28 Eylül 2013 Cumartesi

Bulunmaz, avukat Reyhan Kayışlı'ya hukuk dersi vermeyi sürdürüyor!...

"Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü"ne gönderilmek üzere: 

T.C.
İSTANBUL 
29. SULH CEZA MAHKEMESİ YARGIÇLIĞI'NA

DEĞİŞİK İŞ NO: 2013/397

KONU: Reyhan Kayışlı'nın göstermek istemediklerini gösterme isteği.

Avukat Reyhan Kayışlı ile adalet, bilim, ceza, çare, dâvâ, edebiyat, felsefe, görüş, hukuk, ıslahat, içtihat, jargon, kanun, liyâkat, mevzuat, nakil, orun, özgün, politika, radikal, sorumluluk, şümûl, temayül, usûl, ütopya, vaat, yönetmelik, zorunluluk sözcüklerinin içerdiği kavramlar hakkında asla hemfikir olmadığımız için aynı düşünmüyoruz. Sabrınıza sığınıp, (ğ hariç) Türkçe alfabedeki harflerin bütününü kullanarak, işbu harflerle başlayan birer sözcüğü buraya sıraladım. Sözcükleri yazarken, konumuzla ilintili olmasına özen gösterdim. Şimdi bu sözcükleri tek tek açıklayacak değilim. Buna, ne benim, ne sizin sabrınız elverişli değildir. Bu sözcükleri sıralamamın biricik nedeni, yazıyı okuyan kişide imgesel düşünüş oluşturma isteği; benim, hiçbir içtihata sığmayacak, bir kalıba gelmeyecek düşünce düzeneğine, bilgi kuramına sahip olduğumu size sezdirmek. Ben bu uğraşıma, "sezdirmek eylemi" diyorum. "Sezdirmek eylemi" kavramını tırnak işâreti içerisine almam, bu kavramın bir alıntı olduğu anlamına gelmiyor. Eğer alıntı olsaydı, kavramı "yatık" yazmak 
zorundaydım... Ben, sanat kuramcısı olduğum için, yepyeni kavramlar üretmek zorundayım. Sorumluluk zorunluluğu doğurur ve zorunluluk sorumluluk sonucu oluşur. Şöyle söyleyebilirim: Ben, yeni kavramlar ürettiğim için, bir sanat kuramcısı olarak yaşıyorum. Onlarca dâvâmın hiçbirinde avukat tutmamamın asal nedeni de budur: Benim ürettiğim bilimsel, hukuksal, kuramsal, kültürel, sanatsal kavramları, avukatlar asla ve kesinlikle algılayamaz. Algılayan herhangi bir avukat olsaydı, şu ânda karşınıza yada yanınıza kavramsal terimleri içselleştirebilmiş bir yada birçok avukatla birlikte çıkardım. Belki de hiç çıkmazdım. Benim düşünebileceğim düzleme sıçrayabilmiş ülkede, benim gibi insanların muhakeme edilmesi zâten gereksiz ve olanaksızdır. Hâlâ umutluyum...

Avukat Reyhan Kayışlı ile dünya görüşümüz taban tabana karşıtlık taşıyor. Ben, dünya görüşümüzün taban tabana karşıt olabilen kişilerle uzlaşmak zorunda değilim. Kanıksanmış ve yalınkat hukuk felsefesine baktığımda, "Yargıtay İçtihatları" denizinde yüzdüğümde, karşıma hep "barışın - karışın" sloganını anımsatan durumlar çıkıyor. Ben, Reyhan Kayışlı ve onun gibi hukuk işlerinden geçinen insanlarla asla barışmak, onların arasına kesinlikle karışmak düşüncesinde değilim. Kanıksanan hukuk işlerine karşın, tarihsel sorumluluk bilincimin de ivmelendirdiği zorunluluk nedeniyle size (de) yazıyorum... Yoksa, büyük bir beklentim yok. Kanıksanmış hukuk olay ve olgularına yaslanarak ilerlemiş ve bu ilerleme sonucu "bir yere" gelmiş hukukçulardan kendim için herhangi bir mucize beklemiyorum. Resmî kayıtlara da geçen bu yazım nedeniyle entelektüel rahatlamaya ermekle birlikte, gelecek kuşakların, metinleri okuyacağına olan inancım nedeniyle, tarihsel ve toplumsal görevlerimi yerine getirmiş olma duygusu içine iltica ediyorum. Hâlâ umutluyum....

Avukat Reyhan Kayışlı ile hukuku kullanma anlamında da şaşırtıcı derecede ayrı düşüyoruz... Avukat Reyhan Kayışlı, "ENTELEKTÜEL LİNÇ KAMPANYASI" düzenleyip, 1100 kişinin, benim sanatsal ifade olanaklarımı ilga ve imhâ etmesi için son derecede karalamacılık yapan Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin "resmî avukatı" olarak tarihe ve topluma mâl olurken, ben de devletin, halkın, emekçinin, işçinin, tüyü bitmemiş yetimin hukukunu savunan biri olarak mâl oluyorum. Bunu yaparken, kendi küçücük menfaatlerim için hiçbir şey elde etmediğim gibi, büyük menfaatlerimden de olağanüstü düzeyde varsıllıklar yitiriyorum... Ben, bu hukukî çabayı kendi çıkarım için değil, saydığım öznelerin yanı sıra, hukuk bilimi, hukuk felsefesi için (de) gösteriyorum... Çünkü, ülkenin hukuku daha bilimsel ve daha felsefî bir düzey ve düzleme taşınmalıdır. Ben, işte buna özen göstererek, bunun tesis edilmesi için uğraşıyorum. "Hukuk, hukukçulara bırakılmayacak kadar gayet önemli bir bilimdir!" Ben, hukuku, yalnızca hukukçulara bırakmıyorum. Hâlâ umutluyum...

Avukat Reyhan Kayışlı ile çelişkimiz, sandığı, sanıldığı, sandırıldığı gibi, iki kişinin arasındaki "karakolluk olay" değildir. Reyhan Kayışlı ile aramızdaki çelişki, tarihsel ve toplumsal sorumluluk bilincinin farklılığı ve bilincin dayattığı zorunluluk nedeniyle oluşmuş uzlaşmaz çelişkidir. Şimdiye dek benim hakkımda onlarca dâvâ açtıran ve açan kişilere karşı dâvâ açmamak, onları bir üst mahkemeye de kesinlikle taşımamak için gayet büyük özen göstermeme karşın işleri hukuksal zora kadar taşıyan bu kişiler karşısında, ister istemez size başvurmak zorunda kalıyorum... Neden zorunda kalıyorum?  Şunu biliyorum; bu eylemin bir adım ötesi 
"AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ" sürecini başlatmak. Ben bu kurumu hoş görmüyor ve bu kuruma ilgi duymuyorum. AİHM, bana çok yabancı geliyor... Bu kurum, bana emperyalist bir kurummuş gibi yansıyor. Bu kuruma başvurduğumda, ihanet edecekmişim gibi bir duygu uçurumuna yuvarlanıyorum. Ancak, ben hiç istemesem de 1100 kişilik "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" beni öyle bir uçurum kenarına itiyor ki, ben de bu uçurumdan atlamak zorunluluğunda kalıyorum. Şu ânda bu satırları yazarken de, klavyenin üzerine sıçrayan göz yaşı beni boğmak istiyor... Kara kömürün içindeki beyaz elmas zerrecikleri gibi damlaya damlaya hınca dönen bu uçurum kenarı duygusu, beni olağanüstü yaralıyor. Ancak, gördüğüm kadarıyla İstanbul 29. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı Sayın Mine Arısoy, benim kadar duyarlı değil... Bunu nereden biliyorum?... Aynı yargıç, İstanbul 36. Sulh Ceza Mahkemesi makamının koltuğuna da yerleşir yerleşmez, yine bana karşı müthiş düşündürücü bir karar alabiliyor. (Bakınız: T.C. İSTANBUL 36. SUH CEZA MAHKEMESİ / DEĞİŞİK İŞ NO: 2013/518 D. İŞ) Sayın Yargıç Mine Arısoy, benim gibi kavram gelişmek ve kuram oluşturmak, bir şair olmak zorunda bulunmadığı için, "kara kömürün içindeki beyaz elmas zerrecikleri"ni asla ve kesinlikle göremiyor. Sözün tam burasında, düğümlenmiş boğazıma şu sözler hızla hücum ediyor:

EĞER YASAL MEVZUAT ELVERİRSE, MİNE ARISOY'UN KARARLARI TARŞILMALIDIR!...

