpek yerine koyan 3. Abdülhamid, her nedense, “Çanak Teorisi”ni salt söylem bağlamında bırakmayıp, söylemini temellendirerek, eyleme geçiren Hilmi Bulunmaz’ı sansür ediyor. Ona: “Hımmm bakın kulağınızı çekerim, yaramazlık yapana, Mustafa Demirkanlı’yla iyi geçinmeyene tiyatrom.com’da yazı yayımlatmak yok” diyor… (Bakınız: "'Yaşasın Sansür' skandalı")
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Kültür ve Turizm Bakanı Günay, özel tiyatrolara yardım konusundan bundan böyle tartışma yaşanmaması için uğraştıklarını dile getirdi. Şimdiye kadar bu yardımları tiyatrolardan gelen temsilcilerin belirlediğini anlatan Günay, ''Ama tiyatro dünyasında kurullarda kimler olursa yardımlar daha çok oraya yöneliyor diye yaygın bir kanaat var. Böyle bir yakınmanın olmaması konusunda biz gereken dikkati göstermeye ve daha geniş bir temsilin olmasını sağlamaya çalışacağız'' diye konuştu.
3. Abdülhamid’i değerlendirelim:
Bakan doğru söylemiş. Bakan nesnel bir saptama yapmış. Bakan, illa AKP’li diye, adamı illa “İmam Hatip’li efendi” (bakınız: Aydın, "Küçümsemenin hafifliği...") yapmak zorunda değiliz. Adam, çanak yalatmayı zorlaştıracak yada kendine yakın tiyatrolara yalatacak diye, adama serzenişte bulunmak zorunda değiliz. Nasıl ki Hilmi Yavuz, sosyal demokratların danışılmayan danışmanıyken, sosyalist tiyatroları engellediyse, AKP’li bakan da küfre karşı diye, adama karşı olmak zorunda değiliz. Sansürcü, yalancı arkadaşı Mustafa Demirkanlı’yı sert bir dille eleştirdik diye, küfürlü yazdığımızı belirtti ve yazımızı sansür etti. Şimdi küfre karşı çıkan bakana karşı, küfrü savunuyor! Pöh!...
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Aynı cümlelerin nakaratı. Daha geniş bir temsille neyin kastedildiği umarım bir çapanoğlu olarak karşımıza çıkmaz.
3. Abdülhamid’i değerlendirelim:
Kahve falı bakan hanımlar bile, daha kesin konuşur. Ne var ki, 3. Abdülhamid; Altılı Ganyan oynayan müptelalar gibi, ikide bir hamasi tahminlerde bulunuyor; “umarım bir çapanoğlu olarak karşımıza çıkmaz.” Merak etme çıkmaz. Ertuğrul Günay, söylediklerini anlamsız kılmaya çalışsa da, senin kadar başarılı olamaz…
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Günay : Yaşanan tartışmaların ''gerçek sanatçıları'' da rahatsız ettiğini dile getiren Günay, şunları söyledi: ''Ben geçen dönem bu konudaki kamuoyuna çıkan incitici tartışmalardan çok rahatsız oldum doğrusu. Kamu tiyatroya niye destek veriyor?
3. Abdülhamid’i değerlendirelim:
Ertuğrul Günay, yine doğru bir söz etmiş. Yaşanan ipe sapa gelmez tartışmalar, bizi de rahatsız etti. Köpekler bile, çanak yalarken birbirini ısırmıyorlar…
3. Abdülhamid diyor ki:
..........İşte burada gözden kaçırılmaması gereken bir bit yeniği var.
..........Nedir?
.........."Gerçek Sanatçı"
3. Abdülhamid’i değerlendirelim:
Kendisi sanatçı olmayan, sanattan nasibini almayan, gerçek sanatçılara sansür uygulayan 3. Abdülhamid, bakalım “Gerçek Sanatçı” hakkında ne inciler döktürecek?...
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Oradaki bir tek gazeteci bunun tanımını sormayı akıl edememiş mi? Nedir gerçek sanatçı? Kıstasları nedir? Bakan Günay'a göre gerçek sanatçı kimlerdir? Kime göre kimler gerçek sanatçıdır?
