Bulunmaz Tiyatro sanatçısı Kâzım Şimşek, "her zaman" Hilmi Bulunmaz'ın yanında!
***
Merhaba Hilmi Usta,
Yazımı tamamladım; biraz geç oldu ama taşlarla, kuşlarla, denizlerle, derelerle, ağaçlarla sohbet etmeye fazla vakit ayırmaktan oldu bu…
***
Öğretmenim Muzaffer Sarısülük'ü konu edinen "Gallemit"i okudum!
Kâzım Şimşek
4 Ağustos 2013
"Çorum Haber Gazetesi" muhabiri Tugay Afat tarafından Muzaffer Sarısülük ile yapılmış ilginç röportajda adı geçen "Gallemit" adlı kitap olağanüstü dikkatimi çekip, beynimde ağırbaşlı bir kalıcılık sağlamıştı...
Servet Somuncuoğlu'nun yazdığı bu kitapta Muzaffer Sarısülük'ün adı hiç verilmeden anlatılıyor... Tugay Afat'ın röportajını okuduktan sonra kitabı okuma isteğim doğdu... Tugay'a çok büyük teşekkür ediyorum!...
İnternet'ten yaptığım araştırmalar sonucu, bu kitabın artık tükendiğini ve bir daha basılmadığını öğrendim... Son bir umutla, kitabı yayınlayan "Bilgeoğuz Yayınevi"ne uğradım... Kitap vardı ve dört adet satın aldım.
Muzaffer Sarısülük'ü ziyaret ettiğimde kitapları kendisine vereceğim!...
Servet Somuncuoğlu’nun anılarından ve kendi düşüncelerinden oluşan kitap 203 sayfa olup, 2008 yılında "Bilgeoğuz" yayınlarından çıkmıştır.
Somuncuoğlu, askerlik yaptığı sırada tanışıyor Muzaffer Sarısülük'le...
Askerlik sonrası mektuplaşıp, birçok kez ziyarete gidiyor... Birbirlerine yazdıkları mektuplardan, sohbet esnasında tuttuğu notlardan ve kendi düşüncelerini içeren şekilde kitabı bölümler hâlinde kurguluyor yazar.
Muzaffer Sarısülük'e adıyla değil de, şamanlara verilen bir adla, "Ulu Kam" olarak sesleniyor Servet Somuncuoğlu... Gayet de iyi yapıyor...
Servet Somuncuoğlu, "Ulu Kam"ın düşüncelerinde Şamanizm'den izler gösteriyor bizlere. "Ulu Kam"ın anlattıklarının, bizim gibi dünyevî işlere sıkı sıkıya bağlı kişilerce anlaşılması zordur. "Ulu Kam"ın düşüncelerini kitapta bir bütün olarak değil de, parça parça görmekteyiz. "Ulu Kam"ın düşüncelerini sistematik bir şekilde yazıya geçirmek belki olanaksızdır!
"Ulu Kam"ın yazarla sohbet ederken, konuşmalarında bana çok ilginç gelenlerden bazılarını aşağıda bulabilirsiniz. Şimdi ağır ağır okuyalım...
"Evren, dört elementten yaratılmıştır: Ateş, toprak, hava ve su..."
"Ulu Kam", bunlara ses ve ışığı da ekler. Seslere olağanüstü önem verir. İnsanın doğadaki yürüyüşünün sesle başladığını ve simgelere dökerek, adına "yazı" dediğimizde bilginin değil de bilgisizliğin arttığını düşünür.
"İnsanı aramak gereklidir ve ben onu geçmişte arayacağım..."
"Evrenin anahtarına ancak geçmişteki inan atalarımızın ruhlarını hissetmekle ulaşırsın..."
"Yalnızken taşlarla, kuşlarla, rüzgârla konuşur, onlardan haber alırım. Irak bombalanırken dağlar ağladı. Taşlardan gözyaşı aktı, kimse görmedi… Bombaları yere düşmeden havada yok etmek istedim. Gücüm tükendi. Hepimiz yetişmeye çalıştık ama o kadar çok bomba atıldı ki tutmaya imkanımız kalmadı, her yerim yara bere içinde döndüm; kendi memleket toprağıma."
"İsmimi aradım kâinatta, her yerde ismimi aradım. Rüzgâra sordum;
'vakti gelmedi daha' cevabını aldım… Bir gün uyuz bir havhav geldi ve bana 'senin ismin Gazanfal' dedi. Bir daha görmedim havhavı ve ona uyuz dediğim için üzüldüm."
"İşte sana büyük bir sır verdim... Bu büyük sırrın yanında birçok sırlar da verdim... Paylaşırsın ya da kimseyle paylaşmazsın ama isterim ki paylaş, insan paylaşmakla çoğalır; paylaşmakla büyür... GALLEMİT dedim sana. Eğer bir kitap olacaksa konuşacaklarımız adını böyle ver."
"Müzik; ağlamak ve gülmekten sonra en evrensel anlaşma aracıdır hâlâ. Bizim türkülerimiz her zaman dinleyici bulacaktır çünkü ilkel ve saf olandır onlar; Tanrı'ya en yakın olanlar ilkel ve saf olanlardır."
