10 Mayıs 2013 Cuma

Bulunmaz HUKUKSAL LİNÇ KAMPANYASI için T.C.'yi de dava edebilir!

1 - Şubat 1991 tarihinden beri bütün Türkiye tiyatrosunu hızla, hem de şimşek hızıyla kirleten, tiyatro sanatının dezestetize edilmesine neden olan bir yayın organı var: Tiyatro... Tiyatro... Dergisi. Dergi, zamanında, resmî tiyatro kurumlarından aldığı reklâm (PARA) karşılığında, resmî tiyatro kurumlarının oyun programlarını işlevsel olarak, her ayın tam birinde yayınlaması gerekirken, hiçbir zaman gününde yayınlanmadığı, günlerce, hattâ bâzen haftalarca sonra yayınlandığından (derginin çok geç yayınlandığını saptamak için İstanbul'un en büyük caddesindeki en büyük kitapçı "MEPHISTO KİTABEVİ" şirketindeki bilgisayar girdi belgelerinin tümü izlenmesi gerekir), benim, halkımın, tüyü bitmemiş yetimin verdiği vergilerle maaş alan Kültür Bakanlığı Devlet Tiyatroları Genel Müdürü Lemi Bilgin'den, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Hilmi Zafer Şahin'den ve de Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmeni Veysel Sami Berikan'dan haksız ve usûlsüz bir biçimde reklâm (PARA) alıyor. Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin geç yayınlanmasını saptayabilmek için, bu derginin basıldığı matbaa tarihlerini, dergiyi dağıtan şirkete ulaşma tarihlerini, bu dergiyi satan kitapçıların bilgisayarlarına giriş tarihlerini, bu derginin Lemi Bilgin yönetimindeki Devlet Tiyatroları, Hilmi Zafer Şahin ile Veysel Sami Berikan yönetimindeki Şehir Tiyatroları ve diğer resmî tiyatro kurumlarına ulaşma tarihlerini öğrenebilmek yeterlidir...

Benim asal olarak en ciddi eleştirim, Tiyatro... Tiyatro... Dergisi'nin tam zamanında yayınlanmaması yönündedir. Seval Deniz Karahaliloğlu'nu da, bu derginin İzmirli yazarı olduğu için, kendisini bu somut durum ve benzeri durumlar için eleştirdim... Her ne kadar Karşıyaka 3. Sulh Ceza Mahkemesi Yargıcı, benim duruşmalara asla giremediğim bir yargılama sürecinde beni "mahkûm" etmiş olsa da dava dosyası henüz Yargıtay'da bulunduğu için, Türkiye Cumhuriyeti hukuk sürecindeki yasal hakkım henüz kaybolmamıştır... Şu ânda bile, hâlâ, sadece "ŞÜPHELİ" ve/ya "SANIK" sıfatına sahibim. Ne zaman ki, Yargıtay benim aleyhime çok ciddi bir karar verirse, işte o zaman, "MAHKÛM" sıfatıyla anılabilirim. Bu arada, tabiî ki, "AVRUPA İNSAN HAKLARI MAHKEMESİ" sürecini başlatabilirim. "AİHM", her ne kadar, benim "MAHKÛM" olmamı engelleyemese de, en azından, kesinlikle içimden gelmemesine karşın, "TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ'Nİ 'MAHKÛM' ETTİREBİLME OLASILIĞINI DEĞERLENDİREBİLİRİM..."

YAKINDA! ÇOK YAKINDA!! PEK YAKINDA!!!