..........Bu tartışmaya katılanlar gerçek sanatçı değil midir? Ali Poyrazoğlu, Hadi Çaman, Ferhan Şensoy, Yıldız Kenter...(Sahi bu tartışmaya katılmayan kimler vardı?) Bakanın elindeki kumpasa göre gerçek sanatçı unvanını kaybetti mi?
3. Abdülhamid’i değerlendirelim:
Ali Poyrazoğlu, Hadi Çaman, Ferhan Şensoy, Yıldız Kenter... sanatçıdır. Burjuvazinin ekmeğine yağ süren sanatçılardar. Devlet çanağını yalayan sanatçılardır. Haklıdan değil, güçlüden yana sanatçılardır. Doğru, hepsi de sanatçıdır. Hiçbirinin birbirinden hiçbir farkı yoktur!...
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Günay : Dilimizin kullanmasına, sanatın gelişmesine, topluma sahne aracılığıyla olumlu, güzel mesajlar verilmesine katkı yapmaya çalışıyoruz, küfürleşmeye katkı yapmak istemiyoruz. Onun için devletin verdiği katkının doğru bir hedefe yöneldiği konusunda bir ortak kanaatin oluşmasını dikkatle takip edeceğiz.
..........Her tiyatro oyunu ille de dili geliştirmek zorunda mıdır? Tiyatronun asal işlevi yada tek işlevi bu mudur? Tamamı argo, mahalle ağzı yada özellikle bozuk bir dille, şiveyle yazılmış ve oynanan bir oyun olamaz mı? Bu oyunun belki de tiyatro sanatına ve insanımıza katacağı dil dışında başka artılar olamaz mı? Bakan Günay tiyatrodan okul müsamerelerini mi anlıyor? Her oyun güzel mesaj vermek zorunda mı acaba? Ve bu güzel mesaj kime göre güzel mesaj olmalı? Mesela Aziz Nesin'in "Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz" adlı eseri güzel mesaj veriyor mu bakana göre? Peki bir sonra gelecek bakana göre veriyor olabilir mi? Bir devrimci yazarın kendince güzel mesajı, bir milliyetçi yazarın kendince güzel mesajı farklı olamaz mı? Kime ve hangi değerlere göre güzel mesaj? İlle de ortak değerlerden ve ortak güzel mesajlardan ibaret mi olmalı? Sahi bakan tiyatroyu okul müsameresi mi sanıyor? Bakan en son hangi oyunları izledi soran oldu mu?
3. Abdülhamid'i değerlendirelim:
Bakan, yine doğru söylemiş. Kendi doğrusunu söylemiş. Mustafa Demirkanlı gibi yalan mı söyleseydi? Sözlerine sansür koymamış. Ağzından çıktığı gibi söylemiş. A. Ertuğrul Timur gibi sansür mü koysaydı? Kimseye iftira atmamış. Yaşam Kaya gibi iftira mı atsaydı?Türkiye tiyatrosunun başyapıtı THEOPE’yi okumamakla övünen 3. Abdülhamid, “yavuz hırsız mal sahibini bastırır” hesabı, Ertuğrul Günay’ı köşeye sıkıştırdığını sanıyor. Oysa ki, Ertuğrul Günay’ın, 3. Abdülhamid’in varlığından haberi bile olmayabilir…
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Bir de bakan dilimizi güzel kullanma ve güzel mesaj vermenin ardına yine yeniden küfürleşmeyi eklemiş. Şimdi dili iyi kullanma, güzel mesaj ve küfürleşme sahneden mi bahsediyor yoksa sahne dışından mı? Sahnedense sahnede gerekiyorsa küfür de olamaz mı? Bakan Günay tiyatronun RTÜK'ünü ve dıııt uygulamalarını mı başlatacak yoksa? Yok eğer bu dili güzel kullanma , güzel mesaj ve küfürleşme sahne dışını dile getiriyorsa bir sanatçı sahne dışında kimle nasıl konuşur ne kadar hangi konuda örnek alınır bunu belirleme yetki ve salahiyeti de bakanda olmasa gerek.
3. Abdülhamid'i değerlendirelim:
Bir tiyatro sanatçısı, sahnede küfredebilir!... Bir tiyatro sanatçısı, tiyatrom.com’da küfredemez. Yani yalancıya yalancı, sansürcüye sansürcü, iftiracıya iftiracı diyemez!... Türkan Şoray kanununda öpüşmek yasaktı. 3. Abdülhamid kanununda da yalancıya yalancı, sansürcüye sansürcü, iftiracıya iftiracı demek yasah hemşerim!!!
