Hilmi Bulunmaz
29 Aralık 2007
Bu yazı, yalan taraftarı Mustafa Demirkanlı’nın yalanlarını bertaraf etmek için yazılmıştır!...
Tiyatro… Tiyatro… dergisi patronu Mustafa Demirkanlı, tiyatronun sadece seyredilen, izlenilen, bakıp geçilen bir eğlencelik olduğu izlenimi verenlere taraf olduğu dergisinde, magazin boyutunun ötesine geçilmemesi için özel çaba harcıyor…
Mustafa Demirkanlı, öküzün trene temaşa etmesi gibi bakılmasını istiyor tiyatroya!...
Asker eskisi Demirkanlı, hiç anlamadığı, hiç sevmediği tiyatroya, sadece ekmek kapısı olarak bakıyor. Mama yiyebileceği bir alan olarak gördüğü tiyatrodan, kırıntı halinde elde ettiği avantalarla ömrünü tüketiyor...
Türkiye tiyatrosunun hakikat sever sanatçısı Coşkun Büktel ile sosyalist sanatçısı Hilmi Bulunmaz'a, sürekli olarak bok atan Mustafa Demirkanlı, düzeysiz temaşa esnafından aldığı cesaretle yalanlarını sürdürüyor…
Tiyatronun sanat olma özelliğinden uzaklaşması için, özel çaba harcayan temaşa esnafının sözcüsü, gözcüsü gibi çalışan Demirkanlı, çevresine topladığı cahil yazarlarla birlikte hakikate ve sosyalizme saldırırken, tarihsel ve toplumsal görevini yerine getirmiş oluyor!...
Sansürcü 3. Abdülhamid ve iftiracı Yaşam Kaya'dan da destek gören Demirkanlı, estetik bilincin dumura uğraması için, elindeki yalan cephanesini, son kurşununa dek kullanmaktan vazgeçmiyor. Ne var ki, şimdiye dek, akıttığı zehre karşı savaşım verenlerin azlığından yada yılgınlığından yararlanarak yoluna devam eden Demirkanlı, bizim gibi insanların karşısına çıkmasıyla, ne yapacağını bilemez durumda. Tamamıyla paralize olan ve strateji geliştiremeyen Demirkanlı, yazdığı her yazıda, biraz daha lağıma batıyor, layığını görüyor!...
Bize yönelik yazdığı ve bu yazıyla yanıtını verdiğimiz yazısına uygun gördüğü başlık şuydu Demirkanlı'nın:
"Layığını Bulmak…"
Biz de, hemen kendisine, neyi uygun gördüğümüzü belirtelim:
"Lağımını Bulmak…"
Bir lağım faresi gibi yaşayan Demirkanlı, Türkiye tiyatrosunun çürümüşlüğünden besleniyor. Temaşa dünyasının cesedinden düşen leş parçalarıyla yaşamını sürdüren Demirkanlı, bize esin kaynağı oluyor:
"Böyle temaşaya böyle taraf"
Halkın değil, kişisel çıkarların peşinde koşan temaşa esnafına sahip olan ülkemiz, doğal olarak, Demirkanlı gibi bir yalancıyı vitrine çıkaracaktı. Çıkardı. Yalancının elinden aldığı ödüllerle vaftiz edilecekti. Vaftiz edildi. Yalanlarla gusül aptesti alacaktı. Aldı. Kapitalizmin yalanlar üzerine kurulduğunu bilen herkes, Demirkanlı gibi bir asker eskisinin, tiyatro yayıncısı olmasını yadırgamaz. Hatta "doğru" bulur!...
Düzenin, temaşa dünyasında ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için, kendilerini siper eden temaşa esnafı, Demirkanlı yalanlarıyla beslenmek, Tiyatro… Tiyatro… dergisinde bir santim sütunluk görünmek için, yalancılığa ortak oldu...
Örnekse “Tiyatro Ödülleri-2007”de:
DOT
Ahmet Levendoğlu
Laçin Ceylan
Payidar Tüfekçioğlu
Nesrin Kazankaya
Ali Cem
Serpil Tezcan
Fatih Mehmet Haroğlu
Tolga Çebi
Yıldız Kenter
Kenan Işık
Maruf Ataoğlu
İhtiyaç Molası
Ebru Seyhan
Yalancılığa ortak olmak için can attılar!...
***
Şimdi gelelim, Demirkanlı'nın "Layığını Bulmak…" dediği ve lağımından yayınladığı yazısını değerlendirmeye:
Demirkanlı diyor ki:
..........Bu yazıyı okuyan tüm okurlardan, daha yazının başında özür dilerim. Coşkun Büktel'in kuyumcu arkadaşının zırvalıklarını geçiyorum ama, buna Büktel'in de katılmış olması, aşağıda aktaracağım zırvalıkları kendi tanımlarıyla (Demirkanlı, olayın (Büktel'in verdiği bilgiye uygun olarak) bizim anlattığımız gibi değil de, kendi anlattığı gibi gerçekleştiğini kanıtlasın,…H.B.) birlikte hazırladıklarını görünce, Büktel'in de fiilen işin içinde olduğunu görmem, beni biraz daha zorunlu kıldı bu yazı için, ama yine de okurlardan böylesine saçma sapan bir yazı sunduğum için özür dilerim.
Demirkanlı'yı değerlendirelim:
Demirkanlı gibi bir yalancıya yanıt verdiğimiz, Demirkanlı'nın salakça sayıklamalarını deşifre ettiğimiz için, başta okurlarımız olmak üzere, hiç kimseden özür dilemiyoruz. Yalancıya yalancı dediğimiz için, özür dilemek zorunda değiliz. Dürüst yayıncılık yapan birinin, okurlardan özür dilemesi eşeklik olur. Yapılan her yalan yayın için, mutlaka acımasız yanıtlarımız sürecek…
Defalarca belirttim, bir kez daha belirteyim: Ben; on parmağında on marifet olan biriyim. Birçok mesleğim var ve bir kısmını aynı anda yapabilme becerisine sahibim. Mesleklerimden biri de kuyumculuk. Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'ın çömezi Lemi Bilgin'in çanağının kulpunun kenarını yalamak yada FORTISBANK'ın uzattığı kemik karşısında kuyruk sallamak onursuz bir davranış olduğu için, bileğime güvenip, gece-gündüz çalışmayı yeğliyorum…
Coşkun Büktel'le birçok şeyi paylaşıyoruz; dürüstlüğü, doğruluğu, estetiği, aklı, zekayı, üretimi. Doğal ki, Demirkanlı yalanlarını da!...
Demirkanlı diyor ki:
..........Böyle bir seviyesizlik, çıtanın bu kadar aşağıya çekildiği tiyatro ile ilgili sanırım başka 5 site yoktur. Sırasıyla: http://www.hilmibulunmaz.blogspot.com/ , www.coskunbuktel.com , http://tiyatrooyun.blogspot.com/ , http://tiyatroyun.blogspot.com , http://www.bulunmaztiyatro.blogspot.com/ yan yana geldikleri zaman, arka arkaya baktığınız zaman, sanırım siz de hak vereceksinizdir. Biri (Büktel'in kuyumcu arkadaşı), Demirkanlı yalanları dizisi hazırlıyor (aşağıdaki linkteki açıklamalarım.), diğeri (Coşkun Büktel, kendi sitesinden duyurusunu yapıyor. Birlikteliklerini de kendi cümleleriyle açıklıyorlar. Büktel'in söylediğine göre tamamı 25 miş, tek tek yayımlıyorlarmış.
