Bulunmaz, Adalet Sarayı'nda unuttuğu kayışını buldu! (Fotoğraf: Cemal Bulunmaz)
Ben, atalarımın Afrika'dan geldiğini bilen ve Animizm düşünüşüne pek de uzak durmayan biri olduğum için, kullanımım kapsamında bulunan nesnelere öznelliğimi eklediğim kanısındayım... Herhangi bir giysi yada aksesuar aldığımda bunların işlevsel olmasına da özen gösterdiğim gibi, bunlarla uzun yıllar birlikte olmayı arzu eden bir gönül tutkusuna bağlı olarak yaşamak istiyorum... Arzularımı yaşam biçimine dönüştürdüm...
Yukarıda fotoğrafını gördüğümüz kayışımı, yaklaşık olarak on yıl önce satın aldım ve kullanımım kapsamında bulunan birçok gereç gibi, bunu da sadece bir tane olarak kullanıyordum. 30 Eylül 2013 Pazartesi günü geç bir saatte gittiğim İstanbul Adalet Sarayı'nda altı dâvâyı takip etmek zorunda kaldığım ve saatin bir hayli geç olması nedeniyle, olağanüstü bir telaşla giriş yaptığım B kapısında unuttuğum kayışımı, nasıl olsa 2 Ekim 2013 Çarşamba günü bir duruşmam olduğu ve iki de dâvâ takibi yapacağım ve sabahın erken saatlerinde adliyede bulunacağım için, o gün arama yapmak üzere, iki gün kayışsız kalmaya razı oldum. Benim için "KAYIŞLI" yada "KAYIŞSIZ" denilmesinin hiçbir anlamı yoktu.
Bâzı insanlar, "KAYIŞSIZ" yaşamaya alışamadıkları için, kendilerine sürekli olarak "KAYIŞLI" denilmesinden hoşlanıyor. O yüzden, kayışı kendileri için değil, kendilerini kayış için yaşamaya adıyor!... Bu türlere
"KAYIŞLI" diye hitap etmek, benim umurumda olmasa da, bu kişiler, her yere, resmî kağıtlara bile, hiç üşenmeden, "KAYIŞLI" yazılmasını koskoca bir arzuyla istiyorlar. Bâzıları "KAYIŞLI" sözüne bayılıyorlar!
2 Ekim 2013 Çarşamba günü erken saatlerde İstanbul Adalet Sarayı'na, ikinci kez B kapısından girip, kayışımı sordum... Soruşturmadan sonra hüsrana uğrayınca, "ASILSIZ İHBARCI" Mustafa Şükrü Demirkanlı ile "İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi Duruşma Salonu"ndaki "hukuk maçı"mıza çıkmaya hazırlandım. Öncelikle de, "Sulh Ceza Mahkemeleri Tarama Merkezi"ne gidip, hem duruşması yapılacak dâvâya sunacağım yeni belgeleri ve hem hukuka aykırı karar veren İstanbul 36. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı Mine Arısoy'a sunacağım belgeleri taratıp, "İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi"ne giderek, "Duruşmayı başlatınız!" dedim...
Duruşmanın başlamasıyla bitmesi bir oldu. Ben, söyleyeceklerimi kalın bir dosya biçiminde sunarken, "ASILSIZ İHBARCI" Mustafa Şükrü Demirkanlı, avukatsız olarak katıldığı bu duruşmada değiştirici bir söz söyleyebilecek durumda olmadığı için, dişe dokunur herhangi bir söz edemeyip, sadece "şikâyetim devam ediyor" diyebildi. Benim istencim doğrultusunda rota çizen duruşma, yeni bir duruşma günü kazandırdı.
Duruşma biter bitmez İstanbul 36. Sulh Ceza Mahkemesi Kalemi'ndeki işimi hızla bitirerek, İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki işime koştum. Önce, "Mahkeme Kalemi" ve ardından, Yargıç Nesrin Kaya ile görüşünce, Yargıtay'a gitmeye karar verip, kayışımı aramaya başladım.
Hem B kapısındaki ve hem C kapısındaki birçok güvenlik görevlisinin seferber edilmesine karşın, kayışımı bulabilmek asla mümkün olmadı!
