Bir zamanlar üzerimize sağanak hâlinde LİNÇ karı yağıyordu... Dâvâlar dâvâları kovalıyorken, "Nereye kaçayım?" sorusu asla aklıma gelmedi... "Hangi dâvâyı açana betonda ot yoldurayım?" sorusunu soruyordum! Onlar bana "Gel!" dediler. Ben gittim. Beni kavgaya çağırıyorlardı... Ben kavgayı çok sevdiğim için, hızla düşünüp, şimşek hızıyla gittim... Benim sözcük dağarcığımda "keşke" ve "pişmanlık" sözcükleri yoktu!... "Acaba bana ne olur?" sorusunu sorabilecek herhangi bir ikirciklenmeye sahip değildim!... Kulağıma hep fısıldanan "Taktik ve teknik öğren!" dualarını elimin tersiyle ittim... Gittim... Ben, Makyavelist, oportünist, pragmatist değildim. İstesem de asla olamazdım! İdeolojik tavrım, sınıfsal bilincim, sosyalizm sevdam buna kesinlikle izin vermezdi. Onlar beni çağırdıkları İstanbul Adalet Sarayı ve diğer adalet saraylarından hızla kaçtılar... Beni çağırdıkları "er meydanı"ndan kendileri kaçtılar. "Gel!" dediler. Gittim... Ben gittim, onlar kaçtılar... Benim olduğum yerde onlar barınamazlar... Tiyatroyu talan edilmiş bir köye dönüştüren uğrular neye uğradıklarını da şaşırdıkları için, geldikleri yere, yoksullukları ve yoksunluklarına göç edecekler. Tiyatronun sahibi benim, onlar değil... Defolup gidecekler!...
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz