25 Eylül 2007 Salı

Uluç, Topbaş'ı vaftiz ediyor...

a) Mustafa Demirkanlı, sahte Sanat Cephesi ve ağlamayı muhalefet sananların; "AKM yıkılıyo!..." feryatlarını "ti"ye aldık. Yapay muhalefeti sevmediğimizden, Ayça'nın "Buraları yıkılıyo..." şarkısıyla bu "ti"ğimizi abartılı hale getirdik...

b) Cumhuriyet gazetesinin spor sayfasında köşe yazarlığı yaptığı günden beri izlediğimiz Hıncal Uluç, sürekli olarak egemenlerden yana kalem oynatan bir "şor" olduğundan, ne gibi bir kalemşor olduğunun ayrımındayız!...

c) Her iki tavrın da (yapay muhalefet ile Hıncal tavrı), işçi sınıfı kavgasına katkısı olmadığını bildiğimizden, genelde sanat, özelde tiyatro sanatıyla dalga geçen Hıncal'ın, yaşayamadıklarının "Hınc"ını "al"mak için, ne tür şaklabanlıklar yaptığını biliyoruz!...

ç) "2010 Avrupa Kültür Başkenti" sözünü; "2010 Dünya Kültür Merkezi" okuyacak ve yazacak denli salak bir yazarın, kimlerin değirmenine su taşıdığını tahmin etmek zor değil!...

yumuşak g) Tiyatro Dünyası'ndan aktarıyoruz:


Hıncal Uluç


KADİR Topbaş'ı yürekten kutlarım.. Sahiplendiği, ısrar ettiği ve başardığı için..

İstanbul 2 Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun da tüm üyelerini alınlarından öperim, tutuculuk yapmadıkları, çağdaşlığa, gelişmeye, İstanbul insanına daha layık hizmet vermeye yol açtıkları, izin verdikleri için..

Kültür varlıkları açısından dünyanın en zavallı metropolünde yaşıyoruz.

Bir Allahlık AKM var.. Birazcık Lütfi Kırdar.. Az da Cemal Reşit Rey..

Ötesi ancak kendi çevresine yetecek, mahalli yapılar..

Ayazağa'daki Kongre ve Kültür Sitesi'ni, Bülent Ecevit ve İstemihan Talay durdurdular. Kırk akıllı çıkaramadı sonuç. Şimdi Hüsnü Özyeğin tamamlayacakmış. İnşallah..

Bu Kültür fakiri, ama, 2010 Dünya Kültür Merkezi İstanbul için, bulunmaz bir kısmet, bir mucize, bir pırlanta, Kongre vadisi..

Bir tiyatro değil, bir leş Muhsin Ertuğrul'la, yazın birkaç gece kullanılabilen Açıkhava arasında kalan, Lütfi Kırdar ve altındaki Rumeli Salonları'nı da içeren bölgeyi "Bir Kongre Vadisi" yapmak üzere kolları sıvadı Topbaş..

Müthiş bir proje yapıldı.. Çağdaş.. Pırıl pırıl.. İşlevsel.. Gurur verici.. Elin gavurunu alıp "Bakın, bizde de bu var" diye gururla götürebileceğimiz "Nihayet" bir Cumhuriyet eseri..

Ama her kentin "Istemezükçüleri" var ya.. "Yapmam.. Yaptırmam" diyenleri var ya.. Her türlü gelişmeyi önlemek için ellerinden gelen güçle çırpınanları var ya.. Bir de üstelik, kendilerine "Sivil toplumcu.. Sanatçı.. Entel" diyenler üstelik..

O leş Muhsin Ertuğrul, o 365 günün 300'ünde boş duran Açıkhava'ya sahip çıkıp, bu yeni bin yıla yakışan projeyi engellemeye kalktılar.. Hâlâ da uğraşıyorlar ya..

Buradaki 17 bin metrekarelik alanda, çoğu yeraltında, 83 bin metre karelik inşaat yapılacak. 1525 metrekarelik Muhsin Ertuğrul leşi, 3500 metrekareye çıkacak.. Altısı yeraltında, otoparklarıyla 11 kat olacak bu çağdaş mimari eseri, bir utanç merkezi olmaktan çıkıp, Muhsin Ertuğrul'un anıtsal adına yaraşır bir yapıya dönüşecek sonunda.

Lütfi Kırdar ile Açıkhava arasında kalan cadde yeraltına inecek. Yöre, açık hava parkları, kafeleriyle tam bir dolaşma ve dinlenme yeri olacak, ayni zamanda, trafiğin kirliliği, gürültüsü, tacizi ve tehlikesinden uzak.

Yeraltında, dört tane daha çok amaçlı salon, bin araçlık otopark ve bin ofis inşa edilecek.

Olağanüstü bir proje bu. Kadir Topbaş sadece bu projeyle İstanbul'a imzasını atabilir, başka hiçbir şey yapmasa bile.. O kadar güzel, o kadar anlamlı, o kadar işlevli.. O kadar kültüre, sanata ve insana dönük..

2009'da bitecek.

Bir kez daha yürekten kutluyorum.

Yapanları.. Arkasında duranları.. İzin verenleri..

Sabah

tıkla