3-6 Ekim 2013 tarihlerinde "37. Uluslararası Mücevherat, Saat ve Malzemeleri Fuarı" alanında sıkı bir biçimde çalışacağım için, en son tarih olarak 10 Ekim 2013 Perşembe günü teslim edebilme hakkım olan ve "ASILSIZ İHBARCI" Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın dâvâlı, benim dâvâcı bulunduğumuz "İstanbul 23. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/205 No'lu Dosya"da görülen 100.000,00 TL'lik "MANEVÎ TAZMİNAT DÂVÂSI" için "cevaba cevap" metnini hazırlayabilmek sorumluluğuyla sabahın köründe uyanıp, klavyeyi şakırdatma eylemi sürecine girdim. Hukuk metnini yazıp, ek belgeleri hazırlar hazırlamaz kendimi taksiye atarak, yine İstanbul Adalet Sarayı'nın yolunu tuttum.
Yüzlerce kez gittiğim adliyeye, yine C kapısından giriş yaptım. Nasıl olsa kayıştan hiç umudum kalmamıştı ve ben kayışsız yaşamaya alışmıştım. Birilerinin "KAYIŞLI" diye seslenmemeleri beni hiç ilgilendirmiyordu. "İstanbul 23. Asliye Hukuk Mahkemesi Yargıçlığı"na hitabıyla yazdığım "cevaba cevap"ımı "Asliye Hukuk Mahkemeleri Tarama Merkezi"nde taratıp, teslim eder etmez, hızla asansöre yöneldim... Hayatımda sadece bir kez girdiğim B kapısına yeniden yönelerek, taksiye binmek isterken, bu kapıdaki güvenlik görevlilerinin hemen hemen bütünü, olağanüstü bir müjde veren ruh hâlleriyle, kayışımı bulduklarını belirttiler. Onların büyük sevinci, bende olağanüstü bir sevinç duygusu oluşturdu... Maddî hiçbir değeri bulunmamasına karşın, manevî değeri hayli olan kayışımı bu denli sevdiğimi ben bile bilmiyordum... Pantolonumun köprüleriyle sımsıkı kucaklaşan kayışım sayesinde, kendi kendime ikide bir ve hattâ sürekli "KAYIŞLI, KAYIŞLI..." diyorum: "KAYIŞLI, KAYIŞLI..."
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz
Ben, atalarımın Afrika'dan geldiğini bilen ve Animizm düşünüşüne pek de uzak durmayan biri olduğum için, kullanımım kapsamında bulunan nesnelere öznelliğimi eklediğim kanısındayım... Herhangi bir giysi yada aksesuar aldığımda bunların işlevsel olmasına da özen gösterdiğim gibi, bunlarla uzun yıllar birlikte olmayı arzu eden bir gönül tutkusuna bağlı olarak yaşamak istiyorum... Arzularımı yaşam biçimine dönüştürdüm...
Yukarıda fotoğrafını gördüğümüz kayışımı, yaklaşık olarak on yıl önce satın aldım ve kullanımım kapsamında bulunan birçok gereç gibi, bunu da sadece bir tane olarak kullanıyordum. 30 Eylül 2013 Pazartesi günü geç bir saatte gittiğim İstanbul Adalet Sarayı'nda altı dâvâyı takip etmek zorunda kaldığım ve saatin bir hayli geç olması nedeniyle, olağanüstü bir telaşla giriş yaptığım B kapısında unuttuğum kayışımı, nasıl olsa 2 Ekim 2013 Çarşamba günü bir duruşmam olduğu ve iki de dâvâ takibi yapacağım ve sabahın erken saatlerinde adliyede bulunacağım için, o gün arama yapmak üzere, iki gün kayışsız kalmaya razı oldum. Benim için "KAYIŞLI" yada "KAYIŞSIZ" denilmesinin hiçbir anlamı yoktu.
Bâzı insanlar, "KAYIŞSIZ" yaşamaya alışamadıkları için, kendilerine sürekli olarak "KAYIŞLI" denilmesinden hoşlanıyor. O yüzden, kayışı kendileri için değil, kendilerini kayış için yaşamaya adıyor!... Bu türlere
"KAYIŞLI" diye hitap etmek, benim umurumda olmasa da, bu kişiler, her yere, resmî kağıtlara bile, hiç üşenmeden, "KAYIŞLI" yazılmasını koskoca bir arzuyla istiyorlar. Bâzıları "KAYIŞLI" sözüne bayılıyorlar!
