Sunuş öncesi parantez: (Timur'un yazısında; yazısal, yazımsal, yazınsal hataları hoşgörme, hoşgördürme anlayışı egemen. Akademisyenlerden Semih Çelenk'te de, bu durumun bir başka yansıması olan; - "Internet'te ciddi birşey yapılamaz." (Bakınız: "Karhaneciler, sanal dünya, şizofreni ve tiyatr...") - anlayışı var. Her iki anlayış, birbirine uzakmış gibi görünse de, sıkı bir mantık akrabalığına sahipler. Timur'a ait aşağıdaki yazıyı, bu durumu da göz önünde bulundurarak okumalıyız... Internet ortamında da, önemli ve ciddi işler yapılabileceğini algılamak için, Coşkun Büktel'e ait sitenin ilkemiz bölümüne göz atabilirsiniz...)
12 Eylül Faşizmi'nin örgütlediği, toplumun örgütlenememe hali, sayrılık olarak varlığını koruyor. Malum, faşizm, toplumun örgütsüzlüğünü örgütler... Faşizm, kaba gücü örgütleyerek, damıtılmış ve estetize edilmiş gücün savrulmasını sağlar...
Tiyatro siteleri içerisinde, gerçeklere en yakın sitelerden biri olan tiyatrom, Timur'un büyük çabaları sonucu, faşizmin tiyatroya yansıma biçimini gündemde tutmaya çabalıyor...
Timur'u, "sansürcü yanı" baskın geldiğinde eleştirdiğimiz gibi, "anti-faşist yanı" baskın geldiğinde de, sonuna dek destekliyoruz. "Yazı dizisi" olarak kotardığı ve "günlük"e dönüştürdüğü yazılarına dikkat çekmeyi sürdürüyoruz:
A. Ertuğrul Timur
21 Eylül 2007
Sevgili Günlük
Dün pat diye klavyem bozuldu yazı kelimenin ortasında yarım kaldı.
Acaba kaç kişinin başına gelmiştir gecenin bir yarısı klavyenin bozulup yazının yarım kalması? Kalemimin bittiği çok olurdu ama mutlaka bir yedek kalem bulur devam ederdim klavyenin de yedeği olmuyor ki evlerde. Bir gazete yazarı asla yarım kalıveren bir yazısını öylece yayına verir miydi? Vermezdi elbet. işte biraz da bundan ne kadar işimizi ciddiye alsak da ve başkaları da bizim yaptıklarımızı ciddiyetle okusa da internetin bir yanı hep gayriciddi kalacak. Daha rahat, daha esnek, daha gayriciddi. Hem canım ben Güneş'de çalıştığım yıllardan bilirim bir oda vardı kapısında "Tashih" servisi yazan. İçerde 4-5 kişi kafasını gömmüş dizgiden çıkan yazıları tek tek okurlardı elden ele geçirerek. Birinin kaçırdığını diğeri yakalardı. Masalarında kalın kalın sözlükler, imla kılavuzları. Hem de üç vardiya çalışan vardı bu serviste, yani 24 saat. Yüzleri nedense en gülmeyen arkadaşlar bu servisteydi. Herkes yazar verirdi bunlar tek tek kelime kelime hata arar düzeltirdi acaba hata bulanların yüzümü gülmez hiç? Neyse sevgili günlük ne diyordum? Ha işte düşün sırf kelimelerdeki tashih hatalarını düzeltmek için 3 vardiyadan beşer altışar kişi çalışırdı. Hoş yine de hatalı kelimeler kaçardı ya bazen. Şimdi biz hiç o yayınla bir olabilir miyiz? Çalakalem yazıyoruz bazen geriye dönüp okumaya vaktimiz olmuyor. Bak yine gecenin kaçı olmuş bir şeyler yazıp yatıcam. Bırak tashih yapacak elemanları windowsun altını kırmızı çizip işaret ettiği kelime hatalarını bile üst satıra başımızı kaldırıp bakmıyoruz bazen. Bak yukarıda gayriciddi lerin altı kırmızı.. gayri ciddi olacak demek. Neyse işte bizimki de böyle bir fastfood çağında fastfood yaşamların içinde fastfood bir yayıncılık. Evet sevgili günlük belki asla yazılı-basılı basın ciddiyetini yakalayacak ne ekibimiz ne ortamımız olmayacak ama bizde de mangal gibi yürek ve özgür bir bilgisayar var be günlük. Bir de klavye arızalanmasa, elektrik kesilmese sorun yok.
En son ne demişiz? tiyatro dünyası tabandan gelen örgütlülüğünü kurana kadar demişiz. İşte yine bir bam teli yakalamışız sevgili günlük.
