18 Haziran 2017 Pazar

Özdemir Nutku'ya "iftirâcı" diyerek suç işleyen Coşkun Büktel cezâ alır...

ÖZDEMİR NUTKU İFTİRASINDAN İNANDIRICI BİR ROMAN ÇIKARMANIN ÇARESİNİ SONUNDA BULDUM; İŞTE ROMANIN KISA ÖYKÜSÜ

Geçenlerde yazmıştım: Özdemir Nutku'nun Theope'ye iftirasıyla başlayan olayları (tüm tiyatro camiasının 2 kişi istisnayla, iftiraya uğrayan yazarı değil de, iftirası DT video kaydıyla belgelenen Nutku'yu desteklemesi; iftiraya uğrayan tiyatro yazarına karşı tiyatrocuların bir iftira ve linç kampanyası düzenlemesi, bu kampanyaya 2 kişi dışında hiç kimse karşı çıkmazken, kampanyanın 1100 imzaya ulaşması) roman haline getirmeyi düşünmüş daha sonra vazgeçmiştim. Çünkü bütün bunlar, iftiraya karşı tamamen duyarsız Türk okurları için romanımı sinir bozucu ve sevimsiz kılacaktı. Dünyanın diğer ülkelerindeki okurlar için ise, durum daha beter olacaktı: Çünkü bir tiyatro camiasının böylesine vahim bir iftira karşısında yalnızca iki kişi istisnayla, topyekun olarak, apaçık belgelenmiş iftiracıyı desteklemesi, akıl alacak, inanılacak gibi bir şey değildi. Türk okurların hayattan alındığı için sevimsiz bulacağı bu romanın konusunu, yabancı okurlar akıl almaz derecede inanılmaz bulacak; onlara göre, gerçek dışı malzemeden üreteceğim bu roman, "çürük yumurtadan çürük" olacak, yabancı okurlar tarafından "deli saçması" denerek kenara atılacaktı.

Ama bugün, romanı yabancı okurlar için inandırıcı kılmak amacıyla bir çare buldum. Tüm tiyatrocuların iftiraya ve iftiracıya topyekun destek vermesini inandırıcı kılacak bu çare şuydu:

Ülkemiz, uzayın derinliklerindeki çok küçük bir gezegenin yaratıkları tarafından istila edilmişti. Yaratıklar niçin bütün dünyayı değil de yalnızca Türkiye'yi istila etmişti? Çünkü bu yaratıkların gezegeni ve nüfusları çok küçüktü ve dünyayı istila etmek gibi bir niyet ya da hevesleri yoktu. Bu küçük gezegende yaşayan ileri teknolojiye sahip zeki canlıların yaşamaya devam edebilmesi için bor cevherine ihtiyaçları vardı ve kendi küçük gezegenlerindeki bor rezervleri milyonlarca yıl sonunda tükenmek üzereydi. O nedenle, dünyanın en büyük bor rezervlerine sahip ülkesi Türkiye'yi, diğer ülkelere ve Türk halkına fark ettirmeden istila etmişler; bor anlaşmalarını yapma yetkisine sahip en üst yöneticilerden başlayarak, safdışı edip onların bedenlerine girmişler; istila genişledikçe, bor cevheriyle ilgili yeni, ani ve absürd gelişmelere karşı itiraz sesleri yükselten kişiler de bedenlerine girilerek safdışı edilmiş, sonunda işgal tüm politikacıların uzaylı kılınması aşamasına hatta tehlikeli görülen sanat alanına ve özellikle de, gerçekleri canlı canlı haykırma özelliğiyle kitleleri etkileme gücüne fazlasıyla sahip tiyatro alanına kadar genişlemişti. Uzaylı yaratıklar, tüm tiyatrocuların bedenlerine girmiş, hepsini vicdanı olmayan ve "dışarıya hizmet eden" canlı robotlar haline getirmişti. Evet tüm tiyatro camiamız işgal edilmişti? Tümü mü? Hayır, yalnızca çok küçük -3 kişilik- bir grup, bu işgalden (camiaya genellikle uzak durmaları sayesinde) kurtulmuştu. Robot olmaktan ve vicdanını kaybetmekten kurtulmuş bu üç tiyatrocu arkadaşın bir tanesi "Theope" adlı bir oyun yazmış, bu oyun çok büyük övgülerle karşılanmış; ama istilanın ilerlediği günlerden birinde, Türk tiyatrocuları aniden bu oyuna ve sahibine karşı bir iftira ve itibarsızlaştırma kampanyası başlatmışlardı. Peki kampanya başlatmakla uğraşmak yerine uzaylılar neden o son kalan 3 tiyatrocunun da bedenlerine girip onları da devşirmemişti? Çünkü, girdikleri her beden bir uzaylının feda edilmesini gerektiriyor, onlar artık ebediyen girdikleri o bedende yaşamak zorunda kalıyorlardı ve nüfusları zaten sınırlı olduğu için, Dünya'ya getirdikleri nüfüsun kontenjanı tükenmişti. Bu nedenle uzaylı tiyatrocular, beyinleri işgalden kurtulmuş ve aslının son örnekleri olan bu üç gerçek tiyatrocuyu, halkın gözünde itibarsızlaştırmaktan başka çare bulamamışlardı. Bu operasyonu damarlarındaki kanın tüm soğukluğuyla uygulamaya sokan uzaylı tiyatrocular, insan aklının almayacağı en kirli yöntemlere başvurmuş, üç tiyatrocu hakkında takma isimlerle onlarca iftira ve iğrenç fotomontajlar yayınlamıştı. Fotomontajlarda beyinlerini işgal edemedikleri o üç gerçek tiyatrocuyu dansöz olarak gösteriyor, onların resimlerini oral porno fotoğraflarındaki penis resimlerinin üstüne yapıştırıyor, üç tiyatrocudan birinin 16 yaşındaki genç kızı hakkında yalanlar üretiyor; velhasıl, iğrençliği inanılmaz boyutlara ("ancak uzaylılar söz konusu olduğunda inanılacak" boyutlara) taşıyorlardı.

Türk tiyatrosunun Theope'ye ve Theope iftirasına verdiği akıl almaz desteği bir türlü anlamlandıramayan, aylarca kafa yordukları halde, iftiraya verilen bu topyekun desteğe tutarlı bir açıklama getiremeyen bu üç yazar, sonunda, tesadüfen çok küçük bir ipucu bulacak ve bu ipucunun izini sürerek, pek çok tehlikeli dönemeçten geçtikten sonra, tüm komployu açığa çıkaracaklar.

Ne dersiniz? Hangisi daha inandırıcı: Bu hikaye mi, yoksa gerçek hayatta olanlar mı? Yani üç tanesi dışında bir ülkenin tüm tiyatrocularının apaçık belgeli bir iftirayı desteklemesi mi?