Adam, hem parayı verecek ve hem de düdüğü çalamayacak. Adam, hem çanağın kulpunun kenarını yalattıracak ve hem de çanak yalayan, dilediği gibi havlayacak! Yok öyle yağma!... “T.C. Turizm ve Kültür Bakanlığı Maddi Katkılarıyla” diye afişe ettiğiniz oyununuz, ister istemez egemenlerin önünde eğilmek zorunda. Hem de yerlere kadar. Hem de secdeye kadar. Çanak yerde olduğu için, yalamak için, iyice iki büklüm olmak, domalmak gerekir… Hem çanağı yalarım, hem de eğilmem derseniz, size kocaman bir “ha siktir” çekilir!...
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Daha önce bir yazımda yer vermiştim. AKP Parti programında Türk-İslam düşüncesini öne çıkaracak kültür ve sanata öncelik vermekten söz eden satırlar yer almaktadır. Sosyal demokrat kökenli bakan AKP'nin bakanıdır. Dolaysıyla da bu programın uygulayıcısı olacak bakandır. Sosyal demokrat kökenine bakıp da çok şey beklemek ancak hayal kırıklığı olacaktır. İyisi mi Bakan ve hükümet bir an önce özel ve özgür tiyatroların yakasından düşsün, kendi ahlaksal anlayışı ile dilde ahlakta, güzel mesaj vermekte bir şeyleri empoze etmesin, empoze ediyor izlenimi de vermesin.
3. Abdülhamid'i değerlendirelim:
Eeee!... Yok, “Tek Yol Devrim” diyeceklerdi!... Bakan ve hükümet, enayi değil. Aldığı oy, verdiği gözdağı, yalattığı çanağa güvenerek, hiç de “özel ve özgür tiyatroların yakasından düş”mez!... Pışşık!... Bal gibi empoze eder, kaymak gibi empoze ediyor izlenimi verir!... Çanağı yalatan, empoze eder!...
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Özel tiyatrolara bakanlık yardımı konusuna gelince, bu konuda tek başıma kalmak pahasına ben görüşlerimi defalarca yazdım ve yukarıda bir kez daha anlattım ki kişilere yada topluluklara yapılacak yardımın hiç bir şekli tartışmasız olmayacaktır, objektif(?) olmayacaktır ve yanlıştır. Asla kişilere yada topluluklara özel yardım olamaz, yapılamaz.
3. Abdülhamid'i değerlendirelim:
Eeee!... Tek çözüm; çanağı kırmak, çanağı yalamamak, çanak-çömlek ve çelik-çomak oyunundan vazgeçmek. Onurlu sanatçı tavrı göstermek. Emekçilerin iktidarını sağlamak için, emekçileri izleyici kılmak gerekir. Onları siyasal iktidara hazırlamak gerekir...
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Peki Kültür Bakanlığı kültürü, sanatı desteklemesin mi? Desteklesin elbette. Zaten onlar bu işin hizmetçileri. Seçildiler oturtuldular bu hizmetleri verin diye. Elbette halkımızdan toplanan vergilerin bir kısmı da halkın bu ihtiyacına kullanılmak zorunda (Halkımız önüne sürülen yoz yaşam tarzı içerisinde bugün kültür-sanatı ihtiyaç olarak görmeyebilir ama gerekiyorsa halka rağmen halkın yararına olan bu ihtiyaca para ayrılmalıdır)
3. Abdülhamid'i değerlendirelim:
Islahatçı 3. Abdülhamid, sanki bir İttihat ve Terakkiperver gibi konuşuyor. Neredeyse, zorla oyun izlettirecek. Gerici kültürü pekiştirmek için iktidara gelenlerden bir avuç kültür, bir parmak sanat, bir gıdım tiyatro dilenecek neredeyse!... Yakışır!!!
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Peki nasıl?
3. Abdülhamid'i değerlendirelim:
Nasıl peki?...