Ne demek şimdi tabandan gelen örgütlenme? "Sanki başka türlüsünü kurdu güzelce işletti de bu türlüsünü mü arıyoruz?" deme sakın. Başka türlüsünü kuramadıysa yada güzelce işletemediyse işte tam da bu nedenle. Tabandan gelmediği, tabana dayanmadığı, tabana yayamadığı, kısaca tabansız olduğu için sevgili günlük.
Bazıları adeta profesyonel dernek kurucu olmuş. Nereye baksak hangi tiyatro örgütüne baksak kurulumunda yada ön ayak olmada hep aynı isimler. Şimdi onlar ne yani bu kadar duyarsız insan arasında biz duyarlı davranıyorsak elimizi taşın altına koyuyorsak kabahat mi şimdi bu diyebilir. Haklılar tabi. Onlara da bir şey dediğimiz yok helali hoş olsun kursunlar. Ellerine kollarına, aydın tavırlarına sağlık. Ama işte bir yanlışlık var be günlük. Ne zamanki taban örgütlülüğün gereğini hissetmeye başlayıp kendi "gereksinim olduğu için" örgüt kurma arayışına girerse o zaman kelime anlamına kavuşur ve örgütlülük örgütlülük olur. Şimdi de işte öncü rolü unutmamak gerek birileri öncü rol üstlenecektir tabanda öncülerin peşinden seyirtecektir diyebilir. İşte buna o kadar da katılmıyorum sevgili günlük. Öncünün görevi halk adına, yada taban adına dernek kurup hadi gelin demek olmamalı da sanki öncü şu demin bahsettiğimiz tabanın "gereksinim olduğu için" örgütlenme ihtiyacı duyma sürecine katkı sağlamalı gibi geliyor bana.
Hani geçmişte de yaşadık ya, bilmem ne işçi derneği diye kurulur bakarsın kurucular aydınlar, yarı aydınlar, küçük burjuva kökenli solcular, gençler öğrenciler. Hayatlarında bir tek gün amelelik yapmamış, işçilik yapmamış, aylıkla çalışmamış ama kurup tabelasına da "...... işçi derneği/partisi/birliği" diye yazarlar. Kurduktan sonra işçi bulup kaydettirmeye çalışırlar, ama pek de başaramazlar. Üye olanlar olsa da bu kuruluştan ve kuruculuk hakkından gelen hiyerarşik yapı içinde pek de söz sahibi olamazlar. Sonra ne olur? bir avuç kalırlar.
Tiyatroya dönelim biz yine sevgili günlük. Dedim ya bakıyoruz hep aynı isimler duyarlı hep aynı kişiler kurucu, hep aynı isimler Ankara'lara koşturuyor, elinde belge topluyor, eylem planı yapıyor, tüzük yazıyor çiziyor, değiştiriyor sonra ondan umudunu kesip bir tane de başka türlüsünü kuruyor falan falan falan. Yahu ben bir oyun izlemeye gittiğimde orda bir sürü gencecik oyuncular var pırıl pırıl nerdeler? sezon başladı mı onlarca tiyatrodan haberler geliyor kadrolar dolu dolu her birinde onar, onbeşer, otuzar oyuncu neredeler? Mesela ilk aklıma gelenleri sıralıyorum Işıl Kasapoğlu'nun ara sıra (haklı) serzenişlerini duyuyoruz iyi güzel ama semaver kumpanyanın bir çok yetenekli genç oyuncusu var onlar şu tiyatro derneklerine üye mi? gerçekten bilmediğim için ve gerçekten merak ettiğim için soruyorum sevgili günlük.. Mesela Mahir Günşiray da sık sık haklı isyanıyla duyduğumuz tiyatrocu. Acaba tiyatroevi oyuncuları da ses verir mi arada yoksa bu sorunlar sadece Günşiray'ın sorunları mı? Mesela Tiyaro Kedi, Tiyatro Pera, Tiyatro İstanbul, Oyun atölyesi, tiyatro mie, tiyatro yeniden kadrolarında sahneye çıkan tiyatrocularımızın tiyatroda yaşanan sorunlara tepkileri ne? var mı bir sorunları? beklentileri, umutları kaygıları var mı? ve onlar birer tiyatro derneğine üye mi? değilse neden değil üyeyse memnunlar mı? Mesela Tiyatro Alkışın kadrosundaki herhangi bir arkadaşın birilerinin onun da adına meslek birliği kurmaya çalıştığını kendince tüzükler falan hazırladıklarını biliyor mu? Mesela Ses ortaouyncular kadrosundan kimler tiyatro dünyasının hangi sorununun neresinde ve bir dernekleri var mı var olan örneğin TODER gibi derneklerde sorunlarına çözüm arıyorlar mı? Sevgili günlük 8 yıdır bu siteyi yapıyorum ama cahilliğimi bağışla bunlar gerçekten bilmediğimden ve gerçekten merak ettiğimden soruyorum. Acaba yarın bu yazıyı okuyup da açıklama yollayan olur mu?