Demirkanlı'yı değerlendirelim:
Gerçek anlamda seviyesiz, gerçek anlamda çıtayı aşağı çeken 5 site şunlar:
1-) tiyatrodergisi (Mustafa Demirkanlı)
2-) tiyatrom .......(3. Abdülhamid)
3-) tiyatronline ...(Yaşam Kaya)
4-) tiyatroevi ......(Hamit Demir)
5-) tiyatrooyun ...(Burak Caney)
Birbirini tamamlayan, birbirinin ardılı yada öncülü olan bu sitelerin tümü, Burak Caney ruhuyla yayın yapıyorlar. Yalanla, sansürle, iftirayla, sanal canavar destekçiliğiyle yayın yapıyorlar. Sanal tapınakta buldukları piç Burak Caney'in ruh ikizi, düşünsel akrabası olan bu siteler, gerçeğin ve sosyalizmin sisler arasında kaybolması için yayın yapıyorlar. Yanılsama için yayın yapıyorlar…
Hiçbir şeyin gizli kalmasını istemediğimiz gibi, Büktel-Bulunmaz işbirliğinin de gizli kalmasını istemiyoruz. Zaten gizlemiyoruz. Bizim sitelerimizden aldığı, her şeyin ayan beyan açıkta olduğu bilgilerden bir demet oluşturan Demirkanlı, bizi de kendi lağımına çekmek istiyor. Buradan haykırıyoruz; gerçeğin egemen olması için; Coşkun Büktel’le dayanışma içerisindeyiz!...
Demirkanlı diyor ki:
..........Büktel'in arkadaşı, -yukarıda tüm linkleri verdiğim sitelerinde- insanı hayrete düşüren bir düzeysizlik içinde debelenirken, -benim esas üzerinde durmak istediğim Büktel'in de aynı çarkın içine girmiş olması. Çok yazık. Çok çok yazık.
Demirkanlı'yı değerlendirelim:
Bana, bize üzülmesin Demirkanlı. Bir patron bir işçiye, bir general bir ere ne denli üzülebilirse, o denli üzülebilir bizlere. Timsah gözyaşları inandırıcı olmaz. Ayrıca, biz hayatımızdan çok memnunuz. Demirkanlı'nın üzüntüleriyle gölgelemek istemiyoruz hayatımızın güneşini. Gölge etmesin başka ihsan istemez Yalancılar Kral'ından…
Demirkanlı diyor ki:
..........Bundan epey zaman önce Büktel'e bir mail göndererek, -ki o sıralar dostlukları yeni başlıyordu- kuyumcu arkadaşının pek güvenilir biri olmadığını, örnekleriyle aktardım, sitesinin numaratörünü sabitleyerek (iki üç günde bir değiştirerek) günün hangi saatinde girerseniz girin siteye 17-19 civarında kayıtlı okur ibaresiyle karşılaşıyordunuz. Ama bu Büktel için hiçbir şey ifade etmedi, beni de çok ilgilendirmiyordu. Ama, düzey düştükçe düştü ve Büktel'i de içine çekti. Videolar çekip, youtube'da yayımlayarak, sitesinden de linkler vermiş, birinde bizi dinleyen 40-50-100 kişi demiş, sonra sitesinde aslında bizim salon 10 kişi alıyor, sehven söylendi mealinde bir şeyler yazmış. Aslında basit bir durum, bu kez doğru söylemediğini birileri fısıldamış, o da değiştirmiş, yoksa 10 kişilik salona 100 kişi nasıl denir ki, yazı olsa tashih diyebiliriz. Kendi çektiği ve yayımladığı video görüntülerinden sonuncusunu örnek olarak aktarıyorum. ( http://bulunmaztiyatro.blogspot.com/2007/12/hilmi-bulunmaz-inatla-konuuyor_04.html )
Demirkanlı'yı değerlendirelim:
Önce, Demirkanlı'nın Coşkun Büktel'e gönderdiği mail'i yayımlayalım
Konu: Bir soru.
Gönderen: TİYATRO DERGİSİ <mdemirkanli@tiyatrodergisi.com.tr >
Tarih: 2 Temmuz 2007, Pazartesi, 2:47 am
Alıcı: temas@coskunbuktel.com
Coşkun,
Sen beni sevmezsin, aramızda kalsın sözünden ise nefret edersin,biliyorum. O seni ilgilendirir ama benim soracağım soruya ilişkingörüşlerini paylaşırsan, sadece bende kalır.
Hilmi Bulunmaz'ın zaman zaman tuhaflıklarına sen de tanık oluyorsun, içinden de geçiriyorsundur sanırım: "Yine naptı ya" diye. Bu sadecetahminim, ama son yaptıkları sana da tuhaf gelmiyor mu? Stalin, Lenin,Engels, Marks ve ülkedeki düzen partilerine tuhaf tavrı...
Eğleniyor olabilir, hiçbir sakıncası yok...
Kendini birilerine kanıtlamak istiyor olabilir, yine hiçbir sakıncası yok.
Ama, başka bir şık var mı acaba, bilmiyorum, emin değilim...
Yakın arkadaşın olduğu için paylaşmak istedim, yanıt vermeyebilirsin, mailimi istediğin gibi kullanabilirsin.. Ama bil ki yanıt verirsen sadecebende kalır.
Mustafa Demirkanlı
untitled-2
2K Görünüm İndir
Ben, hiçbir zaman, hiçbir sitemin numara sayacını sabitlemedim. Mambo ve Joomla formatıyla hazırlanan sitelerimiz, bu tür sorunları da içerdiği için, şimdilik arşiv işlevi görüyor. Yenilik yapmıyoruz. Yeni bir şey yayımlamıyoruz. Numara sayacı ikincil sorun. Asal neden, Mambo yada Joomla yöntemiyle site yapmak, benim için bayağı zor. Günde yaklaşık on kez yenilik yapan biri olduğumdan, Blog yöntemiyle yayıncılık yapmayı daha işlevsel buluyorum. Bu açıklamayı yapmamın tek nedeni okurlar. Demirkanlı sevinmesin. Pay çıkarmasın!...
Demirkanlı diyor ki:
..........Sonrasında, Burak Caney takma adlı kişi ise, buna karşılık şunu yayımlamış: Cik cik Hilmi'den tüm sevenlerine sürpriz armağan. ( http://tiyatrooyun.blogspot.com/2007/12/cik-cik-hilmiden-tm-sevenlerine-srpriz.html) Lütfen sabırla ikisini de izlemenizi öneriyorum.
İşte bu düzeyde her iki video da… Hem Büktel'in kuyumcu arkadaşının videosu hem de üçlünün diğer kahramanı Burak Caney'in videosu.
Demirkanlı’yı değerlendirelim:
Sanal tapınakta bulup, büyüttükleri piç Burak Caney’in ruh ikizi, düşünsel akrabası Demirkanlı, kendi piçlerini bize yamamaya çalışıyor. “üçlünün diğer kahramanı” değil. Dörtlünün diğer kahramanı. Diğer üçü de; Mustafa Demirkanlı, Yaşam Kaya ve 3. Abdülhamid!...
