"Şişli’de bir kıraathanede…"
Ömer F. Kurhan (02.10.2009)
Tiyatromuzun genel olarak örgütlü bir yapıya kavuşmasını ve kamusal alanda etkinliğini arttırmayı hedefleyen çatı örgütlenmesi sürecinin dönüm noktalarını çeşitli buluşmalar temsil ediyor. 12 Eylül'de, kritik bir dönemeç olan İstanbul Buluşması hayata geçirildi ve Kasım ayında Ankara'da bir buluşmanın organize edilmesine karar verildi.
Bu süreçte, tiyatro camiasının kabaca üç tepki ürettiğini söylemek mümkün. Birincisi süreci destekleme, hatta bunun da ötesinde katılım gösterme yönündeydi. İkincisi, katılım göstermek bir yana, destek vermekten kaçınma ya da görmezden gelme yönündeydi. Üçüncüsü ise, çatı örgütlenmesi sürecini "belki desteklerim, ama…" şeklinde özetlenebilecek bir kaypaklık yönündeydi.
Tabii ki asıl gerilim birinci ve ikinci tepkiler arasında yaşandı. Üçüncü tepki, çatı örgütü inşa etme sürecini bulandırma, manipüle etme ve mümkünse oradan kendisine bir şeyler devşirme gayreti içindeydi.
Özgür Tiyatro adına Özgür Başkaya'nın çatı örgütlenmesi sürecine dönük "belki desteklerim, ama…" ile başlayan, sonrasında "benimle uğraşmayın, yoksa…" biçimi alan ve "ben size göstermezsem" ile nihayete eren tavrının üçüncü tepkiye bir örnek oluşturduğuna şüphe yok. Sonuç olarak İstanbul Buluşması'nın üzerinden 24 saat bile geçmeden sürecin dışına savrulmayı başardı. Bu savrulma, "Şişli’de bir kıraathanede", Hilmi Bulunmaz tarafından organize edilen ve Oyun sitesinde yayınlanan bir video söyleşisiyle (bkz. http://vimeo.com/6563472) belgelendi.
Bu noktada, yayıncılık çizgisini hiçbir şekilde onaylamadığım halde Hilmi Bulunmaz'a bir teşekkür borçlu olduğumuzu kabul etmemiz lazım. Çünkü Özgür Başkaya ve yakın dost çevresinin suyu bulandırma ve manipülasyon girişimlerinin ne kadar bayağı ve karşı biçimler alabileceğini açıkça gösterdi. Böylece, bizleri de yan bir uğraş olarak Özgür Başkaya absürdizminin ayrıntılarıyla uğraşıp durmaktan kurtardı.
Özgür Başkaya da bunun farkına varmış olacak ki, hâlâ kendisini gündemde tutmak için Koordinasyon Komitesi ve özelde benimle yapmış olduğu mektuplaşmaları oraya buraya gönderiyor, ama her nedense bunlara ek olarak İstanbul Buluşması sonrası "Şişli'de bir kıraathanede" dostlarıyla birlikte ürettiği bayağılığa referans vermekten kaçınıyor.
Özgür Başkaya Türkiye Tiyatro Kurultayı - İstanbul Buluşması hakkında şu sözleri sarf etmiş:
"Bugün ülkemin kara günlerimden bir tanesi. Bu kara günlerin bir tanesinde 'Türkiye Tiyatro Kurultayı' adında bir toplantıya katıldım. Ülkemin kara günlerinin devam ettiğini gördüm. Bu anlamda mitinge gitmediğim için üzgünüm. Ama … (gülüşmeler) Türkiye işçi sınıfı, emekçi kesimler, devrimciler beni bağışlasın."
