'HAYAT'ın gerçek renkleri ortaya çıkıyor...
İşçilerin, emekçilerin; halkın televizyonu kuruluyor
Çok görüntü, çok gürültü var! Hepsi aynı kaynaktan geliyor... Evlerimizin içini, kafamızı ve günümüzü dolduran bir yoğunlukla, yıka-devire akıyor... Bize seçme, ayıklama olanağı tanımadan, birbirinden kopuk, darmadağınık sesler ve gölgelerden oluşan bir yığın halinde hayatımıza kuruluyor...
Bir sabun köpüğü kadar ömrü olmayan her şey, gerçek haber, doğru yorum kılığında karşımıza dikiliyor…
Tek kanallı devlet televizyonu günlerinin üzerinden neredeyse 20 yıl geçti. Teknoloji ilerledi, televizyon yayıncılığı gelişti. Ancak, kanal sayısı onları, yüzleri bulsa da, biz hâlâ aynı "tek kanalı" izler gibiyiz...
"İletişim Çağı" denilen bu çağda, günümüz görüntü gerçekliği tarihsel toplumsal ve kültürel yabancılaşmayı güçlendiriyor. Milyonlarca işçi ve emekçi, evlerinin başköşesine yerleştirdikleri alıcılardan kendilerine dayatılanı izlemeye mecbur kılınıyor.
Dünyanın dört bir yanında yüzlerce kanalın aynılaşmış yayınlarının teksesliliğini kırma çabaları, bazı olumlu örnekler olsa da, yetersiz kalıyor. Dayatılmış "tek kanal"dan rahatsız olan ve kapatıldıkları cam kutudan kurtulmak isteyenleri bir araya getirebilecek bir televizyon kanalı kurulamadı.
Uzun söze gerek var mı? Nasıl bir dünyada ve hangi koşullarda yaşadığımızı biliyoruz. İşçisiyle, köylüsüyle, genciyle, kadınıyla insanımızın ve ülkemizin gerçekleri ortada.
Ancak mevcut televizyon kanalları hayatımızı çepeçevre kuşatmış, bu gerçekleri çarpıtarak sunma yarışına girmiş haldeler. İnsan hak ve özgürlükleri ayaklar altına alınıyor. Düşünce ve vicdan özgürlüğü yok sayılıyor. Savaşlar, işgaller, ekonomik, sosyal, siyasal eşitsizlik ve adaletsizlikler, insan yaşamının aksi düşünülemeyecek "doğal", "olağan" unsurları olarak yansıtılıyor. Var olabilecek en güzel dünyada yaşadığımız ve bundan ötesinin artık mümkün olamayacağı fikri hakim kılınıyor.
Mevcut yayınlar toplumsal histerinin ideolojik ve eğitsel zeminini oluşturuyor. "Kültürel yayın" diye halka sunulanlar esasında üç-beş popüler figürün yaşam biçimi ve kültürü oluyor. Toplumun dini duyguları ve kültürel hassasiyetleri istismar ediliyor. Halkın yaşadığı sorunlar, gerçek temellerinden koparılıp birer aile dramı olarak resmediliyor. İnsanlarımız, duygu sömürüsüne yönelik ucuz klişelerle taciz ediliyor.
Spor salt futbola indirgenerek, şiddet yanlısı, cinsiyetçi, şoven bir atmosferin malzemesi haline getiriliyor. Bedensel bir etkinlik, salt skor üstünlüğüne, düşmanlaşmaya, haksız rekabete dayalı bir pazara dönüştürülüyor. Sanat ve sanatçılık, içi boş bir eğlence gürültüsünün niteliksiz figür ve figüranlarına indirgeniyor, hiçleştiriliyor.
Ülkenin aydınları, sanatçıları, bilim insanları; talepleri etrafında örgütlenmiş çeşitli toplum kesimleri, meslek odaları, kitle örgütleri, sendikaları görmezden geliniyor. Halkımızın sesi duyulmuyor. Tüm sorunlar tek yanlı ve güdümlü olarak ele alınıp; 'aykırı' görüş ve tutumlara sessizlik kefeni giydiriliyor. Emek dünyasının, öğrencilerin, kadınların, gençlerin ve başka pek çok kesimin sorunları ya çarpıtılıyor ya da tamamen göz ardı ediliyor.
Ekonomi, insansız bir dünya gibi yansıtılıyor. Hisse senetlerinin, tahvillerin ve kurların değeri, bütün bunların üzerinde yükseldiği insan emeğinin değerinden bin kat daha fazla önemseniyor.