Askerlik sonrası; "Ben insan gibi yaşamak istiyorum!" der ve dediğini yapar; Orta Anadolu bozkırına yerleşir. "Ulu Kam", hayat deneyimlerini paylaşır yazarla... Yazar, "Ulu Kam"ı dinler, izler ve hayatını sorgular...
"Ulu Kam"ın anlattıkları bize yabancı gelir önce. Anlattıklarını kolayca anlamakta zorlanırız. Birçok kez okuduktan sonra anlamaya başlarız...
Bilmediğimiz, düşünmediğimiz bir dünyadan mesajlar getirir bize. Biz bu mesajları anlamaya çalışır ve anladıkça mutlu olup, hızla çoğalırız...
Doğaya karışarak taşları dinlemek, köpeklerle konuşmak ve dünyayı bir uçtan diğer uca yürüyerek gezmek isteriz. Çok eski insanların ruhlarını hissedip, onları duymak, savaş meydanlarını gezip, Çanakkale'deki top ve kurşun seslerini, askerlerin feryatlarını duymak isteriz. Usanmadan!
Dede Korkut masallarını okumak isteriz... Hayat bir yol, bu yolda insan kendini mi aramalıdır?... "Ulu Kam"ın yaptığı gibi insanı mı aramalıdır?
"Ulu Kam"ın arayışı ömrü boyunca devam edecek. Onun için hayat bir arayış, bir yerden bir yere göç etmektir. Her gün yeni şeyler öğrenerek,
türlü canlılarla sürekli sohbet etmek ister. Dünyadaki olaylardan kuşlar sayesinde haberdar olup, onlar sayesinde dünyaya haberler salar hâlâ...
"Ulu Kam", yani Muzaffer Sarısülük'ün sıra dışı hikâyesini öğrenmek isteyenler bu kitabı okusunlar ki, yepyeni bir pencere daha edinsinler.
Yaşadığımız hayata daha başka bir gözle bakarak, hayatın şimdiye kadar duyumsayamadığımız zenginliklerinin peşinde koşmaya başlarız belki!
***
Ayrıca bakınız:
Kâzım Şimşek için vefa, sadece İstanbul'da bir semt anlamına gelmiyor!
***
Oyun'dan önemli not: "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" nedeniyle, gayet yakıcı siyasal, tarihsel ve toplumsal olaylara müdahil olmakta olağanüstü boyutta zorlanıyoruz. Aşacağız!...
***
Merhaba Hilmi Usta,
Yazımı tamamladım; biraz geç oldu ama taşlarla, kuşlarla, denizlerle, derelerle, ağaçlarla sohbet etmeye fazla vakit ayırmaktan oldu bu…
***
Öğretmenim Muzaffer Sarısülük'ü konu edinen "Gallemit"i okudum!
Kâzım Şimşek
4 Ağustos 2013
"Çorum Haber Gazetesi" muhabiri Tugay Afat tarafından Muzaffer Sarısülük ile yapılmış ilginç röportajda adı geçen "Gallemit" adlı kitap olağanüstü dikkatimi çekip, beynimde ağırbaşlı bir kalıcılık sağlamıştı...
Servet Somuncuoğlu'nun yazdığı bu kitapta Muzaffer Sarısülük'ün adı hiç verilmeden anlatılıyor... Tugay Afat'ın röportajını okuduktan sonra kitabı okuma isteğim doğdu... Tugay'a çok büyük teşekkür ediyorum!...
İnternet'ten yaptığım araştırmalar sonucu, bu kitabın artık tükendiğini ve bir daha basılmadığını öğrendim... Son bir umutla, kitabı yayınlayan "Bilgeoğuz Yayınevi"ne uğradım... Kitap vardı ve dört adet satın aldım.
Muzaffer Sarısülük'ü ziyaret ettiğimde kitapları kendisine vereceğim!...
Servet Somuncuoğlu’nun anılarından ve kendi düşüncelerinden oluşan kitap 203 sayfa olup, 2008 yılında "Bilgeoğuz" yayınlarından çıkmıştır.
Somuncuoğlu, askerlik yaptığı sırada tanışıyor Muzaffer Sarısülük'le...
Askerlik sonrası mektuplaşıp, birçok kez ziyarete gidiyor... Birbirlerine yazdıkları mektuplardan, sohbet esnasında tuttuğu notlardan ve kendi düşüncelerini içeren şekilde kitabı bölümler hâlinde kurguluyor yazar.
Muzaffer Sarısülük'e adıyla değil de, şamanlara verilen bir adla, "Ulu Kam" olarak sesleniyor Servet Somuncuoğlu... Gayet de iyi yapıyor...