Bu "demecinde" Özgür Başkaya'nın ciddi olduğu sanılmasın. Bu konuda fikir sahibi olmak için, Özgür Başkaya'nın örneğin şu sözlerine dikkat etmekte fayda var:
"Bugün tiyatral anlamda da belirli gerginlikler ve kavgalar yaşadık. Şu anda Hilmi Bulunmaz'ın estetik çekimleriyle karşı karşıyayız (HB Özgür Başkaya'nın iki elindeki iki fındığa zum yapmıştır). Bu, var olan bu fındıkla diğer fındık arasındaki ilişki aşağıdakilerin hangisiyle acaba bu kurultay arasında vardır diye bir konuşma yapmamı beklese de bunu yapmıyorum, teşekkürlerimi borç bilirim, hoşça kalın. (Gülüşmeler.)”
Şişli'de bir kıraathanede organize edilen fındık, fıstık, çay partisinde, aslında Buluşma salonunu terk etmek gerektiğini ve bir daha böyle toplantılara gitmeyeceğini söyleyen Orhan Kazbek ise şu sözleri sarf etmiş:
"Onlar bir derece değil, bir çukur. Yani sıfır noktası değil, sıfır noktası bir derecedir. Onlar bir çukur, bana göre."
Bu video söyleşinin sonradan "Biz ne yaptık?!" diyerek ört bas edilmemesi ve Hilmi Bulunmaz tarafından yayınlanması, hiç kuşkusuz provokasyon amaçlı olduğunu gösterir. İstanbul Buluşması'na hazırlanırken Hilmi Bulunmaz bu tip jestleri hep yaptı. Fakat bu tip jestleri artık tiyatro camiası adına bir ilginçlik üretemiyor ve bu nedenle dikkate alınmıyor.
Öte yandan, temiz tiyatro yayıncılığı kampanyasına aktif destek verenler arasında olsam da, bir konuda biraz farklı düşünmekteyim: Küfür yayıncılığını meşrulaştıranların hiçbir şekilde faydalı ve doğru haber üretmeyecekleri gibi bir önyargım yok. Bunu yaptıklarında, dikkate alınmaları gerektiğini düşünüyorum. Örneğin Feridun Çetinkaya'nın haklı bir biçimde "Sabahattin Eyüboğlu'nun Hakkı Sabahattin Eyüboğlu'na" dediğini fark ettiğimde, bu tavrın doğru olduğunu ve benimsenmesi gerektiğini söylüyorum. Ama bu tip doğru çıkışları kamuya mal edemeyeceklerini ve hızla magazin altı bir çerçeveye sokmalarının kaçınılmaz olduğunu da görüyorum.
Benzer bir şekilde Hilmi Bulunmaz tarafından organize edilen "Şişli'de bir kıraathanede" video söyleşisine haber değeri veriyorum. Haberde bir iki önemsiz detay hariç hiçbir manipülasyon girişimi yok. Söz konusu olan gizli bir çekim de değil; video söyleşinin yayınlanacağı muhataplarına söyleniyor. Magazin altı seviyesizlik de örneğin çekim sırasında düzenli ve hızlı bir şekilde fındık fıstık tüketme hırsına kapılan konuşmacıların oburluğundan ve bunun yarattığı serbest çağrışımların "politik" söylemlerine sızıp gayrı ciddileşmelerinden kaynaklanıyor.
Sonuçta amaçlanana oldukça ters sonuçlar üreten bir haber üretilmiş. Özgür Başkaya bunun farkına oldukça geç varmış görünüyor. Bulduğu çözüm şu: Sahibi olduğu Tiyatro Oyun dergisinin son sayısını toptan sansürleyip dağıtımını engelleyen Hilmi Bulunmaz'a nazire yaparcasına, kendi kendisini sansürlemek ve oraya buraya yolladığı İstanbul Buluşması ile ilgili yazışmalara ve açıklamalarına video söyleşide üretilen bayağılığı eklemekten kaçınmak. Yani bir yandan iznimi almaksızın benim mektuplarımı kendine göre faş etme edepsizliğini sürdürürken, diğer yandan Hilmi Bulunmaz'ın çoktan yayınlamış olduğu video söyleşisi yokmuş gibi davranıyor.