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Defalarca yazdım bir kez daha bir kaç maddeyle sıralıyorum
3. Abdülhamid'i değerlendirelim:
Sırala ki, biz de öğrenelim. Terbiye olalım. Yalancıya yalancı, sansürcüye sansürcü, iftiracıya iftiracı demekten vazgeçelim. Hatta, biz de sıraya girip, yerlere dek eğilip, çanak yalama seansına katılmak için domalalım!...
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Hala bir çok vilayetimizde yerleşik tiyatro yok, her il'e, belde'ye salon yapılmalı ve ücretsiz olarak turneye gelecek topluluklara tahsis edilmelidir. Salon olması hem o bölgelere turneleri teşvik edecek, hem oralarda toplulukların kurulması fikrini hızlandıracaktır.
3. Abdülhamid'i değerlendirelim:
Biz yıllarca gittik. Asık suratlı polis şefleri, kımıltısız beyinli yerel yöneticiler, üç kuruş komisyon almak isteyen yerel derneklerle karşılaştık. Genel politik durumdan, ekonomik ilişkilerden, sınıfsal oluşumdan soyutlanarak, salt yöneticilerin durumlarına göre tiyatro rotası ayarlamak, ister istemez insanı çanak seanslarına yönlendirir. Domalmaya yönlendirir!...
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Tiyatro biletlerinde (bilet satış fiyatı üzerinden belirli bir miktara kadar) sıfır vergi olmalı. Bu ayırmasız tüm tiyatro topluluklarına ve tiyatro seyircisine teşvik demektir, alın size objektif yardım. Parantez içindeki belirli miktara kadarı açarsak biletini 10 YTL ye satanla, medyatikliğine güvenip 40 YTL ye satanı kıyasladığımızda gereksiz yere fahiş fiyatla bilet satan birde o fahiş fiyattan vergisizlik avantajıyla katmerlenmesin diye 10 YTL'nin üzerindeki seyirciden alacağı her kuruş vergilendirilebilir. Ortalama bilet fiyatı tespiti çok zor değildir.
3. Abdülhamid'i değerlendirelim:
Bu işler, salt parasal saptamalarla çözümlenemez. Bir tiyatronun, her şeyden önce, teslimiyetçi ruha sahip olmaması gerekir. Mücadeleci ruha sahip olması gerekir. Sorun, 10 YTL/40 YTL sorunu değil. Sorun, öncelikle siyasal ve estetik savaşım sorunu…
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Kendi olanakları ile tiyatro salonu yapanlara sıfır faizle kredi verilmelidir, tiyatrocularımız kendi salonunu açmakta cesaretlendirilir. (Kiralamak için salon yaptıran alışveriş merkezleri, müteahhitler değil sanatın içinden olup kendi salonunu kuranlar)
3. Abdülhamid'i değerlendirelim:
Şimdiye dek kaç tane kendi olanaklarımızla tiyatro salonu yaptıysak, hiçbir yardım talebinde bulunmadık. 12 Eylül Faşizmi’nin türevi olan Anayasa, Siyasal Partiler Yasası ve Seçim Yasası’yle iktidar olanların çanağını yalamak bize göre değil. Devletten tek bir şey bekledik: gelip salonlarımızı mühürlemesini, oyunlarımızı yasaklamasını, bizi gözaltına alıp işkence yapmasını… Tüm beklentilerimize “olumlu” yanıt verdi devlet. Devletin sloganı çok net: “Ya sopa, ya çanak!”…
3. Abdülhamid diyor ki:
..........İhtiyaç duyan topluluklara (iane, yardım değil) düşük faizle kredi verilmeli, Yeni oyun yazımını teşvik etmeye bütçe ayrılmalı, Tiyatro programlarının yayınlanmasını teşvik etmeli ve daha bir çok etken düşünülebilir.
3. Abdülhamid'i değerlendirelim:
Yüce padişahımız 3. Abdülhamid; Coşkun Büktel, Türkiye tiyatrosunun başyapıtı olan Theope’yi yazdı ve sen de okumadın. Tüm Ertuğrul’lar okumama kararı aldıysa, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay ve Beşiktaş antrenörü Ertuğrul Sağlam da okumamıştır. Başyapıtı değerlendirmekten yoksun zekanızla, hangi yeni oyun gereksiniminden bahsediyorsunuz!... (Bakınız: 3. Abdülhamid, "KİRLENEN İNTERNET DEĞİL, BU O İNSANLARI KENDİ BEYİN VE SÖZ KİRLİLİĞİ..."
