(Ayşe Hacıhasanoğlu) "Hamdi Koç'a göre ülkemizdeki 'Karamazov Kardeşler' çevirilerinde en başarılı çeviriye imza atmış çevirmendir."
(Kaynak: Ekşi Sözlük)
***
Başka ülkelerde çeviri işleri nasıl yürüyor? Bir izlenime sahip olsam da, bu soruya net bir yanıt veremem. Ama Türkiye'deki çeviri işlerinden hiç hoşnut değilim. Ülkemizdeki tüm çevirmenlerin (Yoksa herkesin mi?), yaptığı işe kendinden de daha fazla önem verdiğine pek tanık olmadım. Oysa, çevirmenlik, özgün metin yazmaktan da daha büyük sorumluluk gerektirir... Özgün metin yazan kişi, yazdığı kadarıyla sorumludur... Ne var ki, çeviri yapan kişi, özgün metin yazan kişinin bile sorumluluğunu taşımaktadır. Çevirmen, işine canından da daha fazla özen göstermezse özgün metne canından daha çok özen gösteren yazarın eksik, hatâlı ve hattâ yanlış tanınmasına neden olur! Lev Tolstoy vb. böyle tanınıyor!...
Çevirilerine, göreceli olarak değer verdiğim için, özgün metinleri onun kılavuzluğunda okumaya özen gösterdiğim Ayşe Hacıhasanoğlu, "Anna Karenina" romanını çevirirken, özgün metne canından bile daha fazla özen göstererek yaklaşmamış. Tolstoy'la aramızda iyi bir köprü kurmak yerine hafif bir rüzgârda bile yıkılabilecek köhnemiş bir köprü kurmuş.
Ayşe Hacıhasanoğlu, 1062 sayfalık "Anna Karenina" romanı içerisinde, sezdiğim kadarıyla ("Anna Karenina" romanını özgün dilden okuyacak kadar Rusça bilmiyorum!) yüzlerce duygu yanlışı edinmemize ve "Dizgi yanlışları önemli değil!" züppeliğiyle örtülemeyecek kadar önemli ifade yanlışlarına neden oluyor. Ben bunlara hiç katlanamıyorum! Örnekse:
"Kiti'ye şimdi herkesin hitap ederken takındığı bir yüz bir ifadesiyle bakarak..." (725. sayfa)
Şu denebilir: "Kırık dökük olan Rusça'nı geliştir ve yalnız Tolstoy'un değil tüm Rus yazarlarının kitaplarını özgün dilinden okumaya başla."
Ben, olanaklarımı geliştirip, çıkarlarımı zenginleştirme kaygısında olan biri değilim... Öyle olsaydı, sadece Rusça dilinde okuma eylemimi değil, kırık dökük bildiğim diğer dillerdeki okuma eylemimi de üst seviyelere sıçratırdım. O zaman ne "Theope İftirası" sürecine, ne "TAKSAV Ödülü" anlayışına, ne "Kültür Bakanlığı Çanağı" uygulamasına ve ne benzeri kültürel saldırılara göğüs gererdim... Böylece, onlarca (Yoksa yüz mü?) soruşturma ve kovuşturmayla boğuşmaz, toplumu asla iplemezdim!...
Şu da denebilir: "Çeviri yanlışlarına kafa yorarsan zevk alamazsın!..."
Ben, zevk almak için değil, halkın, tüyü bitmemiş yetimin yararlanması için okuyorum. Kapitalizmin okullarında hiç eğilip bükülmemiş sıradan insanların sanat duyarlılığı edinmesi için okuyorum. Ama halk ve tüyü bitmemiş yetim, özgün dilden okumaya başladığında, çevirmenlerin de duygu saptırması son bulacaktır. Şunu demiyorum: "Bu kadar yabancı dil okulunda okuyanlar, neden halka, tüyü bitmemiş yetime yardımcı olmuyorlar?" Onlar, sahte duygular mimarı Shakespeare'in emperyalist kucağında büyüdükleri için, halka, tüyü bitmemiş yetime aldırmıyorlar!