Kendi adıma Özgür Başkaya'nın en başta sergilediği "belki desteklerim, ama…" tavrının yapıcı bir evrim geçirebileceğine pek ihtimal vermemiştim. Benim bu şüpheciliğime karşın, Koordinasyon Komitesi üyeleri arasında iyimser yaklaşımın ağır bastığı söylenebilir. Özgür Tiyatro'nun çağrısıyla düzenlenen ve kutlama mesajı da yolladığım Ankara Buluşması'nın içeriğini öğrendiğimde ise, temel derdinin çatı örgütü sürecini manipüle etmek olduğu sonucunu çıkardım. Muhtemelen derdi, uzun süredir var mı yok mu olduğu belli olmayan, ama geçmişte sık sık sözcülüğünü yaptığı Amatör Tiyatrolar Birliği'ni manipülasyon ve sonrasında "Şişli’de bir kıraathanede" video söyleşisinin göstereceği gibi karşı söylem temelinde canlandırmaya çalışmaktı. Sonuçta, elden geldiğince eşit söz dağılımı kararına uygun olarak Özgür'ce konuşmasını yaptı ve Buluşma sona ererken Orhan Aydın'ın yapıcı ve birleştirici uyarılarına da sırtını çevirerek "Şişli’de bir kıraathanede" üretilen bayağılığa imzasını attı.
Bazılarının kendine gelebilmesi için tamamen dibe vurması gerekebilir. Özgür Başkaya'nın önünde tek seçenek var: Şişli'de bir kıraathanede topluca içine düştükleri çukurun ne götürüp getirdiğini iyi değerlendirmesi ve samimi bir özeleştiri pratiği geliştirmesi. Yok eğer çukurun da çukuru var demeye devam edecekse – ki etmektedir – bu kendi bileceği bir iştir. Kendi adıma bu yolun yol olmadığını göstermeye çalıştığımı, gereken eleştiri ve uyarıları iç yazışmalar ya da okur kamuoyuna dönük bir makalemle yaptığımı düşünüyorum. Bu yazının amacı ne eleştirmek ne de uyarmaktır; çünkü bayağılıkla tartışılmaz, ancak teşhir edilir.
(Kaynak: http://www.iatp-web.org/headline.asp?act=view&hid=533)
Ömer F. Kurhan (02.10.2009)
Tiyatromuzun genel olarak örgütlü bir yapıya kavuşmasını ve kamusal alanda etkinliğini arttırmayı hedefleyen çatı örgütlenmesi sürecinin dönüm noktalarını çeşitli buluşmalar temsil ediyor. 12 Eylül'de, kritik bir dönemeç olan İstanbul Buluşması hayata geçirildi ve Kasım ayında Ankara'da bir buluşmanın organize edilmesine karar verildi.
Bu süreçte, tiyatro camiasının kabaca üç tepki ürettiğini söylemek mümkün. Birincisi süreci destekleme, hatta bunun da ötesinde katılım gösterme yönündeydi. İkincisi, katılım göstermek bir yana, destek vermekten kaçınma ya da görmezden gelme yönündeydi. Üçüncüsü ise, çatı örgütlenmesi sürecini "belki desteklerim, ama…" şeklinde özetlenebilecek bir kaypaklık yönündeydi.
Tabii ki asıl gerilim birinci ve ikinci tepkiler arasında yaşandı. Üçüncü tepki, çatı örgütü inşa etme sürecini bulandırma, manipüle etme ve mümkünse oradan kendisine bir şeyler devşirme gayreti içindeydi.
Özgür Tiyatro adına Özgür Başkaya'nın çatı örgütlenmesi sürecine dönük "belki desteklerim, ama…" ile başlayan, sonrasında "benimle uğraşmayın, yoksa…" biçimi alan ve "ben size göstermezsem" ile nihayete eren tavrının üçüncü tepkiye bir örnek oluşturduğuna şüphe yok. Sonuç olarak İstanbul Buluşması'nın üzerinden 24 saat bile geçmeden sürecin dışına savrulmayı başardı. Bu savrulma, "Şişli’de bir kıraathanede", Hilmi Bulunmaz tarafından organize edilen ve Oyun sitesinde yayınlanan bir video söyleşisiyle (bkz. http://vimeo.com/6563472) belgelendi.