Demirkanlı diyor ki:
..........Devam ediyorum, b en burada sadece bir örnek vererek geçeceğim, tamamına merak eden okurlar bakabilir, aşağıdaki linkten takip edebilirler:
""Yuh derler adama, narsizmin de bu kadarı derler… ama adama derler Coşkun Büktel'e değil."
(Kaynak: Demirkanlı'ya Son -Olmasını Umduğum- Cevap) Demirkanlı, Büktel'in "yuh" çekilmeye layık ve "adam" olmayan bir yaratık olduğunu (örneğin Büktel'in bir tek yalanını; 17 değil, "bir tek" yalanını) kanıtlasın, kendisine fotoğraftaki Limousine'i armağan etmeye söz veriyoruz!... Biz sözümüzü yerine getirmezsek adiyiz; ama suçlamasını kanıtlamazsa Demirkanlı adidir..."
İşte düzey bu, böyle devam ediyor…
Demirkanlı’yı değerlendirelim:
“Demirkanlı yalanları” giderek artıyor. Demirkanlı, üretimi seriye bağlamış. Yalanlarına yetişmek için, yepyeni bir kadro kurmamız gerekiyor. Yalancılık, sansürcülük, iftiracılık, düzeysizlik üretimini bir kolektif haline getirenler, tutmuşlar bir de bizim düzeysiz olduğumuzu iddia ediyorlar. Tam bir: “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” mantığı. Tam bir alçaklık. Tam bir lağım fareliği!...
Demirkanlı diyor ki:
..........Coşkun'un öfkesi kendisini pohpohlamamamdan, oyununa (Theope'ye) onun baktığı gibi bakmamamdan kaynaklanıyor, kuyumcu arkadaşının öfkesi ise kendi yalanlarını kendine açıklatmamdan kaynaklanıyor. Okurlar hatırlar, Coşkun'un kuyumcu arkadaşı, egemen güçlerin kendilerine tiyatro yaptırmadıklarını sürekli gündeme getirip, mağduru oynarken, soruvermiştim, polis ne zaman bastı tiyatronuzu? (sonradan yine kendi açıklamasından öğreniyoruz ki ortada salon da yokmuş; "Etkinliğimizi, hem ilginin azlığı ve hem de salonumuzun fiziksel durumu nedeniyle, yaklaşık 10 kişi izlemektedir."H.B) Sorumun yanıtı bol küfürlü bir biçimde geldi : "En son 23 Haziran 2000'de basıldı. Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü bastı. İskanı (oturum izni) olmayan binada (Aznavur Pasajı) iş yapmamız nedeniyle."
Yani önceki söylemlerinden çok farklı bir neden varmış, ama bunlar da ilgilendirmedi Büktel'i veya soru sordurmadı.
Demirkanlı'yı değerlendirelim:
Estetik öfke dışında hiçbir öfkesi bulunmayan Büktel’i, feodal bir söylemle karalamaya çalışan Demirkanlı, yine yalan söylüyor. Coşkun’un kuyumcu arkadaşının her şeyi ortada. Hiçbir şeyini gizlemez. Çırılçıplak bir ruh yapısına sahiptir. Neresini görmek istersen, görebilirsin. Kuyumcu arkadaşının malı ortadadır. Hiçbir yazısını, fotoğrafını, şiirini, resmini… kemiğini saklayan köpekler gibi toprağa gömmez. Bir yanlışı olursa, hemen özür diler. Sadece; yalancılar, sansürcüler, iftiracılar, sanal canavar destekçilerinden özür dilemez. Onları sıçtıkları yere dek kovalar…
Alçak Demirkanlı, bana suç işletmek için, özel çaba harcıyor. Ne var ki, gerçeği söylemek için “suçlu” konumuna düşsem de, gerçeği söylemekten çekinmem…
Yineliyorum; egemen güçler, bana tiyatro yaptırmamak için ellerinden gelen engellemeyi yaptılar. Mağduru oynayacak kadar alçalmadım. Alçaklaşmadım. Mağdur olmadım. Devrimciliğin diyetini ödedim. Hala da ödüyorum. Diyet ödeyen, diyet ödetir. Demirkanlı yalanlarına, Yaşam Kaya iftirasına, 3. Abdülhamid sansürüne, Hamit Demir sanal canavar destekçiliğine karşı savaşım vermemin nedeni de devrimciliğimden kaynaklanıyor. Devrimci insan, hiçbir zaman mağduru oynamaz. Mağdur da olmaz. Diyet öder ve diyet ödetir!...
Ağzı lağım kokan Demirkanlı sormuştu:
..........“Polis ne zaman bastı tiyatronuzu?”
Ben de yanıt vermiştim:
"23 Haziran 2000’de. Ne oldu basanların bir yerini mi öpeceksin?"
diye, soruya soruyla yanıt vermiştim. Bu alçağa verdiğim mertçe yanıt, 3. Abdülhamid’in zoruna gitmiş ve yazımı sansürlemişti. Polis; tiyatromu mühürleyip, beni tiyatro yapmaktan men etmiş, tiyatrom.com sitesi komiseri 3. Abdülhamid de, sözlerimi mühürleyip, beni tiyatro yazısı yazmaktan men etmişti. (Bakınız: A. Ertuğrul Timur, "YAŞASIN SANSÜR SKANDALI") Polisin karşısında nasıl dimdik durdumsa, 3. Abdülhamid’in karşısında da dimdik durdum, duruyorum, duracağım!...
Alçak Demirkanlı’nın tahrif ettiği sözlerimi aşağıya aktarıyorum:
"Etkinliğimizi, hem ilginin azlığı ve hem de salonumuzun fiziksel durumu nedeniyle, yaklaşık 10 kişi izlemektedir."H.B)
Yukarıdaki sözlerimi; şimdi içinde bulunduğumuz mekan için söyledim. 24 Mart 2004’ten bu yana kullandığımız tiyatro binamız için. Küçük bir yer, şimdiki mekanımız…
"En son 23 Haziran 2000'de basıldı. Beyoğlu Emniyet Müdürlüğü bastı. İskanı (oturum izni) olmayan binada (Aznavur Pasajı) iş yapmamız nedeniyle."
23 Haziran 2000 ile 24 Mart 2004 tarihleri arasında salonsuz kaldık. Aç kaldık. Yıllarca, patates püre yedik ve hiç kimseye mağdur olduğumuzu söylemedik. En yakınlarımıza bile. Hele mağduru hiç oynamadık. Umutlarını kuru ekmeğe katık edecek bir mücadele biçiminden geldiğimizden, onurumuzu çiğnetmedik. T.C. Turizm ve Kültür Bakanlığı’nın çanağını yalamadık, Devlet Tiyatroları’nın çanağını yalamadık, AKBANK’ın çanağını yalamadık, İsviçre Hastanesi’nin çanağını yalamadık, FORTISBANK’ın çanağını yalamadık. İşçi sınıfının siyasal düşüncesi olan sosyalizme gönül düşürdüğümüzden, hiçbir kapitalistin çanağını yalamadık, hiçbir kemiğin karşısında diz çökmedik. Hiçbir egemenin önünde domalmadık…
Aznavur Pasajı, on katlı ve her katı, yaklaşık 500 metre kare. 8. katı Bulunmaz Kültür Merkezi olarak kuruldu ve burayı ben kurdum. AKBANK kurmadı. Devrimci yayınları bulundurmak, devrimci toplantılara katkıda bulunmak, devrimci oyunlar sergilemek için kuruldu. Bir kamyon para döktüm, iki kamyon ter, üç kamyon mücadele döktüm. Onlarca kez basıldı, baskına uğradı, mühürlendi, gözaltına alındık, şüpheli şahıs olarak damgalanıp, kelepçelenerek işkence edildik. Bunu her fırsatta söyledim, söylüyorum, söyleyeceğim. Bunu söylemek mağduru oynamak değil. Bunu söylemek devrimci mücadele!...