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Devletin Özel tiyatrolara yardımı aslında denetimsiz olması gereken özel tiyatroları denetlemenin bir aracıdır artık tiyatro dünyası bunu görmek ve bu şekilde iane yardımları reddetmek zorundadır.
3. Abdülhamid'i değerlendirelim:
Günaydın kardeşim!... Selamünaleyküm padişahım!... Good morning my friend!... Dobre utra yoldaş!...
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Bu iki türlü bir denetimdir. Birincisi Bakan Günayın'da altını çizdiği gibi halka olumlu mesajlar veren iyi dil kullanan gibi genel tanımlamalar altına sıkıştırılıp ne mesaj verdiğini gözlüyorum ona göre mesajıdır. Örneğin oyununda küfür olan Tiyatro Dot asla yardım alamayabilir, yada muhalif söylemli bir oyun asla yardım almayabilir. Ve yaşam koşullarının, kapitalist piyasa koşullarının dayatmalarıyla topluluklar pes ettirilip istenilen (!) tarz ve metinlere zorlanabilir ya da kapanmak zorunda kalabilir. Mutlaka inatla yaşayanlar kalabileceği gibi kapanmak zorunda olanlar da olabilir. Bu istenen mesaj türü iktidarın perçinlenmesi ile çizgisini daha da farklı çizerek bir gün bu yardımın ille de milliyetçi, maneviyatçı, Türk-İslamcı metinlere verilmesi noktasına dek götürülebilir. Halkın parası olan bu yardım salt kendi görüşündeki toplulukların propaganda yapması için kullanılan bir ödeneğe dönüşebilir.
3. Abdülhamid'i değerlendirelim:
Yine günaydın kardeşim!... Tekrar selamünaleyküm padişahım!... Again good morning my friend!...
3. Abdülhamid diyor ki:
..........İkincisi Devlet yardımı sadece parasal yardım gibi kullanılmayıp bir çizginin üstünde kalanlar yada altında kalanlar gibi bir intiba yaratmaktadır. Devlet yardımına başvurmayan toplulukların bazı haklardan men edildiğini Işıl Kasapoğlu kamuoyuna açıklamıştı.
3. Abdülhamid'i değerlendirelim:
Işıl Kasapoğlu’nun; Devlet Tiyatroları’ndan, AKBANK’dan, Fransız yöneticilerden… almadığı yardım kalmadı. Kendisi de çanak yalayan biri olduğundan, yalamak istediği çanak kırılınca, muhalif kesildi. Mert insan, çanak yalamak için kuyruk sallamaz. Mert insan, çanak yalama kuyruğuna girmez. Neden çanak sunulmayınca konuşuyor da, daha önce susuyordu? Önce onu açıklasın!...
3. Abdülhamid diyor ki:
..........Önerilerim arasında her beldeye salon yapılması vardır. Salon bir iskelettir. İskeleti devlet yapsa da içinin nasıl doldurulacağını belirleyemeyecektir. İktidarı sürdükçe salonun denetimini de en ufak beldeye kadar sıkı bir politize memurla (kimlere salonu verip kimlere yok hemşerim denileceğini) denetleyebilse de iktidarı kalıcı olamayabilecektir. İşte bu da onu korkutacaktır. Kimlerin ne zaman gelip ne için kullanacağını, ne tür bir oyunla halka ne tür mesaj vereceğini bilmedikleri bir alana para harcamaktansa bu parayla özel tiyatroların iplerini elinde tutmayı elbette tercih edecek
3. Abdülhamid'i değerlendirelim:
Devlet enayiydi. İskeleti kendi yapacak, içini kendi düşüncesine aykırı insanlar dolduracak. Yok deve!... Ha, ha, ha… Devlet korkacak!... Devlet dediğin nedir ki?... Örnekse, sansürcülük yapan 3. Abdülhamid de, kendi çapında bir devlettir!...
Ertuğrul Günay, bakanlık koltuğunu ısıtmaktan başka bir işe yaramadığı gibi, 3. Abdülhamid de tiyatrom.com sitesinin padişahı olma sıfatını hak etmenin dışında hiçbir işe yaramıyor!...