Bu noktada, yayıncılık çizgisini hiçbir şekilde onaylamadığım halde Hilmi Bulunmaz'a bir teşekkür borçlu olduğumuzu kabul etmemiz lazım. Çünkü Özgür Başkaya ve yakın dost çevresinin suyu bulandırma ve manipülasyon girişimlerinin ne kadar bayağı ve karşı biçimler alabileceğini açıkça gösterdi. Böylece, bizleri de yan bir uğraş olarak Özgür Başkaya absürdizminin ayrıntılarıyla uğraşıp durmaktan kurtardı.
Özgür Başkaya da bunun farkına varmış olacak ki, hâlâ kendisini gündemde tutmak için Koordinasyon Komitesi ve özelde benimle yapmış olduğu mektuplaşmaları oraya buraya gönderiyor, ama her nedense bunlara ek olarak İstanbul Buluşması sonrası "Şişli'de bir kıraathanede" dostlarıyla birlikte ürettiği bayağılığa referans vermekten kaçınıyor.
Özgür Başkaya Türkiye Tiyatro Kurultayı - İstanbul Buluşması hakkında şu sözleri sarf etmiş:
"Bugün ülkemin kara günlerimden bir tanesi. Bu kara günlerin bir tanesinde 'Türkiye Tiyatro Kurultayı' adında bir toplantıya katıldım. Ülkemin kara günlerinin devam ettiğini gördüm. Bu anlamda mitinge gitmediğim için üzgünüm. Ama … (gülüşmeler) Türkiye işçi sınıfı, emekçi kesimler, devrimciler beni bağışlasın."
Bu "demecinde" Özgür Başkaya'nın ciddi olduğu sanılmasın. Bu konuda fikir sahibi olmak için, Özgür Başkaya'nın örneğin şu sözlerine dikkat etmekte fayda var:
"Bugün tiyatral anlamda da belirli gerginlikler ve kavgalar yaşadık. Şu anda Hilmi Bulunmaz'ın estetik çekimleriyle karşı karşıyayız (HB Özgür Başkaya'nın iki elindeki iki fındığa zum yapmıştır). Bu, var olan bu fındıkla diğer fındık arasındaki ilişki aşağıdakilerin hangisiyle acaba bu kurultay arasında vardır diye bir konuşma yapmamı beklese de bunu yapmıyorum, teşekkürlerimi borç bilirim, hoşça kalın. (Gülüşmeler.)”
Şişli'de bir kıraathanede organize edilen fındık, fıstık, çay partisinde, aslında Buluşma salonunu terk etmek gerektiğini ve bir daha böyle toplantılara gitmeyeceğini söyleyen Orhan Kazbek ise şu sözleri sarf etmiş:
"Onlar bir derece değil, bir çukur. Yani sıfır noktası değil, sıfır noktası bir derecedir. Onlar bir çukur, bana göre."
Bu video söyleşinin sonradan "Biz ne yaptık?!" diyerek ört bas edilmemesi ve Hilmi Bulunmaz tarafından yayınlanması, hiç kuşkusuz provokasyon amaçlı olduğunu gösterir. İstanbul Buluşması'na hazırlanırken Hilmi Bulunmaz bu tip jestleri hep yaptı. Fakat bu tip jestleri artık tiyatro camiası adına bir ilginçlik üretemiyor ve bu nedenle dikkate alınmıyor.
Öte yandan, temiz tiyatro yayıncılığı kampanyasına aktif destek verenler arasında olsam da, bir konuda biraz farklı düşünmekteyim: Küfür yayıncılığını meşrulaştıranların hiçbir şekilde faydalı ve doğru haber üretmeyecekleri gibi bir önyargım yok. Bunu yaptıklarında, dikkate alınmaları gerektiğini düşünüyorum. Örneğin Feridun Çetinkaya'nın haklı bir biçimde "Sabahattin Eyüboğlu'nun Hakkı Sabahattin Eyüboğlu'na" dediğini fark ettiğimde, bu tavrın doğru olduğunu ve benimsenmesi gerektiğini söylüyorum. Ama bu tip doğru çıkışları kamuya mal edemeyeceklerini ve hızla magazin altı bir çerçeveye sokmalarının kaçınılmaz olduğunu da görüyorum.