Servet Somuncuoğlu, "Ulu Kam"ın düşüncelerinde Şamanizm'den izler gösteriyor bizlere. "Ulu Kam"ın anlattıklarının, bizim gibi dünyevî işlere sıkı sıkıya bağlı kişilerce anlaşılması zordur. "Ulu Kam"ın düşüncelerini kitapta bir bütün olarak değil de, parça parça görmekteyiz. "Ulu Kam"ın düşüncelerini sistematik bir şekilde yazıya geçirmek belki olanaksızdır!
"Ulu Kam"ın yazarla sohbet ederken, konuşmalarında bana çok ilginç gelenlerden bazılarını aşağıda bulabilirsiniz. Şimdi ağır ağır okuyalım...
"Evren, dört elementten yaratılmıştır: Ateş, toprak, hava ve su..."
"Ulu Kam", bunlara ses ve ışığı da ekler. Seslere olağanüstü önem verir. İnsanın doğadaki yürüyüşünün sesle başladığını ve simgelere dökerek, adına "yazı" dediğimizde bilginin değil de bilgisizliğin arttığını düşünür.
"İnsanı aramak gereklidir ve ben onu geçmişte arayacağım..."
"Evrenin anahtarına ancak geçmişteki inan atalarımızın ruhlarını hissetmekle ulaşırsın..."
"Yalnızken taşlarla, kuşlarla, rüzgârla konuşur, onlardan haber alırım. Irak bombalanırken dağlar ağladı. Taşlardan gözyaşı aktı, kimse görmedi… Bombaları yere düşmeden havada yok etmek istedim. Gücüm tükendi. Hepimiz yetişmeye çalıştık ama o kadar çok bomba atıldı ki tutmaya imkanımız kalmadı, her yerim yara bere içinde döndüm; kendi memleket toprağıma."
"İsmimi aradım kâinatta, her yerde ismimi aradım. Rüzgâra sordum;
'vakti gelmedi daha' cevabını aldım… Bir gün uyuz bir havhav geldi ve bana 'senin ismin Gazanfal' dedi. Bir daha görmedim havhavı ve ona uyuz dediğim için üzüldüm."
"İşte sana büyük bir sır verdim... Bu büyük sırrın yanında birçok sırlar da verdim... Paylaşırsın ya da kimseyle paylaşmazsın ama isterim ki paylaş, insan paylaşmakla çoğalır; paylaşmakla büyür... GALLEMİT dedim sana. Eğer bir kitap olacaksa konuşacaklarımız adını böyle ver."
"Müzik; ağlamak ve gülmekten sonra en evrensel anlaşma aracıdır hâlâ. Bizim türkülerimiz her zaman dinleyici bulacaktır çünkü ilkel ve saf olandır onlar; Tanrı'ya en yakın olanlar ilkel ve saf olanlardır."
Askerlik sonrası; "Ben insan gibi yaşamak istiyorum!" der ve dediğini yapar; Orta Anadolu bozkırına yerleşir. "Ulu Kam", hayat deneyimlerini paylaşır yazarla... Yazar, "Ulu Kam"ı dinler, izler ve hayatını sorgular...
"Ulu Kam"ın anlattıkları bize yabancı gelir önce. Anlattıklarını kolayca anlamakta zorlanırız. Birçok kez okuduktan sonra anlamaya başlarız...
Bilmediğimiz, düşünmediğimiz bir dünyadan mesajlar getirir bize. Biz bu mesajları anlamaya çalışır ve anladıkça mutlu olup, hızla çoğalırız...
Doğaya karışarak taşları dinlemek, köpeklerle konuşmak ve dünyayı bir uçtan diğer uca yürüyerek gezmek isteriz. Çok eski insanların ruhlarını hissedip, onları duymak, savaş meydanlarını gezip, Çanakkale'deki top ve kurşun seslerini, askerlerin feryatlarını duymak isteriz. Usanmadan!
Dede Korkut masallarını okumak isteriz... Hayat bir yol, bu yolda insan kendini mi aramalıdır?... "Ulu Kam"ın yaptığı gibi insanı mı aramalıdır?
"Ulu Kam"ın arayışı ömrü boyunca devam edecek. Onun için hayat bir arayış, bir yerden bir yere göç etmektir. Her gün yeni şeyler öğrenerek,
türlü canlılarla sürekli sohbet etmek ister. Dünyadaki olaylardan kuşlar sayesinde haberdar olup, onlar sayesinde dünyaya haberler salar hâlâ...
"Ulu Kam", yani Muzaffer Sarısülük'ün sıra dışı hikâyesini öğrenmek isteyenler bu kitabı okusunlar ki, yepyeni bir pencere daha edinsinler.
Yaşadığımız hayata daha başka bir gözle bakarak, hayatın şimdiye kadar duyumsayamadığımız zenginliklerinin peşinde koşmaya başlarız belki!
***
Ayrıca bakınız:
Kâzım Şimşek için vefa, sadece İstanbul'da bir semt anlamına gelmiyor!
***
Oyun'dan önemli not: "ENTELEKTÜEL VE HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI" nedeniyle, gayet yakıcı siyasal, tarihsel ve toplumsal olaylara müdahil olmakta olağanüstü boyutta zorlanıyoruz. Aşacağız!...