Şimdi biraz farazi olacak ama eğer ki sahnelerden gördüğümüz o kadrolar tahmin ettiğim gibi pek de işin bu kısmıyla ilgili değillerse tiyatro dünyasının tüm sorunları ve beklentileri sadece yönetmenlerin ve yapımcıların sorunları ve beklentilerden ibaret mi? Sadece onlar mı şu meşhur anayasanın 64. maddesinden haberdar ve bu maddeyi kendilerine yardım olarak görüyorlar? Neydi 64.madde? Devlet, sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur. Sanat eserlerinin ve sanatçının korunması, değerlendirilmesi, desteklenmesi ve sanat sevgisinin yayılması için gereken tedbirleri alır. Yahu ben burada tiyatro yapımcılarına nakdi yardım yapılır diye bir şey görmüyorum mesela bu maddedeki sanatçının korunması da salt yapımcının yada yapımın korunması değil. Demek ki pekala örneğin mesela topluluğundan herhangi bir sanatçı çıkıp biz her yıl bir oyunda görev alamayabiliyoruz bizim düzenli işimiz olmayabiliyor devlet Anayasanın 64.maddesine göre biz sanatçıları korumakla yükümlü, bize çalışmadığımız dönemler için sigorta primi, sağlık primi, kendi işini (topluluğunu) kurma kredisi vermelidir diyebilir.
Neden bu madde ve gündeme gelen tüm tiyatro sorunları yapımlar için oluyor? Ha birileri yapımcılara yapılacak her destek oyuncuya da yarayacaktır bu destek sayesinde oyun konulacaktır ve bu sayede oyuncu da bir oyunda görev alabilecektir diyebilir, doğrudur. Evet bu sorun ortak sorun bu yarar ortak yarardır ama bu ortak sorunun yanı sıra birde oyuncunun "artı" sorunları vardır. Neden hiç bu sorunları ve sahnedeki onlarca sanatçıdan kendi sorunlarını duymuyoruz yada derneklerde onları özlük hakları mücadelesi içinde görmüyoruz?
İşte sevgili günlük şimdi anladın mı neden dernekçi kesilmiş üç beş kişinin derneği tabanı yansıtamıyor ve tabanda orda kendini ifade etmiyor? Ve sonra da derneğe üye olmuyorlar, üye olsalar da gelmiyorlar, gelseler de aidat vermiyorlar, seçimleri bile zor yapıyoruz vs vs şikayetlerine. Olacağı bu tabi sen kendi kendine gelin güvey ol, kendin kur sonrada onlar gelsin sahiplensin aidat versin gelip seni bir kere daha seçmek için parmak kaldırsın diye bekle.
Sevgili günlük, bir süre önce sevgili/sayın Ulvi Alacakaptan benim TODER'e fahri üye olmamı önermişti. Ben ki oyuncu değilken buna davet edilmişsem onur duyar teşekkür ederim ama yayıncılıktan gelen gerektiğinde eleştirme hakkımı saklı tutarak üye olabilirim demiştim. Sağolsun Ulvi abimiz de biz seni eleştirilerinle istiyoruz tabi ki demişti. Henüz devamını getiremedik o yurtdışındaydı falan bende açıkçası çok da üstüne atlamadım bu üyeliğin öyle kaldı neyse. Lafı şuraya getireceğim. Diğerleri neyse de TODER direk Tiyatro oyuncuları Derneği. Yani salt yapımcı yönetmen değil en geniş çerçevesi ile tüm tiyatro yapanların derneği. Yani tabelası böyle olduğunu söylüyor ama üye kayıt defteri bu kadar geniş mi yada gerçekten fiili olarak aktif olanlar bu kadar katılımlı mı bilmiyorum ama doğrusu ya sanmıyorum da.
Genelde hep aynı kısır döngüyü yaşarız. Dernek yönetimleri gelmiyorlar ilgilenmiyorlar, aidat yatırmıyorlar der durur, üyelerde ne yaptılar ki bizim için der dışında kalır. İşte bütün bunlar tabansız kurulmanın tabansız yola çıkmanın ve tabana uzak tüzükler, planlar yapmanın neticesi değil mi?