Benzer bir şekilde Hilmi Bulunmaz tarafından organize edilen "Şişli'de bir kıraathanede" video söyleşisine haber değeri veriyorum. Haberde bir iki önemsiz detay hariç hiçbir manipülasyon girişimi yok. Söz konusu olan gizli bir çekim de değil; video söyleşinin yayınlanacağı muhataplarına söyleniyor. Magazin altı seviyesizlik de örneğin çekim sırasında düzenli ve hızlı bir şekilde fındık fıstık tüketme hırsına kapılan konuşmacıların oburluğundan ve bunun yarattığı serbest çağrışımların "politik" söylemlerine sızıp gayrı ciddileşmelerinden kaynaklanıyor.
Sonuçta amaçlanana oldukça ters sonuçlar üreten bir haber üretilmiş. Özgür Başkaya bunun farkına oldukça geç varmış görünüyor. Bulduğu çözüm şu: Sahibi olduğu Tiyatro Oyun dergisinin son sayısını toptan sansürleyip dağıtımını engelleyen Hilmi Bulunmaz'a nazire yaparcasına, kendi kendisini sansürlemek ve oraya buraya yolladığı İstanbul Buluşması ile ilgili yazışmalara ve açıklamalarına video söyleşide üretilen bayağılığı eklemekten kaçınmak. Yani bir yandan iznimi almaksızın benim mektuplarımı kendine göre faş etme edepsizliğini sürdürürken, diğer yandan Hilmi Bulunmaz'ın çoktan yayınlamış olduğu video söyleşisi yokmuş gibi davranıyor.
Kendi adıma Özgür Başkaya'nın en başta sergilediği "belki desteklerim, ama…" tavrının yapıcı bir evrim geçirebileceğine pek ihtimal vermemiştim. Benim bu şüpheciliğime karşın, Koordinasyon Komitesi üyeleri arasında iyimser yaklaşımın ağır bastığı söylenebilir. Özgür Tiyatro'nun çağrısıyla düzenlenen ve kutlama mesajı da yolladığım Ankara Buluşması'nın içeriğini öğrendiğimde ise, temel derdinin çatı örgütü sürecini manipüle etmek olduğu sonucunu çıkardım. Muhtemelen derdi, uzun süredir var mı yok mu olduğu belli olmayan, ama geçmişte sık sık sözcülüğünü yaptığı Amatör Tiyatrolar Birliği'ni manipülasyon ve sonrasında "Şişli’de bir kıraathanede" video söyleşisinin göstereceği gibi karşı söylem temelinde canlandırmaya çalışmaktı. Sonuçta, elden geldiğince eşit söz dağılımı kararına uygun olarak Özgür'ce konuşmasını yaptı ve Buluşma sona ererken Orhan Aydın'ın yapıcı ve birleştirici uyarılarına da sırtını çevirerek "Şişli’de bir kıraathanede" üretilen bayağılığa imzasını attı.
Bazılarının kendine gelebilmesi için tamamen dibe vurması gerekebilir. Özgür Başkaya'nın önünde tek seçenek var: Şişli'de bir kıraathanede topluca içine düştükleri çukurun ne götürüp getirdiğini iyi değerlendirmesi ve samimi bir özeleştiri pratiği geliştirmesi. Yok eğer çukurun da çukuru var demeye devam edecekse – ki etmektedir – bu kendi bileceği bir iştir. Kendi adıma bu yolun yol olmadığını göstermeye çalıştığımı, gereken eleştiri ve uyarıları iç yazışmalar ya da okur kamuoyuna dönük bir makalemle yaptığımı düşünüyorum. Bu yazının amacı ne eleştirmek ne de uyarmaktır; çünkü bayağılıkla tartışılmaz, ancak teşhir edilir.
(Kaynak: http://www.iatp-web.org/headline.asp?act=view&hid=533)