Avukat Reyhan Kayışlı ile adalet anlayışlarımız, bilgi birikimlerimiz, dünya görüşümüz, fikir birliğimiz, kültür bütünlüğümüz, sorumluluk tutumumuz, yasal davranışımız uyuşmazlık içerisinde bulunduğu için, onunla barışmak gibi bir davranış asla ve kesinlikle geliştiremeyiz... Ne var ki, bu kişinin de savunduğu Gülhan Avşar Demirkanlı ile Mustafa Şükrü Demirkanlı'nın Türkiye tiyatrosuna verdiği yirmi iki yıllık zararı anlaması için olağanüstü bir çaba harcamamıza karşın, Reyhan Kayışlı, beni bir saniye olsun dinlemeyip, hukuktan kazanacağı paralarla neler yapacağı hesabına giriyor kanaatindeyim... Tencerenin kaynamasından gayet önce hukukun toplumsallaşması gereklidir... Hâlâ umutluyum... 

Avukat Reyhan Kayışlı ile anlaşma yolunun bulunmasını kesinlikle arzu etmeyerek, Sayın Yargıç Mine Arısoy ile anlaşabilmenin hukuksal yararını istiyorum. Onun da, benim gibi "kara kömürün içindeki beyaz elmas zerrecikleri" görmesini istiyorum. Onlarca dâvâ için, yüzlerce kez gittiğim Adalet Sarayı makamlarındaki gözlemim olumlu. Bir genelleme yapmak gerekirse, savcılar ve yargıçlar, avukatlardan çok daha hukukî ve olağanüstü insancıllar... Türkiye Cumhuriyeti ayakta durabiliyorsa, bunda savcıların ve yargıçları payı var. Bu sözleri dile getirirken, benim lehimde karar verilmesi gibi ucuz bir itkiyle hareket etmiyorum. Benim hakkımda nasıl bir karar verilirse verilsin, hiç umurumda değil. Benim için önemli olan, "statik hukuk" yerine "diyalektik hukuk" oluşumudur. Avukatı olan kişilerden yana değil, daha çok avukatı olmayan kişilerden yana karar verilmesinden yanayım. İstanbul 7. Sulh Ceza Mahkemesi (Dosya No: 2011/217 ) Yargıçlığı'nda hukuka aykırı bir biçimde Haluk Bilginer'in karşısında iki yıl hapisle muhakeme edilerek, para cezasına dönüştürülmeyen hapis cezası aldığım zaman bile, kendi adıma değil, Türk hukuk sistemi adına üzüldüm. O gün de, "kara kömürün içindeki beyaz elmas zerrecikleri" harekete geçmiş ve ben karar gününün gecesi geçirdiğim talihsiz ve ağır bir kaza sonucu ölüme selâm verebiliyordum. (Bakınız: http://tiyatroyun.blogspot.com/2012/05/hilmi-bulunmaz-bahcesinde-gecirdigi.html) Buna değinmemin nedeni de, yineliyorum, asla ve kesinlikle acındırma duygusunu harekete geçirebilmek değildir. Ben, kendi küçük çıkarlarım ile değil, insanlığın çok büyük çıkarları ile hareket eden biriyim... Bunun kanıtı, hayatımdır... Hâlâ umutluyum...

Avukat Reyhan Kayışlı ile aramızdaki uzlaşmaz çelişkilerin hukukî temelini algılayabilmek için, Reyhan Kayışlı'nın "resmî avukatlığını" yaptığı dergi yöneticileri ve bağlaşıklarına karşı açmış bulunduğum şu dâvâ dosyalarının teker teker ve kılı kırka yararak incelenmesi gerekir:

HAKARET DÂVÂLARI
İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi 2012/663 - Demirkanlı
İstanbul 2. Sulh Ceza Mahkemesi 2013/523 - Can Törtop
İstanbul 8. Sulh Ceza Mahkemesi 2013/843 Levent Çağlayan
İstanbul 22. Sulh Ceza Mahkemesi 2013/551 - Demirkanlı
İstanbul 12. Sulh Ceza Mahkemesi 2013/664 -  Demirkanlı
İstanbul 27. Sulh Ceza Mahkemesi 2012/943 - Demirkanlı

İFTİRA DÂVÂSI

İstanbul 24. Asliye Ceza Mahkemesi 2013/201 - Demirkanlı

TAZMİNAT DÂVÂLARI

İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/481 - Demirkanlı
İstanbul 23. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/205 - Demirkanlı
İstanbul 23. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/230 - Can Törtop
İstanbul 24. Asliye Hukuk Mahkemesi 2013/205 - Demirkanlı

SONUÇ VE İSTEM: Karar verirken Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 309. Maddesi'ni göz önünde bulundurarak, benim kişisel menfaatlerim için değil, hukukun tarihsel ve toplumsal menfaatleri için karar veriniz. Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ve talep ederim... 30 Eylül 2013

HÜSEYİN HİLMİ BULUNMAZ