500 metre kare olan Aznavur Pasajı’nın bir katıyla, hem de dört yıl atlayarak/atlatarak bizi sözde yalancı ilan eden Mustafa Demirkanlı; sadece yalancılık yapmıyor. Aynı zamanda alçaklık da yapıyor. Devrimci mücadeleye küfür ediyor. İftira atıyor. Bulunmaz Kültür Merkezi’nde aylarca konaklayan Grup Yorum’un mücadelesine dil uzatmış oluyor. Kültür Merkezleri Platformu’na dil uzatmış oluyor. Devrimci mücadele veren dergilerin, yıllarca ve özgürce alan bulduğu mekana küfür ediyor. Bu küfrünü yalatırım Demirkanlı’ya. Sıçtığı yere dek kovalarım Demirkanlı’yı!...
Aznavur Pasajı’nda onlarca işyeri bulunmasına ve bu binanın iskanı (oturum izni) bulunmamasına karşın, hemen hiçbir yer mühürlenmiyordu. Çünkü diğer işyerleri, işlerini yapıyorlardı. Burjuvazinin ilelebet muhafaza ve müdafaa edilmesi için, işlerini yapıyorlardı. Ne var ki, bu binada bulunan MEDKOM ve İdil Kültür Merkezi, tıpkı bizim gibi sadece işlerini yapmıyorlardı. Devrim diye bir düşleri vardı. Hala da var. Bu düşlerini hayata geçirmek için kültürel mücadele veriyorlardı. MEDKOM ve İdil Kültür Merkezi’ni mühürleyen devlet, bizi de mühürlüyordu. Bizim yaptığımız işler mühür gerektiriyordu. Diğerlerinin yaptıkları mühür gerektirmiyordu. Demirkanlı’nın yapığı iş, nasıl mühür gerektirmiyorsa, diğerlerinin yaptığı da gerektirmiyordu!...
Demirkanlı diyor ki:
..........Genel önyargılı tavrı, herkesi kendisi gibi düşünmeye ve davranmaya zorunlu hissettiren ve bunları ilke olarak belirleyen ama durum değiştiğinde ilkeyi değiştirerek bana yanıt vermeyeceğini, beni muhatap almayacağını belirtiyor, tabii kuyumcu arkadaşı marifetiyle söylüyor bütün bunları, sonrasında kuyumcu arkadaşının benimle ilgili Demirkanlı yalanları safsatalarını yayımlıyor, link veriyor, yorum yapıyor. Oysa, bana yanıt verme diyen olmadı ki, ama o ilkesini bozmamış oldu, yanıt vermeyeceğim demişti ya, ilkesini değiştirip, başkasına yazdırıp/kafa kafaya vererek yazıp (Demirkanlı, olayın (Büktel'in verdiği bilgiye uygun olarak) bizim anlattığımız gibi değil de, kendi anlattığı gibi gerçekleştiğini kanıtlasın,…H.B.) örneğinde gördüğümüz gibi ilkesini değiştiriyor ama bozmuyor, yeni ilkesiyle ilkeli bir biçimde yaşamını sürdürüyor. Yanıt vermiyor, çünkü biraz sonra geleceğim şu sanal adam Burak Caney'in Hamdi Mümkün senaryosuna ilişkin yaptığı eleştirilere katıldığımı, -sadece bu eleştiriye katıldığımı- ve altına imza atabileceğim belirtmeme rağmen, üstüne alınmadı, çünkü verecek cevabı yoktu, akıl almaz mantık ve dil hatalarıyla dolu bir metindi. Sonrasında kuyumcu arkadaşı bunun senaryo olmadığını, tretman olduğunu açıklamış. Efendim Büktel'in kuyumcu arkadaşı, Büktel'in beni muhatap almadığını, onun için yanıt vermeyeceğini söylüyor. Olur, bence hiçbir sakıncası yok. İyi de, kişisel sitesini neden benimle dolduruyor Büktel, onu anlamadım. Derme çatma senaryosuna gelince, Demirkanlı muhatap alınmıyor ama kuyumcu arkadaşıyla baş başa vererek hazırladıkları (yukarıda örneğini kendi cümlelerinden vermiştim.) komik ötesi Demirkanlı yalanları yazılarını çarşaf çarşaf yayımlıyorlar.
Demirkanlı’yı değerlendirelim:
Bir sosyalistin, bir gerçekçiyle kafa kafaya vermesi denli doğal bir şey olamaz. Nasıl ki; bir yalancıyla bir sansürcü yada bir yalancıyla bir iftiracı kafa kafaya verirse, bir sosyalistle bir gerçekçi de kafa kafaya verebilir. Çok doğal bir durum bu. Yadırganacak bir yanı yok!...
Büktel, sadece kendisi değil, benim de muhatap olmamı istemiyor Demirkanlı’yla. Hatta zaman zaman rica sözcüğünü zorlayan duruma geliyor. Ben de ısrarla, bu kavganın sonuna dek gideceğimi, Demirkanlı’yı sıçtığı yere dek kovalayacağımı belirtiyorum. Bu benim kavgam. Bu kimsenin kavgası değil. Her kim ki, bu kavgayı sahiplenir, bu kavga onun olur. Şimdilik ben sahiplendim. Bir yazıyla yetinen biri değilim. Ustalarımızdan öğrendik: “Kavga sonuna kadar!...”
Demirkanlı, sağ eliyle yazdığını, sol eliyle onaylayan salaklara benziyor. Sanal tapınakta bulduğu piçi Burak Caney’in yazdığı “Hamdi Mümkün eleştirisini” onaylayarak, bir biçimde, kendisinin Burak Caney olduğunu ilan ediyor. Her kim ki, Burak Caney’i onaylar, kucağına alır, o Burak Caney’dir. Nasıl ki, Hamit Demir, Yaşam Kaya, 3. Abdülhamid Burak Caney ise, Demirkanlı da Burak Caney’dir!...
Demirkanlı diyor ki:
..........Sırasıyla ilgili beş siteden son bir iki günün yazılarından minik alıntılar yaparak konuyu kapatmak istiyorum. İlgili ve meraklı okur linklerini verdiğim her beş siteye de giderek, düzeyin benim aktardıklarımdan da vahim olduğunu gözleriyle görürler.
Demirkanlı’yı değerlendirelim:
İlgili ve meraklı okur olarak, tek tek ele alalım…
www.coskunbuktel.com dan
Unutmamakta yarar var!
Eski bir metin ve bir "güncelleme"
Coşkun Büktel / 7 Nisan 2007 (Yani 9 ay önce)
(...) Bir insana, hiçbir kanıt ortaya koymadan, "hacker" diyerek iftira atmak, bence o insana "orospu çocuğu" diye küfretmekten daha ağır bir suçtur; "yakın arkadaşlarının sahtekarlıklarını bile görmezden gelir" deyip o arkadaşların isimlerini vermemek; o insanın sahtekârlarla aynı safta yer aldığını iddia edip hiçbir kanıt göstermemek; o insanın sözlerini okurlardan saklayarak okurları aldatıp, o insanın aleyhinde kamu oyu oluşturmak ise, bulabileceğim en hafif deyimle, onursuzluktur. Mustafa Demirkanlı, okurların böyle bir onursuzluğa itibar edecek kadar ahmak ya da alçak olduklarına güveniyor.
