Tiyatro... Tiyatro... dergisinin attığı "Çığlık"ın önemli olduğunu ve dergimizde de yayımlanması gerektiğini kararlaştırdık:
Çığlık!
.
Bu çığlık!, umudun yittiği değil, umudun terk edilmesi gerektiğini söyleyen bir çığlık!
Bu çığlık!, Agora programında Sevgili Bülent Öner’in sorduğu sorunun yanıtının bulunmak üzere olduğu bir çığlık!
Bu çığlık!, kendimizi, bir dilenci gibi hissettiren bir çığlık!
Bu çığlık!, yüzümüzü kızartan bir çığlık!
Bu çığlık!, Tiyatro... Tiyatro...’ya gereksinim duyulmadığını haykıran bir çığlık!
Bu çığlık!, tiyatrodergisi.com.tr’nin gereksizliğini suratımıza bir tokat gibi vuran bir çığlık! Tıpkı, tiyatrom.com’un kendi yüreğinde hissettiği gibi bir çığlık!…
Sevgili Bülent programında sormuştu, “her sektör kendi alanının dergisini destekler, tiyatrocuların desteğiyle ayakta kalabiliyorsunuz değil mi?” diye. Gülümsemiş, “abonelerimizin ancak % 3’ü tiyatrocu” demiştim. Devam etmiş, “O zaman reklam gelirleriyle ayakta duruyorsunuz.” demişti, “Yoo, hiçbir zaman yeterli olamadi” demiştim. “Dergi, gelirleriyle kendini çeviremiyor mu?” dediğinde. Gülmüş, “Hayır, yaptığımız diğer işlerle döndürmeye çalışıyoruz.” demiştim. “O zaman, neden 15 yıldır bu dergiyi çıkartmaya devam ediyorsunuz?” diye hayretten açılmış gözleriyle, anlamaya çalışarak sorduğu son soruya: “Bu sorunun yanıtını bulduğum gün size de söylerim.” demiştim.
İşte bu Bu çığlık!, bu sorunun yanıtının bulunacağı bir çığlık!
Artık, açık olmak durumundayım, artık kırar mıyım diye düşünmeyeceğim, artık takkelerimizi önümüze koymanın zamanının geldiğini düşünüyorum.
Önce, kısaca, Tiyatro... Tiyatro...’nun bu sıkıntısının nereden geldiğini anlatarak başlayayım.
1998 yılında gerçekleştirdiğimiz, “1. Uluslararası İstanbul Çocuk Tiyatroları Festivali”, “Eğitim Programı” ve “1. Türkiye Çocuk Tiyatrosu” etkinliğinde zamanın Kültür Bakanı İstemihan Talay’ın bakanlık olarak taahhüt ettiği desteğin önemli bir kısmını son anda yapmamasından, ertesi yıl özür dileyip, hatanın kendilerinde olduğunu ifade edip, geçmişdeki eksik yaptıkları katkıyı da yapacaklarını ifade etmesi...
ve sonrasında körfez depremi…
ardından İ. Rahmi Dilligil döneminde yaşananlar karşısında,
Kültür Bakanlığı’nın eksik kalan desteği de vermesinin ötesinde...
ve hatta yeni destekler bile verilmesi için bizden istenenler… sonucunda…
kalemimizin namusunu koruduk… sonuç!..
D.T’ları ilanları kesildiği gibi…
özel sektörden aldığımız bazı ilanlar da anlaşılmaz bir biçimde bıçak gibi kesilmişti, kesilmişti çünkü, “bedeli!” karşılığı verilmek istenen destekler için, istedikleri “bedel!”i, yani; görmeme, duymama, yazmama “bedel!”ini ödemeyi kabul etmemiştik. İyi de yapmıştık, aksini değil yapmak, aklımızdan bile geçiremezdik.