Ve Anadolu... Binlerce yılın kültür birikimine sahip Anadolu, hak etmediği bir kültürel çölleşmeye mahkûm edilmek isteniyor. Bu kültür beşiğinin yok edilen, solan renkleri hiçbir televizyon kanalının derdi değil. Her kültürün birbirini beslediği ve geliştirdiği bir özgürlük ikliminin yaşamsal bir gereksinim olduğu görülmüyor.
Bu topraklardan Avrupa'nın çeşitli ülkelerine ve dünyanın farklı yerlerine göç etmiş işçilerin, emekçilerin ve gençlerin sorunları sorun sayılmıyor. Onlar yalnızca şovenizmin ve döviz pazarının metası olarak görülüyor. Sahipsiz, ölmeye terk edilmiş renkler, sesler ve duygular kendilerine uzanacak bir el, dillerini konuşacak bir ses, hak ettikleri sevgiyi taşıyan bir kalp bekliyorlar...
Evet, bu kalbe ve bu kalbin halkların ve kültürlerin kardeşliğinin ritmiyle atan sesine değer veren bir televizyon kanalına ihtiyaç vardır. Hayatı çoraklaştıran, çekilmez kılan o ezber tek sesliliğe karşı, halklardan ve insanlardan, adalet ve eşitlikten, barıştan ve kardeşlikten, emekten ve özgürlükten yana bir sese ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacı karşılamak üzere Türkiye'nin ve dünyanın gerçeklerini sunan, hayatımızın tam ortasına kürsü kurup, kamera tutan bir televizyon kanalının kurulmasını heyecan verici buluyor ve önemsiyoruz.
Elbette ki, sermaye medyasının her yönüyle egemenlik kurduğu bu alanda, zor bir işe girişilmiştir. Bu zor görevi başarmanın ve özlenen bir dünya için, geniş halk kitleleri tarafından izlenen etkin bir televizyon kanalı oluşturmanın ana güvencesi, bu topraklardaki birikim olacaktır. Sözcüğün bütün anlamlarıyla kurulan 'yeni' bir televizyon kanalı, ona emek verenlerin ve verecek olanların ellerinde yükselecektir.
Bizler, Türk, Kürt, Laz, Arap, Ermeni, Rum, Çerkez, Azeri, Süryani, Alevi, Sünni... Her milliyetten, her inançtan ve her kültürden bütün halk yığınlarının çıkarlarını savunan, onların aydınlanmasına yardımcı olacak, barışa ve kardeşliğe kayıtsız koşulsuz sahip çıkan, Türkiye kökenli göçmen emekçilerin bulundukları ülkelerin yerli halklarıyla kardeşçe ilişkilerini geliştirmeye ve kaynaşmalarına yardımcı olan, demokratik ve bağımsız bir Türkiye mücadelesine dayanak olacak bir görsel yayının başarılacağından şüphe duymuyoruz.
Bu anlayışla yayın hayatına atılacak ve bu yolda ilerleyecek bir televizyon kanalının kurulmasını destekliyoruz. Bir araya gelip, bu yolda somut bir adım atarken, halkını ve değerlerini sahiplenen, emek ve demokrasiye, özgürlük ve barışa dair kaygı taşıyan kişiler olarak, bu televizyon kanalını büyütüp, zenginleştirip, güçlendireceğimizi ilan ediyoruz.
Hep birlikte bugünün televizyon dünyasının yok saydığı tüm kesimlerin "bizim kanalımız" dediği, hayatın "ikinci kanal"ını yaratacağız. Bir holdingin çıkarlarına, bir "ağa"nın servetine değil, sadece halka ve onun mütevazı olanaklarına sırt veren; el ele vermenin gücüne inanan; insana, onun potansiyeline ve hayatın daha güzel olacağı gerçeğine güvenen; "yeni zamanların" uçucu boyalarıyla kirlenmemiş bir büyük girişimin hâlâ mümkün olduğunu gören bir yolda; her geçen gün daha da büyüyerek yürüyeceğimizi biliyoruz.
Bütün halkımızı; işçileri, emekçileri, emeğe, barışa, demokrasiye ve kardeşliğe gönül vermiş aydınlarımızı, bilim insanlarımızı, sanatçılarımızı, gençlerimizi, kadınlarımızı, emek ve demokrasi mücadelesinin ön safında yer alan herkesi kendi televizyon kanalına güç vermeye, "HAYAT"larına ve onun tüm renklerine sahip çıkmaya, kendi televizyon kanalına destek olmaya çağırıyoruz.
tıkla