Peki Demirkanlı, bu güveni nereden alıyor? Ona bu güveni kimler veriyor? En başta, kanıtlanmış tüm çirkinliğine rağmen Mustafa Demirkanlı'yla aynı safta yer almakta mahzur görmeyen "yol arkadaşları" veriyor. Demirkanlı'nın dergisinde yayın kurulu üyesi olarak imzalarını kirletmekte sakınca görmeyen, Ahmet Levendoğlu, Ali Taygun, Üstün Akmen, Orhan Alkaya gibi losyon kokulu, şık ve gün görmüş beyefendiler veriyor. İnsanlar, Demirkanlı'nın Büktel hakkındaki yalanlarına, en başta, Ahmet Levendoğlu, Ali Taygun, Üstün Akmen, Orhan Alkaya gibiler sayesinde inanıyorlar. Ahmet Levendoğlu, Ali Taygun, Üstün Akmen, Orhan Alkaya gibi beyefendiler, elit imajlarıyla, Demirkanlı'nın iğrenç yalanlarına meşruiyet kazandırıyorlar. Derginin künyesine adlarını koyarak, Demirkanlı yalanlarına onay mührü basıyorlar.
Demirkanlı'nın yalanları, Ahmet Levendoğlu, Ali Taygun, Üstün Akmen, Orhan Alkaya'nın güvencesine sahip olduğu için, okurların bir kısmı, Coşkun Büktel'i dinlemeye gerek yok diye düşünüyorlar. Ve onlar (Demirkanlı ve Demirkanlı'yla aynı yayın kurulunda yan yana, can cana, oturanlar) Büktel'i dinlemeye gerek duymayan ahmak okurların makul okurlardan çok daha fazla olduğunu hesaplayarak, keyifle avuçlarını ovuşturuyorlar. Onlar (Demirkanlı ve Demirkanlı dergisinin künyesine yayın kurulu üyesi olarak imza atanlar) hakikati bilen makul okurlardan hiç utanmıyorlar? Niye utanmıyorlar? Çünkü makul okurları ihmal edilebilir bir azınlık sayıyorlar. Çünkü Ahmet Levendoğlu, Ali Taygun, Üstün Akmen, Orhan Alkaya gibi şık beyefendiler, tıpkı Mustafa Demirkanlı gibi, kendilerine ilişkin hakikatin iğrenç olmasından değil, ancak fazla yayılıp "hakim" olmasından korkuyorlar. Fazla yayılmadıkça, kendilerine ilişkin hakikat ne kadar iğrenç olursa olsun, rahatsız olmuyorlar. O nedenle sansürden yanalar, o nedenle Coşkun Büktel'in söylediklerini okurlardan saklıyor, mecbur kalmadıkça yayınlamıyor/yaymıyor, yayınladıklarında ise, okunmaması için, bir sürü tedbir uyguluyorlar. (Bakınız: "Büktel/Demirkanlı Polemik Yazıları". Özellikle de: Büktel, "Mustafa Demirkanlı Sinsi Yalanlar ve Tahriflerle Okurları Yanıltmaya Çalışıyor".)
(Kaynak: Coşkun Büktel, "Kim Değişti")
Güncelleme (28 Kasım 2007):
Demirkanlı'nın dergisi Tiyatro Tiyatro'nun Kasım 2007 tarihli son sayısının künyesine baktığımızda, Ahmet Levendoğlu ve Orhan Alkaya isimlerinin, artık yayın kurulu üyeleri arasında bulunmadığını gördük.
Üstün Akmen ile Ali Taygun'un isimleri ise, yalan makinası Mustafa Demirkanlı'nın ismiyle aynı safta yer almaya devam ediyor."
Yukarıda yazılanlara bir kez daha imza atıyoruz. Bin kez daha atarız. Demirkanlı yalan söylemeyi terk edene dek, yazmayı sürdüreceğiz. Sıçtığı yere dek kovalayacağız…
Demirkanlı diyor ki:
..........Hemen iki açıklama yapayım. Hacker'lık yaptığını, sanal adam Burak Caney'in sitesini tarihin çöplüğüne gömdüğünü açıklayan, Büktel'in kuyumcu arkadaşının kendisiydi, benim iddiam değildi. Ama, Coşkun buna ses çıkartmadı, sonrasında sanırım geçen bayram sürecinde yine aynı açıklamayı bir kere daha yapmıştı Büktel'in kuyucu arkadaşı. Büktel, baş başa vererek (Demirkanlı, olayın (Büktel'in verdiği bilgiye uygun olarak) bizim anlattığımız gibi değil de, kendi anlattığı gibi gerçekleştiğini kanıtlasın,…H.B.) hakkımda saçma sapan yazıları yayımlayıp, Demirkanlı yalanları adıyla yayımladıkları arkadaşının bu açıklamalarını görmedim, bilmiyorum diyecek hali yok herhalde, eğer diyorsa işi gücü bırakır ara bulur linkini veririm, yeter ki Büktel ben bu açıklamaları görmedim desin. Benim olmayan, kuyumcu arkadaşının iddiasını aktardım diye neden ben yalancı oluyorum, bu nasıl bir mantıktır, nasıl bir bakış açısıdır anlayan varsa lütfen bana da anlatsın.
Gelelim, güncelleme notuna, -aynı notla ilgili kuyumcu arkadaşı son videosunda her iki arkadaşımın benim yalanlarımdan dolayı yayın kurulunu terk ettiğini vurgulaması da bardağı taşıran damla oldu artık.
Demirkanlı’yı değerlendirelim:
Hiçbir yerde, hiçbir zaman Hacker’lık (“orospu çocukluğu”) yapmadım. Dilimden, elimden böyle bir söz çıkmadı. “Hacker’lık” sözünü dilimden, elimden çıkardığımı kanıtlayan olursa, “orospu çocuğu” olduğumu kabul edeceğim. Böyle bir sözü kullanmadığım halde, kullandım diye suçlayanı ve bu suçu kanıtlamayanı da “orospu çocuğu” olarak dilime, elime dolayacağım!...
Demirkanlı diyor ki:
.........."Bizim içimiz biraz buruk, Orhan'ı sanki askere uğurlar gibi bir burukluk... Hem "En büyük bizim Orhan." diye haykırıyor hem de içimiz acıyor. Evet, Orhan Alkaya zorunlu, zorunlu olduğu kadar zorlu ve bir o kadar da gerekli bir başka görevi üstlendi. Sabırlar ve başarılar dilemekten başka elden bir şey gelmiyor, ama dört ayı geride kaldı bile...Kalan yirmi ay da göz açıp kapayıncaya kadar geçer diye teselli ediyoruz kendimizi. Orhan Alkaya, Yayın Kurulu görevinden izinli ama Şano'ya zaman zaman devam edecek tabii ki. Yönetmenliği de askıya almak zorunda olduğuna göre belki de her ay."
Tiyatro… Tiyatro… Dergisi, sayı 170, Ekim 2006, editörden yazısından.