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
***
Ayrıca bakınız:
Türkiye'nin "en zengin" yayınevinin, "en iyi çevirmen"e çevirttirdiği kitap!
(Kaynak: Ekşi Sözlük)
***
Başka ülkelerde çeviri işleri nasıl yürüyor? Bir izlenime sahip olsam da, bu soruya net bir yanıt veremem. Ama Türkiye'deki çeviri işlerinden hiç hoşnut değilim. Ülkemizdeki tüm çevirmenlerin (Yoksa herkesin mi?), yaptığı işe kendinden de daha fazla önem verdiğine pek tanık olmadım. Oysa, çevirmenlik, özgün metin yazmaktan da daha büyük sorumluluk gerektirir... Özgün metin yazan kişi, yazdığı kadarıyla sorumludur... Ne var ki, çeviri yapan kişi, özgün metin yazan kişinin bile sorumluluğunu taşımaktadır. Çevirmen, işine canından da daha fazla özen göstermezse özgün metne canından daha çok özen gösteren yazarın eksik, hatâlı ve hattâ yanlış tanınmasına neden olur! Lev Tolstoy vb. böyle tanınıyor!...
Çevirilerine, göreceli olarak değer verdiğim için, özgün metinleri onun kılavuzluğunda okumaya özen gösterdiğim Ayşe Hacıhasanoğlu, "Anna Karenina" romanını çevirirken, özgün metne canından bile daha fazla özen göstererek yaklaşmamış. Tolstoy'la aramızda iyi bir köprü kurmak yerine hafif bir rüzgârda bile yıkılabilecek köhnemiş bir köprü kurmuş.
Ayşe Hacıhasanoğlu, 1062 sayfalık "Anna Karenina" romanı içerisinde, sezdiğim kadarıyla ("Anna Karenina" romanını özgün dilden okuyacak kadar Rusça bilmiyorum!) yüzlerce duygu yanlışı edinmemize ve "Dizgi yanlışları önemli değil!" züppeliğiyle örtülemeyecek kadar önemli ifade yanlışlarına neden oluyor. Ben bunlara hiç katlanamıyorum! Örnekse:
"Kiti'ye şimdi herkesin hitap ederken takındığı bir yüz bir ifadesiyle bakarak..." (725. sayfa)
Şu denebilir: "Kırık dökük olan Rusça'nı geliştir ve yalnız Tolstoy'un değil tüm Rus yazarlarının kitaplarını özgün dilinden okumaya başla."
Ben, olanaklarımı geliştirip, çıkarlarımı zenginleştirme kaygısında olan biri değilim... Öyle olsaydı, sadece Rusça dilinde okuma eylemimi değil, kırık dökük bildiğim diğer dillerdeki okuma eylemimi de üst seviyelere sıçratırdım. O zaman ne "Theope İftirası" sürecine, ne "TAKSAV Ödülü" anlayışına, ne "Kültür Bakanlığı Çanağı" uygulamasına ve ne benzeri kültürel saldırılara göğüs gererdim... Böylece, onlarca (Yoksa yüz mü?) soruşturma ve kovuşturmayla boğuşmaz, toplumu asla iplemezdim!...
Şu da denebilir: "Çeviri yanlışlarına kafa yorarsan zevk alamazsın!..."
Ben, zevk almak için değil, halkın, tüyü bitmemiş yetimin yararlanması için okuyorum. Kapitalizmin okullarında hiç eğilip bükülmemiş sıradan insanların sanat duyarlılığı edinmesi için okuyorum. Ama halk ve tüyü bitmemiş yetim, özgün dilden okumaya başladığında, çevirmenlerin de duygu saptırması son bulacaktır. Şunu demiyorum: "Bu kadar yabancı dil okulunda okuyanlar, neden halka, tüyü bitmemiş yetime yardımcı olmuyorlar?" Onlar, sahte duygular mimarı Shakespeare'in emperyalist kucağında büyüdükleri için, halka, tüyü bitmemiş yetime aldırmıyorlar!
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
***
Ayrıca bakınız:
Türkiye'nin "en zengin" yayınevinin, "en iyi çevirmen"e çevirttirdiği kitap!