Bir arabesk şarkı var: "Ben Doğarken Ölmüşüm!..." Birçok şeyi anlatan yapısıyla belleklere kazınan bu şarkı; çürüyen, küflenen, intihar ederek ceset haline gelen Devlet Tiyatroları'nı ne güzel anlatıyor!...
Kendine, halkına güvenmeyen bir mantıkla kurulan tüm yapılar gibi; sentetik, selülozik, suni ve oksijen çadırı görünümlü Devlet Tiyatroları, Batı'ya taparcasına hayran olan bir düşünüşün izdüşümü olarak dünyaya getirildi ve küvezde ömrünü tamamladı!...
Doğdu; küveze yerleştirildi, küvezde yaşadı ve küvezde öldü!...
Onu birileri öldürmedi... O, aslında, gerçek anlamda doğmadı... Yapay döllenmeyle dünyaya geldi... Bir "merhaba" diyemeden küveze kondu... Halkın anlayacağı dille konuşmadı... Hatta hiç konuşmadı... Konuşuyor gibi yaptı... Oynuyor gibi yaptı... "Agucuk" bile yapamadan, kör kör baktı... "Körler körleri izler" gibi yaptı...
Kendisi (tiyatro) olamamasına, kendisi gibi (tiyatro gibi) yaşayamamasına, kendisi gibi (tiyatro gibi) konuşamamasına... karşın; sinemaya can, televizyona kan vermeye çalıştı... Kendi canı yoktu ki!... Kendi kanı yoktu ki!... Kendine yararı olmayan/olamayan birinin, başkalarına yararlı olması olanaksızdır...
Shakespeare taklidi yaptı, Moliere taklidi yaptı, Brecht taklidi yaptı, Nazım taklidi yaptı, Aziz Nesin taklidi yaptı... Ancak, sadece taklit yaptı... Kendisi olamadı... Zaten yaşamayan birinin kendisi olması olanaksızdır...
Kendisi gibi türevler oluşturdu... "Devlet Sadakası"na, boka üşüşen sinekler gibi hücum eden yapay ve sentetik tiyatroların oluşumuna "T.C. Kültür Bakanlığı'nın Maddi Katkılarıyla" katkıda bulundu. Ona öykünenler, onun gibi oldu...
Efes Pilsen'in kötü tezgahtarı olmanın ötesine geçemedi... Zaten doğmayan, yaşamayan, her zaman ölü olarak varlığını koruyan Devlet Tiyatroları, insanları alkolizmin batağına sürüklemek için "Bira Bu Kapağın Altındadır" sloganı attı...
12 Eylül Faşizmi başladığında/sürdüğünde/geçtiğinde, faşizme karşı net bir tavır değil, hiçbir tavır geliştirmedi...
Ve, bir "Ölü Canlar" (Gogol ışık içinde yatsın) ne denli işlevsel olursa, o denli işlevsel olduğundan, daha birçok olumsuzluğa karşı ayaklanmadı. Hatta ayaklananlar yargısız infazla, safaride kurşuna dizilen yaban keçileri gibi yok olurken, mışıl mışıl uyumasını sürdürdü...
Şimdi, tam da "sinema ve televizyonda boy gösteremeyecek olmaları nedeniyle" sola göz kırpıp, "Emeğin İktidarı" için savaşım vermesi gerekenlerle kol kola girerek, Fareli Köyün Kavalcısı oyununu oynuyorlar!...
Evet; siz çürüdünüz, küflendiniz, intihar ettiniz ve cesediniz kokuyor!...
Hiç olmazsa, bırakın da akbabalar karnını doyursun!...
Kaynak:
http://www.tiyatrodergisi.com.tr/public/?nid=3199