2 Ekim 2013 Çarşamba günü erken saatlerde İstanbul Adalet Sarayı'na, ikinci kez B kapısından girip, kayışımı sordum... Soruşturmadan sonra hüsrana uğrayınca, "ASILSIZ İHBARCI" Mustafa Şükrü Demirkanlı ile "İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi Duruşma Salonu"ndaki "hukuk maçı"mıza çıkmaya hazırlandım. Öncelikle de, "Sulh Ceza Mahkemeleri Tarama Merkezi"ne gidip, hem duruşması yapılacak dâvâya sunacağım yeni belgeleri ve hem hukuka aykırı karar veren İstanbul 36. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı Mine Arısoy'a sunacağım belgeleri taratıp, "İstanbul 35. Sulh Ceza Mahkemesi"ne giderek, "Duruşmayı başlatınız!" dedim...
Duruşmanın başlamasıyla bitmesi bir oldu. Ben, söyleyeceklerimi kalın bir dosya biçiminde sunarken, "ASILSIZ İHBARCI" Mustafa Şükrü Demirkanlı, avukatsız olarak katıldığı bu duruşmada değiştirici bir söz söyleyebilecek durumda olmadığı için, dişe dokunur herhangi bir söz edemeyip, sadece "şikâyetim devam ediyor" diyebildi. Benim istencim doğrultusunda rota çizen duruşma, yeni bir duruşma günü kazandırdı.
Duruşma biter bitmez İstanbul 36. Sulh Ceza Mahkemesi Kalemi'ndeki işimi hızla bitirerek, İstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi'ndeki işime koştum. Önce, "Mahkeme Kalemi" ve ardından, Yargıç Nesrin Kaya ile görüşünce, Yargıtay'a gitmeye karar verip, kayışımı aramaya başladım.
Hem B kapısındaki ve hem C kapısındaki birçok güvenlik görevlisinin seferber edilmesine karşın, kayışımı bulabilmek asla mümkün olmadı!
3-6 Ekim 2013 tarihlerinde "37. Uluslararası Mücevherat, Saat ve Malzemeleri Fuarı" alanında sıkı bir biçimde çalışacağım için, en son tarih olarak 10 Ekim 2013 Perşembe günü teslim edebilme hakkım olan ve "ASILSIZ İHBARCI" Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın dâvâlı, benim dâvâcı bulunduğumuz "İstanbul 23. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/205 No'lu Dosya"da görülen 100.000,00 TL'lik "MANEVÎ TAZMİNAT DÂVÂSI" için "cevaba cevap" metnini hazırlayabilmek sorumluluğuyla sabahın köründe uyanıp, klavyeyi şakırdatma eylemi sürecine girdim. Hukuk metnini yazıp, ek belgeleri hazırlar hazırlamaz kendimi taksiye atarak, yine İstanbul Adalet Sarayı'nın yolunu tuttum.
Yüzlerce kez gittiğim adliyeye, yine C kapısından giriş yaptım. Nasıl olsa kayıştan hiç umudum kalmamıştı ve ben kayışsız yaşamaya alışmıştım. Birilerinin "KAYIŞLI" diye seslenmemeleri beni hiç ilgilendirmiyordu. "İstanbul 23. Asliye Hukuk Mahkemesi Yargıçlığı"na hitabıyla yazdığım "cevaba cevap"ımı "Asliye Hukuk Mahkemeleri Tarama Merkezi"nde taratıp, teslim eder etmez, hızla asansöre yöneldim... Hayatımda sadece bir kez girdiğim B kapısına yeniden yönelerek, taksiye binmek isterken, bu kapıdaki güvenlik görevlilerinin hemen hemen bütünü, olağanüstü bir müjde veren ruh hâlleriyle, kayışımı bulduklarını belirttiler. Onların büyük sevinci, bende olağanüstü bir sevinç duygusu oluşturdu... Maddî hiçbir değeri bulunmamasına karşın, manevî değeri hayli olan kayışımı bu denli sevdiğimi ben bile bilmiyordum... Pantolonumun köprüleriyle sımsıkı kucaklaşan kayışım sayesinde, kendi kendime ikide bir ve hattâ sürekli "KAYIŞLI, KAYIŞLI..." diyorum: "KAYIŞLI, KAYIŞLI..."
Sosyalist Sanatçı Hilmi Bulunmaz