Demirkanlı’yı değerlendirelim:
Yukarıdaki yazı Demirkanlı’ya ait olduğundan, bizim için geçerli değil. Aynı yazıya Orhan Alkaya imza atsın inanırız…
Demirkanlı diyor ki:
..........Orhan Aklaya, İ.B.B. Şehir Tiyatroları Yönetim Kurulu'nda seçilmiş üye olarak görev yapacağı için, aynı dönemde dergi yayın kurulu üyeliğini sürdürmesinin etik olmayacağını düşünerek, bu görevi süresince Yayın Kurulu üyeliğine ara vermiş ve aynı sayıdaki yazısıyla da duygularını ve durumu açıklamıştı. (Taa Ekim 2006'da) Ne yapayım şimdi? Coşkun Büktel'e ve kuyumcu arkadaşına Limousine filan mı önereyim, şunu kanıtla, bunu kanıtla diye onların düzeyine mi düşeyim? Komiklik mi yapayım?
Demirkanlı’yı değerlendirelim:
“Layığını Bulmak…” başlıklı yazıya Orhan Alkaya imza atsın, Demirkanlı’ya Limousine armağan etmeye söz veriyoruz…
Demirkanlı diyor ki:
..........Ahmet Levendoğlu ise geçen ay ayrıldı Yayın Kurulu'ndan, tamamen kişisel gerekçelerden dolayı.
Demirkanlı’yı değerlendirelim:
Açıklanamayacak denli kişisel demek!... Bu açıklamayı Ahmet Levendoğlu yaparsa, inanırız. Demirkanlı’nın sözüne güvenmiyoruz!...
Demirkanlı diyor ki:
..........Tabii ki Büktel'in ve çok önemsediği, sürekli arkasında durduğu kuyumcu arkadaşının düzeyine inmeyeceğim. Onlar her üçü: Büktel, kuyumcu arkadaşı ve Caney kendi aralarında geçinip gitsinler.
Demirkanlı’yı değerlendirelim:
İkimiz iyi geçiniyoruz. Piçini bize yamama!...
Demirkanlı diyor ki:
..........Büktel'in sitesinden bir diğer yazı:
"Türkiye'deki en uzun süreli tiyatro dergisinin sahibi Mustafa Demirkanlı'nın bir yalan makinesi olduğu öylesine somut ve kesin bir gerçek ki; Hilmi Bulunmaz, yalnızca Limousine vermeyi vaat etmekle kalmıyor, "Vermezsem adiyim!" diyecek kadar da somut ve kesin konuşuyor.
Mustafa Demirkanlı'nın yalanları sergisi yeni yeni yalanlarla her gün biraz daha zenginleşiyor
Hilmi Bulunmaz'ın açtığı, Limousine hediyeli "Demirkanlı yalanları" sergisi, 15. yalana ulaştı.
Bilindiği üzere, Hilmi Bulunmaz, Demirkanlı'nın somut yalanlarını, Demirkanlı'nın kendi cümleleriyle teşhir ediyor ve Demirkanlı'nın Coşkun Büktel, Feridun Çetinkaya ve Hilmi Bulunmaz'a yönelik o yalan suçlamalarını kanıtlaması halinde, her kanıt için kendisine bir Limousine armağan etmeye ve Demirkanlı'dan özür dilemeye söz veriyor. Bulunmaz, her yalan için, slogan haline getirdiği şu cümleyi kuruyor:
"Biz sözümüzü yerine getirmezsek adiyiz; ama suçlamasını kanıtlamazsa Demirkanlı adidir..."
Görünen o ki, Demirkanlı insanlara yönelttiği suçlamaları kanıtlamaya da, Limousine sahibi olmaya da gerek duymuyor.
Hilmi Bulunmaz, sergiye konmak üzere şimdiden 25 yalan saptadığını, okurları mide fesadına uğratmamak için, hepsini birden gündeme getirmek yerine, yalanları teker teker gündeme getirmekte olduğunu, rakamı 25'in üzerine çıkarmak için, araştırmalarını sürdürdüğünü söylüyor. Araştırma demişken, şu ayrıntıyı da hatırlatalım:
Bulunmaz, Demirkanlı yalanları üzerine araştırmasını, yalnızca, Demirkanlı'nın bize (Hilmi Bulunmaz, Feridun Çetinkaya, Coşkun Büktel) yönelik yalanlarıyla sınırlı tutuyor. Demirkanlı'nın bizden başkalarına yönelik (sayıları kim bilir kaç düzineyi bulan) yalanları hakkında kesin bilgi sahibi olmadığı için, Bulunmaz, başkalarına yönelik yalanlar konusunda Limousine vaat etmeyi göze alamıyor.
Somut olarak saptanabilen Demirkanlı yalanlarının (şimdilik) 15 tanesini aynı sayfada bulmak için, lütfen, aşağıdaki başlığı tıklayıp, Demirkanlı yalanları sergisini ziyaret ediniz:
Demirkanlı’yı değerlendirelim:
Yukarıda yazılanlara bir kez daha imza atıyoruz. Bin kez daha atarız. Demirkanlı yalan söylemeyi terk edene dek, yazmayı sürdüreceğiz. Sıçtığı yere dek kovalayacağız…
Demirkanlı diyor ki:
..........Genel düzey bu. Amaz daha beterleri de var. Sırasıyla diğer sitelere, daha doğrusu blogspot'lara bakalım.
Öncelikle, Büktel'in çok önemsediği ve sürekli sitesine linkler verdiği kuyumcu arkadaşının kişisel blog'una göz atalım.
Demirkanlı’yı değerlendirelim:
Üşenmeyelim, göz atalım:
http://www.hilmibulunmaz.blogspot.com/
- Suç işleyen fare!
- ZOLOG
HAYVAN MÜTEHASISI
HİLMİDEN
2
YENİ
SÜPER
KLİP
AZZZ SONRAAAAA
Zoolog yerine zolog; mütehassıs yerine mütehasıs, Hilmi'den yerine Hilmiden diye yazan fare, küçücük beynini o denli zorlamış ki, önce fıttırmış ve hemen ardından, girdiği tüm mutfakları talan edip, çanak yalamaya başlamış!...
- Cat, dog and mouse! Ezeli düşman olan kediyle köpek, iş çanak yalamaya gelince, ittifak kuruyorlar. Çanağı iyice yalayıp yutan kediyle köpek, yeni bir çanak buluncaya dek, birbirlerini kollamayı sürdürüyorlar. Bu arada, ezeli düşmanların durumundan yararlanan fare de, çanakta kalan son kırıntıları mideye indiriyor!...
Ve devam ediyor….
- Plaketli köpek!
- Plaketli inek!
- Amerikan bayraklı köpek!
- Maymun, her yerde maymundur!
- Timsah, her zaman timsahtır!
Demirkanlı’yı değerlendirelim:
Yukarıda yazılanlara bir kez daha imza atıyoruz. Bin kez daha atarız. Demirkanlı yalan söylemeyi terk edene dek, yazmayı sürdüreceğiz. Sıçtığı yere dek kovalayacağız…
Demirkanlı diyor ki:
..........Ödülünüzü sevsinler (Tiyatro Ödülleri-2007 adayları açıklama haberi, hemen yukarıdaki başlıklar ve devamındaki yazılar, Tiyatro Ödülleri-2007 ile dalga geçmek için konmuştur. Eleştiri düzeyi bu işte.)
Demirkanlı’yı değerlendirelim:
Anlayışına hayranım!...