O dönemde, ne vergi borçlarımızı, ne sigorta borçlarımızı ödeyebildik ne de Still Matbaası’na olan borçlarımızı ödeyebildik, dostlarımızdan elden aldığımız borçlarımızı bile ödeyemedik. Kirayı ödeyemedik, ofisimizden ayrıldık. Bugünlere geldik tekrar, amma… (*)
Hatırlayanlar vardır sanırım, üç yıl gibi bir süre, dergi yayımlanmayla, yayımlanmama arasında gidip geldi, zaman zaman iki sayıyı, bazen de üç sayıyı birleştirerek, yayımlanıyormuş gibi yaptık... Ucunu bırakmayalım istedik, bırakırsak bir daha yakalayamayız sandık...
O gün, Devlet Tiyatroları’nda yaşanan olaylarda telefonlarımız susmak bilmedi, hemen hemen her arayan arkadaş, “Yahu bir türlü ABONE olamadım, hemen ABONE olacağım” diye başlayan ilk cümleden sonra kendi cümlesine devam etti, bekledik ama ABONE olan yoktu.
Devlet Tiyatroları’ndaki günlük kaos sona erdi veya ertelendi, artık pek fazla hatırımızı soran da kalmamıştı.
İstanbul Şehir Tiyatrosu karıştı, arayanlarımız, sevenlerimiz yine çoğaldı. Yine aynı cümleler, yine aynı son. İzmit Şehir Tiyatrosu karıştı yine aynı cümleler, yine aynı son. Her şey yolundaydı, herkes hayatından memnundu.
Devlet Tiyatroları sürecinden geriye kalan mahkeme kapılarında yıllarımızı geçirmek oldu. Sonucunu sorana rastlamadım. İzmit’ten geriye kalan yargılanması devam eden yüklü bir tazminat davası, devam ediyor... Bunu da merak edene pek rastlamadım.
Yazdıklarımdan dolayı mahkum oldum, ertelendiği için gidip yatmadım cezaevinde, alacağım yeni bir ceza ile eskisini de yatar çıkarım, dert de değil, ama dert...
Dert, Sevgili Bülent’in sorduğu soru. İşte o yanıtımı arıyorum yıllardır, özellikle son yıllarda. Umarım pek yakında bulmuş olurum, bulmak zorundayım. Mesleği TİYATRO olan insanlara gerekmiyorsa bu dergi, okurlar/izleyiciler de sanırım bizi anlayışla karşılarlar.
İşte bu son çığlık! Bu derginin tiyatro insanlarına gerekli olup olmadığı sorusunun arandığı ve bulunacağı bir çığlık!’dır.
Orhan da, Ali de, Üstün de, Genco da, Gülay da, Ebru da, Erkut da, Duygu da merak ediyor bu sorunun yanıtını, okurlarımız/izleyiciler de merak ediyor, sanırım Kültür Bakanlığı da merakla bekliyordur bu sorunun yanıtını, belki de ellerini ovuşturarak sorunun yanıtını bekleyen tiyatro insanları da vardır. Bu çığlık!’ı hiç duymayacak, görmeyecek, bilmeyecek tiyatrocular olduğu gibi...
Bu panik hali ile aşağıdaki mektubu yaklaşık 80 adrese mail ile gönderdik, şimdi bakıyorum da kötü bir mektupmuş, hiç istemediğim, hep kaçındığım panik hali. Panik: Yorgunluğun sonucu mu, yaşlanmanın sonucu mu, umudu yitirmenin sonucu mu? Bilemedim…
(*) Amma’nın, yani panik halinin yanıtı… panik halinde gönderdiğimiz mektupta.
Abone olmak için
Mektubu okumak için tıklayabilirsiniz.
Mektuba yanıt verip abone olanları merak ediyorsanız tıklayabilirsiniz
Mektuba yazılı olarak tepkilerini iletenlerin tepkilerini görmek için de buraya tıklayabilirsiniz.
Kaynak:http://www.tiyatrodergisi.com.tr/public/default.aspx?nid=1781