Ulvi abi bana TODER üyeliğini önerdiğinde şöyle beş dakika düşündüm çok değil. Ne yapmalı ki Tiyatro Oyuncuları Tiyatro Oyuncuları Derneğini sahiplensin? Öncelikle dağınık bir sektör olduğu için sendika geleneğinin de pek yerleşmediği bu camiada oyuncu derneği oyuncunun güvencesi de olmalıdır. Bir çırpıda aklıma gelenler şunlar oldu
1- Bu oyuncuların çoğunun her sene düzenli bir toplulukta her sene sahneye çıkacağının garantisi yok bu nedenle görev alamadıkları dönemler için bir güvence şartı zorlanmalıdır
2- Bu oyuncuların sağlık sorunları olacaktır yeterli sağlık güvenceleri yoktur Bir sigorta şirketi ile anlaşarak bütün tiyatro salonlarında reklam panolarına yer vermek gibi bir barter anlaşmayla dernek üyesi oyuncuların ücretsiz sigorta yaptırılmasına çalışılmalıdır.
3- Üyelerine ücretsiz avukat hizmeti vermelidir (bu maddelerin kimisi belki zaten vardır bilemiyorum)
4- "Tiyatrocu"nun tanımını yapıp Milli Eğitim müdürlükleri ile işbirliğine gidilmeli okullara gidip oyun sahneleyecek toplulukların belirlenmesinde üyeleri yararına çerçeve anlaşmalar yapmalıdır böylece hem bu alanı tanımlı üyeleri yararına değerlendirip hem de korsan, niteliksiz tiyatroculuğun okullardan uzak tutulmasına katkı sağlamalıdır
5- Bir iki yıl sonra tiyatro oyuncuları arasına katılacak tiyatro bölümü öğrencileri ile köprüler sağlanmalıdır
6- Kültür Bakanlığı ile görüşülerek kökleşmiş toplulukların kurulması kadar genç tiyatrocuların kendi topluluklarını kurabilmesinin de tiyatro sanatı ve Türk tiyatrosu için önemli olduğu bu nedenle 64 maddeden dolayı ayrılan bütçenin en az yarısının kendi topluluğunu kuracak üyelerine dağıtılmasına uğraşmalıdır.
7- Üyeleri için bankalarla özel kredi anlaşması, tatil olanakları, vb gibi sosyal aktivite anlaşmaları sağlamaya çalışmalıdır.
8- Üyesi oyuncuların mesleki sanatsal birikimlerini geliştirici seminer ve kurslar düzenlemelidir.
İşte Oyuncular Derneği bunlardan bir tekini yada bir kaçını dahi başarsa oraya tüm oyuncular da üye olur, seve seve de geciktirmeden aidatlarını yatırır. Aksi takdirde bu dernekler hiç bir işlevi olmayan sadece birilerinin kartvizitine birer sıfat daha ekleyen tabela dernekleri olarak kalır.
Ne dersin iyi gibi görünüyor dimi sevgili günlük? Yok hayır iyi değil.. Haydaaa hem kendin önerip hem de kendin beğenmiyorsun dediğini duyar gibiyim.. İşte bazen ben de bu hataya düşüyorum sevgili Günlük. Bak ne yaptık şimdi? oturduk bizde tepeden maddeler yazdık sıraladık sonra hadi şimdi gelsin oyuncular üye olsun dedik. Hangi sıfatla ve hangi hakla? Hadi ben zaten tiyatroda bir sıfatı olmayan biriyim de tiyatroda sıfat bakımından feriştahı olsa bunu yazan ne olur ki? Olmaz sevgili günlük olmaz. Bu böyle olmaz. Ne oldu bizim tabanın kendi örgütlenmesini kurup kendi tüzüğünü oluşturup kendi planlamasına gitmesi iddiamıza? unuttuk gitti. Oysa bunları, yada bunların benzerlerini, yada çok daha farklılarını ihtiyaç olarak görüp bir araya gelip örgütünü kurup talep edecek olan tabanın kendisi olmalı. Biz tepeden albenili yaldızlı vaatler sunup hadi gelin dersek Süleyman Demirel'den ne farkımız kalacak? Galiba öncülükle liderliği gene karıştırdık sevgili günlük. o halde?
O haldesi falan yok dergi kurmayı beceremediğimiz gibi dernek kurmayı da beceremedik bak gördün mü? Ama neyse belki birilerinin kulağına kar suyu kaçırmışızdır belki tabandan birileri düşünmeye başlamıştır "Naapsak ki? acaba olur mu ki?"
(Kaynak: "Nasıl bir tiyatro yayıncılığı?")