Demirkanlı diyor ki:
-Hilmi Bulunmaz inatla konuşuyor (Video)
-Hilmi Bulunmaz ısrarla konuşuyor (Video)
- Deve kılık değiştirdi (Yaptığımız "Köleleştirilmiş deve!" haberinden sonra, satılmış deve, hemen kılık değiştirip, hörgücüne zula ettiği milli kıyafetini takıp, Amerikan bayrağını münasip yerine sokarak, arz-ı endam etti!...)
- Köleleştirilmiş deve! (Bazı develer, insanlara ibret olsun diye yaşarlar. İnsan kılığına giren develerin, egemenlerin çanağını yaladığı gibi, deve kılığına giren insanların da Amerikan kıçı yaladığını bilmekte yarar var!...)
- Devedir, ne yapsa yeridir!
- Deveye "boynun eğri" demişler...
"Yok deve!" demiş."
Utanmıyor musun Coca Cola içmeye?" demişler...
"Deve çanak yalamaktan vazgeçmez!" demiş.
"Yaptığın çok yanlış" demişler...
"Nerem doğru ki?" demiş...
- Zebra and Ostrich (This animal cam comes to you from the Riverbanks Zoo & Garden in Columbia, SC and gives you a live view of the Zebras and Ostriches on exhibit at the zoo. Watch zebras grazing in the grass and see ostriches as well on this cam which has live streaming video and sound. You may see another type of animal on this cam in the future as they move it around to different exhibits in the zoo. If you love zebras, be sure to watch this other Zebra Cam in our archives.)
Demirkanlı’yı değerlendirelim:
Yukarıda yazılanlara bir kez daha imza atıyoruz. Bin kez daha atarız. Demirkanlı yalan söylemeyi terk edene dek, yazmayı sürdüreceğiz. Sıçtığı yere dek kovalayacağız…
Demirkanlı diyor ki:
..........Hilmi Bulunmaz blog'undaki yazılar sırasıyla böyle… Düzeyle ilgili hiçbir şey söylemek istemiyorum, daha fazlasına tahammülü olanlar tıklayarak gidip yerinde görebilir.
Bir diğer blog'u.
http://www.bulunmaztiyatro.blogspot.com/
- 1907 yılında ne oldu? (Büktel'in Yaşam Kaya'ya yönelik, daha doğrusu Yaşam Kaya eleştirisi ile başlayıp çok kısa bir süre sonra Theope'ye gelen, Çığ ve Özsdemir Nutku skandalları adını verdiği yazılarıyla devam eden bir yazıya atıf yapılarak, dalga geçen bir anket)
- Hilmi Bulunmaz inatla konuşuyor (Video)
- Hilmi Bulunmaz srarla konuşuyor (Video)
- Büktel; tiyatro bilgisine sahip olmadan, tiyatro fikrine sahip olanların ipliğini pazara çıkarıyor! (Yukarıda bahsettiğim yazı)
- Unutmamakta yarar var! (Coşkun Büktel'in sitesinden kopyalanmış bir yazı)
- Hilmi Bulunmaz yine konuşuyor (Video)
- Fakir Baykurt adı yaşatılmalı (Aksaray'da eski TÖS Salonunu alıp, tadil etmeye çalışarak, açmaya çalışan insanlara, salonun adının Münir Özkul değil Fakir Baykurt olsun kampanyası.
Demirkanlı’yı değerlendirelim:
Yukarıda yazılanlara bir kez daha imza atıyoruz. Bin kez daha atarız. Demirkanlı yalan söylemeyi terk edene dek, yazmayı sürdüreceğiz. Sıçtığı yere dek kovalayacağız…
Demirkanlı diyor ki:
Ve bir diğer blog'u… (Büktel'in kuyumcu arkadaşının blog'u)
http://tiyatroyun.blogspot.com
Buradan da bir iki örnek vererek geçeceğim, meraklı ve ilgili okur linke tıklayarak, istediği kadar dolaşabilir, aktardıklarımın yetersiz kaldığını söyleyecekler olacaktır ama daha fazlasını bu sayfalara almaya da içim elvermiyor.
- Hamdi Mümkün için...
(Hamdi Mümkün'ün tretmanını okuduktan sonra)
Atıf Yılmaz (ışık içinde yatsın) demişti ki:
"Coşkun Büktel önemli tiyatro yazarlarımızdan biri. Bu proje (Hamdi Mümkün) çok ilginç ve değişik geldi bana. Çok başarılı buldum. İleride bu işin yapımcılığını yapacak kişiden yönetmenlik önerisi alırsam memnun olurum. Çünkü hikâyeyi çok sevdim, benim mizacıma da uygun." (Bu yazı hemen hemen her sayfada vardır.)
- Cüneyt Türel demişti ki:
"Theope Türk tiyatrosunda yepyeni bir kulvar açıyor."
Not: Çitlembik Yayınları tarafından ikinci baskısı yapılan THEOPE, (Gölge Tiyatro dışında) hiçbir tiyatro sitesinin ilgisini çekmedi. (Bu yazı hemen hemen her sayfada vardır.)
- Oyunculuk Çalışmaları
Tıkla: Bulunmaz Tiyatro (Bu yazı hemen hemen her sayfada vardır.)
- Hilmi Bulunmaz yine konuşuyor (Video)
- Yeni Tiyatro 2. sayı çıktı
Tiyatro meyvesi hızla çürüdüğü için, tiyatro yayıncılığı da, son derecede kirleniyor. Tiyatro yayıncılığı yapan insanlar, hangi dünya görüşüne sahip olurlarsa olsunlar; yalanı, dedikoyu, sansürü, sanal ve banal davranışı içselleştiriyorlar...
Yukarıda gördüğünüz Yeni Tiyatro dergisi de, çürüyen Türkiye tiyatrosunun izdüşümü olarak, yayıncılık yapmayı sürdürüyor...
Demirkanlı’yı değerlendirelim:
Yukarıda yazılanlara bir kez daha imza atıyoruz. Bin kez daha atarız. Demirkanlı yalan söylemeyi terk edene dek, yazmayı sürdüreceğiz. Sıçtığı yere dek kovalayacağız…
Demirkanlı diyor ki:
http://tiyatrooyun.blogspot.com/ Sanal adam Burak Caney'in sitesi
- YÜZDEYÜZ YERLİ..
VİDEOLARINI İZLEYENLER ÇOĞALDI ZANNIYLA KENDİNE ŞIK BİR KOSTÜM YAPMIŞ İKİ DE IŞIK DAHA ALMIŞ BORDO FON ŞIK OLMUŞ AMA HALA BOŞ KONUŞUYOR BOŞA KONUŞUYOR YAKINDA KLİBİNİ DAHA ANLAMLI HALE GETİRİRİZ YANDA BU ŞIK DEVEYİ YENİ İMAJIYLA
GÖRÜYORSUNUZ ESKİNİN SÜNNET ŞAKLABANI YENİNİN YOUTUBE HÖRGÜÇLÜSÜ...
- HİLMİ BU DEFA FENA SİNİRLENDİ..
SON SATAŞMASI ÇOK SEVİYESİZLEŞTİ!
Yaptığımız "Köleleştirilmiş deve!" haberinden sonra, satılmış deve, hemen kılık değiştirip, hörgücüne zula ettiği milli kıyafetini takıp, Amerikan bayrağını münasip yerine sokarak, arz-ı endam etti!... (Hilmi)
E SİNİRLENMESİN DE NE YAPSIN..
BÜTÜN KİRLİ ÇAMAŞIRLARINI BİR BİR ORTAYA
DÖKTÜK DÖKÜYORUZ
1- GAZİNOLARDA ÇOK PARALAR KAZANDIM
PARAYA PARA DEMEDİM BÜTÜN TÜRKİYE
AFİŞLERİMLE DONATILDI VS VS YALANLARINI ORTAYA ÇIKARDIK VE SADECE DÜĞÜN SALONLARINDA SÜNNET ÇOCUKLARI EĞLENDİREN BAŞARISIZ BİR ÖZENTİ KOMEDYEN OLDUĞUNU İSPATLADIK
2- SOLCULUK TASLAYIP ZAMAN TV DE DİZİDE OYNAYANLARA SATAŞIRKEN FETULLAH GÜLEN DERSANESİNDE HOCALIK YAPTIĞINI İSPATLADIK
3- ÇOK SEVDİĞİ ADETA TAPTIĞI COŞKUN ABİSİNİN DÜRÜSTLÜK KURALLARINA HİÇ DE UYMADIĞINI SATIR SATIR İSPATLADIK
4- ÖZGEÇMİŞİNDE SIRALADIĞI CIRCIR BÖCEKLERİNİN KADROSUNDA OLMADIĞINI KANITLADIK BELKİ DİĞER ÖZGEÇMİŞ HİKAYELERİDE AYNEN BÖYLE PALAVRAYDI
5- KOPYACILIKLA YAYINCILIK YAPTIĞINI İSPATLADIK
6- YA YALANCI YA DA HACKER OLDUĞUNU ORTAYA SERDİK
7- KUSURSUZ İLAN ETTİĞİ DOSTUNUN ESERİNDEKİ MANTIK TÜRKÇE VE ÇOCUKLARIN BİLE ANLAYACAĞI AMA HİLMİNİN FARK EDEMEDİĞİ TARİHSEL HATALARINI ORTAYA SERDİK
8- MEDYAYA ÇATARKEN BOYALI BASININ MİMARI NEZİH DEMİRKENTİN KOLLARINA SIĞINIP YILLARCA BASIN MÜZESİNDEN NEMALANDIĞINI KENDİNİ VE AİLE FERTLERİNİ ORADAKİ OLANAKLARDAN (SERGİ GİBİ) YARARLANDIRDIĞINI NEZİH DEMİRKENTİN ARDINDAN METHİYELER DİZDİĞİNİ AÇIKLADIK
9- TOPLANTILARINI ASLINDA ÜÇ KİŞİYE YAPIP 50-100 KİŞİ DİNLİYOR YALANINI ORTAYA SERDİK
10- GÖLGE TİYATRO KONUSUNDA YALAN SÖYLEMEDİĞİMİZİ TOKAT GİBİ YÜZLERİNE ÇARPTIK
11- NEREDEYSE BÜTÜN İNTERNET TİYATRO SİTELERİNDE VE BASILI YENİ TİYATRO DERGİSİNDE DEŞİFRE OLMALARINI SAĞLADIK
12- KENDİLERİ ALEYHİNDE YAZACAKLARA GÖZDAĞI VE TEHDİT SATIRLARINI SIRALADIK
13- DAHA EVEL BEN BAYRAM TATİLİNDEYKEN 3 GÜN YOK OLDUM DİYE ZİL TAKIP CANEY CANEY VİDEOLARI EŞLİĞİNDE OYNAYAN HİLMİYİ VİDEOLARLA OYNATTIK GÖBEK ATTIRTTIK
14- DEDİKODU VE MAGAZİNSEVERLİĞİNİ KANITLADIK
15- ONA ONUN ANLAYACAĞI DİLDEN CEVAP VERDİK
HİLMİCİKCİK KIZMASIN KUDURMASIN DA NE YAPSIN?
ŞİMDİ BUNUN ÜZERİNE 8 KLİP 18 YAZI DAHA YAZAR ve HIRSINI ALMAK İÇİN KOLAY LOKMA DEMİRKANLIYA SATAŞIP ÇIFIT ÇARŞISINA DÖNEN BLOĞUNDA Bİ DÜZİNELİK LİMUZİN FİLOSU DAHA SIRALAR
- KENDİLERİNİ LAYIK GÖRDÜKLERİ YER HAYVANAT BAHÇESİ
- Kankalar Birbirine Hakaret Etmeye Başladı! Zamanında sünnet olamayanlar, genellikle cinnet geçirip, Internet'e tutsak oluyorlar... (Kimler, isimleri ne? İşleri ne? Kimdir bu genellediklerin? Baka kankan ne demiş: Evet, insanları isimlerini vermeden suçlamak yalnız korkakça bir davranış değil, ama aynı zamanda alçaklıktır da.) ve devam eden saçmalıklar.
- SÜNNET DENİLEN OLAY (Hilmi Bulunmaz'ın vakti zamanında meşhur komik olmadığını sünnet düğünlerinde komiklik yaptığını iddia eden yazılar)
-
Demirkanlı’yı değerlendirelim:
Burak Caney’e ait olanları kimin hazırladığını kanıtlamamız, (şimdilik) zor. Ancak, kim Burak Caney’i sahiplenmişse, yukarıda yazılanları o yazmış kabul ediyoruz:
Mustafa Demirkanlı, Hamit Demir, Yaşam Kaya ve 3. Abdülhamid!...
Demirkanlı diyor ki:
Devam etmeyeceğim, düzey çok çok düştü, tamamındaki düzey, insanı "offf" dedirtiyor.
Demirkanlı’yı değerlendirelim:
Ne güzel ninni gibi yalan söylüyordu Demirkanlı. Neden birden bire kesti? AKBANK yada FORTISBANK müfettişi mi geldi?...
Demirkanlı diyor ki:
Demirkanlı yalanları dizinize devam edebilirsiniz beyler, her üçünüz de bana sövebilirsiniz, birbirinizi bularak, layığınızı bulmuşsunuz.
Demirkanlı’yı değerlendirelim:
Tahminimiz doğru çıkmış olabilir mi? Neden birden bire sevinip, bizi yalanları teşhir etmemizle baş başa bıraktı. Biri kapıya çanak mı getirdi?...
Demirkanlı diyor ki:
Kuyumcu arkadaşının siteleri, Burak Caney denen adamın sitesi ve aralarında Coşkun Büktel… Resim bu!
Demirkanlı’yı değerlendirelim:
Sosyalist tiyatro sanatçısı Hilmi Bulunmaz’ın siteleri, hakikat sever Coşkun Büktel’in sitesi ve karşılarında; yalancı, sansürcü, sanal canavar destekçisi ve sanal piçin siteleri… Resim bu!..
Demirkanlı diyor ki:
Yazık ettin kendine, kavgana kızanlar bile saygı duyardı, ama o saygıyı da sıfırladın, kavgana yenildin, layığını buldun Coşkun Büktel.
Demirkanlı’yı değerlendirelim:
Yalancı olduğunu bilenler azdı. Bizim sayemizde, bilenlerin sayısı katlanarak artıyor. Yazık ettin kendine, bir avuç yazarın ve dirhem okurun kaldı. Sıfırdın, şimdi sıfırın altına indin. Lağımından çıkamayacak duruma geldin. Fareler bile sana acımaya başladı...